18 Mart 2019 Pazartesi

EŞKIYA FİLMİ ÜZERİNE

      EÅŸkiya
   Youtube'da uzun süre takip ettiğim ve herkese de tavsiye ettiğim kanallardan biri de Efe Aydal'dı. Bu şahıs, Faşist Efe Aydal diye başlayan ve kısmen kendisi ile dalga geçen videoları vardı. Ardada sinema ile ilgili post-kest denen ve genelde sadece ses içeren videolar da yapmıştı. 
       Bunlardan birinde de 1996 yapımı Eşkıya filmi ile ilgiliydi.
      Filmi eleştirmiyor, alay ediyordu. Özellikle filmdeki isimlerden. O an Efe Aydal'ın gerçekten bir faşist olduğunu anladım ve takibi bıraktım.
süreyya berfe ile ilgili görsel sonucu      Kendisi insanların çocuklarına Kürtçe isim vermesini bile istemeyen bir Nazi. Eşinin bir Rumen olması, bu durumu değiştirmiyor.
      Bu filmden nefret ediyor, çünkü bu filmden evvel, bazı isimler nüfus müdürlüklerinde gayrı resmi olarak yasaklıydı. Bu yüzden pek çok insanın nüfustaki adı ile günlük hayattaki adı farklıdır.
       Mesela annemin adı Fatma ama halen pek çok yaşlı akrabam anneme Berfe der.
        (Berfe bu filmde erkek adı işin ilginci. Şair Süreyya Berfe ise Kürt değil, Selanik göçmenidir. Hatta Atatürk'ün akrabasıdır. Ona Berfe takma adını, Cemal Süreya vermiştir)
        Film, Kürtçülük yapmadan, isimler hariç tek kelime Kürtçe geçmeyen, Kürt kelimesi bile geçmeyen, buna karşın Kürtleri en iyi anlatan filmdir.
eÅŸkıya filmi ile ilgili görsel sonucu     1996 ve 1997'de film, sadece gişe başarısı değil, gişe devam ederken televizyonlarda gösterilip, reyting rekorları da kırmıştır. Filmin yayın haklarını daha gösterime girmeden satın alan Star 1 (Şimdiki Star), bir sene kadar beklemiş, halen gösterimde olmasına rağmen prime time denen saatte de defalarca yayımlamıştır.
     
 Filmin müziklerinin albümleri ise, daha önceki film müziği albümlerinin hayal bile edemeyeceği kadar satmış, sonraki yıllara film şarkıları albümü modası başlatmıştır.
eÅŸkıya filmi ile ilgili görsel sonucu        Filmin gösterime girme tarihi, Türk sinemasının ölü zamanıdır. 12 Eylül rejimin baskısı ile seks filmleri furyası bitmiş ve Yeşilçam'ı arabesk şarkıcıların filmleri sarmıştır. Derken 1987-88 gibi o da bitti. Hele doksanların başında hemen hemen hiç yerli film yapılmıyor, yapılsa da vizyona girmiyordu.
       Yılda yirmi kadar sıkıcı film de Antalya, Altın Portakal festivali için yarışıyordu. Bu yarışmada ödül alan filmler de sadece bulmaca yapımcılarının umurunda oldu.
        Film, aşırı gişe hasılatına rağmen şubat tatilinde yayımlanmadı. Çünkü o zamanlar da dağıtım tekelleri vardı, o zamanlar da Şubat tatili sinemaların altın sezonuydu ve Yeşilçam'ın komada olduğu tarihte salonları bazı Amerikan stüdyolarının tekelindeydi.
eÅŸkıya filmi ile ilgili görsel sonucu        Filmin popülaritesi pek çok şeyi etkiledi.  Baran, Berfe ve Ceren gibi isimler moda oldu. Gene o dönemde çiğ köfte modası başladı.
     
 Doğrusu çiğ köfte, bu filmden önce de herkesin Şener Şen ve İbrahim Tatlıses filmlerinden bildiği bir yiyecekti.  Zamanla güney doğulu olmasa bile insanlar bir şekilde öğrenip yapmaya ya da bilen birilerine yaptırmaya başladı. Sonra dükkanlarda yapılmaya başladı ve giderek popüler bir yiyecek oldu. Ardından da çiğ köfteci zincirleri çoğaldı.
     (Benzer bir olay da Yılmaz Erdoğan'ın kasetini (albümünü) de çıkardığı Kayıp Kentin Yakışıklısı kitabındaki bir dizeden dolayı Van kahvaltı saraylarının, sonra da serpme kahvaltıcılığının yayılmasına sebep olmuştu)
          Film, sonraki yıllarda Türk sinemacılığının Yeşilçam'dan, sinema sanayi olması için sıçrama noktası oldu.
          İçeriğini çok fazla vermek istemiyorum. Filmde hiç abartı olmamasına rağmen çarpıcı olması, ne şive abartısı, ne de töre abartısı var.
        Döneminde fırtınalar estirmiş bu filmin, yeni nesil tarafından bilinmemesi üzücü.

12 Mart 2019 Salı

Azınlık Eksikliği

        
      Heidigger üniversite hocalığının ilk yıllarında Platon üzerine ders veriyormuş.Demiş ki, dersimiz iki bölümden oluşacak. İlkinde Platon'un hayatını, ikinci bölümde de Platon'un felsefesini anlatacağız.
        Platon herkes gibi doğdu, yaşadı ve öldü. Şimdi Platon'un felsefesine geçiyoruz, demiş.
        Kendisinin sonradan Nazi olmasına şaşmamalı, insanı anlamaya çalışmayan birisi. Bir filozofun, sanatçının, hatta fizikçi ya da kimyagerin ne yaptığı, kim olduğu ile daima ilgilidir.
       Hedigger'in bir zangocun oğlu olması, bir Ateist olmasını sağladığı gibi, sonradan Nazi olmasını da sağlamıştır.
        İmre Lakaos'un Kanıtlar ve Çürütmeler adlı kitabını okumaya başlamıştım. Cambiridge üniversitesinde, üstelik dünyaca tanınmış bir filozof iken yaptığı ikinci doktora tezinin, matematik felsefesinde bir dönüm noktasını olduğunu duymuştum. Kitapla ilgili bilgi ararken, filozofun hayatına dair başka bilgiler de buldum.
       Lacatos'un bir Macar Yahudisi olduğunu ve Annesi dahil neredeyse tüm aile ve akrabalarının toplama kamplarında katlediklerini biliyordum.
      Öğrendim ki bir komşusu annesini Nazilere, mobilya vaadi karşılığında satmış. İhbar mektubu, her nasılsa yakılmamış ve Sovyet askerlerince bulunmuş.
      İşte azınlık olmanın eksiklik duygusu tam da burada başlar. Çünkü bilirsiniz, siz vatanınızı çok sevseniz de, vatanınız sizi o kadar çok sevmez.
         Lacatos, savaş sırasında kendisini gizlemeke için bir sürü takma ad ve soy ad kullanmış. Lacatos soy adını da Macar tarihindeki bir kahramandan ilhamla almış.
      Kendisine Macar ulusal kahramanında soy adı seçecek kadar Macar milliyetçisi olan Lacatos,  Gene de Macaristan'da tutunamamış ve İngiltere'ye yerleşmiş.
         Azınlık üyesi olanlar bilirler ki, Barac Obama gibi Hindistan cevizi de olsanız (Obama'nın dışı Mandela kadar siyah da olsa, içi Trump'dan daha beyazdır), Saddamm Hüseyin'in Hristiyan dış işleri bakanı Tarık Aziz gibi işbirlikçi olun, Muhammed Ali veya Lefter gibi ülkenizi gururlandırın, gene de azınlık ve ötekisinizdir, azınlıksınızdır.
       Troçki, Lenin'in sağ kolu, Kızıl ordunun kurucusu ve baş taktisyeniydi. Gene de Lenin ölünce, yerine Stalin geçti. Çünkü Troçki, Yahudi'ydi. Stalin gene aynı sebeplerden, Macar devrimci Bella Kun'u istemedi.
        Faşizmi sadece sağcılıkta olduğunu yanılıyorlar. Bulgaristan rejimi, Sovyet askerlerinden de evvel sosyalist olan nadir ülkelerdendi. Buna karşın Türklere, Romanlara ve Müslümanlara karşı açıkça faşist bir rejimdi.
         Türkiye'de de durum çok farklı değildir. Aslına bakarsanız MHP BBP gibi geçmişi azınlıklara karşı sabıkası kabarık (Maraş-Çorum-Sivas katliamları) partilerde bolca Kürt ve Alevi bulunurken; Alevilerin partisi olarak bilinen CHP'nin içinde de Alevilere düşman çok kişi vardır.
        Gerçi özellikle taşrada CHP il ve ilçe başkanlıklarının başında CHP ile ilgisiz kişiler bulunur, o da ayrı konu.
      Azınlıklar ile ilgili cinsel (mum söndü, dört gönül bayramı vs), dini (Ali'nin peygamber sayılması, Yahudiler'in İsa'yı öldürmesi vs) ve diğer ahlaki suçlamaları da (at hırsızları, siyah biri tarafından öldürüldü vs) sosyolojinin konusudur. Bu şekilde söylemlerin amacı, o grubu ezmektir.
       Amaç o grup üzerindeki egemenliklerini artırmaktır. Eskiden bunu pek anlamazdım.Sonraları öğretmen atandığımda pek çok sağcı-dindar ailenin kızlarını benimle evlendirme çabalarını da bu sebepten anlamıyordum.
           Oysa bu söylediklerinin yalan olduğunu biliyorlardı ve amaç karşısındakini ezmekti. Benimle evlenme-evlendirme sebepleri de, benim memur maaşımın ve Ankara'da esnaf olup, bir evi, bir arabası ve bir iş yeri sahibi babamın servetini yağmalamaktı.
          Bir erkeği yağmalamanın en iyi yolu, onunla evlenmek ya da onunla damat olmaktır. İki kız kardeşim olduğu halde, evin tek erkek çocuğu olduğumu öğrendiklerinde;
         -Bir evin bir oğluymuşsun dediklerinde ağızlarından salyalar aktığı bile olurdu. Toplumumuz erkek egemen görünse de, o çok değerli kızlarını alan damatları ömür boyu sömürmeyi ve köle yapmayı da iyi bilir.
       İşte bu azınlık olmanın eksiklik duygusudur ki; gurbetçilere Almanya, Avrupa ve dünyanın geri kalanında sola, Türkiye'de sağa oy verdirtiyor.; Yahudilere çölün ortasında devlet kurdurtuyor, Ermenilere yüz yıl sonra bile dünmüş gibi 1915'i hatırlatıyor, Brezilya'da yaşayan Japonlar (Japonya'dan sonra en fazla Japon yaşayan ülke Brezilya'dır), Japonya'nın 2. Dünya savaşında yenilmediğine inanıyor.
     Lakin her şey boşunadır. İsterseniz Obama gibi hindistancevizi olun, isterseniz orda dolcu, burda sağcı (ya da tam tersi) olun, isterseniz Yavuz Bingöl gibi Yavuz'dan daha Yavuz olun, isterseniz İsrail'i, hatta Akdeniz'den Fırat'a kadar büyük İsrail'i falan kurun, o azınlık duygusunun eksikliği bir kere içinize girdi mi, çıkmaz.
      Bunu kendimden biliyorum.
       Bu duygu bana yıllarca uzak oldu. Sataşanlar, hakaret edenler bana bu duyguyu veremedi. Yıllar önce bir kadın bana bu duyguyu verdi ve hiç gitmedi.
       Bu duyguyla beraber, etrafınızdaki insanları ister istemez biz ve ötekiler diye ayırıyor ve ötekilere güvenmiyorsunuz. Sizi hindistancevizi yapmak isteyenlerden de nefret ediyorsunuz, bir zaman sonra tanrıya ve diğer metafizik şeylere karşı inancınız azalıyor ve buna rağmen kendi benliğinize yöneliyorsunuz.
      İşin acı tarafı, herkes dünyanın geri kalanına göre azınlık ve bir gün herkes bu duyguyu yaşayacak.

11 Mart 2019 Pazartesi

SAZAN SARMALI VE MESAJLARI

    Sazan Sarmalı
 İşin doğrusu Yılmaz Erdoğan saraya gitmeden evvel de bu filmi izlemeye gitmemeye karar vermiştim. Sonuçta gene gene gitmedin, Netfilix'den de izlemedim. Bedavacı siteden biri yayımladı, uludagsozlük' den biri link atmıştı, oradan izledim. (Hangisi sormayın, silmiş site)
       Film en baştan beklenildiği gibi vasat ve fazlası ile ilk filmin taklidi gibiydi. İlk  filmdeki süpermen, bu filmde saf damat olmuş. Gürdal Tosun'un yerini Asım Noyan'ın (Yılmaz Erdoğan) birlikte yaşadığı kadın rolündeki yeğeni Ezgi Mola, Müslüm denen hıyar da Sarı Saruhan olmuş.
SARI SARUHAN ile ilgili görsel sonucu         Ancak benim aklıma, filmde olmayan şeyler takıldı. Filmde tabanca var, hatta kovalamaca var, ama hiç ateş etmiyor. Çehov kuralı diye bilinen bu kural neden işlememiştir? Oysa işin gerçeği Çehov kuralı hayatta da geçerlidir. Eninde sonunda patlatmanız gerekir. Her zaman göstererek, korkutamazsınız. 
Diğeri de, son yılların Türk komedilerinde bolca olan bir şey, küfür. Filmde küfür yok. Sarı Saruhan, manitaya söz vermiştim diyor, susuyor ve bence etmiş kadar da oluyor.
            İlk filmde Asım Noyan, evli kadınlarla kırıştırıyordu. Bu filmde Asım Noyan evli değilse bile, evli gibi. Aynısı Saruhan için de geçerli. Saruhan'ın manitasının (kendisi böyle diyor) garip konuşma şekli, Yeşilçam filmlerinin konsomatris (pavyon kadını) tiplemesi sesine benziyor.
netflix sazan sarmalı ile ilgili görsel sonucu       Film, iyi gişe hasılatı etti ise  de, beklediği kadar etmedi. Çünkü hem vizyona bir, hatta iki hafta geç girdi. Sebebi de Mars ve Cinemaksimum'un yeni Koreli sahibi ile anlaşamaması. İkincisi de gene Koreli ile krizden dolayı istediği kadar salonda gösterime giremedi.
       Sonra birdenbire Nefliks denen ortamda yayımlandı. Aynı günde beleş video sitelerine düştü. Ben de acaba neden birdenbire bu film bedava oldu diye filmi incelemeye çalıştım.
        İnternet'te meşhur kuraldır, bir ürün bedavaysa, ürün sensindir.
        Bir film bedavaysa, filmin kendisi reklamdır. Film çıkar çıkmaz, filme ücretsiz ulaşıyor isen, amaç filmi mutlaka izlemen ve o filmde sana gösterilmesini istediklerini görmendir.
       Filmde, Cem Yılmaz filmleri gibi reklamı parayla izletmeyi  amaçlamış. Hem istediği kadar izletmediği, hem de istediği etkiyi bulamadığı için internet ortamlarına verilmiş durumda.
netflix narcos mexico ile ilgili görsel sonucu      Mesela Narcos, Netfliks'e düşer düşmez tüm bölümlerine internette bulunabilmekte. Hem de tüm bölümleri. Breaking Bad ve onun devamı Better Call Saul ile beraberdir DEA reklamı. Amacı Amerika ve Dünya halkına, içmeyin şu zıkkımları, bunları üretenler ve satanlar din ve devlet düşmanı mesajını vermek.
      Narcos-Meksico'yu izlerken kafamda bir soru oluştu. Sıska Adam Feliks, o meşhur Amerikan istihbaratının burunun dibinde, bir kaç yıl içinde, Meksika'nın tüm çetelerini birleştiriyor, Meksika'da, Trakya büyüklüğünde devasa bir esrar tarlası ekiyor, yıllarca işletiyor, tüm Meksika devlet mekanizmasını maaşa bağlıyor, kendisine engel olan bürokratları ortadan kaldırıyor.
        Bütün bunların farkında da, sezonun sonunda kaçırılıp, işkence ile öldürülecek olan Kiki takma isimli DEA ajanı gelene kadar fark etmiyorlar.
       Sorum şu, hiç mi DEA ajanı Feliks'in adamı değildi? Sezon sonunda ekibin tamamının apar topar A.B.D'ye geri gönderilmelerinin tek sebebi Kiki ile duygusal bağları mıydı, yoksa Kiki'yi satmış olmaları mıydı?
kelebeÄŸin rüyası kıvanç ile ilgili görsel sonucu         Filmde de dolandırıcılar ve mafya sevimli gösteriliyor. Asım Noyan'ın çetesinde sahici silah yok, biz eşkıya mıyız, diyorlar. Telefon dolandırıcıları da, içlerinden birinin cüce olduğu üç kişi. Yani öyle çok karmaşık değiller. Oysa telefon dolandırıcıları, size ait pek çok bilgiyi, belli yerlerden satın alan karmaşık oluşumlardır.
        Filmdeki reklam da bu. Bahçeşehir koleji gibi ürün yerleştirmeleri sadece bir ayrıntı.
       Asıl ürün yerleştime, internet trollerinin en çok reklamını yaptığı Sarı Saruhan karakterinde.
      Ben ve başka pek çok kişi de muhtemelen sırf Kıvanç Tatlıtuğ için filmi izlemiş olmalı.
      Kıvanç Tatlıtuğ'a hayranım. Adam hem metot oyuncusu, hem de yakışıklı jön. Kelebeğin Rüyası filminde veremli şair olmak için bir deri, bir kemik kalmıştı; bu film içinde kocaman bir göbek bırakmış.
      Film boyunca bu karakterin neden övülüp, durulduğunu anlamadım. Oyuncu iyi olmakla beraber, Türk sinemasında böyle karakter çoktur.
       Bir de bu Sarı Saruhan kime benziyor diye düşünüyorken, önüne dökülen kaküllerinden fark ettim. Tabi ya, bu karakter oydu, bu film onun övülmesiydi.
       Kurtlar Vadisi dizisi, CIA ajanı Abdullah Çatlı'nın övülmesiydi. Şahsın bir polis amiri, bir korucu başı-milletvekili ve seks işçisi ile beraber, zift gibi sarhoş vaziyette ölmesi göz ardı edildi.
susurluk kazası ile ilgili görsel sonucu      Şimdi ise insanların kanları ile duş almaktan bahseden şahıs yüceltilmeye çalışılmış.
      Tabi pek olmamış. Sebebi de en başta önceden söylediğim gibi istediği vakitte ve salon sayısında gösterime girememesi. Bu yüzden de gösterim bitmeden önce Netfliks, sonra  beleş sitelere düşmesi, ardından da kaldırılması da bu etkiyi yaratamadı.
       Tek sebep bu değildi. Her şeye rağmen gayet iyi gişe hasılatı edindi.
      En başta bu film karakteri, insanların kanları ile duş almaktan bahseden bir kişi ile özdeşleştirmek için fazla sevimlileştirilmiş.
        İkinci olarak böyle kaba davranan film-dizi karakterleri doğrudan akla Recep İvedik'i getiriyor, seyirci başka karakterle özdeşleştiremiyor.
         Bence esas sebebi bu.
        Film de bence izlenilesi değil. Ayrıca senesi dolmadan bedava televizyon kanallarında gösterilecek gibi.

4 Mart 2019 Pazartesi

Kamondo Merdiveni

Kamando Merdiveni
Gezerken Beyoğlu’nda, bir anda karşıma çıktı Bu mütevazı şaheser.
Bir mimari eserden çok, bir heykel gibidir, Bir heykele benzemez ama sıradan bir merdiven de değildir.
Aslında bir merdiven heykelidir. Üstelik bir de öyküsü vardır.
Zengin bir dede tarafından İki torun okula daha rahat gitsin diye yapıldı. Sonra bu zengin dededen ve saltanattan
Bu anlı şanlı soyadından geriye, Bu güzel ama garip merdivenler kaldı.
Ah Kamandolar ah
Ne vardı Fransız olacak
İstanbul’u terk edecek
Zulüm sizi illa bulmadı mı?
Soyunuz gene de kurumadı mı?
Keşke Türkiye’de kalsaydınız,
Şanınızla katlansaydınız
Faşizme, zulme, antisemitzme
Ve milyarder de olsanız, Yahudi’siniz diye
Size zulmeden bu hayata
Belki sizden daha çok şan kalırdı
Bu merdivenden başka da izler kalırdı
Şimdi bu garip heykel Karaköy’de
Hem insanları taşıyor, hem de sizin namınızı.
kamondo ailesi ile ilgili görsel sonucu
Kamondo Ailesi İstanbulda yaşamış olan Sefarad Yahudilerinden bankacı bir aileydi.
İstanbulun, modernleşmesinde çok önemli katkıları olan bir aile olan Kamondo aailesi İspanyadaki engizisyondan kaçarak ilk önce Venedik’e, ardından İstanbul’a gelmiş, ve sonra Parise yerleşmiş son fertleri II. Dünya Savaşı sırasında Nazi toplama kampları’nda yok edilmişlerdir.
Doğu’nun Rothschild Ailesi diye anılan ailenin önemli ferdi Abraham Salomon de Kamondo,
modernleşmenin kent içi yaşamdaki öncülerinden biri olmuştur.
Modern bankacılığın kurucularından biri olmasının yanı sıra İstanbul’da ilk belediyenin kuruluşunda, kentsel altyapının modernleşmesinde, yeni ve modern eğitim kurumlarının oluşumunda rol almış, önemli şehircilik, mimarlık ve kültür yatırımlarına da öncülük etmiştir.
İstanbul’un 19. yüzyılda Avrupa kentleri ile paylaştığı değerlerin ve kurumların oluşmasında ailenin ve Abraham–Salomon de Kamondo’nun bir sosyal girişimci olarak büyük bir payı vardır.
Yahudi cemaatin önderi olan Abraham Salomon de Kamondo, ilk belediye olan 6. Daire’nin kuruluşunda da görev aldı. Bankalar Caddesi’ndeki  Kamondo merdivenlerini 1870-1880 yıllarında yaptıran ünlü banker yaşamını yitirince, Hasköy’de kendisinin yaptırdığı anıt mezara devlet töreniyle defnedildi.
İstanbul’un gelişimi ve modernleşmesine katkı sağlayan Kamondo ailesinin anısına, Karaköy Bankalar Caddesi’ndeki merdivenlere Türkiye Yahudi Hahambaşılığı ’nın da katılımıyla düzenlenen törenle
plaket çakılmıştı.
kamondo ailesi ile ilgili görsel sonucu1815 te kurdukları ve Kırım Savaşı sırasında Osmanlı Devletini finanse eden İshak Kamondo ve Şürekası unvanlı banka, Şirket-i Hayriye ve Dersaadet Tramvay Şirketine ortaklıkları, Altıncı Daire-i Belediyenin kuruluşuna verdikleri katkılar, en önemli girişimleri arasındadır.

Kamondo Ailesi, Osmanlı modernleşmesinde iz bırakan sayısız yapı inşa ettirmiştir.

Kasımpaşadaki Kuzey Deniz Saha Komutanlığı, Galata Résidence, Serdar-ı Ekrem Sokaktaki  Kamondo Hanı,
Meşrutiyet Caddesindeki Büyükada Han, Karaköyde Saatçi Han, Latif Han, Lacivert Han, Yakut Han, Kuyumcular Han, Lüleci Han, Gül Han ve Bankalar Caddesindeki  Kamondo Merdivenleri  bunlar arasında sayılabilir.