Bu yazıya, eğitim bilimleri yada eğitim felsefesi üzerine ansiklopedik bilgi ile giriş yapacağım ama konumuz tam olarak bu değil.
Pek çok öğrenme yöntemi-metodu vardır. Sunuş yoluyla öğrenmede öğretmen, öğrencilere bilgiyi kendisi anlatır yada yapıp, gösterir. Araştırma-incelemede öğrenciye ödev verirsin. Staj yada okul işliği, yaparak-yaşayarak öğrenmedir. Okul takımları, grup ödevleri, işbirlikli öğrenmedir. Bu ve daha fazlasını, uzmanların ve akademisyenlerin yazdıkları eğitim ile ilgili kitaplardan öğrenebilirsiniz. Burada yazımızın başlığı buluş yıluyla öğrenim ve bunun din eğitiminde uygulanması yada neden uygulanmadığı.
Buluş yolu ile öğrenmede, öğrencinin bilgiyi kendisinin bulması, keşfetmesi yada öyle sanmasının sağlanmasıdır. Bu amaçla öğrenciye keşif yapması için alan yapılır. Müzeler, fuarlar, oyun alanları, kütüphaneler, pazarlar, böylesi keşif alanlarıdır. Oklların içinde de böylesi keşif köşeleri yapılabilir. Saksılardan oluşan bir botanik parkı, şairler köşesi böylesi keşif noktlalarıdır.
Orta çağ zihniyetli, geri kalmakta inat eden toplumlar, buluş yoluyla öğrenmeyi sevmez. Çünkü orta çağ zihniyetine göre eğitim, çocuğu yetiştirme değil, şekillendirme işidir. Öğrenci, öğretmenin yada sistemin istemediği şeyi öğrenmemelidir. Bu yüzden sansürler ve yasaklarla öğrencilinin bir şeyleri keşfetmesine engel olmaya çalışır. Buluş yoluyla öğrenmeyi, informal öğrenmeyle karıştırır. Öğrenci, kendi istediği gibi olmalıdır. Araştırma-inceleme ödevlerinde de verilen kaynaklar kullanılmalıdır. Oysa gerçek mucitler, kendi keşfettikleri bilgilerden yola çıkarlar. Ödevler, mucit yetiştirmez. Öğrenci sadece çözümü değil, sorunu da keşfetmelidir. Bunun için de öğrencinin sadece öğrenmesi değil, oynaması da teşvik edilmeldir. Yaşı kaç olursa olsun.
Buluş yoluyla öğrenmede öğrenci, istemediğimiz şeyleri de keşfedebilir. Mesela Sovyetker Birliği dönenimde işçilere kapitalist sistemin kötülüğünü anlatmak için, beyaz polislerin, siyah işçileri dövdüğü bir video izletilmiş. İşç,ler, ırçılık yada polis şiddetinden çok, videodaki işçilerin ayakkabılarının kaliteli olmasını görmüş. Zira kendileri polis şiddetine alışkınlar. Muhteşem Yüzyıl dizisi ile Türk halkı, Osmanlı padişahlarının, öz oğullarını boğdurduğunu keşfetti. Sanat eserlerinin de insanların bir şeyleri keşfetmesini sağlama özelliği vardır. Türk halkının, Osmanl ıpadişahlarının üçte birinin (otuz altı padişahın on ikisinin) tahttan indirdiği keşfetmesine de zaman vardır.
Öğrencinin kişiliğine göre merak yolu vardır. Bu yüzden en formal, programlı öğretimlerin bile informal, tesadüflere bağlı yanları vardır. Ünlü gazeteci, fotoğraf sanatçısı ve ressam, Fikret Otyam, çocukken, Niğde'de, Alevi bir satıcıdan bal aldığı için babasından dayak yemiş. Otyam, daha sonra Alevi kültürünün en büyük takipçilerinden biri oldu ve cenazesi de cemevinden kaldırıldı. Muhtemelen babasından yediği dayak, bu kültürü merak etmesine sebep olmuştu.
Merak, insanın kendini gerçekleştimesinin iyi bir yoludur ve insanda her şeyi merak etme potansiyeli vardır. Okul içi-dışı etkinlikler, merak ve keşif duygusunu kamçılar. Oysa ülkemizde etkinlik eğitimi çok zayıf. (https://onbinkitap.blogspot.com/2021/08/etkinlik-egitimi-sorunumuz.html) Etkinlikler, eğitime yük olarak görülüyor. İnsanın keşif çabasını asıl arttıran sanattır, keşif için ilham veren sanattır. Bu gün aya gidildiyse, uzaya istasyon kurulduysa ve bunu İslam ülkeleri değil de, Hristiyan ülkeleri yaptıysa, bunda Newton kadar Bacon'un, Bacon kadar Shakespare'in, Leonardo da Vinci'nin de katkısı vardır. Ülkemizde sanat ve sporcu eğitimi de zayıftır. (https://onbinkitap.blogspot.com/2022/02/sporcu-ev-sanatci-yetistirememe.html) Ülkemizde herkesin resim-müzik, hele de beden eğitimi dersi notunun illa beş olması saçmalıktır.
Son yıllarda, özellikle kamu kuruluşlarından, okullara sunum yapma yaygınlaştı. Muhtemelen il yada ilçe milli eğitimden randevu alıyorlardır ama genelde öğretmenleri pek haberi olmuyor. Öğrencilerin bir kısmı (çoğu kez okulların konferans salonları, tüm öğrencileri alacak kadar büyük olmuyor) konferans salonuna alınıyor, gelenler bir sunum yapıyor, bir kaç soru soruluyor ve kapanış. Mesela Emniyet müdürlüğünün BÖF (Bilgilendirme ve Önleme Faaliyetleri) birimi var, öğrencileri terör örgütleri ve diğer suç konularında bilgilendiriyor. ÇEDES' de galiba böyle sunumlardan oluşacakmış. (Bu seneki okulumda din öğretmenleri ücretli ve henüz gelen olmadı. Oysa adı üstünde sunum, sunma metodu, bu çağın genci ise keşfetmek istiyor. (https://onbinkitap.blogspot.com/2023/10/cedesin-olu-dogumu.html)
Ülkemizde 185 okul günü az, ailelerin uzun yaz tatillerinde, hasatta çalışacak çocuğa ihtiyacı yok. Anne-baba işte çalışırken, okulların açık olmasını da daha çok tercih ediyor olabilirler. Mesele şu ki, etkinlik eğitmimiz ve .ocukların keşfetme ihtiyacını karşılamıyor. İnternet dünyası gençleri keşfetmeye çağırıyor, okullar zaten televizyon ile rekabet edemiyordu, internetle hiç edemiyor.
Şimdi de asıl konumuz olan buluş yolu ile din öğreniminden bahsedelim. İşin doğrusu din adamları. öğrencinin neyi bulacağından emin olmadığı için, buluş yolu ile din öğrenimini sevmezler. Aslında otoriteler, insanların keşfe çıkmasını istemez. Bu yüzden 12 Eylül, kitapları suç unsuru gibi tek kanallı televizyonunda teşhir edip, meşhur Fahrenheit 451 romanını gerçeğe uygulamıştı. (https://onbinkitap.blogspot.com/2021/06/12-eylul-un-sucluluk-duygusu-egitimi-12.html) Koca ülke devletin tek televizyon kanalına kalmıştı.
Türkiye'de devlet, halkı kendi sınırladığı dine inanmasını bekledi, özellikle 12 Eylül sonrasında zorunlu din dersleri ile şekillendirmek istedi. Sonuçta Aleviler'den başlayarak dinsizliğin (Ateizm ve Deizm) taban bulmasına sebep oldu. Sonra, Turan Dursun suikasti geldi. Bu suikast sonrasında, öldürüldüğüne göre yazdıkları doğru olabilir düşüncesiyle, kitapları ve kitaplaştırılan gazete-dergi yazıları çok sattı ve çok satmaya devam ediyor. (https://onbinkitap.blogspot.com/2023/08/2002-secimlerinde-medya-manipulasyonu_28.html) Bence benzer bir durum, Adnan Oktar'ın tutuklanması sonrasında oldu. Adnan Oktar'ın tarikatının Müslümanlığının tek alameti farikası, evrim teorisine düşmanlığıydı. Halkı sürekli evrim aleyhine bilgiye boğuyordu. Oktar'ın aniden tutuklanması, insanları evrim konusunda bir şeyleri aramaya itti.
Tarikat ve Adnan Oktar demişken; semavi yada İbrahimi dinlerin (İslamiyet-Hristiyanlık ve Yahudilik) , buluş yolu ile dini öğrenmeye karşıdırlar. Şeyhi olmayanın şeyhi şeytandır, derler. (Bu söz peygambere ait değildir. Muhammed yaşarken, hiç kimsenin kendisi ile eşitlemedi. Bu söz, muhetmelen Beyazıd-i Bistami yada Cüneyid-i Cürcani'ye ait olmalıdır.) Pir eteğinden tut, derler. New Age tarikatlar ve terör örgütleri, kendilerinin keşfedilmesini yada keşfedildiğini sanılmasını isterler. En azından ilk adımın, keşifle olması çabasındadırlar. Az da olsa, kendilerini merak edenler sayesinde, her nesilde örgüt olarak devamlarını sağlıyorlar. Bu örgütler de, keşiften sonra, zokayı yutturduktan sonra, sunumlarla o üyeyi şekillendirme çabasına giriyorlar.
Ben de Kırıkkale'ye geldiğin yıl, bir felsefe öğretmeni olarak Yeni Yüksektepe (şimdilerde Aktiffelsefe) grubuna girmiştim ve her cumartesi derslerine devam ediyordum. Yaklaşık üç aylık kurstan sonra, üç haftalık üyeliğe hazırlık eğitimi ve üye olduktan sonra da, ömür boyu seminer alıyordunuz. Üyeliğie iki yada üç hafta kala, derneği terk ettim. Zira dernek iki tane İspanyol'un elindeydi. Antonya hoca dedikleri şahıs, derneğin kuruluşunda da varmış. Maria hoca dedikleri kadın, en az yetmişlerinde bir kadındı. En eski üyelere onlar ders veriyordu. Derneğin Türk üyelerii, ömür boyu ders almak zorundaydı. Diğer yandan desleri de zırvaydı. Mesela, Sokrates'ten zerre kadar bahsetmeden, mağara benzetmesinden yada idealar aleminden bahsetmeden, Plaron'u anlatıp, Aristo'ya geçmeden, Hint-Buda mitolojisine geçtiler. Sonra da Helena Petronova Blavatsky denen ve günümüzdeki pek çok modern üfürükçülüğün kurucusundan bahsediyorlar. En son burçları ciddi ciddi gerçeklik olarak anlattıklarında tarikatı terk ettim.
https://onbinkitap.blogspot.com/2020/03/modern-ufurukculuk.html
https://onbinkitap.blogspot.com/2019/07/tarikat-nedir-1-tarikatlar-kimlerce.html
İnsanları tarikat yada örgütlere yönelten bir sebepte, kendisini gerçekleştirme ve keşif merakıdır. Gaziantep'te bir Japon'un, İŞİD (DEAŞ)'a katılmaya yönelten de bu sebeptir. Bu açıdan Adnan Oktar ve tarikatının hali hazırda tehlike olduğunu düşünüyorum. Küçük tarikatlar ve zenginlerin üye olduğu tarikatlar, daha sıkı ve gizli yönleri daha yoğun tarikatlardır ve her an umulmadık saldırılarda bulunabilirler.
https://onbinkitap.blogspot.com/2018/08/adnan-hoca-yeni-bir-15-temmuz-tehlikesi.html
https://onbinkitap.blogspot.com/2023/10/adnan-oktar-tarikatinin-beklenen.html
https://onbinkitap.blogspot.com/2020/05/dinsizlik-turleri-7-kutuplasma-sonrasi.html
Buluş yolu ile din öğreniminden bahseden (benim bildiğim) ilk kişi, Danimarkalı filozof ve ilahiyatçı Soren Kierkegard (Körkırgırd yada ona benzer bir şekilde telaffuz ediliyor)'dır. Kendisi Varoluşçu (Egzistansiyalizm) felsefeyi, Hristiyanlık felsefesi olarak kurmuştu. En son Fransız filozoflar Jean Paul Satre ve Albet Camus'un elinde ateist felsefe oldu. Kierkegard (Körkırgırd diye okuyabilirsiniz), insanların İsa Mesih'in yolunu, papazlar yada kardinaller aracılığıyla değil de, kendi aklı ve duygularıyla bulması gerektiğini söylemişti. Protestanlığın kurucusu, Alman ilahiyatçı Martin Luther, akıl, şeytanın or...dur demişti. (Luher, Türkleri ve Yahudileri Neden Öldürmeliyiz isimli bir kitap da yazmıştı.)
Aklın yada bireyin arayışında ne bulunacağı bilinmezdir. Bu yüzden din adamları arama, benim sunuşumu izle der. Aramadan yorulanlar da bir sunucuya teslim olur. Dinde hoşlanmadığı şeyleri kendisi keşfetmesin, ona alıştıra alıştıra anlatsın yada anlatmasın ister. Diğer yandan özellikle genç insanlarda keşfetme arzusu daha güçlüdür. Günümüzde ise insanlara bilgi bombardımanı vardır. Bazen istemediği halde bir şeyleri keşfeder. Mesela bir spiker kadın, İslamda cariyelerle seks yapmanın yasal olduğunu, cariye sayısının da sınırı olmadığını, konuklarından öğrenir ve yüzü şaşkınlıktan donakalmıştı.
Oysa bilse ki cariyelerle cinsel ilişkinin serbest olması bir yana, üzerlerinde ortak mülkiyet bile olabilir. Yani o kadını kullanan birden fazla erkek olabilir ve doğacak çocuk kura ile baba sahibi olabilir. Bu konuda açık şerhler var. Aslında pek çok kadın, dinlerdeki kadın aleyhine hükümleri bilse, gece uyuyamaz. (https://onbinkitap.blogspot.com/2019/09/dinsizlik-turleri-4-feminist-dinsizlik.html)
Ülkemizde inançtan uzaklaşma süreci, dini keşfe çıkmayla başlıyor. Kendisine sunulanla yetinmeyen kişi, dini kitapları, Müslümansa Kuran'ı okuyarak başlıyor. Dinden uzaklaşmada genelde ilk aşama, hadisleri inkarla başlıyor. Peygamberin ölümünden 190 (yuvarlarsak 200 yıl sonra derlenmeye başlayan hadisler, sık sık, hem birbirleriyle, hem de kuranla çelişiyor. Sonra tarikatları ve mezhepleri red ediyor ve deizm süreci başlıyor.
Ben de kendi dini keşif sürecim, 17-25 Aralık sürecinde başladı. O vakte kadar dinin, insanlar arasında kuvvetli bir bağ olduğunu sanırdım. Oysa Fetöcüler, bir hafta bekledi ve ardından dağıldı. Bu süreçte dine inancım adım adım zayıfladı. Dedem Korkut'u okurken, Aleviliğin aslında İslam olmadığını, Türklerin İslam öncesi inancının İslam boyası ile boyanmasından başka bir şey olmadığını keşfettim. Biz Kürt'üz doğru, biz de Aleviliği, Türklerden öğrenmiştik. Sonra, Pir Sultan Abdal, bir şiirinde Dürri Mekrun'u oku dizesinden etkilenip, Yazıcıoğlu Ahmet Bican'ın, Osmanlı yüksek kültürünün önemli bir eseri olan Dürri Mekru'u okudum. (Muhdiddin Arabi'nin ve belki başka bazı yazarların bu isimli kitabı var.) Yazıcıoğlu, açıkça Aleviliğin, Hıtaylar'dan çıktığını yazıyor. Yani Şah Hatayi'nin adı hata yapmaktan değil, Hatayi'lerden geliyordu. Yani Osmanlı'da bunu biliyordu. Uygurların sanem dansı ile semahın benzerlikleri tesadüf değildi. Diğer yandan, Profesör İlhan Arsel'in Şeriat ve Kadın adlı eserini okuyunca, yıllar önce okuduğum, Fuzuli'nin Hakikat-ül Saada'sını hatırladım ve yapılan ahlaksızlığı keşfettim. İkinci imam Hasan, karısı Cude tarafından zehirlenmişti.Cude'nin, kocasını zehirlemek için açık sebebi vardı. Hasan, küçük yaşta kızlarla, tek gecelik muta nikahı yapıp duruyordu. Kadın gene iyi biriymiş, ben olsam balta ile kafasını koparırdım. Muta nikahının Şiiliğe özgü olduğunu sanıyorsanız, yanlıyorsunuz. Arap ülkelerinde de son derece yaygındır. Bu da benim dinden kopma noktam oldu.
Öğrencilerim arada dini sorular soruyor. Ben de onlara dini kitapları okumalarını öneriyorum. Sadece Kuranı değil, tarikat liderlerinin (Said-i Nursi, Süleyman Hilmi Tunahan vs) kitaplarını da kaynağından okumalarını tavsiye ediyorum. Pek çoğunun yüzü asılıyor. Zira keşfedeceklerinin hoşlarına gitmeyeceğini biliyorlar.
https://onbinkitap.blogspot.com/2019/01/dedem-korkut-ve-alevilik.html
https://onbinkitap.blogspot.com/2019/02/fuzuli-hakikatul-saada-ilhan-arsel.html
https://onbinkitap.blogspot.com/2020/08/gazalinin-omuzundan-atilan-tufekler.html