KUTSAL HİSTERİ
Bu yazı dizisine en başta biraz gönülsüz başladım. Bazı İsraillileri, Hitler'in doğum günün kutladıklarını öğrenince kendimi buna mecbur hissetmiştim. Sonra yazdıkça önce faşizmi, sonra da diktatörleri eleştirmenin zevkine vardım.
Yazdıkça açıldım, yeni okuduğum kitaplar, konuya yeni bakış açıları getirmemi sağladı. Yazdıkça da bunlardan bahsettim. Şu günlerde de Ergün Poyraz'ın Kanla Abdest Alanlar kitabını okumaktayım. Kitap, 2003'de Fethullah Gülen gücünün doruğunda ya da doruğuna yakınken, 2003 yılında basılmış. Kitap, Fethullah Gülen ve hocası Said-i Nursi (Kürdi)'nin kitaplarından ve söylevlerinden bolca alıntı içeriyor.
Gülen, bir söylevinde eskiden ağlarken zorlanıyordum, şimdi kolayca ağlayabiliyorum diyordu. Her ne kadar İmam Gazali, bir konuşmacı, konuşurken ağlıyorsa ve dinleyenleri de ağlatıyorsa, mutlaka sahtekardır dese de, Gazali'nin izinden giden hemen hemen tüm tasavvufçular, birer ağlama uzmanıdır. Bununla ilgili olarak, gene bu blogda Ağlama Cihadı diye yazı yazmıştım.
Fethullah Güel'in videolarında fark ettiğim bir ayrıntı, tıpkı Hitler gibi ara ara kameraya bakmasıdır. Fethullah'ın histerisi, ağlama histerisi, Hitler'inki de öfke histerisidir.
Gelelim histeri derken ne kastettiğimize! Annemin deyimi ile kendini mahsus (bilerek) deliliğe vermek. Histeri krizi hem bilinçlidir, hem de bilinçsiz, yani çok çelişik durumdur. (Bu yüzden tıp ve psikoloji bilimi iki değerli (doğru-yanlış) Aristo mantığını kullanmaz.
Yazdıkça açıldım, yeni okuduğum kitaplar, konuya yeni bakış açıları getirmemi sağladı. Yazdıkça da bunlardan bahsettim. Şu günlerde de Ergün Poyraz'ın Kanla Abdest Alanlar kitabını okumaktayım. Kitap, 2003'de Fethullah Gülen gücünün doruğunda ya da doruğuna yakınken, 2003 yılında basılmış. Kitap, Fethullah Gülen ve hocası Said-i Nursi (Kürdi)'nin kitaplarından ve söylevlerinden bolca alıntı içeriyor.
Gülen, bir söylevinde eskiden ağlarken zorlanıyordum, şimdi kolayca ağlayabiliyorum diyordu. Her ne kadar İmam Gazali, bir konuşmacı, konuşurken ağlıyorsa ve dinleyenleri de ağlatıyorsa, mutlaka sahtekardır dese de, Gazali'nin izinden giden hemen hemen tüm tasavvufçular, birer ağlama uzmanıdır. Bununla ilgili olarak, gene bu blogda Ağlama Cihadı diye yazı yazmıştım.
Fethullah Güel'in videolarında fark ettiğim bir ayrıntı, tıpkı Hitler gibi ara ara kameraya bakmasıdır. Fethullah'ın histerisi, ağlama histerisi, Hitler'inki de öfke histerisidir.
Gelelim histeri derken ne kastettiğimize! Annemin deyimi ile kendini mahsus (bilerek) deliliğe vermek. Histeri krizi hem bilinçlidir, hem de bilinçsiz, yani çok çelişik durumdur. (Bu yüzden tıp ve psikoloji bilimi iki değerli (doğru-yanlış) Aristo mantığını kullanmaz.
Kişinin bayılması ya da öfkeden köpürmesi, ağlama krizleri, kusması hatta altına bırakması olur. Bunlar büyük ölçüde gerçektir. Gerçek olmayan, bunun aniden, farkında olmadan olmasıdır. Histerik kişi, en uygun anda bu krize girer.
Mesela mobbing yapacak yöneticiler, tam işlerin bitmesine yakın ya da artık size ihtiyaç kalmadığında öfke krizine girer. Kadınlar da istedikleri şey alınmadığında ağlama krizine girer, ayılır, bayılırlar.
Histerik bir çocuk, müdür, müdür yardımcısı ya da sertliği ile ünlü bir öğretmenin dersinde bayılmaz. Dersinde bayılacağı öğretmen, mülayim, tercihen de stajyer veya ücretli öğretmenin dersinde bayılır.
Özellikle erkek egemen, muhafazakar, sağcı toplumlarda hemen her kadın histeriktir. Kadınlarda o kadar yaygındır ki, yakın zamana kadar erkekler histerik olmaz zannedilmiştir. Baskı toplumlarında baskı görenler, delirmeyi ya da deliymiş gibi yapmayı tercih etmiştir.
Kadınların histerilerine yıllara göre yeni isimler verilir. Bir ara panik-atak modaydı, sonra yerini mani-depresif aldı. Şimdilerde de boderline kişilik bozukluğu diyorlar. Psikiyatristler ise, dönem dönem moda olan bazı ağır antidepresanları ve sakinleri yazarak, psikologlar da uzun tedavi saatleri ile bu durumdan para kazanıyorlar.
Bizim konumuz kitlesel histeri, kitleleri yönetmek.
Hitler ve Fetö'nün garip bir ortak noktasını yıllar önce keşfetmiştim. Her ikisi de ara ara göz ucu ile kameraya bakıyordu.
Hitler kamerayı gerçek anlamda kullanan ilk siyasetçiydi, Fetö ise ilk İslam dincisi. (Amerika'da televaizlik çok önceleri başlamış.) En azından Türkiye'de.
Hitler, sinema kameralarına alışıktı, ona göre oynuyordu. Sinema dedim ise, ilk dönem görüntülerin hızlı aktığı ilk dönem sinema filmi oyuncuları gibi hızlı el-kol hareketleri ile konuşuyordu. Hitler'in konuşmaları da Alman halkına sinema perdelerinden gösteriliyordu. Bu yüzden sürekli elini-kolunu oynatması ve abartlı mimikleri bize tuhaf geliyor.
Benzer abartılı hareketleri Fetö'de bulabiliriz, özellikle 17 Aralık sabahı, yıllarca destek verdiği iktidara, bazı Arapça kelime ya da cümlelerle lanet okurken. Fetö'de video kasetlerine ve video kameraya bakar gibi konuşuyordu. Bu kasetler, ışık evleri denen evlerde ve yurt-pansiyon gibi yerlerde, kendi taraftar gruplarınca izlenmesi için yapılıyordu. Bu abartılı jest ve mimikler, toplu histeriye kapılmış ya da kapılması gereken küçük grupların izlemesine göre planlanmıştı. Televizyondaki kalabalıklar için bir delinin hönkürmesiydi bu olanlar.
Histerinin diğer bir özelliği de bulaşıcı olması ve kitleselleşmesidir. Hitler, radyo-sinema gibi vasıtalarla, evdeki, sokaktaki insanlara histerisini bulaştırıyordu. Fetö'nünki ise, çeşitli hücrelerde öbekleşmiş kendi topluluklarına yönelikti.
Bu blogda, AĞLAMA CİHADI adlı yazımda da değinmiştim. Ağlamak batıda zayıflık, güçsüzlük olarak değerlendirildiğinden, Obama'nın (Türklerin deyimi ile) gözyaşlarını tutamaması, hem halefi Hilary Clinton'a oy kaybettirdi, hem de silahsızlanma lobisine destek kaybettirdi.
Doğu toplumlarında ağlamak, empati yapmak gibi göründüğünden size oy ve destek kazandırır. Bu yüzden Fetö gibileri kendilerini ağlamak için zorlarlar.
Hitler ise aşırı derecede öfke gösterileri, el kol hareketleri ile histerisini bulaştırmak çabasındadır.
Sebebi de histerikleşmiş kitlelerin kolay kışkırtılması ve dolayısı ile kolay yönlendirilmesidir.
Bu histerik yönlendirmeyi herkes yapar. Örneğin İtalyan dolandırıcı Ponzi'nin adı ile anılan piramit sistemi dolandırıcığında, sık sık toplantılar yapılır ve bu toplantılarda pek ciddi şeyler konuşulmaz. Bu toplantılarda heyecanlı başarı hikayeleri anlatılır, bolca hey hey ile başlayan sloganlar atılır. Yılmaz Erdoğan'ın Neşeli Hayat filminde de olay kahramanı parasını böyle bir örgütlenmeye kaptırır.
Histeri toplantıları dinlerde yapar. Batıda trans hali denen duruma, İslam'da vecd denmiş, bu histeri toplantıları için sema, cem, zikir bahane edilmiştir.
Psikiatristlere göre histerik krizlerin (öfke,ağlama,bayılma vs) %80'i bilerek, %20'i de bilinçsizce oluşur. Kitlesel histerinin ise tamamına yakını, %99,9'u bilinçlidir.
Mesela 1978 Aralığındaki Maraş katliamı, buna en iyi örnektir. Katliama infial deseler de, katliam için hazırlıklar en az sekiz ay önceden yapılmış, sırf bu katliamda halkı galeyana getirmek için Cüneyt Arkın'ın oynadığı Güneş Ne Zaman Doğacak filmi çekilmiştir. Yapımcı ve yönetmen Mehmet Kılıç'ın ilk ve tek filmidir.
Histerikler genelde krizin doğal olduğunu, kendiliğinden geldiğini söylerler. Histeri krizlerinin genel özelliği, en uygun ortam ve zeminde olduğunu söylemiştik.
Mesela Fetö pek çok videoda, toplantı videosunda bir de Amerika'ya son gidiş videosunda birden ağlama krizine girer ve bayılır (ya da içi geçmek dediğimiz yarı baygın durumuna gelir). Tam doktor çağrılacakken de ayılmaya başlar. bu sırada etrafındakiler onu ayıltmaya çabalar.
Tıpkı bazı dilenciler gibi. Genelde polis çağıracağım ya da ambulansı arıyorum dediğinizde bu dilenciler nedense birden ayılır ve ayaklanır. Hatta ambulans çağırmamanız konusunda ısrar eder.
Faşizmin infial dediği kitlesel faşizan eylemler içinse, çok önceden hazırlık yapılır. Meşhur Kristal Gece'den evvel valiliklere, evlere yakın sinagogların yakılmaması uyarısında bulunulmuştu. Sivas katliamı öncesinde, belediye tarafından Madımak oteli önüne, tam da atılacak büyüklükte parke taşları yığılmıştı. On sene sonra ortaya çıkan fotoğraflar da bazı kişilerin camiden benzin bidonları ile çıktığı görülüyor.
Faşizan histerinin bir şartı da, mal yağmasına katılıp, ganimet alacaklarını bilmeleri, hiç ceza almayacaklarının kesin olmasıdır. Bu da unutulmaması gereken bir ayrıntıdır.
Özellikle erkek egemen, muhafazakar, sağcı toplumlarda hemen her kadın histeriktir. Kadınlarda o kadar yaygındır ki, yakın zamana kadar erkekler histerik olmaz zannedilmiştir. Baskı toplumlarında baskı görenler, delirmeyi ya da deliymiş gibi yapmayı tercih etmiştir.
Kadınların histerilerine yıllara göre yeni isimler verilir. Bir ara panik-atak modaydı, sonra yerini mani-depresif aldı. Şimdilerde de boderline kişilik bozukluğu diyorlar. Psikiyatristler ise, dönem dönem moda olan bazı ağır antidepresanları ve sakinleri yazarak, psikologlar da uzun tedavi saatleri ile bu durumdan para kazanıyorlar.
Bizim konumuz kitlesel histeri, kitleleri yönetmek.
Hitler ve Fetö'nün garip bir ortak noktasını yıllar önce keşfetmiştim. Her ikisi de ara ara göz ucu ile kameraya bakıyordu.
Hitler kamerayı gerçek anlamda kullanan ilk siyasetçiydi, Fetö ise ilk İslam dincisi. (Amerika'da televaizlik çok önceleri başlamış.) En azından Türkiye'de.
Hitler, sinema kameralarına alışıktı, ona göre oynuyordu. Sinema dedim ise, ilk dönem görüntülerin hızlı aktığı ilk dönem sinema filmi oyuncuları gibi hızlı el-kol hareketleri ile konuşuyordu. Hitler'in konuşmaları da Alman halkına sinema perdelerinden gösteriliyordu. Bu yüzden sürekli elini-kolunu oynatması ve abartlı mimikleri bize tuhaf geliyor.
Benzer abartılı hareketleri Fetö'de bulabiliriz, özellikle 17 Aralık sabahı, yıllarca destek verdiği iktidara, bazı Arapça kelime ya da cümlelerle lanet okurken. Fetö'de video kasetlerine ve video kameraya bakar gibi konuşuyordu. Bu kasetler, ışık evleri denen evlerde ve yurt-pansiyon gibi yerlerde, kendi taraftar gruplarınca izlenmesi için yapılıyordu. Bu abartılı jest ve mimikler, toplu histeriye kapılmış ya da kapılması gereken küçük grupların izlemesine göre planlanmıştı. Televizyondaki kalabalıklar için bir delinin hönkürmesiydi bu olanlar.
Histerinin diğer bir özelliği de bulaşıcı olması ve kitleselleşmesidir. Hitler, radyo-sinema gibi vasıtalarla, evdeki, sokaktaki insanlara histerisini bulaştırıyordu. Fetö'nünki ise, çeşitli hücrelerde öbekleşmiş kendi topluluklarına yönelikti.
Bu blogda, AĞLAMA CİHADI adlı yazımda da değinmiştim. Ağlamak batıda zayıflık, güçsüzlük olarak değerlendirildiğinden, Obama'nın (Türklerin deyimi ile) gözyaşlarını tutamaması, hem halefi Hilary Clinton'a oy kaybettirdi, hem de silahsızlanma lobisine destek kaybettirdi.
Doğu toplumlarında ağlamak, empati yapmak gibi göründüğünden size oy ve destek kazandırır. Bu yüzden Fetö gibileri kendilerini ağlamak için zorlarlar.
Hitler ise aşırı derecede öfke gösterileri, el kol hareketleri ile histerisini bulaştırmak çabasındadır.
Sebebi de histerikleşmiş kitlelerin kolay kışkırtılması ve dolayısı ile kolay yönlendirilmesidir.
Bu histerik yönlendirmeyi herkes yapar. Örneğin İtalyan dolandırıcı Ponzi'nin adı ile anılan piramit sistemi dolandırıcığında, sık sık toplantılar yapılır ve bu toplantılarda pek ciddi şeyler konuşulmaz. Bu toplantılarda heyecanlı başarı hikayeleri anlatılır, bolca hey hey ile başlayan sloganlar atılır. Yılmaz Erdoğan'ın Neşeli Hayat filminde de olay kahramanı parasını böyle bir örgütlenmeye kaptırır.
Histeri toplantıları dinlerde yapar. Batıda trans hali denen duruma, İslam'da vecd denmiş, bu histeri toplantıları için sema, cem, zikir bahane edilmiştir.
Psikiatristlere göre histerik krizlerin (öfke,ağlama,bayılma vs) %80'i bilerek, %20'i de bilinçsizce oluşur. Kitlesel histerinin ise tamamına yakını, %99,9'u bilinçlidir.
Mesela 1978 Aralığındaki Maraş katliamı, buna en iyi örnektir. Katliama infial deseler de, katliam için hazırlıklar en az sekiz ay önceden yapılmış, sırf bu katliamda halkı galeyana getirmek için Cüneyt Arkın'ın oynadığı Güneş Ne Zaman Doğacak filmi çekilmiştir. Yapımcı ve yönetmen Mehmet Kılıç'ın ilk ve tek filmidir.
Histerikler genelde krizin doğal olduğunu, kendiliğinden geldiğini söylerler. Histeri krizlerinin genel özelliği, en uygun ortam ve zeminde olduğunu söylemiştik.
Mesela Fetö pek çok videoda, toplantı videosunda bir de Amerika'ya son gidiş videosunda birden ağlama krizine girer ve bayılır (ya da içi geçmek dediğimiz yarı baygın durumuna gelir). Tam doktor çağrılacakken de ayılmaya başlar. bu sırada etrafındakiler onu ayıltmaya çabalar.
Tıpkı bazı dilenciler gibi. Genelde polis çağıracağım ya da ambulansı arıyorum dediğinizde bu dilenciler nedense birden ayılır ve ayaklanır. Hatta ambulans çağırmamanız konusunda ısrar eder.
Faşizmin infial dediği kitlesel faşizan eylemler içinse, çok önceden hazırlık yapılır. Meşhur Kristal Gece'den evvel valiliklere, evlere yakın sinagogların yakılmaması uyarısında bulunulmuştu. Sivas katliamı öncesinde, belediye tarafından Madımak oteli önüne, tam da atılacak büyüklükte parke taşları yığılmıştı. On sene sonra ortaya çıkan fotoğraflar da bazı kişilerin camiden benzin bidonları ile çıktığı görülüyor.
Faşizan histerinin bir şartı da, mal yağmasına katılıp, ganimet alacaklarını bilmeleri, hiç ceza almayacaklarının kesin olmasıdır. Bu da unutulmaması gereken bir ayrıntıdır.