1 Aralık 2020 Salı

ATATÜRK DÜŞMANI VE SAPIK ABDULLAH ŞEVKİ (ZÜMRÜT APARTMANI YAZARI )

 


Bir kaç ay kadar kadar önce bir roman sosyal medyayı ayağa kaldırdı. Zümrüt apartmanı isimli romanın bir bölümünde açıkça çocuk pornosu vardı. Bir sapığın çocuğu tacizinden aldığı zevk, ayrıntılı olarak anlatılıyordu.  Yayımcısı Alaattin Topçu ve kendisi de bu yaptığını marifetmiş gibi savunuyordu.



Her ikisi de Marksist-Leninist'tir hatta Alaattin Topçu'nun  bu sebepten hapse girmişliği  vardır ama her ikisinin de Marksistliği, Kenan Evren'in Atatürkçülüğüne benzer. Evren'de zorunlu din dersleri, Türk Dil Kurumu ile Türk Tarih Kurumunu kapatma, her yere İmam Hatip açma, Alevi köylerine cami açma, sözde faizsiz Arap bankalarına kolaylık sağlama gibi Atatürk düşmanı icraatlar yapmıştı ama gardırop Atatürkçülüğünün bayrak taşıyıcısıydı. Her odaya Atatürk resmi, her bahçeye Atatürk büstü, her meydana (pek çoğu da Atatürk'e benzemeyen) Atatürk heykelleri de onun icraatlarındandı.

Alaattin Topçu ve onun Kurgu Kültür Merkezi yayımı, kahretsin ki, benim kitabımın da yayımcısı. Alaattin bey para karşılığında şeytanın bile kitabını yayımlar. En son karısının gizlice çıplak resimlerini internette paylaşmış TRT eski sunucusunun kitabını basıp, iki kere de imza günü yaptı. (Malum olaydan sonra yayım evi Kekeme yayın evi, kafesi de Kekeme kafe oldu) Abdullar Şevki, Kurgu'dan ondan fazla kitabı yayımladığına göre Alaattin Topçu'da onu eleştirenlere karga beyinliler der.



Ben de yıllardır yayımlanmayan Bakara adlı romanımı yüklü bir para ile Kurgu'ya yayımlattım ve yayımlattığıma da pişman oldum. Hiç yayımlanmasa daha iyiydi, bu da başka bir konu.



Bu yazıda bu şahsın Zümrüt Apartmanı romanı değil, Poetika ve Felsefe kitabı. Başlangıçta şiir ve hitabet ile ilgili yazılar var ama kitabın sonlarına doğru Atatürk'e (Kemalizm diyerek) saldırıyor. Yazıların kitap için yazılmadığı belli ama daha önce nerede ve ne için yayımlandığına dair bir ibare yok. Sadece yazılarında ara ara bu konuya Hürriyet Gösteri dergisindeki yazımda değinmiştim diyor. Felsefenin Bilişsel Bilimi ve Yazma Edimi adlı kitabından da söylüyor ki bu yazılar, Hürriyet Gösteri, Gerçek Edebiyat ve Sincan İstasyonu dergilerinde yayımlanmış yazılarının bir toplanması.

Kitabın son yazılarında ise Kemalizm diyerek Atatürkçülüğe saldırıyor. Hatta kitaptaki son yazının adı tam olarak şu: Yeni Ütopya ya da Kemalist Ploreteryen Cumhuriyetin Tasfiyesi Ne Anlama Geliyor. Neoliberal, post-Marksist Abdullah Şevki hazretleri, Kemalizmin tasfiyesi çok önemlidir deyip duruyor. Kitap 2011'de, tam Yetmez Ama referandumu ve kumpas davaları zamanı, Hürriyet Gösteri, Gerçek Edebiyat ve Sincan İstasyonu dergilerinden Kemalizmin tasfiyesinden dolayı iktidarı kutluyor ve iktidara akıl veriyor. Varsa çocukları, torunları ileride sigortasız ve asgari ücretin bile altında bir Suriyelinin ya da Katarlının yanında işçi olarak çalıştığında, Kemalizmi tasfiye eden dedelerin kutlarlar artık.

Kemalizme düşmanlığı bununla da sınırlı değil. Mesela Kemalist Pozitivizmi yaydığı için üniversitelerin felsefe bölümlerinden Bilim Tarihi dersinin kaldırılmasını istiyor. Sivil demokrasi gibi, yetmez ama yıllarının kelimelerini çok kullanıyor.

Kendisine bu aklın Fetöcüler tarafından verildiği ise, filozofların nasıl öldüğüne dair bir yazıda ortaya çıkıyor. İbni Sina'nın iki kadınla cinsel ilişki sonrası afyondan öldüğünü yazmış ki bu yalan, dincilerin Meşai (Farabi, İbni Sina, İbni Rüşt, Kındi vs) filozoflarına attıkları iftiralardan biridir.

Kendisinin o meşhur romanını okumadım, piyasadan alelacele çekilmiş. Tahminin 2 şubat 2004'de altındaki mağazanın kolonları kesmesi yüzünden aniden çöken Zümrüt Apartmanı zinadan yıkıldı demek için yazmış olmalı. Üç oyun diye, üç tane kısa piyesi bir arada olan kitabı var ki, İmam Hatip Ortaokullarında oynansın diye yazılmış. Hemen hemen hiç bir şey olmuyor.



Felsefenin Bilişsel Yazı Edimi adlı kitabında da, Marksist Zihin Felsefesi başlıklı bir yazı var. Yazıda Marksizm hariç tüm materyalist sistemler eleştiriliyor. Hızını alamayıp, Descartes'in dualist yaklaşımını da eleştirip, ona göre ruh tözü ile insanın deney yapmayıp, sadece düşünen varlık olacağını söylüyor. Oysa felsefe profesörü Afşar Timuçin, Descartes felsefesinin deney için uygun olduğunu söylüyor. Avusturalya materyalizmine de eleyici materyalizm deyip, aşırı buluyor. En sonunda en iyisi Marksizm diyor ama Marksizm'i anlatmıyor. Descartes eleştirisini de muhtemelen Fetöcülerden almış olmalı. Gene aynı kitabın bir yerinde Marksizm'den dincilere ideolojiik katkı olmaz diyor,  oysa kendisinin bir önceki kitabında nasıl hunharca Atatürkçülüğe saldırdığını unutuyor.

Kaldı ki Poetika ve Felsefe kitabında zaten kendisine liberalmiş ve post-Marksist demiş. İktidara destek olan Sezen Aksu, Adalet Ağaoğlu gibi ünlü solcular kadar bu sapık gibi pek tanınmamışları da var.

Bu kitapları okuyalı çok olmadı. Daha iyi yorumlayabilmek için güncel bir kitabı okuyup, bitirmeyi bekledim. 

Çünkü bu destekçiler, kandırılan kullanışlı aptallar değillerdi. Kitabı okuyunca daha bir aydınlandım. Doksanları ve iki binli yıllar boyunca çok moda olan o toplantı ve davetlere katılımlar bedava değilmiş. Huzur hakkı adı altında zarflar içerisinde para dağıtılırmış.



Bir de Karen Fogg'un doksanlarda patlatılan email kutusundan fışkıran pislikler var, unutmayalım. Türk yazarları için, parayı görünce hemen dipleri düştü diye yorum yapmış, yazarlara nasıl yazacaklarını emretmiş, buna karşılık olarak Mehmet Ali Birand gibi meşhur bir gazeteci-yazarın Agop'un Yeri meyhanesindeki içki faturalarını bile ödemiştir.

Ödemenin değişik şekilleri olmuştur. Örneğin Hasan Cemal, Cumhuriyet gazetesini özelleştirmeci-neo-liberal politikaların güttüğü zaman Aydın Doğan'ın Dışbank'ı; Aydın Doğan'ın onlarca gazete ve dergisine vermediği desteği, Cumhuriyet'in her salı ve perşembe ücretsiz verdiği kitaplar için veriyordu. Kumpas mağdurlarına, başka kapıya diyen Can Dündar'ın bandrollü kitapları, Milliyet gazetesin ücretsiz veriyordu. Meşhur, Ergenekon ört bas edilmesin diyen üç yüz aydın dilekçesine imza atan ressam Bedri Baykam'ın boş çerçeveleri Murat Ülker tarafından satın alınıyordu (şu anda o boş çerçeveler nerede acaba?) 

Fetö ya da mevcut iktidar bazılarını uzun, bazılarını da kısa süreli satın almıştır ve aslında çöpe de atmamış, yedeklemiş, Thomson donanmasına almıştır.

Bu tanımı bir belgeselde duymuştum.  2. Dünya savaşı sonucu A.B.D'nin elinde bir sürü atıl tank, top, uçak, gemi vs kalmış, üstelik pek çoğu da savaşın sürdüğü bir kaç yılda aşırı hızlı gelişen teknoloji yüzünden atıl kalmış durumda olan. Bir kısmını Türkiye gibi müttefiklerine, fabrika kapatma karşılığında hibe etmiş ama özellikle gemilerden ve denizaltılarından bazılarını gres yağı ile uzun süre olası başka bir savaş için bekletmiş ve galiba bundan sorumlu generalden dolayı bu gemilere Thomson donanması denmiş. Bunlar da Thomson donanması gibi, gene yeni bir sağ iktidar gelsin diye pusuda bekliyor ve bir taraftan da el altından az da olsa besleniyor. Öyle kullanışlı aptal falan değiller, tek kullanımlık da değiller.

Geçenlerde sokağa atılmış bir dergide  kendisine Nobel ödülü verilmiş teröristle röportajı gördüm ve hangi dergi diye baktım ki, iktidara çok yakın kitap mağazaları zincirinin broşürüymüş. Reislerinin terörist dedikleri diğer kişiler de benzer şekilde, el atından bir şekilde korunmasalar bile, pışpışlanmaktalar.  

Nitekim çoğu da pişman değil ve ara ara o büyük medya patronlarına göz kırpmakta ya da sözde iktidara muhalefet etme adına, muhalefete muhalefet etmekte.

Eskiden böyleleri, Cemil Meriç, Necip Fazıl, Hasan Kaçan ya da İsmet Özel gibi hidayete erip, düz sağcı olurlardı. Şimdilerde ise sağı alkışlayıp, pek çok konuda sağcılarla aynı görüşte olmalarına rağmen,  liberal solcuyuz, post-Marksist'iz diye zırvalıyorlar. Çünkü bunlar sağa, sağ partilere birer dönek olarak lazım değil. Kamuoyunu böyle tiplerle sakinleştiriyorlar. Kamuoyu derken solcuları falan demiyorum. Sağ, o kadar vahşileşti ki, kendi tabanı bile reislerinden korkuyor. Ayrıca sol olursa her  şey çöker korkusunu da, solun içindeki çatışmalardan kaynaklanıyor. Bunlar da bunlar solcu değil, asıl solcu biziz diye gürültü yapıp, sağın ekmeğine yağ sürüyor.

Aslında bunlar ne solcu, ne liberalist,  ne özgürlükçü, ne marksist, ne de postlar. Bunların ihanetlerini asla unutmayalım.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder