BAAM
O Saatçi dükkânından hatırladığım bir
kişi de Ahmet amcaydı. Öldü ise Allah rahmet eylesin, yaşıyorsa kulakları
çınlasın. O yıllarda bile çok yaşlıydı. Yetmiş üç ya da yetmiş beş filandı.
Gayet dinç ve kuvvetliydi. Hemen her işten anlardı. Berberlik, ilk yardım,
araba, televizyon, saat ve aklınıza gelecek her şeyin tamiri, marangozluk.
Kısaca her türlü el becerisine sahipti. Babama bu adamdan bahsettiğimde, bana
şöyle dedi.
—Bırak be oğlum. O tür adamlar hiçbir
işe yaramazlar. Her işten birazcık anladıklarından, bir işi tam bilemezler. Bir
meslekleri olmaz.
Gerçekten de bu amcanın kesin bir
mesleği yoktu. Yirmi yıldan fazla bir zamandan beri emekliydi. Gözleri iyi
görmezdi. Bu yüzden masa ve duvar saatlerini tamir ederdi. Cep telefonu ve telefonların alarmları, masa
saatleri ve onların alarmlarını gözden düşürdü. Duvar saatleri de evin süs
mobilyalarındandı. Dükkanda para için çalışmazdı. Oyalanmak için dükkana ara da
bir gelirdi.
Geçmişinde bir hapis yatmışlığı vardı.
Bülent Ecevit'in 1974 affında serbest kalmıştı. Hapis cezasının sebebi de
cinayetti. Sıkıcı bir öğleden sonraydı. Abbas ustanın arkadaş takımının
ortalıkta olmadığı nadir günlerdendi. Ustam bir kol saatiyle uğraşıyordu. Ahmet
amca ise bir duvar saati üzerinde çalışıyordu. Abbas usta, bu Ahmet amcaya laf
attı.
—Ahmet emmi, sen adamı hasımları vur
deyince vurmuşun öyle mi?
—De get lan.
—Adamı vurman için beş bin lira
almışsın öyle mi?
—O garip kazayla vuruldu.
—Adam mermiyle vurulmuş ne kazası?
—Dinle o zaman.
O zamanlar Çorum'un içinde saraççı dükkânım
vardı. Milletin at arabasını falan yapıyordum. Yaptığım daha çok, tekerlerin
kırılan çemberlerini yapmaktı. (Burada belirtmeliyim. Türkiye'de at arabası
iyice azaldı. Kalanlarda lastik teker takıyor.) oraktı, tırpandı, ben yapıyordum.
Arada ince işlerde elime geliyordu. Bir
de o devirlerde silah da yaygındı. Silah tamirine gelen çok oluyordu da, ben
çoğunu yapmıyordum. Bazılarını da mecbur kalıyordum. Adam her vakit müşterim,
yapmayacak mıyım?
O adamda böyle birisiydi. Köyünün de
zenginlerindendi. Bir de ona sebep o köyden de çok kişi işini bana yaptırırdı.
Bir gün gene geldi. Merhabalaştık, bana tabancayı uzattı. Bir altı patlar.
—Yapamam dedim. Ortalık karışmaya
başlamıştı. Çorum'da sağ-sol, Alevi-Sünni kavgası yeni yeni başlamıştı.
—Benim işimi yapmayacaksın da, kimin
işini yapacaksın? Dedi. Doğruydu, en çok o bana para kazandırıyordu. Çaresiz
boyun büktüm. Almak için elimi uzattım.
—Ver
de bir bakalım, neyi var? Diye sordum.
—Kurşun, yuvasına sıkışmış dedi.
—Namluyla oynamayı sevmem, dedim.
—Namluda değil yuvada dedi.
—Ne yuvasıymış, dedim. Altıpatların
topuzunu gösterdi. Elime aldım, baktım, mermilerden birisi, oraya küçük gelmiş.
Silahı masaya yatırdım. Tornavidayla, topuzu gövdeden ayırdım. Topuza baktım.
Mermi penseyle çıkacak değildi. Arla tarafından kavrayıp, kovanı mermiden
ayırdım. İçindeki barutu boşalttım.
Kovan ayrılmıştı da, çekirdek içindeydi. Topuzu mengeneye sıkıştırdım. O da tam
karşımda durdu. Masaya yaslandı, bana bakıyor. Elinde çekiç ve demir çivi var.
Vurarak çekirdeği çıkaracağım. Barut boşaldı ama patlama olabilir.
—Çekil oradan dedim.
—Bir şey olmaz dedi.
—Sen gene de çekil, dedim.
—Ne çekileceğim dedi. Bende,
—İnşallah bir şey olmaz dedim. çiviyi,
çekirdeğin içine koydum. Çekiçle bir vurduydum, baam etti.bir de baktım adam
vurulmuş. Taksi tuttuk, hastaneye yetiştik ama geçti. Hastanede ben kaçtım. Bir
süre köyümde, yakın köylerde kaldım. Sonra yakalandım. Adamında hasımları
çokmuş meğer. Mahkeme felan, inanmadılar, hapse attılar. Sonra 1974'de
Ecevit'in affı ile dışarı çıktım. Sonra adamın akrabaları, dostları beni
vurmaya aradı. Kaçtım Çorum'dan. Sonra kani oldular kaza olduğuna da, peşimi
bıraktılar.
Bu sözden sonra ustam, bir daha bu
olayın konusunu açmadı.
(Bu hikayeyi, yıllar önce yazmıştım. Bir tabanca mermisi, bu anlatıldığı gibi patlayabilir mi, merak ediyorum. Şimdi bana mantıksız göründü. O saatçi ustası çoktan öldü, dükkana oğlu bakıyor. Ahmet amca dediğim şahıs, otuz yıl önce yetmiş küsur yaşındaydı, şimdiye muhtemelen o da ölmüştür.)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder