22 Aralık 2020 Salı

MARAŞ KATLİAMI KONUSUNDA KONUŞULMAYANLAR

 


1978 yılı ülkemizde büyük ve ciddi bir katliamla sona erdi. Bu katliam halen bir tabu. Katliamı sadece İnci Aral, Kıran Resimleri diye hikaye yapmış, katliam kısmen de Hatırla Sevgili dizisinde anlatılmıştır.

Katliamla ilgili olarak MHP, Ülkü Ocakları, Ökkeş Şendilliler, Muhsin Yazıcıoğlu ve derin devletin rolü ile ilgili olarak çok konuşuldu. Ülkücüler her ne kadar inkar etseler de, sokaklarda çekilen görüntüler bile bunu yalanlamakta.

CHP'nin o zamanlar meşhur Güneş Motel olayıyla azınlık hükumeti olmasına rağmen devlette muktedir olamamasına nedeni ile çok konuşulmadı. Ateşli CHP ve Solcu düşmanı  Engin Ardıç bile bu azınlık hükumetini, Adalet partili memurlar arkasından alay ediyorlardı diye.

Öte yandan CHP ve Bülent Ecevit'i son derece masum saymak da tehlikelidir. Ben, Ecevit'in son hükumeti döneminde atandım ve o zamanlar da milli eğitimde Fetöcüler ve tarikatlar cirit atıyordu. Kendisinin DSP'si sağ partilerle değil, CHP ile didişerek oyunu arttırdı. Apo'yu yakalayan, Kıbrıs'ın fatihi Ecevit, neden Kayseri komando tümenini iki adım ötesindeki Maraş şehrine yollamadı?

Merkez sağ, gerçekte ne kadar merkezde? Bana sağcılar cinayet işliyor dedirtemezsiniz diyen Süleyman Demirel, devlet için kurşun atan da yiyen de şereflidir diyen Tansu Çiller ya da annesini dergaha gömdüren Turgut Özal; Alparslan Türkeş ya da Necmettin Erbakan'dan daha az sağcı değildirler. Katliam olduğunda şehrin belediyesi Demirel'in Adalet partisindendi ve aynı belediye başkanı 1987'de Demirel'in Doğru Yol Partisinden milletvekili seçildi.

Maraş halkı öyle kandırılmış çocuklar değildir. Katliamın hazırlıkları iki yıl önceden yapılmış, PTT'den geliyoruz diye evler işaretlenmiş,  pek çok Sünni, daha rahat katledebilmek ve yağmalayabilmek adına Alevilerle ahbaplığı ilerletmiştir. Ben pek çok Maraşlı tanıdım, katliamdan dolayı pişman olmayı bırakın, üzgün olanına bile rastlamadım.

Eğer Alevi, Kürt veya Gayrı Müslüm azınlık üyesi iseniz, sağcı birisi ile arkadaş olsanız bile onlara sırlarınızı vermeyin, malınız-mülkünüz hakkında konuşmayın ve mümkünse evinizden uzak tutun. 78 Aralığında pek çok kişi akşam çay ikram ettiği dostları tarafından katledildi.

Yağma da konuşulmayan başka bir durum da yağma. Sadece il merkezi değil, ilçeler ve köylerde de on binlerce insan, yurtlarını terk etti, yok pahasına sattı ve büyük şehirlerin varoşlarına yerleşti. Bu süreçte kimler zenginleşti, nasıl servetler edindi, kimse sorgulamıyor. (Benzer sorular Çorum-Malatya ve benzeri katliamlar için de geçerli) 

Kitlelerin yaşadıkları sorunlar ve yoğun yoksulluklar sebebi ile halen sağcı olmalarının bir sebebi de suç ortaklıklarıdır, böyle nice işlenmiş kitlesel suçlar var.

Gene konuşulmayan, bizi 2002'e kadar uyutan, ordunun sözde laikliği. Daha önce de 27 Mayısın solcu zannedilmesi üzerine yazmıştım. 27 Mayısın bir özelliğini de o yazıyı yazdıktan sonra öğrendim. Atatürk'le başlayan kadın subay yetiştirme uygulaması, 27 mayıs rejimince sonlandırılmış. Ayrıca 27 mayıs, imam hatipleri de kurumsallaştırmıştır. 12 Eylül rejimin devlet başkanlığı ve genel  kurmay başkanlığı genel sekreter yardımcısı  tuğgeneral Hasan Sağlam, Süleymancıların İlim Yayma derneğine genel başkan olmuştur.

Türkiye'de tüm darbelerde bir şekilde karlı çıkan iki grup vardır, TÜSİAD ve süper zenginler ile, tarikatlar.

TÜSİAD ve tarikatların, darbelerin ve katliamların arkasındaki rolü hiç sorgulanmıyor. Radikal solcular bile, darbeler ve TÜSİAD-Tarikatlar arasına hiç ilişki yokmuş, dahası da olamazmış tavrında. Sanki Fetöcüler başta olmak üzere tarikatlar ve her darbede  servetlerine servet katan süper zenginlerin darbeler ve dahası darbeler işin şartları müsait yapan katliamlardan haberi, dahası katkısı ve çabası yok mu sanıyorsunuz? Siyasi istikrar, istikrar diye ağlaşan TÜSİAD yönetiminin Ecevit azınlık hükumetini düşürmek için gazetelere dünyanın ilan parası vermesi de sadece Ecevit'e ve sola olan husumetleri midir yoksa darbe içi şartları uygun yapma çabası mıdır? Hasan Sağlam'ın Süleymancılığı, darbe olana kadar bilinmiyor muydu sanıyorsunuz?

Son olarak hiç konuşulmayan konu Dev-Yol başta olmak üzere Marksist-Leninist örgütler. Geri kalmış ülkelerin temel sorunu, radikalleri adam sanmaktır. Zaten böyle pek de adam sayılmayacak çer-çöp gazetenin de adıydı Radikal. Bir ara bu gazeteyi koltuk altında gezdirmek. Sonra o gazeteden ne çıktı, Fetö solcularından başka?

O dönemler Alevileri örgütleyen ve yönlendiren CHP değil, Dev-Yol başta olmak üzere Marksist-Leninist örgütlerdi. Maraş'ta da Dev-Yol örgütlüymüş diye biliyorum. Devy-Yol ya da başkası, mesele şu, solda bu Marksist-Leninist parti ve örgütleri niye sorgulamıyoruz da , tüm sorunu CHP'de arıyoruz (CHP'de sorun yok demiyorum, Marksistlerde de sorun var diyorum) Oysa seksen öncesi dediğimiz dönemde halkın içinde asıl örgütlü güç bu Marksist örgütlerdi ve çoğu kez faşist saldırılarda ve devletin operasyonlarında hiç etkinlik gösteremediler. Hele 12 Eylülden sonra tamamen dağıldılar. Dev Yol, özellikle Dursun Karataş'ın yarattığı Dev Sol-Dev Yol kavgasından dolayı iyice güçsüzleşmişti. Bu ayrılığın tam da darbenin yaklaştığı günlerde olması çok mu tesadüf? 

Seksen öncesini ve katliamları tartışacaksak, Marksist-Leninis örgütlerin ihmallerini ve hatta ihanetlerini de tartışmalıyız.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder