Bir kadın katili, salgın hastalık bahane edilerek salıverildi. (Kadının tesadüfen canını kurtarmış olması, katil olmadığı anlamına geldiği az sonra görülecekti) Sonra dokuz yaşındaki kızını, daha küçük kardeşlerinin gözleri önünde öldürüldü.
Bu afla bunun gibi dışarı çıkan çok kişi daha şimdiden suç işledi. Bu affı çıkaranların zerre kadar umurunda değil zira bir Alman atasözü der ki; polis devletini suçlular yönetir. Ortalık suçlu kaynamalı ki halk polis istesin, polisin tutuklamalarını sorgulamasın.
Benzer bir baskı da kadınlar için yapılır. Kadınlar, sürekli bir erkeğin himayesini aramalıdırlar.Bunun için de erkeklerden korkmalıdırlar. Bu yüzden kadına saldıran erkek, saldırmaktan korkmamalı, asıl suçlu kadın olmalıdır. ( O saatte orada ne işi varmış)
Tecavüzcü evlenerek ya da bir şekilde işin işinden sıyrılmalı, asıl suçlu kızlığını kaybettiği için kadın olmalıdır. Kadın bu suçu yüzünden başına gelenleri kimseye anlatamamalıdır. Saldırıya uğradığı için kendisinden utanmalıdır.
Oysa bu utanç, yankesiciye para kaptıran, gaspa uğrayan ya da evi soyulan birinin bundan utanması gibidir.
Kadınının kocasına mutlak bağlılığı benzer utanç ve el alem ne der duyguları ile perçinlenmelidir. Kocasından boşanamamalı, dul hele de boşanmış dul kadın olmak; kadın için çok ağır yük olmalıdır. Boşanmanın yüküne katlanmaktansa, dayağa katlanmalı.
Baskı ve zorbalık, insanları kendi ürettiği zorbalıktan korur.
Bu kurdun diş ve pençelerinden , insanlara sığınan koyunların kaderinin, kasap bıçağı olmasına benzer biraz.
Hatta biraz da değil tam benzer. Dünya çapında tecavüz vakıalarının %80'inden fazlasının tanıdığı birileri yapar. Kadın cinayetlerinin faillerinin çoğu da tanıdığı erkeklerdir.
Benzer bir durum fuhuş sektörü için de geçerlidir. Eski Türk filmlerinde evlenmeden bakireliğini veren kızlar, genelde genelevde falan çalışır.
Genelev, bar ve benzeri iş yerlerinin bir işlevi de, kadınları genelev kadını olma tehdidi ile korkutmaktır.
1991 yapımı Balıkçı Kral adlı bir filmden, bir sahne aklımda. Sokaktaki evsiz, baş rol oyuncusu ile bir sohbette, bu plazaları ben ayakta tutuyorum der. Patronu çalışanına emreder, gel kıçımı yala diye. Eleman isyan eder, canın cehenneme fakat beni görür. Benim bir işim ve maaşım var der ve patronunun kıçını yalamaya devam eder.
Kadınlar da fuhuş tehdidi ile özgürlüklerinden vazgeçmelidir. Bu yüzden fuhşun müşterisi olan erkek nadiren kınanır ya da ayıplanır. Yasal cezadan bile bir şekilde kurtulur.
Daha da acı gerçek şudur ki, kadınları fuhşa sürükleyen genelde kocaları başta olmak üzere erkek yakınlardır.
Kadınların yapması gereken, bu erkek egemen, penisperest topluma karşı kendi ayağı üzerinde durmak ve her kadını, kendi öz kızı gibi sahiplenmek ve korumak zorundadır.
Bu afla bunun gibi dışarı çıkan çok kişi daha şimdiden suç işledi. Bu affı çıkaranların zerre kadar umurunda değil zira bir Alman atasözü der ki; polis devletini suçlular yönetir. Ortalık suçlu kaynamalı ki halk polis istesin, polisin tutuklamalarını sorgulamasın.
Benzer bir baskı da kadınlar için yapılır. Kadınlar, sürekli bir erkeğin himayesini aramalıdırlar.Bunun için de erkeklerden korkmalıdırlar. Bu yüzden kadına saldıran erkek, saldırmaktan korkmamalı, asıl suçlu kadın olmalıdır. ( O saatte orada ne işi varmış)
Tecavüzcü evlenerek ya da bir şekilde işin işinden sıyrılmalı, asıl suçlu kızlığını kaybettiği için kadın olmalıdır. Kadın bu suçu yüzünden başına gelenleri kimseye anlatamamalıdır. Saldırıya uğradığı için kendisinden utanmalıdır.
Oysa bu utanç, yankesiciye para kaptıran, gaspa uğrayan ya da evi soyulan birinin bundan utanması gibidir.
Kadınının kocasına mutlak bağlılığı benzer utanç ve el alem ne der duyguları ile perçinlenmelidir. Kocasından boşanamamalı, dul hele de boşanmış dul kadın olmak; kadın için çok ağır yük olmalıdır. Boşanmanın yüküne katlanmaktansa, dayağa katlanmalı.
Baskı ve zorbalık, insanları kendi ürettiği zorbalıktan korur.
Bu kurdun diş ve pençelerinden , insanlara sığınan koyunların kaderinin, kasap bıçağı olmasına benzer biraz.
Hatta biraz da değil tam benzer. Dünya çapında tecavüz vakıalarının %80'inden fazlasının tanıdığı birileri yapar. Kadın cinayetlerinin faillerinin çoğu da tanıdığı erkeklerdir.
Benzer bir durum fuhuş sektörü için de geçerlidir. Eski Türk filmlerinde evlenmeden bakireliğini veren kızlar, genelde genelevde falan çalışır.
Genelev, bar ve benzeri iş yerlerinin bir işlevi de, kadınları genelev kadını olma tehdidi ile korkutmaktır.
1991 yapımı Balıkçı Kral adlı bir filmden, bir sahne aklımda. Sokaktaki evsiz, baş rol oyuncusu ile bir sohbette, bu plazaları ben ayakta tutuyorum der. Patronu çalışanına emreder, gel kıçımı yala diye. Eleman isyan eder, canın cehenneme fakat beni görür. Benim bir işim ve maaşım var der ve patronunun kıçını yalamaya devam eder.
Kadınlar da fuhuş tehdidi ile özgürlüklerinden vazgeçmelidir. Bu yüzden fuhşun müşterisi olan erkek nadiren kınanır ya da ayıplanır. Yasal cezadan bile bir şekilde kurtulur.
Daha da acı gerçek şudur ki, kadınları fuhşa sürükleyen genelde kocaları başta olmak üzere erkek yakınlardır.
Kadınların yapması gereken, bu erkek egemen, penisperest topluma karşı kendi ayağı üzerinde durmak ve her kadını, kendi öz kızı gibi sahiplenmek ve korumak zorundadır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder