Bu yazımda dini inançlarımı kaybetme öykümün sonuna geleceğim. O günlerde okumayı sürekli ertelediğim bir kitabı, okumaya karar verdim.
Bu erteleme bayağı uzun erteleme olmuştu. O kitabı biz lisedeyken kız kardeşim almıştı. Ben o yıllarda öldürülen Turan Dursun'u okuduğum halde bu kitabı okumadım. O zamanlar pek de ateist olma, İslam'ı bırakma aşamasında değildim. O kitap yıllarca aile kütüphanemizde yattı.
Ben yıllar sonra, Sünni bir arkadaşın tavsiyesi ile Fuzuli'nin Hakikat-ül Saada (Saadet Ermişlerinin Bahçesi) adlı kitabı okudun. Bir Alevi olarak kitap beni çok etkiledi.
Kitabın ilk yarısında Adem'den itibaren bir peygamberler tarihi vardı. Sonra son peygamber Muhammed'in hayatının önemli kesimleri anlatılıyor, sonra onun torunu olan Hasan'ın öldürülmesi, ardından da Hüseyin ve beraberindekilerin başından geçenler anlatılıyordu.
İmam Hasan, karısı tarafından zehirlenmişti. Karısı Sara ya da Cude (U harfinin üzerinde inceltme olacak), bizzat kocasının babası, yani İmam Ali tarafından öldürülmüştü. Hasan ise muta nikahı ile sürekli evlenip, boşanıyor ve karısını kıskançlıktan çıldırtıyordu. İşin bu kısmının üzerinde durmamıştım.
İşin üzerinde durmadığım başka bir kısmı da, Hasan-Hüseyin ile Yezid'in, daha doğrusu kitaptaki hemen herkesin akraba olması idi. Ayrıca ta o zamanlarda fark ettiğim bir şeyde Muhammed'in, Mekke'nin fethine yakın ve fetihten sonra akrabası olan Mekkelileri devlet kadrolarına doldurmasıydı.
Sonra o akrabaları, kendi torunlarını Kerbela'da, kendisini yıllarca misafir eden, kendisi ile beraber savaşan Medineli ensarları da Kerbela'dan sonra Medine'nin işgalinde katletti.
Kitabın asıl konusu Kerbela olayıydı. Önce Kufeliler (Gene U'da inceltme var), Hüseyin'i davet ediyorlar. Öncen Müslim-i Akil ve iki küçük oğlu dahil bir heyet gidiyor. Tipik bir Arap savaşı olduğundan, çocuk da olsa kimseye acımıyorlar. Çocukları saklandıkları yerde bulup, öldürüyorlar.
Bu katliamı bilmeyen İmam Hüseyin ve beraberindekiler (Alevi efsanesine göre yetmiş iki kişi) yola çıkıyor. Yalnız kitabı okuyalı çok zaman geçti. Orada mı yazıyordu, Medine'den yola çıkmadan önce ihtiyarın biri Hüseyin'in önüne çıkmış.
-Ya Hüseyin, gel gitme. Çünkü Kufelilerin kalpleri senden, kılıçları Yezit'ten yanadır, demiş.
Sonrasını çok kaba özet geçeyim.
Kufe'de Hüseyin, beklediği ilgiyi göremiyor ve Kufe valisi de Hüseyin ile anlaşıp, geri dönmesini tavsiye ediyor. Hüseyin'de bu tavsiyeye uyup, geri dönüyor ama o yıllarda henüz pusula icat edilmemişti.
Türkülere konu olan Mars gezegeni,( sarı yıldız ya da çobanaldatan da denir) kervanı yanıltmış, güney batıya (Medine) değil, kuzey batı ya, o zamanlar Mevala denen şimdilerde de Kerbela (Kerb-Üzüntü ve Bela) denen yere geliyorlar, sonrasını da anlatmayayım.
Bu kitabı da okuduktan yıllar sonra dinle ilgili bir kaç kaynak birden İlhan Arsel'den bahsedince, çok kitap okuduğum halde bu kitabı okumamış olmamdan dolayı utandım.
Kitap, İmam Hasan'ın ölümü ile ilgili kısmına gelmem, dinle alakamı kesmeme sebep oldu. Babasının Ali ya da Muhammed tarafından öldürülmesi bir yana, hangi kadın kocasının eve ikide bir muta denen nikahla, üstelik de çoğu on beş yaş ve altı ve kızlarla ilişkilerine tahammül etmek zorunda mıydı Cude (ya da Sara)? Kocanız sırf son peygamberin torunu diye hangi kadın buna katlanmalıydı?
Sonra aklıma muta nikahının Alevilikte olmadığını hatırladım. Oysa kendisi de Şii-Alevi olan Fuzuli, ikinci imamın muta nikahı ile sürekli evlenip, boşandığından bahsediyor. Demek ki Aleviliğin temelinde İslam yokmuş.
Zira Alevilikte üç kere boş ol demeyle kadını boşama olmadığı gibi, hülle nikahı da yoktur.
Diğer yandan kadını bu kadar hor gören dinin bu çağda ne işi vardı. Kitap daha bitmeden, zaten iyice incelmiş olan iman zincirim koptu.
Sonuçta evreni yaratan bir tanrı var mı, yok mu bilmiyorum. Bildiğin tanrının MS 7. yüzyılda yaşamış bir Arapı elçisi olarak göndermediği, milat yıllarında bir Yahudi kadının babasız bir şekilde çocuk sahibi olmasını sağlamadığı, o çocuğun da tüm insanlık için ölmediği gibi şeyler.
Belki tam Ateist değilim, belki de Agnostiğim. Bildiğim dinin yalanın yüceltilmesi olduğu.
Bu erteleme bayağı uzun erteleme olmuştu. O kitabı biz lisedeyken kız kardeşim almıştı. Ben o yıllarda öldürülen Turan Dursun'u okuduğum halde bu kitabı okumadım. O zamanlar pek de ateist olma, İslam'ı bırakma aşamasında değildim. O kitap yıllarca aile kütüphanemizde yattı.
Ben yıllar sonra, Sünni bir arkadaşın tavsiyesi ile Fuzuli'nin Hakikat-ül Saada (Saadet Ermişlerinin Bahçesi) adlı kitabı okudun. Bir Alevi olarak kitap beni çok etkiledi.
Kitabın ilk yarısında Adem'den itibaren bir peygamberler tarihi vardı. Sonra son peygamber Muhammed'in hayatının önemli kesimleri anlatılıyor, sonra onun torunu olan Hasan'ın öldürülmesi, ardından da Hüseyin ve beraberindekilerin başından geçenler anlatılıyordu.
İmam Hasan, karısı tarafından zehirlenmişti. Karısı Sara ya da Cude (U harfinin üzerinde inceltme olacak), bizzat kocasının babası, yani İmam Ali tarafından öldürülmüştü. Hasan ise muta nikahı ile sürekli evlenip, boşanıyor ve karısını kıskançlıktan çıldırtıyordu. İşin bu kısmının üzerinde durmamıştım.
İşin üzerinde durmadığım başka bir kısmı da, Hasan-Hüseyin ile Yezid'in, daha doğrusu kitaptaki hemen herkesin akraba olması idi. Ayrıca ta o zamanlarda fark ettiğim bir şeyde Muhammed'in, Mekke'nin fethine yakın ve fetihten sonra akrabası olan Mekkelileri devlet kadrolarına doldurmasıydı.
Sonra o akrabaları, kendi torunlarını Kerbela'da, kendisini yıllarca misafir eden, kendisi ile beraber savaşan Medineli ensarları da Kerbela'dan sonra Medine'nin işgalinde katletti.
Kitabın asıl konusu Kerbela olayıydı. Önce Kufeliler (Gene U'da inceltme var), Hüseyin'i davet ediyorlar. Öncen Müslim-i Akil ve iki küçük oğlu dahil bir heyet gidiyor. Tipik bir Arap savaşı olduğundan, çocuk da olsa kimseye acımıyorlar. Çocukları saklandıkları yerde bulup, öldürüyorlar.
Bu katliamı bilmeyen İmam Hüseyin ve beraberindekiler (Alevi efsanesine göre yetmiş iki kişi) yola çıkıyor. Yalnız kitabı okuyalı çok zaman geçti. Orada mı yazıyordu, Medine'den yola çıkmadan önce ihtiyarın biri Hüseyin'in önüne çıkmış.
-Ya Hüseyin, gel gitme. Çünkü Kufelilerin kalpleri senden, kılıçları Yezit'ten yanadır, demiş.
Sonrasını çok kaba özet geçeyim.
Kufe'de Hüseyin, beklediği ilgiyi göremiyor ve Kufe valisi de Hüseyin ile anlaşıp, geri dönmesini tavsiye ediyor. Hüseyin'de bu tavsiyeye uyup, geri dönüyor ama o yıllarda henüz pusula icat edilmemişti.
Türkülere konu olan Mars gezegeni,( sarı yıldız ya da çobanaldatan da denir) kervanı yanıltmış, güney batıya (Medine) değil, kuzey batı ya, o zamanlar Mevala denen şimdilerde de Kerbela (Kerb-Üzüntü ve Bela) denen yere geliyorlar, sonrasını da anlatmayayım.
Bu kitabı da okuduktan yıllar sonra dinle ilgili bir kaç kaynak birden İlhan Arsel'den bahsedince, çok kitap okuduğum halde bu kitabı okumamış olmamdan dolayı utandım.
Kitap, İmam Hasan'ın ölümü ile ilgili kısmına gelmem, dinle alakamı kesmeme sebep oldu. Babasının Ali ya da Muhammed tarafından öldürülmesi bir yana, hangi kadın kocasının eve ikide bir muta denen nikahla, üstelik de çoğu on beş yaş ve altı ve kızlarla ilişkilerine tahammül etmek zorunda mıydı Cude (ya da Sara)? Kocanız sırf son peygamberin torunu diye hangi kadın buna katlanmalıydı?
Sonra aklıma muta nikahının Alevilikte olmadığını hatırladım. Oysa kendisi de Şii-Alevi olan Fuzuli, ikinci imamın muta nikahı ile sürekli evlenip, boşandığından bahsediyor. Demek ki Aleviliğin temelinde İslam yokmuş.
Zira Alevilikte üç kere boş ol demeyle kadını boşama olmadığı gibi, hülle nikahı da yoktur.
Diğer yandan kadını bu kadar hor gören dinin bu çağda ne işi vardı. Kitap daha bitmeden, zaten iyice incelmiş olan iman zincirim koptu.
Sonuçta evreni yaratan bir tanrı var mı, yok mu bilmiyorum. Bildiğin tanrının MS 7. yüzyılda yaşamış bir Arapı elçisi olarak göndermediği, milat yıllarında bir Yahudi kadının babasız bir şekilde çocuk sahibi olmasını sağlamadığı, o çocuğun da tüm insanlık için ölmediği gibi şeyler.
Belki tam Ateist değilim, belki de Agnostiğim. Bildiğim dinin yalanın yüceltilmesi olduğu.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder