3 Ekim 2020 Cumartesi

ÇOK SOLCULUĞUN ELEŞTİRİLEMEZ SEFALETİ

 


Doğu Perinçek'in hayatı boyunca tek gerçek düşmanı CHP olmuştur. Marksist, Maoist, Ateist, Laik, Atatürkçü, Atatürk düşmanı, Fetöcü, Türk Milliyetçisi, Kürtçü ve en sonunda Cumhur ittifakını sembolik ortağı oldu ve hepsinde de CHP düşmanı oldu.

CHP'yi Kürtçü iken Türkçü, Türkçü iken Kürtçü, ateistken dindar, dindarken ateistlikle suçladı ve sola bir miras bıraktı. Hiç bir sağcıyı suçlayamıyorsan, CHP'yi suçlar. Çünkü kendileri çok solcudur ve az solcu, burjuva ve küçük burjuva partisi CHP'yi yerden yere vurma hakları vardır. Çünkü ÖDP ( adı değişti, Sol parti oldu ) 'nin dediği gibi onlar en solcuydu. Sonra Atatürkçülük yaptığında da CHP'yi yeterince Atatürkçü bulmama modasını başlattı.

Radikalliği adamlık sanmak, din merkezli toplumlara ait bir hastalıktır. Tarikatlar, şeriatçılar, normal halka üstün Müslümanlık ya da üstün Sünnilik sanılması gibi, Marksist-Leninist güruh da üstün solculuk sanılır. Oysa tarikatların şeyhlerinin pek çoğu din açısından zır cahildir ve en temel itikatlara uymayan gelenekleri vardır. Halkımız tarikat, iktidar ile kavga edene kadar bunu anlamazdan gelmiştir. Bu tarikat nasıl oluyor da Müslümanlığın yasak olduğu Angola'da (Müslüman olursanız vatandaşlıktan çıkmanız gerekiyor. Eski Portekiz sömürgesi olan Afrika ülkesi Angola'nın vatandaşı olmayı kim ister, o da ayrı konu.), Müslümanların düpedüz soykırıma uğradığı Myanmar'da nasıl okul kuruyor diye sormaz.

Bu durum radikal sor örgütler-partiler için de geçerlidir. Onlar ara ara merkez medya ya da holding medyasında arzı endam ederler, sağ partilerin eylemlerini açıkça desteklerler ama onlara kimse bir şey demez. Ankara'da Yüksel caddesi, Olgunlar sokak, Mithat Paşa caddesi arasında merkezleri bulunan  bütün o sol gruplar,  polis provokatöründen başka bir şey değiller. Özellikle SDP'nin yaptıkları Gezi döneminde kabak gibi kameralarda görülmüştü. İsim değiştirip, ortalıkta gene dolaşıyorlar. Bir ara her gün basın açıklaması yapıp, sorgulanmak üzere polis arabasına dolduruluyorlardı. O zamanlar polisi Kızılay'a yerleştirmeye bahane lazımdı. Polis Kızılay'a yerleştikten sonra bu basın açıklamaları kesildi.

Bir arkadaşım ÖDP (Sol Parti)'li ve bana yetmez amacılar aleyhine yazdığım bir yazıdan dolayı kızgın. Ben halen yetme amacılığın tek sebebinin hainlik olduğu fikrindeyim. 2010 yılında devletin neredeyse tüm işletmelerini üç beş büyük firmaya özelleştiren iktidarın hakim atamalarına müdahil olunca demokratlık yapmayacağını elbet biliyorlardı. Bilmedikleri işlerin kendileri için daha kötüye gideceğiydi. Onlar sistemde kendilerine yer olduğunu, parlak bir gelecekleri olduğunu sandılar. En azından Orhan Pamuk gibi Nobel değilse bile uluslar arası bir kurumdan ciddi bir ödül, makam sahibi olacaklarını sandılar.



Uzun zamandır Türk kadın yazarı okumuyorum, okusam da imza gününe gitmiyorum. Maşallah hepsi de zengin ve soylu ailelerden geliyorlar. Kitaplarında değilse bile, imza günlerinde mutlaka bir şekilde anlatıyorlar. İmza gününde en büyük hayal kırıklığım Oya Baydar oldu. Daha önce iki kitabını ( Elveda Alyoşa ile O Muhteşem Hayatınız)okumuştum ve yetmez amacı güruhtan olduğunu bilmiyordum. Sen komünizm uğruna üniversite öğrencilerini kışkırt,  sonra Doğu Almanya'da yıllarını geçir, Berlin Duvarı yıkılınca Elveda Alyoşa diye ağıt yak, sonra tüm devlet fabrikalarını yok pahasına üç-beş burjuvaya satan iktidara en kritik anında destek ver, sonra halk bana neden yüzünü döndü diye üzül.

Hani fabrikalar, tarlalar, her şey emeğin olacaktı? Bunu tüm o çok solcu güruha sormalıdır. 2010'da en kritik zamanda, siz yetmez ama diyerek beş- altı büyük firmaya teslim ettiniz. ÖDP'li bir arkadaş ta partisini savunuyor. Sanki böyle kritik zamanlarda bölünmek iyi bir şey ya da iyi niyet göstergesiymiş gibi. ÖDP denen ve eski Dev-Yolcular temelli oluşum (pek parti diyemeyeceğim), Ufuk Uras olacak siyaset soytarısını genel başkan yapmak, biraz da HDP'lilerin desteği ile İstanbul milletvekili seçmek oldu. ÖDP (Sol olmayan Parti oldu şimdilerde) meclis dışında Obama'yı protesto etme uğrunca polisten dayak yerken, kendisi avuçlarını patlata patlata Obama'yı alkışlıyordu. Sonra partisi ve onu kurduğu KESK (Kamu Sendikaları Konfederasyonu), HDP'nin peşine takıldı.



HDP bence Türkiye'nin en karanlık partisi ve en az MHP kadar düzenin bir parçası. Çözüm sürecine nasıl inanmadıysam, şu anki kavga sürecine de o kadar inanmıyorum. 2009-2010 yıllarını hatırlarsanız, AKP'lier Esat Oktay Yıldıran'ı oynayacak tiyatro oyuncusu bulamamışlardı da, sandalyeye gömlek giydirip, Esat yüzbaşı yapmışlardı. Sabah gazetesi kamere kör, anten sağır manşeti atmıştı. Yetmez ama evet derken, parti kapatmak zorlaşacak diye övünüyorlardı. Oysa o sıralarda radyo-televizyon karartma ve kapatma kolaylaşıyordu. Anayasa Mahkemesine bireysel başvurusu hakkının verilme amacı, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine başvuruyu zorlaştırmaktı. O zamanlar böyle şeylerle egemenliklerini artırdılar, cambaza bak dediler. O zamanlar HDP referandumu sözde boykotu ile destekledi. Boykot bitince de Seni başkan yaptırmayacağız kampanyası başladı.

Şimdilerde de HDP'nin son kayyum atamalarından sonra 65 belediyeden sadece 6'ı kaldığını konuşuyoruz da, AKP'ye transfer olan HDP belediyelerini hiç konuşmuyoruz. Doksanlı yıllarda Tansu Çiller, devlet için kurşun atan da, yiyen de şereflidir dedikten, hem DYP, hem ANAP, oy için bazı illerde işbirliği yaptığında bu iki parti doğu ve güney doğuda korkunç oy kaybına uğramıştı. Üstelik de üç, dört nesil, dede-baba-torun milletvekilliği yapmış yöresel şeyhler, aşiret reisleri falan oldukları halde merkez sağın eriyişine engel olamamışlardı. Şimdi AKP-MHP açık ortaklığı bir yana AKP trolleri açık açık Kürt kimliğine saldırırken, AKP nasıl bu kadar rahat ve HDP'liler ne yapıyor? İktidar partisine daima çekici değildir. Bu geçişler için en azından ideolojilerin yakın olması ya da geçişten sonra kamu personeli olarak geçişler açılmalıdır. Sonra belediye başkanının transferi ile beraber o kasaba ya da şehre hizmet ve para yağmalıdır. Öyle olsaydı en azından sosyal medyada birileri bunun  haberini verir, hatta iktidar  bu haberi reklamı olsun diye bizzat verirdi.

HDP ve kendisini en solcu ilan eden çeteler, 2010 yetmez ama döneminde olduğu gibi perde arkasında oyunlar oynamakta. HDP'nin Gezi'de darbeyi gördük deyip, o rüzgarı dindirmeye kalkmamışlar mıydı? Türkiye Komünist Partisinin, Tunceli belediye başkanına rağmen İstanbul Büyük Şehir Belediyesi  seçimlerine son bir umutla boykot etmemiş miydi? (Neyse ki kimse onları dinlememişti) 

Bu çok solcu sefilleri artık eleştirmemiz lazım.





Hiç yorum yok:

Yorum Gönder