29 Eylül 2020 Salı

REŞAT NURİ GÜNTEKİN'İN DEHASI



 Reşat Nuri Güntekin, Türk Edebiyatının hem şanslı, hem de şanssız yazarıdır. Şanslıdır çünkü çok okunmuş, sinemaya, tiyatroya, televizyon dizisi gibi popüler görsel sanatlara çok uyarlanmış, okullarda tavsiye edilmiştir.

Şanssızdır çünkü genelde lise öğrencisi iken okunur daha sona pek ele alınmaz. Edebiyat otoriteleri Güntekin'i incelemeye değer bulmaz. Pek çok kişi için de edebiyat zevki Reşat Nuri Güntekin'de kalmış diye küçümser tabir kullanılır. Onun eserlerindeki derinlik anlaşılmaz.

Bunun bir sebebi de Güntekin'in, Milli Edebiyat (Türkçü) akımına hayatının sonuna kadar bağlı kalıp, o yıllarda yeni okuma-yazma öğrenen halkı bilgilendirme ve edebiyattan ürkütmeme adına yazım tarzını basit tutmasıdır. Uzun tasvirlerden, aforizmalardan, öğütlerden sakınmış (Aslına burada milli edebiyattan ortak bir tavır yoktur. Bazı yazarlar uzun uzun öğüt, akıl verirken, bazıları da Güntekin gibi okurun olaydan sonuç çıkarmasını ister), kısa cümleler kurmuştur.

Eserlerinin çoğunu okudum ama itiraf edeyim hepsini değil. Bu yazıyı yazdığıma göre bundan sonra elime geçtikçe okumam gerekir.

Güntekin'in dehası, amacına en uygun eserleri vermesidir. Eserlerinde iki hedef vardır. İlki toplumdaki çarpıklıkları anlatma, sonra da çözüm yollarını göstermek. Bunu anlamak için en önemli üç eseri (Çalıkuşu, Acımak, Yaprak Dökümü)

Çalıkuşu ya da Feride, çağından altmış, yetmiş yıl sonrası için bile çok gözü kara bir kadındır. Kendisini aldatan nişanlısı ile evlenmemek için evi terk eder ve bir İstanbul hanım efendisi için hiç değeri olmayan diplomasına sığınarak Anadolu'ya gider. Oysa romanın ilk yayımından (1922) elli sene sonra bile ufak tefek kaçamaklardan dolayı kadın, kocasından ayrılmaz, yuvasını yıkmazdı. Seksenlerde bile bu böyleydi. Doksanlarda ekonomik krizlerle beraber boşanmalar patlama yapıp, her aileden boşanmış birileri olmaya başlayınca, kadınlar aldatılmalara tahammül edemez oldu.

Nişanlısından kaçan Feride, Anadolu'ya, Bursa'ya gider. (Güntekin sadece B. ve Ç der açıkça yazmış olmamak için. Ancak bazı basit tasvirler bile bize gerçeği anlatır) O dönemde bir İstanbul kadını için, hele de yanında erkek olmadan gideceği en uzak yer Bursa'dır. Orada şehir merkezinde Anadolu gerçeği ile karşılaşır. Şehir merkezinde güzel bir okula tayini çıkmıştır. Ancak bir rakibi vardır ve onu yolun ortasında tüm çirkefliği ile rezil eder. İhtiyar bir adam da vazgeçmesini öğütler ve mecburen vazgeçerek, tayinin bir köye aldırır.

Bu Anadolu'nun kumpas kurma, dolap çevirme ve iki yüzlülük gibi özellikleri ile ilk tanışmasıdır. Aslında kadının illa Bursa'da yaşaması gerekmemektedir ve o tiyatalitro için çok hazırlık yapılmıştır. Öğüt veren ihtiyar bile önceden ayarlanmıştır.

Köyde bir anda İstanbul'la alakası olmayan ilkellik ve vahşilikle karşılaşır. Çocuklar bile cenaze oyunu oynamaktadır. Sonra Egenin batısını, Marmara'nın güneyini dolaşır, pek çok şey yaşar. Sırf Fransızca bildiği için bir okula atanır, müdür Fransızca bildiğini tesadüfen öğrenir. Oysa yabancı dil doksanlarda bile üniversite bitirmeye eşdeğerdi. 

Gittiği yerlerde ise olağan üstü bir ilgi ile karşılanır. Müdür, makyajını silmesini iste, Çanakkaleliler gülbeşeker diye ona lakap takar. Ona bu ilginin sebebinin güzelliği olduğunu söylerler, oysa sebebi kimsesiz, daha doğrusu erkeksiz bir kadın olmasıdır. Zamparalar tuzağa düşürmek için çırpınmaktadır. Derken biri kısmen de olsa başarır. Aile ziyareti, Feride'nin rezilliği ile son bulmuştur, zampara Feride  ile yatmasa da, yatmış kadar olmuştur. Onu bu durumdan, yaşlanmaktan erkekliğini bile unutmuş babacan bir ihtiyarla evlenerek kurtulur.

Bu sürede Güntekin, başka kadınların yaşadıklarından da kadının halini ortaya koyar. Bir tanesi onca talibi varken kılıçlı zabite (subay) varacağım diye taliplerini tepmiş, zabitte onu çocukları ile yüz üstü bırakıp, gitmiştir. Bir kadın,  zamparanın birinin vaadine uymuş, bir çocukla ortada kalmıştır, Feride o çocuğu evlat edinmiştir, o evlat ölünce, Feride evlat acısını da yaşar.

Romanın sonunda, hemen her Reşat Nuri öyküsünde olduğu gibi yanlış anlama vardır ve nişanlısı masumdur. Kendisi yıllarca eğitim müfettişliği yapan Reşat Nuri, muhtemelen iftiraya uğrayan çok kişinin soruşturmasını yapmıştır. Roman ve hikayelerindeki kişiler çoğunlukla ya babası gibi doktor, ya da kendisi gibi öğretmendir.

Acımak romanının kahramanı da öğretmendir ve bu roman da, Çalıkuşu gibi günlük halinde yazılmıştır. Yıllar sonra babasının günlüğünü okur ve babasının aslında hiç de annesinin anlattığı gibi olmadığını anlar. Çalıkuşu hep bir öğretmenlik, idealize öğretmen romanı olarak okunmuştur, oysa derinde bir kadın-erkek eşitsizliğinin irdelenmesidir. Çalıkuşu olaya kadın tarafından bakarken, Acımak, erkek tarafından bakar. Roman kahramanı baba da, Çalıkuşu kimsesizdir. Yalnız Çalıkuşu kimsesizliği gurur sebebi ile kendisi seçmişken, baba doğuştan kimsesiz, sıradan bir evrak memurudur (Sonra kızı öğretmen, hatta müdür olacaktır.) Burada erkek egemen topluma mağdur olan erkektir. Ölen mesai arkadaşının kızı ile tanışır. Romanı uzun uzun anlatmayayım, anne kız zavallıyı hem mağdur, hem de perişan ederler. O ise son bir gayretle kızını, annesinin yolundan gitmesin diye yatılı okula gönderip, öğretmen yapar. Erkek egemen gibi görünen sistemin, iyi niyetli ve kimsesiz olunca, bir erkeği bile nasıl ezdiğini gösterir romanında Reşat Nuri.

Yaprak Dökümünde ise, değişen kültüre ayak uyduramayan karı kocanın sistemde ezilişini gösterir. Küçük memur ailesinin sınıf atlama hevesi ile maceralara atılarak çürüyüşünü ve çöküşünü okuruz.

Bu üç şaheser Güntekin'in dehasını anlamak için sadece bir başlangıçtır. Harabelerin Çiçeğinde örneğin. Küçük yaşta yüzü yanmış, tanınmayacak hale gelmiş bir insanın hayatını anlatırken, şu tespiti toplumun yüzüne vurur. ''İş istediğimde kimse iş vermiyordu ama istemediğim halde hemen herkes cebime üç  beş kuruş sıkıştırıyordu'' Roman, yüzü yandıktan sonra ailenizin bile size nasıl adım adım düşman olduğunu, adım adım nasıl yalnız kaldığınızı anlatır. Dudaktan kalbe romanında ise zengin sınıfın zevkleri için çevresini nasıl acımasızca sömürdüğünü görürüz. Bütün o zengin erkek, fakir kız masallarının yalanını, gene böyle bir masalı bize anlatarak gösterir. Balıkesir Muhasebecisi adlı oyunu ise bence gözden kaçmış bir şaheserdir. Ahlakta iki yüzlülüğü gözler önüne serer.

Burada okuduğum tüm Reşat Nuri eserlerinin özetini verecek değilim. Kendisi Anadolu gericiliğinin modern yaşamdan daha fazla özgürlüğe düşmanlığını, iki yüzlülüğünü çok güzel anlatır. Şeyhlere kanaat önderi, gerici şiddete mahalle baskısı diyen yetmez amacı güruhun kafasına Reşat Nuri kitaplarını zorla okutmak ya da kafalarına çalmayı çok istedim. Yeni nesle Reşat Nuri kitaplarını tanıtmalıyız.



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder