15 Temmuz 2022 Cuma

1934 TRAKYA PROGROMU

 


1934'de Trakya'da olanlar hakkında bilinenler azdır. Bu konudaki tek derli toplu eser olan Rıfat N. Bali'nin kitabını da yeni okudum. Bu olaylar, en az bilinen ve hatırlanan progromdur. Türkiye'de resmi ideoloji, progromları unutturmaya çalıştıkça azınlıklar hatırlatmakta, azınlıklar bunu hiç unutmamaktadır. İlginç olan Yahudilerin de bu olayları, en azından kamuoyuna hatırlatmak istemiyorlar. Kitabı okuduktan sonra, bu unutturma ile ilgili iki tezim var.

1)Yahudilerin, İsrail'in yıkılması ya da İsrail'den de kovulma ihtimallerine karşı Türkiye'yi sığınacak yer gibi görmeleri. Beyoğlu'ndaki Türk Yahudileri müzesinde, 1934 Trakya ya da Varlık vergisi ile ilgili bir köşe yok.

2)Yahudilerin, tefecilik yoluyla bölgede arazilere çökmesi. Ödenmeyen borçlar yüzünden elde ettikleri arazileri ve sürüleri de gene eski sahiplerine işletiyorlar. Yani pratikte para kazandıran bir iş değil. Çanakkale ve Gelibolu yarımadasında da bu iş özellikle yapılıyor. Kitapta böyle yazmıyor ama ben özellikle böyle yapıldığı kanısına kapıldım. Böyle kapsamlı bir arazi alımı, her ne kadar bölgede tekel olsalar da, Trakya Yahudilerinin tek başına yapacakları iş değil. Bu kitabı okurken, ben bu zanna kapıldıysam, 1934'ün Türk hükumeti de bu zanna kapılmış olabilir. 

Diğer bir olgu ise, devletin, Türk ulusunu oluşturma adına Gayrı Müslümlerden arında politikası güttüğünü de kitaptan öğreniyoruz.  Örneğin 1920'li ve 30'lu yıllar boyunca Anadolu'nun pek yok yerindeki Ermeni köylüsü, jandarma baskısından köyünü terk etmiş ve Suriye'ye göç etmiş. Özel olarak da ben bir bilgi vereyim, 1950'li yıllara kadar, o zamanlar Fransız manda idaresinde olan Suriye'ye, Türkiye'den pek çok göç olmuş. O zamanlar Sovyetler Birliği ve yandaşı ülkelerle, batılı devletler arasında olan Demir Perde ardı olan Sovyet Ermenistan'ına gidemedikleri için Suriye ve Lübnan'a, bazen de oradan daha uzak yerlere göç etmişlerdir. 1927 Nüfus sayımında bile on üç milyon altı yüz bin küsur ülke nüfusunun  üç yüz bin kadarı Ermeni. Bu günkü nüfus artışı ile kıyaslarsak, üç buçuk milyonluk bir Ermeni nüfusumuz olması demektir ki şu anda bu nüfus elli bin civarı. Sadece Ermeniler değil, isyanlar sonrası Nasturdiler, Kürtler, şapka devriminden sonra bazı muhafazakarlar  ( Kastamonu'da bir köy tamamen göç etmiş.) falan göç etmiş Ellilerde mayın döşenene ve Fransızlar çekilene kadar sürmüş bu göç.

Trakya  progrounda devletin planı ve programı çok belli. Mesela Kırkpınar güreşleri, muhtemelen tarihinde ilk ve son defa, Edirne yerine Kırklareli'nde yapılıyor. Kırklareli'nde Yahudilerin kaçtığı gece İstanbul trenine on beş yolcu vagonu takıyorlar. Oysa normalde üç vagonla hareket ediyor. Olaylar büyük ölçüde tehdit, tahrip ve yağma olarak gelişiyor, cinayet yok,  bir kaç tecavüz olayı var. Resmi söyleme göre vur deyince, öldürülmüş. Aslında hedef zengin Yahudiler. Yahudiler arasında ciddi bir sınıf ayrımı var. Zengin Yahudiler, fakir dindaşlarına (ya da ırkdaşlarına) aç kalmayacakları kadar sadaka veriyor. Mesela çamaşırcı bir kadın, yıllarca hemen yandaki ilçeye gelin giden kızını ve torunlarını yıllarca göremiyor.  O zamanlar ülkede bugünkü gibi bolca dolmuş-otobüs yok. Hatta ordunun ikmal için deve taburları var. Gene de böyle bir ziyareti yapamamak, büyük bir yoksulluk göstergesi.

Progrom öncesinde uzun bir kışkırtma devresi var. Cevat Rıfat Atilhan'ın Milli İnklap dergisi; Hüseyin Nihal Atsız'ın Orkun dergisi başı çekmekle beraber; Akbaba dergisinde her Cumartesi (Yahudilerin kutsal Sebt, yani dinlenme ve ibadet günü), Cemal Nadir Güler'in Yahudilere hakaret eden karikatürleri ve Almanya'da yaşayıp, Türkiye'ye mesajlar gönderen Mustafa Nermi, başı çekiyor.  Kışkırtmanın merkezi ise Atılhan ve Milli İnkılap dergisi.

Atilhan ve Milli İnkılap dergisi bu kışkırtmada başı çekiyor ve açıkça Nazilik yapıyor. Atilhan, Nazi partisinin davetlisi olarak Almanya'ya gidiyor, Antisemitik kitaplarını Nazi yayımcıları basıp, okkalı telifler alıyor. Kendisi de dergisini Nazilerden aldığı karikatür, resim ve yazılarla dolduruyor. Olaylardan sonra, mafya olarak bilinen bir Yahudi kabadayı, Atilhan'ı dövüyor. Ekşisözlük yazarlarından birinin dediğine göre, Mussolini'nin linç edilerek öldürülmesine, vatanseverliğin bedeli olarak yorumlayacak kadar ateşli bir faşisttir. Olanlar yatışında, Yahudi bir kabadayı, Atilhan'ı tenhada kıstırıp, dövüyor.

Atsız'a gelince, kitap Atsız'ı merkeze almıyor ama Atsız'ın Orkun dergisi, bölgede, özelliklede Edirne'de çok okunuyor. Edirne lisesinde sadece üç ay öğretmenlik yapmış ve bu kısa sürede bayağı çevre yapmış. Dergisi Edirne'de kalmayacak şekilde bitiyor. Şehirdeki gazete bayisi, bizzat Edirne lisesinin kapısına gelip, son nüshasına kadar satıyor. Yani Atsız'da bu süreçte etkin. Olaylar yatışında, Milli İnkılap ile beraber, Orkun'da kapatılıyor.

Kitapta pek dikkat edilmeyen bir ayrıntı var. Daha 1933-34 yılında Atsız, Orkun'da, Yahudileri, biz de Almanlar gibi katledelim diyor. (Kitap, Orkun'dan alıntı yapmış.) 1934'de daha henüz katliam yok. Kristal Gece ve boykotlar sonrası Yahudileri ürkütme ve kaçırma politikası var. Naziler henüz kıyım ve katliamları dillendirmiyor ama belli ki bunu planlamış ve Türkiye'deki işbirlikçilerine anlatmış.

Bir yerde Atatürk ile bir Yahudi'nin konuşması var. Bu konuşma olmuş mu pek belli olmadığı gibi, söz konusu Yahudi'nin kim olduğu da belli değil. Kimilerine göre önemli bir tüccar, kimilerine göre de sokaklarda yaşayan bir deli. Ancak şu var ki, gerek Dersim tertelesinden, gerekse Trakya progromundan Atatürk'ün haberdar olduğu aşikar.

Olaylar, İsmet İnönü'nün açıklamasından sonra sona eriyor. Yahudiler, özellikle yoksul olanlar can havli ile önce İstanbul'a, sonra Fransa, Bulgaristan, Suriye, Filistin ve Küba'ya göç ediyor. O kadar her şeylerini bırakıyorlar ki, bazıları resmen çıplak. Fransa'ya gidenleri daha sonra aynı Türkiye, toplama kamplarında yakılmasın diye kurtarmaya çalışıyor. Bulgaristan ilginç bir şekilde, Nazi işbirlikçisi olmasına rağmen, tek bir Yahudi ya da Roman vatandaşını Almanlara vermediği gibi, kendisine sığınan Yahudi ve Romanları da çoğu kez geri vermeyip, Türkiye'ye kaçmasına göz yumuyor. Bana Küba'ya gidenler çok ilginç geldi.

Progromdan sonra Trakya'da ekonomi çöküyor, çünkü Türk tüccarlar, Yahudilerin yerini alamıyor. En çok zararı, Edirne görüyor. Olaylar öncesinde, sınır ticaretinden ve tarihsel başkent oluşundan dolayı Trakya'nın merkezi Edirne. Tüm bölgedeki tek lise ve sanat enstitüsü burada. Lakin Türk Tüccarların, Bulgaristan ve Yunanistan'da iş bağlantıları olmadığı için sınır ticareti, 1950'lere kadar eski haline gelmiyor. O zamanda bölgede ticaretin merkezi, limanından dolayı Tekirdağ'a geçiyor. Diğer bir kaybeden şehir de Çanakkale. Güney Marmara'nın ticaret merkezliğini Balıkesir'e kaptırıyor.

Son olarak, özellikle Atsızcılar, olaylar İzmir'e de sıçrasın diye uğraşıyorlar ama olmuyor.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder