28 Ağustos 2022 Pazar

DÜZENEN ÇEKİDÜZEN (HİÇ BİR ŞEY DEĞİŞMESİN DİYE HER ŞEYİ DEĞİŞTİRMEK )

 


Düzene çekidüzen,  köşe yazarı Rauf Tamer'in sık söylediği bir sözdü. Bir zamanlar çok moda bir köşe yazarıydı. Sonra illegal bir para alış-verişine aracı olduğu ortaya çıktı. Altı-yedi ay ortalarda görünmedi. Sonra Posta gazetesinde yazmaya başladı, ve aynen devam etti. 

Tamer'in ne demek istediğini, 1963 yılı, Fransa-İtalya ortak yapımı Leopar filmini izleyince daha iyi anladım. Filmde, Sicilya'nın aristokratlarından birinin , İtalya'nın birleşme sürecinde konumunu koruma çabası anlatılıyor. Ülkede artık ana  üretici güç, toprak sahibi aristokratlar değil,  ticareti ve sanayiyi kontrol eden burjuvalar olacaktır. Kendisinin de onların arasında olması gerekir. Film üç saat boyunca bunu anlatıyor.

Filmin bir yerinde kontun söylediği bir söz var. Her şeyin aynı kalması için,  her şeyi değiştirmemiz gerek diyor. İşin özü, biz bu devasa evde, devasa mülkümüzde, rahat içinde yaşayalım diye, sıradan insanlar için her şeyi değiştirelim diyor.

Bunun için önce biraz etrafımıza bakalım. Mit eski ajanı Mahir Kaynak,  Sovyetler Birliğini dağıtan ve Komünizmi yıkanın, Rus derin devleti olduğunu söylemişti. Rusya'nın, sırf Sovyetler Birliği olarak ( Aslında Doğu Almanya, Çekoslovakya (Çekya+Slovakya), Macaristan, Bulgaristan ve hatta 1968 Çekoslovak isyanına asker göndermeyen ve 1984 Los Angeles olimpiyatlarını boykot etmeyen Romanya'da aslında Rusya tarafından yönetiliyordu.) Amerika Birleşik Devletlerinden daha fazla toprak kaybetmişti. (Eski Sovyet ülkelerinden, ikinci en büyük olan Kazakistan, denize kıyısı olmayan en büyük devlet)

Oysa şimdi bakıyorum da,  Sovyetler yıkılalı otuz yıldan fazla zaman oldu ama halen eski Sovyetleri yönetenlerin çoğu bir zamanların Komünist Parti üst düzey görevlisi. Aliyev, Nazarbayev, Yeltsin vs.  Hatta çoğu KGB (Yeni adı FSB)  üst düzey görevlisi. 1990 öncesi muhalif olup da, şimdi iktidar olan yok gibi.

Şimdi de yeni Türkiye diyorlar. Oysa eskinin zenginlerinin hemen hemen hiç biri servetini kaybetmedi.  Benmim bildiğim bir tek Cem Uzan var. Fakir ve kısmen hali vakti yerinde olan insanlar daha da fakirleşirken, zenginler daha da zenginleşti.

Daha ilginci bu kadar zaman süresince sanatçılar da değişmedi. İbo'nun  kafasındaki deliğe rağmen İbo şov devam ediyor. Son yirmi yıldır Hülya Avşar'ın her filmi gişede, her dizisi reytinglerde batıyor. O kadar ki, uzun süredir Acun'un yarışmalarında jurilik bile yapmıyordu ama ne hikmetse here türlü pespayeliğie halk bunu istiyor diyen medya patronları, ısrarla Hülya Avşar'ı gözümüze sokuyor.

İktidara yakın sanatçı listesi hazırlamak çok kolay. Önce Ahmet Kaya ve meşhur çatal atma olayını hatırlayalım. O gece Ahmet Kaya'ya saldıranların hepsi, o zamanlar Tansu Çillerciydi. Öncesinde de Özalcı. Hatta ve hatta daha geriye gidelim, Hafta Sonu dergisinin (ya da haftalık gazetesinin, o zamanlar  haftada bir yayınlansa da, gazete formatında yayımlanırdı) internet sitelerinde dolaşan kupürlerinde 12 Eylülü öven sanatçılara bir bakın.

Bu sanatçılar çok nadir aralarına birini alırlar, bu yüzden Türkiye'de genç nesilden sanatçı pek azdı, özellikle müzisyen olarak. Hepsi de yaşları yetenler 12 eylülden beri merkez medya ve devletten bir şekilde nemalanmaktadır. Mesela Hülya Koçyiğit. Kendisi 12 Eylül'ün ertesi yıllarda TRT'ye bir sürü, bugün adı bile anılmayan diziler, filmler yaptı, şimdi de damadı devletten nemalanıyor.

Bir tek medyadaki yazar kadrosu çok değişti diyeceksiniz. Bir zamanlar gazete köşelerini tutmak bir yana, manşetin üzerinde yakışıklı pozları olan liberal aydınlar, şimdilerde T24  başta olmak üzere, internet sitelerine kümelendi ve kimselerinde umurunda değiller.

Ama Ertuğrul Özkök, Mehmet Barlas ve Orhan Pamuk gibi bazı başat yazarları özellikle de Orhan Pamuk'u unutuyorsunuz. Kendisi, çocukken karga kovalamış Kolağası Kamil karakteri ile son romanında resmen dalga geçti. Zira Kamil, sıradan bir erkek adı gibi görünse de, epey uzun zamandır ergen argosunda, kızların kolayca kandırdığı erkek demek. Pamuk bu adı verirken, bir zamanlar karşılıklı ev ziyaretleri yaptığı Fatih Tezcan-Nagehan Alçı çifti gibi Fetöcü ahbaplarına danışmış olabilir. Minger kelimesi de İngiliz argosunda çirkin kişi demek. Tartışmalar alevlenince Yapı Kredi yayımları da öyle demek istemedi, böyle demek istedi diye tweet attı ama Pamuk, T24'e ben tam da böyle demek istedim anlamında uzun bir röportaj verdi. 

Pamuk'un yayınevi Yapı Kredi. Bu yayınevi, bankasıyla beraber, Tüpraş ve değerli pek çok kamu varlığıyla beraber, Koç ailesine satıldı. Aile halen iktidara bağlı, bol Atatürklü reklamları sizi kandırmasın. Her an Perinçek gibi bir şeyler söyleyebilirler, hiç sürpriz olmaz. (Hatırlarsanız bir zamanlar Perinçek'den Atatürkçüsü, AKP muhalifi yoktu.)

Özetle, şu anda da doksanlardaki gazeteci-yazar güruhu, düzene çeki düzen vermek için bekliyor. Pamuk'un romanının tam da iktidarın Atatürk'e saldırdığı zaman ortaya çıkması normal mi sizce?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder