Bu yıl da 2 Temmuzda anma mitingine gidemedin, tam da o gün üşüttüm. Temmuz ayı başladığı halde, Ankara'ya doğru-dürüst yaz gelmemesi de, temmuz ayında üşütmeyi başarmama yardımcı oldu. Geçen yıl, Temmuzda açık kalmayı başaran okulumun pansiyonunda nöbetçiydim, ondan önceki yılda epeydir görmediğim arkadaşımı otogardan alıp, evde misafir etmem gerekmişti.. Sonuçta içimde bir suçluluk duygusu bastı doğal olarak. Derken bendeki bu suçluluk duygusunu arttıracak başka bir şey fark ettim. Sivas'ta, Madımakta ölenlerle ilgili yazı yazmamıştım.
Yazmaya da, Hasret Şükrü Gültekin'den daha doğru bir efsane isimden başlayamazdım. Yirmi iki yıla sığdırdığı üç solo, katıldığı dört grup albümü, katkıda bulunduğu yirmi beş albüm (bağlama, yönetmen, besteci ve söz yazarı olarak) pek çok şiir, ve besteye rağmen, kendisi ile ilgili derli-toplu bir kitabın halen piyasada olması (Yazılmış olan varmış ama onun da baskısı bitmiş. Ütopyalar Ülkesinin Ateş Hırsızı ) da başka bir suçluluk duygusu sebebi olabilir. Oysa onun gibi birisi hakkında şimdiye kadar en az yirmi kitap yazılmalıydı. Benim, onun hakkında kitap yazacak donanımım (Kürtçeyi hiç bilmiyorum, oysa bunu yapacak kişi, Kürtçeyi iyi bilmeli, Türk Halk Müziği, Alevilik üzerine de uzman olmalı.) ve vaktim yok. Bu yüzden sadece bu yazıyı yazıyorum.
2 Temmuz 1993 günü, Sivas il merkezinde ölen 37 kişiden ( 2'i otel görevlisi, 2'i oteli ve insanları yakarken, kendisini de yakanlar da dahil olmak üzere) biri olan Hasret, sadece bir besteci-şair ya da iyi bağlama çalan değil, bağlama müziğinde devrim yapmış birisiydi. Onun kadar iyi şelpe çalan çok azdır. Kendi müzik zevkim adına, Hasret'ten daha iyi şelpe çalan, bir Arif Sağ vardır, bir de Erdal Erzincan. İlginç olan ise, şelpe daha ziyade Teke yöresi Türkmenlerinin bağlama çalma alışkanlığıdır.
Kendisi daha sonra kısa zamanda çok ve büyük işler yapması gerektiğini biliyormuşçasına, eski adı Maarif Koleji olan, Kadıköy Anadolu Lisesini yarıda bıraktı. Kadıköy Anadolu lisesi, o zamanlar İstanbul'un ilk on lisesinden biriydi, şimdi de ilk yirmi lisesinden biridir. İstanbul'un, Haydarpaşa lisesi ile birlikte, Anadolu yakasındaki iki tarihi lisesinden biridir. Kadıköy Anadolu lisesi, çok ünlü mezun etmiştir ama Hasret Gültekin kadar büyük birini yetiştirmemiştir.
İlk albümü Gün Olaydı'yı 16 yaşında çıkarmıştır. 12 Eylül'ün Kürtçe albüm yasağını, yasa boşluklarından yararlanarak 1991'de (Rüzgar'ın Kanatlarında) ilk defa o çıkarmıştır. Yaptığı işler, eserler, büyük ölçüde Kalan müzikte çalışması sonucu olmuştur. Kalan müziğin, bu yılların en büyük müzik-yapım şirketi olmasında emeği büyüktür.
Ölümünü hissedercesine erkenden evlenmişti, öldüğünde eşi hamileydi. Oğlu, Roni Hasret Gültekin, babasının ölümünden iki buçuk ay kadar sonra, 2 Eylül 1993'de doğdu. Ona, baban bir efsane oldu denildiğinde, keşke hayatta olsaydı cevabını verdi. Katliamda ölenlerin listesine baktığımızda, ölenlerin büyük çoğunun Gültekin'in yaşıtı ve ondan küçük olmasıdır (16 yaşındaki ablası Asuman Kaya ile beraber ölen 12 yaşındaki Koray Kaya, en küçükleriydi.). Bunun da sebebi, ölenlerin çoğunun, yangındaki alev kapanına ilk kapılanların, Pir Sultan Abdal Kültür Derneği, Ankara şubesinin semah ekibi ve muhtemelen onlar kadar genç insanlar olmasıydı. Aziz Nesin'in dediğine göre, bir an önce kaçmak için aşağıya inmek istemişler, Nesin'de onlara yol verince, birden alev kapanına kapılmışlar ve Nesin buna pişman olmuş.
Son olarak, Sivas katliamının sebebi ne Aziz Nesin'di, ne de Pir Sultan Abdal şenliklerinin Banaz köyü yerine il merkezinde yapılmasıydı. Sanki Hamid Fendoğlu suikast olmasaydı Malatya, Emin Sazak suikastı olmasaydı, Çorum katliamı olmayacak mıydı? Camiden benzin bidonlarıyla çıkan kalabalık, hazırlığını çok önceden yapmıştı.
Sivas'ta katledilenler ve katliamdan kurtulanlar öğrenmek, onların arkasından bıraktıklarını dinlemek, izlemek ve okumak kadar, onlar hakkında konuşmak ve onlar hakkında yazmak da görevimiz olmalı.