7 Eylül 2018 Cuma


KAMAŞMA VE KARANLIK

                1981 Nobel Edebiyat ödüllü yazar Elias Caneeti’nin Almanca adı Die Blendung, yani Kamaşma adlı roman, Türkçeye körleşme adı ile yayımlanmıştır. İşin doğrusu her iki isim de romanın içeriğine uygundur. Roman, kamaşmanın nasıl insanı körleştirdiğini anlatır.
                Romanın başkarakteri, Avrupa’nın büyük şehirlerinden birinde mütevazı ve münzevi bir yaşamı tercih etmiş bir mirasyedidir. Toplumu hor görmektedir, para kazanma çabalarını ve para kavramını, siyasi mücadeleleri hor görmektedir. Kendisi doğu dilleri ve edebiyatı eğitimi almış, doktora bile yapmış, Hintçe, Çince gibi dilleri çok iyi bilip, bu dillerin edebiyatı konusunda uzmandır. Kibrinden dolayı üniversitelerin hocalık tekliflerini ret etmekte, sadece konu ile ilgili sempozyumlara bildiriler göndermektedir. Bildirileri de kendi sunmamakta, son dakikada bir bahane uydurup,  birilerine okutmaktadır.
                Bu başkarakter, aslında ülkesinde kimsenin zerre kadar umurunda olmayan konulardaki uzmanlığı yüzünden çevresini görmemekte, kibri ve kitapları ile tek başına yaşamaktadır. Kitaplarda hep doğu edebiyatı üzerinedir.
                Kitabın baş kısmı uzun uzun karakter tanıtımına ayrılmıştır. Sonra karakter, hizmetçisi ile evlenmeye karar verir ve tüm yaşayacakları da gerçeği anlamasını sağlamaz. Kendisinin parıltısından kamaşmıştır.
                Kitap, düşünen insan için gayet ağır felsefi mesajlar taşır. Pek çok şeyi görmememizin sebebi kamaşmadır. Bazı şeyleri görmek için, parlaklığı azaltmak, ışığı kısmak gerekir. Bazı şeyler hakkındaki gerçek, yaldız döküldüğü zaman görülür. Güneşi değil ama güneş tutulmasını görmek için kararmış cam kullanmalıdır.
                Ve pek çok yalan bağırıla, çağırıla söylenir.
                Solcu örgütlerdeki işbirlikçiler genelde Kürt ve Alevidir. Çoğu kez de en fazla Sosyalistliğini kabartan çıkartan kişidir.  Vatanseverleriği  bağıra çağıra ilan edenler, vatan hainidir.  Münafıklar, en dindar görünmeye özen gösterir.
                Pek çok mesaj da, bir şeyler anlatılmayarak verilir.
                Bir ara gençlerde bir İllimunati  komploları üretme modası vardı. Her üçgende ve gözde illiminati simgesi ararlardı. Bir de özellikle Disney çizgi filmleri ve pek çok filmin gerisindeki çıplak kadın ya da erkeklik organını gibi şekillerde subliminal mesaj arıyordu. Gerçek subliminal mesajlar, metinde olmayan, anlatılmayan şeylerdir.
                Mesela herkesin bildiği ve ülkemizde Red Kit diye bilinen çizgi romanı-filmini ele alalım. Bu çizgi roman güya demokrattır. Kızılderililer başta olmak üzere Amerika’yı oluşturan her milletten birileri vardır ve hepsi de özünde iyidir, ama dikkat edin!
       Red Kit çizgi romanında zenci kahraman yoktur. Zenciler sadece garson ya da benzeri bir işte, konuşmadan, kıvırcık siyah saçları, kocaman siyah gözleri ile botokslu sosyete dilberleri gibi aptal aptal bakarlar. Red Kit’e göre vahşi batı tarihinde siyahiler yoktur. Çünkü bu çizgi roman Belçika yapımıdır ve hümanist Red Kit,  Belçika yapımıdır.  Belçika yapımı diğer çizgi romanlara bakalım. Tenten’de, Tenten Kongo’da düpedüz Afrikalılara hakaret eder. Şirinler diye dilimize çevrilen Sumurf çizgi romanının bir bölümünde de mavi insanlar, siyaha dönüşür ve aptallaşır. Seksenlerde bu yüzden yasaklanınca, bu siyahlık, mora dönüşür. Red Kit’in özellikle Kızılderililere karşı demokrat tavrı, zencilere karşı düşmanlığını saklamanın yoludur.
                Şimdi bu anlattıklarım karşısında bazı gerçekleri bir daha okuyalım. Ben 2012’de, çözüm sürecinin en ateşli günlerinde bile, AKP’nin güneydoğuyu ateşlere atacağını, ortalığın gene kan gölüne döneceğini biliyordum. O zamanlar CHMHP diyorlardı. Şimdi de CHDPKK diyorlar. HDP lideri Demirtaş şu anda hapiste, İç İşleri bakanı telefonda HDP’lileri tehdit etti.
                İşte ben de tam bu günlerde, yakın bir gelecekte gene çözüm süreci ve ya benzer bir süreç olabileceğini söylüyorum çünkü görüyorum. İç İşleri bakanı Süleyman Soylu’nun meşhur HDP ve CHP’liler şehit cenazelerine gelmesin sözündeki gizli anlam şudur:
                Yakında pek çok şehit cenazesi gelecek manası var bu sözde. Ayrıca daha derin bir mana da, olası bir yeni çözüm meselesi için HDP’ye karşı öfkenin bir kısmını da CHP’ye yükleyelim anlamı vardır. Böylece ilerde HDP ile barışmaya zemin sağlama çabasıdır.
                Yakında olacaklara da bu gözle bakmak, gerçekleri cilaların kazınması ile görüleceğini bilmemiz gerekir. Ne Temel Karamollaoğlu, ne Meral Akşener, mevcut düzene tam muhaliftir. Radikal sol örgütler ve sözüm ona sosyalist-komünist örgütler de sistemin çok sağlam bir parçasıdır.
                Sol partiler ne zaman yükselmeye başlasa, bu çok solcu, en solcu partiler hemen CHP ( seksenlerde SHP)’yi az solcu bulur, bu gruplar nedense sağcılardan çok, az solcu bulduklarını eleştirir. Şimdilerde de buna CHP’yi az Atatürkçü bulanlar eklendi.
                Bu çok solcuların ve çok Atatürkçülerin ise ne yaparak böyle çok olup, birilerini az bulmayı hak ettikleri ise şüphelidir.
                Doksanlı yıllarda bayağı bir etkin olan Özgürlük ve Demokrasi partisi (ÖDP), Ufuk Uras’ı meclise taşıdıktan sonra, önce kendi iç kavgaları ile zayıfladı. ÖDP’liler meclis dışında A.B.D başkanı Obama’yı alkışlarken, tek aday olarak, bütün delegelerin oyları ile seçilen parti başkanı Profesör Ufuk Uras, elleri patlatırcasına Ufuk Uras’ı alkışlamakla meşguldü.
                ÖDP’nin iki önemli yan ürünü oldu. Birincisi Leman dergisi ve yayın grubudur. Dergicilerin aynı zamanda kafe işletmesi geleneğini başlattı. Öküz dergisi ise şimdilerin Kafa, Ot, Kafka okur ve benzeri dergilerin atasıdır.
                Dergi, doksanların ortasında muhteşem bir muhalefet yaptı.  Cinsel faşizme hayır kampanyası ile LGBT haklarını ve kadına karşı şiddete ciddi anlamda kampanyalar başlattı. Okur mektupları köşesi küçük çaplı bir sosyal medya işlevi görmekteydi.  Tansu Çiller’in meşhur gaflarından biri olan Taocu muhalefet sözlerinden sonra meşhur bir Taocu muhalefet kapağı yapmıştı. Muhafazakâr dünyaya karşı bir tavırdı.  Gene doksanların en ünlü kitlesel muhalefet eylemi, sürekli aydınlık için bir dakika karanlık eylemi, Beyoğlu Leman kafede başlamıştı.
                İki binlere doğru dergi yavaş yavaş muhalifliğinin dozunu azalttı. Bu dergi ve kafeden çıkan süper yıldız  Cem Yılmaz ise asla politik mizah yapmadı ve apolitik mizahın öncüsü oldu. Bu apolitik mizah, Recep İvedik seviyesine kadar indi. Ben düzenli Leman almayı en son Leman Mobil diye bir dergiyi Turkcell bayinde gördükten birkaç hafta sonra bıraktım, gezi olaylarına kadar almadım. Leman’da gezi dönemine kadar muhalif olma özelliğini bıraktı. 2002 seçimlerine az kalmıştı.
                Geçmişe baktığımızda Leman, sosyal demokratlara hakaret eden ve onlara dergi satan bir kurum oldu. Çok solculuğun da böyle bir garabeti vardır. Sosyal demokratların ve Atatürkçülerin sırtından geçinir, sosyal demokratları az solcu, Atatürkçüleri de devletçi, faşist, küçük burjuva devrimcisi falan görürler.
                ÖDP’den kalan diğer bir eser de,  benim de üyesi olduğum (ayrılmayı da hiç düşünmediğim) KESK oldu. İlk ciddi memur sendikası olan bu kurum da, ÖDP’nin kendini yıkma sürecinde HDP’ye devredildi. HDP’lilerde memur haklarını korumak yerine,  Kürtçülük yaparak sendikayı önce böldü, sonra zayıflattı.  Eğitim İş ise, MHP’yi bile aşan bir faşizmle yola çıktı. FETÖ’cü olduklarını iyi bildiğim müdürüm ve birkaç avanesi beni Eğitim İşe üye olmam için zorlayınca vazgeçmiştim. Şimdilerde de HDP, KESK’in yönetimini yavaş yavaş Emek partisine devrediyor.
                Buna bir de az Atatürkçüler eklendi. Kökenlerine baksan Atsızcılar. Hüseyin Nihal Atsız, Dalkavuklar gecesi adlı kitabında düpepüz Atatürk ile alay ederken, bunlar hem Atsızcı, hem Atatürkçü olma derdindedir. Bunlardan en ünlüsü emekli bir generaldir, şu günlerde kitap yazmakla meşgul. Zamanında televizyon kanallarını gezdi ve terörü bitireceğim dedi. Nasıl bitireceğini söylemedi. Ekonomi ile ilgili fikriyatı ise sıfır. Bütün övündüğü, Şırnak komando tugayındaki iki yıllık tugay komutanlığı, öncesinde Güneydoğu’ya turist olarak bile gitmemiş. Sorsan o da kimseyi beğenmiyor.
                Geriye ne kalıyor, bir tek kendimiz, bir avuç Atatürkçü. CHP dersen foyası 24 haziranda döküldü bence. İşte kamaşmamın ardındaki gerçek budur. Bu bir avuç yapar devrimi. 1917 ekiminde Bolşevik partisi, yüz milyonluk Rusya’da 16 bin 3 yüz kişiydi. (Lenin’in kendi ifadesi) 1959’da Fidel, Raul ve Che dâhil 83 (seksen üç ) kişi devrim yaptı. O zamanlarda başkent Havana’nın bile 1 milyonun üzerinde nüfusu vardı. 1979’da Sandilistler üç yüz kişi ile Nikaragua’da devrim yaptı.
                Başlangıcımız bu, 1919 yılında da durum farklı değildi. Buradan başlayacağız ve bu sönük halimizle parlak günler için çalışacağız.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder