İYİ ZENCİ SENDROMU-OTHELLO SENDROMU
Bütün faşistler gibi Hitler'de iyi azınlık, kötü azınlık ayrımı yapıyor ve Yahudilerden iyi azınlık olmayacağını anlatıyor. Avrupalıların iyi azınlıkla ilgili edebiyatları devasa bir külliyatı doldurur. Benim bulabildiğim en eskisi Shaespeare'nin ünlü oyunlarından Othello'dur.
Othello aslında basit bir aşk ve kıskançlık hikayesidir. Kendisi Venediklilerin sömürgesi olan Kıbrıs'ta, Magosa kalesinin komutanı ve şehrin valisidir. Oyunun başında da Osmanlı'nın fetihten önceki başarısız bir fetih teşebbüsüne de atıf yapılır. Karısı Desdamona ile arası, veziri hain İago'nun fitneleri yüzünden bozulur, kıskançlık ve nefret entirikasıdır oyun.
Oyunun sonuna doğru Othello, İago'yu öldürürken, gençliğine devletine küfreden bir Arapı'da böyle öldürdüğünü söyler. Burada Othello'nun bir Arap, daha doğrusu Mağripli ve bir ihtimalde zenci olabileceğini de belirtelim. (Elimizde hakkında fazla bilgi yok)
Othello, çok da iyi bir zenci değildi zira Venedikli soylu bir kadınla evlenmişti. İdeal zenci, zenci ile evlenir, zenci gibi yaşar, beyazlara canı gönülden hizmet eder, beyazların refahında gözü olmaz. Batı edebiyatının ve filmciliğinin iyi zencilere dair geniş bir literatürü vardı.
Zenci derken, ötekilenmiş, lanetlenmiş tüm azınlıkları kast ediyorum. Bu deyimi de bir kaç farklı Amerikan filmi seslendirmesinden duymuştum. Zenciler, beyazlara fazla itaat eden ırkdaşları için söylüyordu bu tanımı.
İyi zencilerle ilgili olarak beyaz adamların külliyat oluşturacak kadar çoktur. Bu öykülerde zenciler, beyaz dostları için ölümü göze alır, onları zengin eder, onları kollar ama kendileri asla beyaz olmaya özenmez, beyaz kadınları arzulamaz, inancı bile aynıdır. Müslüman ya da Hindu ise vaftiz olup, İsa Mesih'in yoluna girmez.
Rudyard Kipling'in bir öyküsünden özellikle bahsetmeliyim. Okuyalı epey oldu, adını unuttum. Öyküde bir İngiliz subayının Sih bir hizmetkarı vardır. İkili çok samimidir, İngiliz, ortamda baş başalar iken bu Sih'e yaşına hürmeten baba demektedir.
Derken Boer savaşı başlar Güney Amerika'da. Boerler, Hollanda kökenli, ta 17. yüz yılın başlarında, Portekizliler bölgeyi keşfetmelerinin ardından yüz yıl bile geçmeden, Portekizlileri bölgeden kovan Hollanda, bir yüz yıl kadar da bölgede kendileri egemen olmuştur.
Sonraki yüzyıllarda Hollanda kökenliler, yani Boerler, İngiliz egemenliğini benimseyememiş ve iki kere Boer savaşı olmuştur ki bu bahsedilen 2.dir. 1899-1902 yılları arasında koca İngiliz imparatorluğunun bir avuç Hollanda kökenli köylüye karşı bu savaşı, bu devlet için 1.,2. dünya savaşları ve Napolyon savaşlarından sonraki en büyük kayıplı savaşıdır.
İşte subayımız bu savaşta ölür ve sadık hizmetkarı da efendisini intikamını almaya karar verir. İntikamını da İngilizler gibi alacak, asi Hollandalıların çocuklarını öldürecektir.
Tam o sırada efendisinin hayaleti gelir ve yapma der, bu beyazların kendi savaşı, beyazların savaşına karışma der. Baba itiraz eder, çünkü Hindistan'da ölen İngilizlerin intikamı böyle alınmaktadır.
Subayın hayaleti ise hayır, karışma, bu beyazların kendi meselesi der, Sih de beyaz kadın ve çocuğu bırakır.
Kipling'in kısa hikayesi, ırkçı Avrupa'nın çığlığıdır. Biz beyazlar kendi aramızda kavga etmeyelim, edeceksek de kendi kurallarımızla edelim, kardeş kardeş dünyayı paylaşalım çığlığıdır.
Oysa bu çığlık boşunadır. İngiltere, Kanada ve Hindistan'ı Fransızların elinden aldıkları yedi yıl savaşlarından bile daha fazla kayıp vermişlerdi bu savaşta ve çok acımasız olacaklardı.
Öyle ki Boer halkının tahminen en az %40' ını katletmişlerdi. Boer savaşını, her ne kadar Türk milleti pek bilmese de, bizim tarihimiz ve Nazi tarihi için de önemlidir.
Dünya tarihindeki ilk toplama kampı, Boer savaşında kullanılmıştır. İddia edilene göre 1. Dünya savaşında Osmanlı ordusunda bulunan Aman generaller, Boer savaşından ilhamla Ermeni tehcirini tavsiye etmiş.
Dahası bu ilhan Nazilerin meşhur toplama kamplarına bile ilham olmuş. Aslında Avrupalılar, 2. Dünya savaşından çok sonra bile, sömürgelerinde büyük katliamlar yapmışlardı. Bütün bu katliamları, hukuksuzlukları, yerli halk üzerinde yapmışlardı. İşte Kipling, buna isyan etmişti.
Biz gene iyi zenci problemine dönelim. Dediğim gibi batının bu konuda geniş bir külliyatı vardır. Özellikle Jack London'un bu tip yerliler ile ilgili bir sürü kısa hikayesi vardır.
Bir de bazı iyi zencilerin, itaat etmeliyiz konulu eserleri vardır. Mesela Amin Maruf'un Doğunun Limanları adlı romanı. Aksi gibi Maruf'un ilk okuduğum kitabı oldu ve bu sayede de son okuduğum kitabı oldu. Meşhur Semerkan'ını bile merak edip, okumadım.
Romanda Lübnanlı olduğu halde Fransızların Nazilere karşı direnişine katılmış bir Müslüman Arap anlatılıyordu. Savaştan sonra ülkesine dönüyor, bağımsız Lübnan yanlısı ve eroin tüccarı kardeşine karşı çıkıyordu. Roman resmen şu Fransızlar keşke Lübnan'ı tekrar yönetse der gibiydi.
Beyaz adamın iyi zenci özlemi hiç bitmez. Amerikan filmlerinde beyaz olmayanlar hep aptalca bir fedakarlık yaparak ölür.
Ilımlı İslam ve dinler arası diyalog saçmalıkları da iyi zenci yaratma projesidir ve büyük ölçüde de başarılı olmuştur.
İyilik demişken, benzer bir konuyu da bu başlıkta anlatacağım.
Azınlıkları toptan kötü görmek gibi, toptan iyi görmek de bir çeşit faşizm. Bizler şeytan tohumu olmadığımız gibi sevgi böceği de değiliz.
Özellikle Alevilik konusunda böyle bir algısı olan bir kitle var. Muhtemelen din adamları tarafından yıllarca çok kötü tanıtıldığımızdan, bir süre içimizden aramızda yaşayınca, bizi hepten kanatsız melek olarak görüyorlar.
Bizzat kendi akrabalarımdan biliyorum ki öyle değiliz. Bu tipler sonra kötülüğe uğrayınca, o grubun tamamını suçluyorlar.
Ben de yıllarca taşrada okumam ve çalışmam yüzünden, sağcı, Sünni Türklerin arasında yaşadık. İyilik gördüğüm de çok oldu, kötülük gördüğüm de. Şimdi hepsi birden aynı kanaate varmam uygun mu? Değil tabi ki.
Bizler de sizler gibi insanız, iyimiz de var, kötümüz de. Ayrıca alt sınıf olmak zorunda değiliz. Devlet memuru olma, memuriyette yükselme, general, vali, bakan, başbakan vs olma (seçilmemiz ve liyakatimizin uygun olma durumunda) haklarımız var.
Oyunun sonuna doğru Othello, İago'yu öldürürken, gençliğine devletine küfreden bir Arapı'da böyle öldürdüğünü söyler. Burada Othello'nun bir Arap, daha doğrusu Mağripli ve bir ihtimalde zenci olabileceğini de belirtelim. (Elimizde hakkında fazla bilgi yok)
Othello, çok da iyi bir zenci değildi zira Venedikli soylu bir kadınla evlenmişti. İdeal zenci, zenci ile evlenir, zenci gibi yaşar, beyazlara canı gönülden hizmet eder, beyazların refahında gözü olmaz. Batı edebiyatının ve filmciliğinin iyi zencilere dair geniş bir literatürü vardı.
Zenci derken, ötekilenmiş, lanetlenmiş tüm azınlıkları kast ediyorum. Bu deyimi de bir kaç farklı Amerikan filmi seslendirmesinden duymuştum. Zenciler, beyazlara fazla itaat eden ırkdaşları için söylüyordu bu tanımı.
İyi zencilerle ilgili olarak beyaz adamların külliyat oluşturacak kadar çoktur. Bu öykülerde zenciler, beyaz dostları için ölümü göze alır, onları zengin eder, onları kollar ama kendileri asla beyaz olmaya özenmez, beyaz kadınları arzulamaz, inancı bile aynıdır. Müslüman ya da Hindu ise vaftiz olup, İsa Mesih'in yoluna girmez.
Rudyard Kipling'in bir öyküsünden özellikle bahsetmeliyim. Okuyalı epey oldu, adını unuttum. Öyküde bir İngiliz subayının Sih bir hizmetkarı vardır. İkili çok samimidir, İngiliz, ortamda baş başalar iken bu Sih'e yaşına hürmeten baba demektedir.
Derken Boer savaşı başlar Güney Amerika'da. Boerler, Hollanda kökenli, ta 17. yüz yılın başlarında, Portekizliler bölgeyi keşfetmelerinin ardından yüz yıl bile geçmeden, Portekizlileri bölgeden kovan Hollanda, bir yüz yıl kadar da bölgede kendileri egemen olmuştur.
Sonraki yüzyıllarda Hollanda kökenliler, yani Boerler, İngiliz egemenliğini benimseyememiş ve iki kere Boer savaşı olmuştur ki bu bahsedilen 2.dir. 1899-1902 yılları arasında koca İngiliz imparatorluğunun bir avuç Hollanda kökenli köylüye karşı bu savaşı, bu devlet için 1.,2. dünya savaşları ve Napolyon savaşlarından sonraki en büyük kayıplı savaşıdır.
İşte subayımız bu savaşta ölür ve sadık hizmetkarı da efendisini intikamını almaya karar verir. İntikamını da İngilizler gibi alacak, asi Hollandalıların çocuklarını öldürecektir.
Tam o sırada efendisinin hayaleti gelir ve yapma der, bu beyazların kendi savaşı, beyazların savaşına karışma der. Baba itiraz eder, çünkü Hindistan'da ölen İngilizlerin intikamı böyle alınmaktadır.
Subayın hayaleti ise hayır, karışma, bu beyazların kendi meselesi der, Sih de beyaz kadın ve çocuğu bırakır.
Kipling'in kısa hikayesi, ırkçı Avrupa'nın çığlığıdır. Biz beyazlar kendi aramızda kavga etmeyelim, edeceksek de kendi kurallarımızla edelim, kardeş kardeş dünyayı paylaşalım çığlığıdır.
Oysa bu çığlık boşunadır. İngiltere, Kanada ve Hindistan'ı Fransızların elinden aldıkları yedi yıl savaşlarından bile daha fazla kayıp vermişlerdi bu savaşta ve çok acımasız olacaklardı.
Öyle ki Boer halkının tahminen en az %40' ını katletmişlerdi. Boer savaşını, her ne kadar Türk milleti pek bilmese de, bizim tarihimiz ve Nazi tarihi için de önemlidir.
Dünya tarihindeki ilk toplama kampı, Boer savaşında kullanılmıştır. İddia edilene göre 1. Dünya savaşında Osmanlı ordusunda bulunan Aman generaller, Boer savaşından ilhamla Ermeni tehcirini tavsiye etmiş.
Dahası bu ilhan Nazilerin meşhur toplama kamplarına bile ilham olmuş. Aslında Avrupalılar, 2. Dünya savaşından çok sonra bile, sömürgelerinde büyük katliamlar yapmışlardı. Bütün bu katliamları, hukuksuzlukları, yerli halk üzerinde yapmışlardı. İşte Kipling, buna isyan etmişti.
Biz gene iyi zenci problemine dönelim. Dediğim gibi batının bu konuda geniş bir külliyatı vardır. Özellikle Jack London'un bu tip yerliler ile ilgili bir sürü kısa hikayesi vardır.
Bir de bazı iyi zencilerin, itaat etmeliyiz konulu eserleri vardır. Mesela Amin Maruf'un Doğunun Limanları adlı romanı. Aksi gibi Maruf'un ilk okuduğum kitabı oldu ve bu sayede de son okuduğum kitabı oldu. Meşhur Semerkan'ını bile merak edip, okumadım.
Romanda Lübnanlı olduğu halde Fransızların Nazilere karşı direnişine katılmış bir Müslüman Arap anlatılıyordu. Savaştan sonra ülkesine dönüyor, bağımsız Lübnan yanlısı ve eroin tüccarı kardeşine karşı çıkıyordu. Roman resmen şu Fransızlar keşke Lübnan'ı tekrar yönetse der gibiydi.
Beyaz adamın iyi zenci özlemi hiç bitmez. Amerikan filmlerinde beyaz olmayanlar hep aptalca bir fedakarlık yaparak ölür.
Ilımlı İslam ve dinler arası diyalog saçmalıkları da iyi zenci yaratma projesidir ve büyük ölçüde de başarılı olmuştur.
İyilik demişken, benzer bir konuyu da bu başlıkta anlatacağım.
Azınlıkları toptan kötü görmek gibi, toptan iyi görmek de bir çeşit faşizm. Bizler şeytan tohumu olmadığımız gibi sevgi böceği de değiliz.
Özellikle Alevilik konusunda böyle bir algısı olan bir kitle var. Muhtemelen din adamları tarafından yıllarca çok kötü tanıtıldığımızdan, bir süre içimizden aramızda yaşayınca, bizi hepten kanatsız melek olarak görüyorlar.
Bizzat kendi akrabalarımdan biliyorum ki öyle değiliz. Bu tipler sonra kötülüğe uğrayınca, o grubun tamamını suçluyorlar.
Ben de yıllarca taşrada okumam ve çalışmam yüzünden, sağcı, Sünni Türklerin arasında yaşadık. İyilik gördüğüm de çok oldu, kötülük gördüğüm de. Şimdi hepsi birden aynı kanaate varmam uygun mu? Değil tabi ki.
Bizler de sizler gibi insanız, iyimiz de var, kötümüz de. Ayrıca alt sınıf olmak zorunda değiliz. Devlet memuru olma, memuriyette yükselme, general, vali, bakan, başbakan vs olma (seçilmemiz ve liyakatimizin uygun olma durumunda) haklarımız var.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder