Uzun psikiyatrik ve psikolojik tedavimde en zor öğrendiğim kendimi affetmek ve başkalarını yargılamaktı. Zira bana hep kendimi yargılamam söylenmişti.
Size kötülük yapanlar, bunun suçlusunun sizin kendiniz olduğuna inandırmaya çalışır. Bu çoğu kez çocukluktan başlar. Çocuk halinizle sürekli neden böyle yaptın, senin yüzünden oldu gibi suçlamalara maruz kalırsınız.
Gerçek kötüler psikopattır ve suçluluk hissetmez ama birilerine suçluluk hissettirmeye bayılır. Bu tipler size sürekli suçlarınızı hatırlatmaya bayılır. Bir de bu kişiler eğer yöneticiniz ise, sizi nasıl zor durumlardan kurtardığını anlatır durur. Oysa çoğu kez ya kendi hatasıdır ya da kendisi büyütmüştür. Sonra bu sorunu sözüm ona çözüp, sizi kurtarmıştır.
Kişide suçluluğu arttırmanın yolları, ihtiyaç, istek ve arzularını suç haline getirmektir. Bunun içinde önce gelenek, görenek ve töre diye yüceltilen toplumsal alışkanlıklar vardır. Bu töreler genelde yaşı büyüklere, ebebeynlere saygı ve itaat ile ilgilidir. Nezaket kuralları çoğu kez içinizdeki duyguları bastırmanız içindir.
Suçluluk yüklemesini en fazla dinciler, din öğretmenleri, din adamları yapar. İnternette bir afiş gördüm, anasınıfı için din öğrenimiymiş. Suyun içini görecekmişsin, sağ elinle içecekmişsin, oturarak içecekmişsin, başlarken besmele çekip, bitince elhamdürüllah diyecekmişsin ve üç yudumda içecekmişsin. En anlamadığım sonuncusu, neden üç? Az bir şey içeceksem bir yetmez mi? Ayrıca Muhammed, muhtemelen yaşadığı sürece cam bardak görmemiştir. Araplar, pirinci bile Sasani ordusundan aldıkları ganimetlerde görmüş, zehir sanıp yememiş, cam mı biliyorlardı? Ayrıca Müslümanlarda solaklara karşı bu kin neden? İyi ki solak değilim, zaten tüm dünyada el aletleri sağlaklara göre yapılır, bir de dincilerin tantanasını dinleyecektim.
Yıllar önce gayet imanlı bir arkadaş, halife Ali ya da Ömer'in (tam hatırlamıyorum) ilim bir noktaydı, cahiller çoğalttı sözünü hatırlatmıştı. Oysa kendisi de oturduğu lojmanın tuvaletinin kıbleye bakmasında şikayet etmişti. Yani ülkemiz itibarı ile kuzey-güney doğrultusundaki tüm tuvaletler günah ya da Kabe'ye saygısızlık, ziya ya popon ya da pipin oraya bakıyor. Bir de yatak meselesi var, mezarda yatarken olduğu yetmezmiş gibi, yatakta yatarken de baş tarafın kıbleye bakacakmış.
Dinciler sık sık gençlerin duyar kasma dediği suç yüklemesinin konularını yeniliyorlar. Şu sıralar satranca takmışlar, oysa bu oyunu dünyaya yayan Müslümanlar ve bizzat da Araplardır. Gerçi dincilerin bu konuda iki yüzlülükleri köklüdür. İbni Sina, Farabi gibi filozof, bilim adamları ile övünürlerken; arka odalarında onlara dinsiz ve sapık derler. Son beş yıldır çok fazla popülerleşti. Dincilerin popülerleşen her etkinliğe alerjisi var. Taliban'da Afganistan'da uçurtmalara düşman olmuştu.
Bunun içinde genelde din budur, dine uymamazlık etmeyin falan derler. Aslında önce tavsiye ve iyi niyetle falan başlarlar. Ayakta işerseniz prostat olursunuz, sünnetse penisiniz bazı parazitlerden korur falan derler ama yalandır. Hatta sünnet erken boşalma sebebidir. Sol el ile ilgili anlatılan da palavradır, dünya nüfusunun %10'u tam solak, %1'i iki elini de eşit kullanabilmekte. Bu yüzden el aletleri sağ elli insanlara göre yapılır (makas, kapı kolu vs) ve solak olmak sıkıntı sebebidir. Solakları sağ elle kullanmaya zorlamaksa zorbalıktır.
Din duyar kasıcılarının ahlak bekçisi yapanları da vardır. Sevgilileri görünce zaten dayanamazlar, Ramazan ayı boyunca sokaklarda millete laf atarlar. Oysa belli konulara ne dini, ne de insani açıdan zerrece hassas değildirler. Zekat konusunda hiç ağızlarını açmaz, zenginlere gitmezler. Zekatı da daha ziyade kendi tarikatlarını daha da zengin etmekten başka bir şeye yaramayan vakıfları, tekkeleri için isterler. Devlette oluşan yolsuzluk ve hırsızlığa da hiç tepki göstermezler. Bunu iktidarı eleştirmek için demiyorum. Ben bu iktidar öncesini de hatırlayacak kadar yaşlıyım. Dinci milleti eskiden de böyleydi.
Bir de diğer bir sorun, geçen BAKARA-MAKARA yazımda yazdığım gibi, dincilerin bu konuda genelde iki yüzlü olmalarıdır. Bunun için içlerine girmenize gerek yok, biraz yakınlarına gelin, yeterli. O, tramvay hattı üzerinde namaz kılanlar, çoğu kez camide tanıdık birileri yoksa 2 rekat farzdan sonra kaçarlar, yatsı namazını genelde kılmaz (Hanefilikte mümkündür), sabah namazının kazasını da kısaca kılarlar. 28 Şubat döneminin tam ortasında İmam Hatip'e atanmıştım. Kuran odasında onlarca Kuran yerlerdeydi ve kendim toplayıp bir tanesini de aldım.
Ayrıca aynı İmam Hatipte, galiba benim varlığımı unutuyorlardı arada bir, Said-i Nursi hakkında ilginç şeyler anlatıyorlardı. Kendisi aslında çok az Barla'da yaşamış, sürgünlüğü genelde Isparta il merkezinde, bu gün adı Bedüüzaman caddesi olan ve ben 1998 öğrenci iken halen duran evinde yaşayıp, halen duran o dönem için lüks arabası ile gezip durmuştu. Bir hapishane de iken de gardiyanların yardımı ile şehirde cuma namazına girmiş, onu camide tesadüfen gören hapishane savcısı da durumu rapor edip, başka bir hapishaneye naklini sağlamış. Nurcular da bu olayı, Nursi ile ilgili fantastik ve metafiziksel bir mucize gibi anlatıp, durmuşlar.
Bu duyarcılığın bir de inanmazsan saygı duyculuğu vardır ki, kendileri başkalarına asla saygı duymaz. Yahudilere çivili fıçı, Alevilere mum söndü ve önlerine engel olarak gördükleri kişilere envayi çeşit hakareti anında üretirler. Konu başkaları olduğunda ateş olmayan yerden duman çıkmazdır ama konu kendileri olunca gıybet en büyük günahtır. Bu gıybet günahı en fazla muhafazakarlık ve dindarlık adına işlenir. Bir tarikatın üyeleri, küçük şehirlerde twitter trend topic çalışması yapar gibi sürekli dedikodu yaparlar, sonra da herkes bunu konuşuyor diye iddialarını kendilerince ispatlarlar.
Dinciler ya da dinler bu duyarlarını ve hakaretlerini dini menkıbelerine, hikayelerine ve hatta kutsal kitaplarına da yazmıştır. Ben bir dinsiz olarak artık Sodom ve Gomora şehrinin sapıklığı efsanesine inanmıyorum. Bu da mum söndü masalı gibi Yahudi toplumunun kendi dinlerine inanmayanlara attığı bir hakaret olmalı. Ayrıca, cahiliye devri Araplarında kız çocukları diri diri gömülüyorsa, bu dönemde Araplar mitoz-mayoz bölünme ile mi çoğalıyordu?
Jean Paul Sarte, varoluşçuluğu, cehennem başkalarıdır sözü ile anlatıyor. Sevgili okurlarım, başkalarına ne kadar uzak yaşarsanız, kendi cehenneminizi o kadar yaratırsınız. Birilerinin size verdiği kalıplara uymayı mümkün olduğunca ret edin. Kadınsınız ve adet görüyorsunuz diye size hakaret edenleri, hayatta biraz eğlenmek istiyorsunuz diye sizi küçümseyenleri umursamayın gitsin. Sosyal medyada da mümkün olduğunca engelleyin.
Başkalarını düzeltmek isteyenler, kendileri örnek olmalıdır ve başkalarına da fazla karışmamalıdır.