KAMAŞMA VE KARANLIK
1981
Nobel Edebiyat ödüllü yazar Elias Caneeti’nin Almanca adı Die Blendung, yani
Kamaşma adlı roman, Türkçeye körleşme adı ile yayımlanmıştır. İşin doğrusu her
iki isim de romanın içeriğine uygundur. Roman, kamaşmanın nasıl insanı körleştirdiğini
anlatır.
Romanın
başkarakteri, Avrupa’nın büyük şehirlerinden birinde mütevazı ve münzevi bir
yaşamı tercih etmiş bir mirasyedidir. Toplumu hor görmektedir, para kazanma
çabalarını ve para kavramını, siyasi mücadeleleri hor görmektedir. Kendisi doğu
dilleri ve edebiyatı eğitimi almış, doktora bile yapmış, Hintçe, Çince gibi
dilleri çok iyi bilip, bu dillerin edebiyatı konusunda uzmandır. Kibrinden
dolayı üniversitelerin hocalık tekliflerini ret etmekte, sadece konu ile ilgili
sempozyumlara bildiriler göndermektedir. Bildirileri de kendi sunmamakta, son
dakikada bir bahane uydurup, birilerine
okutmaktadır.
Bu
başkarakter, aslında ülkesinde kimsenin zerre kadar umurunda olmayan
konulardaki uzmanlığı yüzünden çevresini görmemekte, kibri ve kitapları ile tek
başına yaşamaktadır. Kitaplarda hep doğu edebiyatı üzerinedir.
Kitabın
baş kısmı uzun uzun karakter tanıtımına ayrılmıştır. Sonra karakter, hizmetçisi
ile evlenmeye karar verir ve tüm yaşayacakları da gerçeği anlamasını sağlamaz.
Kendisinin parıltısından kamaşmıştır.
Kitap,
düşünen insan için gayet ağır felsefi mesajlar taşır. Pek çok şeyi görmememizin
sebebi kamaşmadır. Bazı şeyleri görmek için, parlaklığı azaltmak, ışığı kısmak
gerekir. Bazı şeyler hakkındaki gerçek, yaldız döküldüğü zaman görülür. Güneşi
değil ama güneş tutulmasını görmek için kararmış cam kullanmalıdır.
Ve
pek çok yalan bağırıla, çağırıla söylenir.
Solcu
örgütlerdeki işbirlikçiler genelde Kürt ve Alevidir. Çoğu kez de en fazla
Sosyalistliğini kabartan çıkartan kişidir.
Vatanseverleriği bağıra çağıra
ilan edenler, vatan hainidir. Münafıklar, en dindar görünmeye özen gösterir.
Pek
çok mesaj da, bir şeyler anlatılmayarak verilir.
Bir
ara gençlerde bir İllimunati komploları
üretme modası vardı. Her üçgende ve gözde illiminati simgesi ararlardı. Bir de
özellikle Disney çizgi filmleri ve pek çok filmin gerisindeki çıplak kadın ya
da erkeklik organını gibi şekillerde subliminal mesaj arıyordu. Gerçek
subliminal mesajlar, metinde olmayan, anlatılmayan şeylerdir.
Mesela
herkesin bildiği ve ülkemizde Red Kit diye bilinen çizgi romanı-filmini ele
alalım. Bu çizgi roman güya demokrattır. Kızılderililer başta olmak üzere
Amerika’yı oluşturan her milletten birileri vardır ve hepsi de özünde iyidir,
ama dikkat edin!
Red Kit çizgi romanında zenci kahraman
yoktur. Zenciler sadece garson ya da benzeri bir işte, konuşmadan, kıvırcık
siyah saçları, kocaman siyah gözleri ile botokslu sosyete dilberleri gibi aptal
aptal bakarlar. Red Kit’e göre vahşi batı tarihinde siyahiler yoktur. Çünkü bu
çizgi roman Belçika yapımıdır ve hümanist Red Kit, Belçika yapımıdır. Belçika yapımı diğer çizgi romanlara bakalım.
Tenten’de, Tenten Kongo’da düpedüz Afrikalılara hakaret eder. Şirinler diye
dilimize çevrilen Sumurf çizgi romanının bir bölümünde de mavi insanlar, siyaha
dönüşür ve aptallaşır. Seksenlerde bu yüzden yasaklanınca, bu siyahlık, mora
dönüşür. Red Kit’in özellikle Kızılderililere karşı demokrat tavrı, zencilere
karşı düşmanlığını saklamanın yoludur.
Şimdi
bu anlattıklarım karşısında bazı gerçekleri bir daha okuyalım. Ben 2012’de,
çözüm sürecinin en ateşli günlerinde bile, AKP’nin güneydoğuyu ateşlere
atacağını, ortalığın gene kan gölüne döneceğini biliyordum. O zamanlar CHMHP
diyorlardı. Şimdi de CHDPKK diyorlar. HDP lideri Demirtaş şu anda hapiste, İç
İşleri bakanı telefonda HDP’lileri tehdit etti.
İşte
ben de tam bu günlerde, yakın bir gelecekte gene çözüm süreci ve ya benzer bir
süreç olabileceğini söylüyorum çünkü görüyorum. İç İşleri bakanı Süleyman
Soylu’nun meşhur HDP ve CHP’liler şehit cenazelerine gelmesin sözündeki gizli
anlam şudur:
Yakında
pek çok şehit cenazesi gelecek manası var bu sözde. Ayrıca daha derin bir mana
da, olası bir yeni çözüm meselesi için HDP’ye karşı öfkenin bir kısmını da
CHP’ye yükleyelim anlamı vardır. Böylece ilerde HDP ile barışmaya zemin sağlama
çabasıdır.
Yakında
olacaklara da bu gözle bakmak, gerçekleri cilaların kazınması ile görüleceğini
bilmemiz gerekir. Ne Temel Karamollaoğlu, ne Meral Akşener, mevcut düzene tam
muhaliftir. Radikal sol örgütler ve sözüm ona sosyalist-komünist örgütler de
sistemin çok sağlam bir parçasıdır.
Sol
partiler ne zaman yükselmeye başlasa, bu çok solcu, en solcu partiler hemen CHP
( seksenlerde SHP)’yi az solcu bulur, bu gruplar nedense sağcılardan çok, az
solcu bulduklarını eleştirir. Şimdilerde de buna CHP’yi az Atatürkçü bulanlar
eklendi.
Bu
çok solcuların ve çok Atatürkçülerin ise ne yaparak böyle çok olup, birilerini
az bulmayı hak ettikleri ise şüphelidir.
Doksanlı
yıllarda bayağı bir etkin olan Özgürlük ve Demokrasi partisi (ÖDP), Ufuk Uras’ı
meclise taşıdıktan sonra, önce kendi iç kavgaları ile zayıfladı. ÖDP’liler
meclis dışında A.B.D başkanı Obama’yı alkışlarken, tek aday olarak, bütün
delegelerin oyları ile seçilen parti başkanı Profesör Ufuk Uras, elleri
patlatırcasına Ufuk Uras’ı alkışlamakla meşguldü.
ÖDP’nin
iki önemli yan ürünü oldu. Birincisi Leman dergisi ve yayın grubudur.
Dergicilerin aynı zamanda kafe işletmesi geleneğini başlattı. Öküz dergisi ise
şimdilerin Kafa, Ot, Kafka okur ve benzeri dergilerin atasıdır.
Dergi,
doksanların ortasında muhteşem bir muhalefet yaptı. Cinsel faşizme hayır kampanyası ile LGBT
haklarını ve kadına karşı şiddete ciddi anlamda kampanyalar başlattı. Okur mektupları
köşesi küçük çaplı bir sosyal medya işlevi görmekteydi. Tansu Çiller’in meşhur gaflarından biri olan
Taocu muhalefet sözlerinden sonra meşhur bir Taocu muhalefet kapağı yapmıştı.
Muhafazakâr dünyaya karşı bir tavırdı. Gene doksanların en ünlü kitlesel muhalefet
eylemi, sürekli aydınlık için bir dakika
karanlık eylemi, Beyoğlu Leman kafede başlamıştı.
İki
binlere doğru dergi yavaş yavaş muhalifliğinin dozunu azalttı. Bu dergi ve
kafeden çıkan süper yıldız Cem Yılmaz
ise asla politik mizah yapmadı ve apolitik mizahın öncüsü oldu. Bu apolitik
mizah, Recep İvedik seviyesine kadar indi. Ben düzenli Leman almayı en son
Leman Mobil diye bir dergiyi Turkcell bayinde gördükten birkaç hafta sonra
bıraktım, gezi olaylarına kadar almadım. Leman’da gezi dönemine kadar muhalif
olma özelliğini bıraktı. 2002 seçimlerine az kalmıştı.
Geçmişe
baktığımızda Leman, sosyal demokratlara hakaret eden ve onlara dergi satan bir
kurum oldu. Çok solculuğun da böyle bir garabeti vardır. Sosyal demokratların
ve Atatürkçülerin sırtından geçinir, sosyal demokratları az solcu,
Atatürkçüleri de devletçi, faşist, küçük burjuva devrimcisi falan görürler.
ÖDP’den
kalan diğer bir eser de, benim de üyesi
olduğum (ayrılmayı da hiç düşünmediğim) KESK oldu. İlk ciddi memur sendikası olan
bu kurum da, ÖDP’nin kendini yıkma sürecinde HDP’ye devredildi. HDP’lilerde
memur haklarını korumak yerine, Kürtçülük yaparak sendikayı önce böldü, sonra
zayıflattı. Eğitim İş ise, MHP’yi bile
aşan bir faşizmle yola çıktı. FETÖ’cü olduklarını iyi bildiğim müdürüm ve
birkaç avanesi beni Eğitim İşe üye olmam için zorlayınca vazgeçmiştim.
Şimdilerde de HDP, KESK’in yönetimini yavaş yavaş Emek partisine devrediyor.
Buna
bir de az Atatürkçüler eklendi. Kökenlerine baksan Atsızcılar. Hüseyin Nihal
Atsız, Dalkavuklar gecesi adlı kitabında düpepüz Atatürk ile alay ederken,
bunlar hem Atsızcı, hem Atatürkçü olma derdindedir. Bunlardan en ünlüsü emekli
bir generaldir, şu günlerde kitap yazmakla meşgul. Zamanında televizyon
kanallarını gezdi ve terörü bitireceğim dedi. Nasıl bitireceğini söylemedi.
Ekonomi ile ilgili fikriyatı ise sıfır. Bütün övündüğü, Şırnak komando
tugayındaki iki yıllık tugay komutanlığı, öncesinde Güneydoğu’ya turist olarak
bile gitmemiş. Sorsan o da kimseyi beğenmiyor.
Geriye
ne kalıyor, bir tek kendimiz, bir avuç Atatürkçü. CHP dersen foyası 24
haziranda döküldü bence. İşte kamaşmamın ardındaki gerçek budur. Bu bir avuç
yapar devrimi. 1917 ekiminde Bolşevik partisi, yüz milyonluk Rusya’da 16 bin 3
yüz kişiydi. (Lenin’in kendi ifadesi) 1959’da Fidel, Raul ve Che dâhil 83
(seksen üç ) kişi devrim yaptı. O zamanlarda başkent Havana’nın bile 1 milyonun
üzerinde nüfusu vardı. 1979’da Sandilistler üç yüz kişi ile Nikaragua’da devrim
yaptı.
Başlangıcımız
bu, 1919 yılında da durum farklı değildi. Buradan başlayacağız ve bu sönük
halimizle parlak günler için çalışacağız.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder