Suç yükleme ya da duyar kasmanın en can sıkıcı türü, inanmıyorsan saygı duy, duyarıdır. Bunu diyenler özellikle güçlüyken, başkalarına pek saygı duymayanlardır. Siz hiç inananların, inanmayanlara saygı duyduğunu gördünüz mü? Hele de güç ellerine geçince.
Onlar oruç tuttuğunda, kimse yiyip, içmemeli, hatta yemekten bahsetmemelidir. Cami yakınlarında alkollü içecek satan bir yer olmamalı, onlarla aynı ortamda içkiden bahsedilmemeli. Oysa onlar meyhanenin yoluna cami açmalı olur-olmadık yerde namaz kılmalı ve Ramazan ayında sokakta yemek yiyenleri dövmelidir.
Bu hassasiyetleri de garibandadır. Örneğin sokakta yemek yiyenlere saldırırlar ama AVM'ler en dindar şehirlerde bile serbest bölgedir. Ankara'da halkın aklına Kocatepe denildiğinde camiden çok AVM gelir. Bu AVM'nin içinde (şu günlerde korona sebebi ile olmasa da), Ramazanda da rahatça yiyip, içebilirsiniz. Benzer şekilde genelevlere karşı müthiş bir düşmanlık vardır ve pek çoğu da kapatıldı ama pavyonlara kimse bir şey demedi. Mesela barlar sokağında tebliğe gelenler, Ankara, Çankırı caddesi ya da Cebeci'deki veya Anadolu'nun her hangi bir şehri ya da kasabasındaki pavyonlara laf ediyorlar mı? Zira birahanelerde, mesela Ankara Sakarya caddesindekilerde orta halli ve en düşükten hesapla çıkmak isteyenler çoğunluktadır. Böyle mekanlara arada bir tebliğci gelir ama gelenlerin içki içmeden öte, kadın oynattığı ve su gibi para harcadığı meşhur pavyonlara uğramazlar. Uğrarlarsa güvenlikçiler ve garsonlardan dayak yemeleri yüksek ihtimaldir.
Gene bu hassaslık genelde yalandır. 28 Şubat döneminde siyasi manevra uğruna, türbanlarından ve imam hatiplerinden çok kolay vazgeçmişlerdir. Tam da o dönemim ortasında bir imam hatibe atanmıştım. 12 öğretmen 37 öğrenci kalmıştık koca binada. Kuran odası kaderine terk edilmişti. Hani özellikle facebook'da çok dolaşan bir fotoğraf var, Arabistan'da kanalizasyonda çıkan Kuranlar diye, hah, işte o şekil yerlere saçılmıştı Kuran-ı Kerimler. Ben topladım, bir tanesini de mülkiyetime geçirdim.
Aslında kendi tekkelerinde sabah namazında uyuyakalanlara, ikindi ve akşamı birleştirenlere (daha ziyade tarikatın üst sınıflarında) falan gayet hoşgörülüdürler. O meşhur pansiyonlarında ücretle kalan zengin çocukları, o dini sohbetlere katılmak zorunda da değildirler.
Bu hassaslık asla zekata karşı gösterilmez. Kadınların açık olması, erkeklerin sakalsız olması, namaz kılınmaması, orucun tutulmaması, hatta nafile namazın kılınmayıp, Ramazan dışında oruç tutulmamasından rahatsız olurlar ama zenginlerin zekat ve sadaka vermemesinden asla rahatsız olmazlar. Devletteki yolsuzluklardan rahatsız oldukları ise hiç görülmemiştir.
Bir de dincilerin gıybet, yani dedikodu üzerine iki yüzlülüğü vardır. Konu kendileri olunca delili nerededir, kim görmüştür? Oysa onlar için ateş olmayan yerden duman çıkmaz ve herkes bunu konuşuyorsa, bu bir gerçekliktir. Herkes dedikleri de, tarikat üyesi herkesten başkası değildir.
Sayın okuyucularım, saygı da sevgi gibi karşılıklı olmalıdır. Size saygı duymayanlara saygı duymayın. Başkaları yüzünden de yaşam tarzınızdan ödün vermeyin. Dedikodulara da kulağınızı kapatın.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder