KIRMIZI KURŞUN
KALEMİN RÜYASI
Okulumda tek bekâr öğretmen olduğum için
müdürüm, her türlü seminer ve kursa beni
yazmaya başladı. Benim için hava hoş. Sırf değişik ortamlar görmek için
gidiyorum. Geçenlerde de, Halk Eğitim Merkezindeki İngilizce kursuna yazdı
beni. Ben bu kursa daha önce de arkadaşın hatırına, ona eşlik etmeye gitmiştim.
Kursun bana İngilizce öğreteceğine inancım sıfıra yakındı. Gitme amacım
ilçedeki monoton hayatıma yalandan da olsa renk katmaktı. Kursun başlaması
bayağı gecikti. Duyuruyu imzaladıktan bir ay kadar sonra, kursa başlayacakları
toplantıya çağırdılar.
Hesapta ileri İngilizce kursuydu ve
kursa katılacakların çoğu, hatta ben hariç diğerleri daha önceki kurstan
birbirlerini tanıyanlardı. Kurs günleri ve saatleri kararlaştırıldı. Haftada üç
gün, pazartesi, Çarşamba, Perşembe, akşam beş ile yedi arasındaydı. Sonra sıra
hangi kitap sorusuna geldi. Headvey seti alınacaktı. Yanında da gramer için
başka bir kitap alınacaktı. Seksen atı yirmi, yüz lira bayılacaktık. Hoca
korsanı istemiyordu, onun eksik sayfaları oluyordu, interaktif CD’si yoktu.
Başta söylemeyi unuttum, halk eğitimin müdürü de oradaydı. Buraya Anadolu
lisesinden rotasyonla gelmişti. Önceden ve bayağı eskiden, bu Anadolu liselerinin
hazırlığı varken, Ankara Kızılay’ın, daha doğrusu Bakanlıklar’ın meşhur
Olgunlar sokağı tezgâhlarında alınan kitapları anlattı. Sonra hocamız, CD’den
ödev vereceğini söyledi.
Sonra hoca diğer istekleri saydı. Altı
ortalı harita metot defteri, kurşun kalem, kalemtıraş, otuz santimlik şeffaf
cetvel, silgi ve kırmızı kurşun kalem istedi. Hoca kırmızı kalem deyince,
anılara daldım ve en son ne zaman kırmızı kurşun kalem gördüğümü hatırlamaya
çalıştım. Uzun zamandır harita metot defteri de görmüyorum. Gençler sipiralli
defterleri kullanıyor. Bir sipiralli defter, bütün derslere yetiyor. 05,07 uçlu
kalemler ilk defa ben ortaokuldayken çıkmıştı, hocalar sevmiyordu, tembel işi
diyordu (ne alakaysa), yeni alışmaya çalıştığımızdan uçlar kırılıp duruyordu.
Ancak kırmızı kalem, uzun süre önceliğini korudu, çünkü defterlere kırmızı
kurşun kalemle çizgi çekilirdi, biri kalın, biri ince. Başlıklar, numaralar,
şıklar kırmızı kalemle çizilirdi. O zamanlar bir eskiz bir de tertip defterimiz
olurdu. Derste eskiz defterine not alır, sonra temize çekerdik. Kitap
masrafımız kadar (o zamanlar kitapları devlet dağıtmaz, biz alırdık, bazı
kitaplar bulunmazdı), defter masrafımız olurdu.
Ben bir hiperaktif olarak bu temize
çekme işlemin beceremezdim, hocalar defter kontrolü yaptıklarında kaç kere
benim defterimi yere çaldı, sayamam. Başlıklar, satır, madde numaraları ve
harfleri, kırmızı kalemle yazılmalıydı. Bir de harita metot defterlere
çizelgeler çizilir, içi kırmızılı siyahlı doldurulurdu. Aklıma gelmişken, hoca
da muhtemelen o otuz santimlik şeffaf cetveli, harita metot defterini tablolar
ve çizelgelerle doldurmak için istiyordu.
O zamanlar okumak daha zordu çünkü
elemek esastı. On, on iki arası dersimiz olurdu ve en az yedi sekiz hoca yıla
gözdağı vererek başlardı. Derslerinin ne kadar zor olduğundan, ödevlere önem
verdiklerinden, notlarının kıt, sınavlarının zor olduğunu tekrarlardı. (Bizim
okulda öyleydi, ortaokul ve lisenin sene başına bu tören tekrarlanırdı.)
Öğretmenler kurulunda ve disiplin kurulunda hep öğrenci aleyhine görüş
bildirdikleriyle öğünürlerdi. Hakikatten ne psikopat öğretmenlerimiz varmış.
Ortaokula, liseye yetmiş kişilik sınıflarda başlar, kırk kişilik sınıflarda
bitirirdik. Bir de bu hocalar, iki senelikleri göreyim, iki senelikleri derdi.
Onlar ayağa kalksın deyince, en arkadaki öğrenciler ayağa kalkardı. Onlar en
arkada olur, yıl boyunca da aşağılanırdı.
Derslerin zorluğu, sadece sınavların
zorluğu değildi, aynı zamanda ödevlerin ve ders işlemenin de zorluğu vardı.
Okuldaki notlar, benim asla yapmadığım şekilde evde temize çekilmeliydi. Sonra
evde çözülecek matematik, fizik problemleri vardı. Bunlar kesinlikle test
değildi. Yazılması gereken sayfalarca kompozisyon ödevi olurdu. Coğrafyada
bolca harita çizer, hangi yörelerde hangi ürünler yetiştirilir, ezberlerdik. En
nihayetinde özelleştire özelleştiren bitirilen kamu fabrikaları, bazıları
çoktan kapanmış madenler, Japon adalarının adları, çeşitli ülkelerin artık
çoktan tarih olmuş özellikleri de ezberlediklerimiz arasındaydı.
O yıllarda, hatta benim öğretmenliğimin
de ilk yıllarında da, İngilizce öğretmenlerinin krallığı vardı. Özellikle
Anadolu liselerinde İngilizce öğretmenlerinin krallığı vardı. Özellikle
doksanlarda bir ara İngilizce öğretmenleri kıtlığı vardı. İngilizce hazırlık
okuyan herkesi İngilizce öğretmeni atamışlardı. Buna rağmen Anadolu liseleri
İngilizce öğretmeni kıtlığı çekti. Anadolu liselerin ilk yılı olan hazırlık
sınıfları, haftanın dört günü ders göremiyordu, İngilizce öğretmenleri
olmadıkları için. Bir sebeple Ankara’nın meşhur Hasanoğlan Anadolu Öğretmen
lisesine gitmiştim. Orada İngilizce öğretmenlerini beş zümre toplantısına
rağmen ders kitabı seçemediklerini öğrenmiştim. İngilizce kitapları da ne
pahallıydı, hocanın bizden istediği seksen lira bile, o devrin parasıyla az
kalırdı. Ankara’nın meşhur Olgunlar Sokağı, İngilizce hazırlık kitaplarıyla,
daha doğrusu korsanlarıyla, geçinirdi. Oxford, Campidge ve Headvay, en
ünlüleriydi. O zamanlar memlekette çok roman satılmazdı. Bir öğretmen olarak söyleyeyim,
liselilerin roman okuma alışkanlığı Yüzüklerin Efendisi ve Vampir serileriyle
başladı. O dönem kitapçılar, üniversite hazırlık ve İngilizce hazırlıkla
geçinirdi. İngilizce işi bittiyse de, roman, KPSS, Polislik ve benzeri
sınavlarla hazırlık kitaplarıyla kitapçılık sektörü daha da geçindi.
Bir de itiraf edeyim bu İngilizce
öğretmenlerine gıcıktım o zamanlar. Hiçbir şey öğretmeden kurumlanırlardı. Ben
zannederdim ki, bu İngilizce hazırlık ta okuyan Anadolu liseleri şakır şakır
İngilizce konuşuyor. Meğer onlar da bizden betermiş. Biz o harita metotlarla,
tablolarla İngilizce öğrenme ya da başka dersi öğrenme eylemi değil, ders
işleme eylemi yapıyorduk. Ders öğrenmiyor, eziyet görüyorduk.
Sonuçta o kırmızı kurşun kalem bana
bütün bunları hatırlattı. Zaten bu sene dersim fazla, bir de bu hocanın
ödevleriyle cebelleşecektim. Hoca ne kadar İngilizce öğrendiğimle değil,
tabloları düzgün çizip, çizmediğime, kırmızı kurşun kalemi doğru yerde
kullanmadığıma dikkat edecekti. Muhtemelen o otuz santimlik cetvelin şeffaf
olup, olmadığıyla ilgilenecekti. Hoca, liselilere yaptırtamadığı öğrenciliği
bize yaptıracaktı. Altı ortalı harita metodu dolduracaktım ama her zamanki gibi
İngilizce öğrenmeyecektim. Hocanın dediği öğrencilik liselerde doksan beşten
sonra bitti. Sonuçta kursa gitmeyecektim. Kırmızı kalemin rüyası, benim rüyam
değildi.
Her şeyden önce, otuz santimlik cetvel
niye ve neden o cetvel şeffaf olacak, anlayan beri gelsin.
(4 aralık 2013'de alkislarlayasiyorum.com adlı sitede kemalkılıcdaroglu takma adı ile yayımlamıştım)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder