10 Mayıs 2019 Cuma

TÜRK GİBİ BAŞLAYIP BİTİREMEMEK-OKUL MECLİSLERİ

Türk Gibi Başlayıp Bitirememek
Türk gibi başlayıp, İngiliz gibi bitir lafı çok eskidir. Hatta ben bayağı eski bir kitapta,  Türk gibi başla, Alman gibi sebat et, İngiliz gibi bitir şeklinde olana da rastladım.
Tarihimiz ne yazık ki bunun örnekleri ile dolu. Hatta Cumhuriyet tarihinden örnekler verelim. En ünlüsü Köy Enstitüleri, ne kadar kısa sürdü, bu nesil inanamaz. Hasanoğlan Yüksek Köy Enstitüsü, sadece bir dönem mezun verebilmiştir.
gap projesi ile ilgili görsel sonucuBunlar gibi pek çok büyük projeler, çoğu da sessiz sedasız bitti. Köy enstitülerinin bitirilmesi, komünizm tehlikesi yaygarası ile bayağı gürültülü oldu.
Pek çok gürültü ile başlayan şey, sessizce bitti.Mesela efsanevi GAP projesi: Türkiyeyi bir tarım devi yapacaktı. Sırf GAP ile sulanan arazi, Türkiyeyi beş kere beslerdi. Tarımın iyice dibe vurduğu bu günlerde bu haberi hatırlamak bazı kişilere acı verebilir. Bir sürü barajla ülkenin doğusunu göller yöresine çevirdik ama tarımda dibe batmışız ülke olarak. Sebebi de tarımda üretimi arttıracak politika üretilmemesi.
Devletin tarım için birincil görevi inşaat yapmak değil, politika yapmaktır.
f1 istanbul park ile ilgili görsel sonucuİkinci hususta, 1967'de Turgut Özal'ın, şimdilerde kapanan Devlet Planlama Teşkilatı müsteşarı olması ile başlayan, 90'larda çılgınlığa ulaşan teşvik kredileri. 90'larda gene doğuda DPT'nın paraları ile bir sürü sözde fabrika kuruldu. O teşvik çılgınlığından geriye terk edilmiş binalar kaldı.
Devletin  sanayi için birincil görevi kredi vermek değil,  sanayi için politika üretmektir.
Hem devlet planlama teşkilatı banka değildi, banka oldu.
Şu anki mevcut iktidarın da pek çok icraatı öyle oldu.
Önce Avrupa Birliği üyesi olma ve serbest dolaşım hayallerini hatırlayalım. Gerçi bu masal Tansu Çiller döneminden kalmadır ama bu iktidarın da , gündüz vakti patlattığı havai fişekleri ve gene günüz vakti Ankara Kızılay meydanını kapatarak, konser-miting vermesini unutmayalım. (Gerçi orada yüz kişi ya vardı, ya yoktu.)
fatih projesi tablet ile ilgili görsel sonucuÖyle ki, say say bitmiyor.  Mesela Formüla 1 İstanbul'a turist yağdıracaktı. Kamu bankaları (Ziraat, Vakıf ve Halkbank) merkezi İstanbul'a taşınınca, Merkez bankası da İstanbul'a taşınacaktı (Ekşisözlük'te ilgili başlık halen duruyor). İstanbul,tıpkı Londra gibi, bankalar arası para piyasasının merkezi olacaktı. 
Eğitimde de pek çok şey böyle gümbür gümbür başlayıp, sessizce bitti. Okul sütü ve Fatih projeleri mesela. Fatih geriye, okullardaki akıllı tahtalar kaldı. Sayesinde sunumlar ve videolar gösteriyoruz. Hesapta tüm ders kitapları tabletlerde olacaktı vs vs. 
Bu cuma günü de sessizce okul meclisi ve okul başkan seçimlerini iptal ettikleri gibi, üzerine bir de yasakladılar. Türk demokrasisi gibi çok işleyen bir şey değildi. Gene de öğrenciler, aday olmayı, propaganda yapmayı, sandık görevlisi olmayı, oy saymayı, tutanak tutmayı falan öğreniyordu. Demek ki artık buna da gerek görülmemiş.
O kadar sessiz sedasız oldu ki, muhalif basın dahi halen haber yapmadı.

6 Mayıs 2019 Pazartesi

azu filmi (2013 Venezuella)

azu venezuela ile ilgili görsel sonucuAZU FİLMİ (2013 VENEZUELA) 
Siyah derili insanların köleliği öyle sadece Amerika Birleşik devletleri ile sınırlı değildir. Hatta A.B.D, en büyük ve en uzun süreli köle alıcısı da olmamıştır.
Bu rekor, köleliğe ilk başlayıp, son bırakan, Afrika'dan en fazla köle ithal etmiş, yazılı tarihi boyunca bir tarım devi olmuş Brezilya'ya aittir.
Bu film ise Venezuela yapımı. Filmi, Venezuela büyük elçiliğinin, Çankaya belediyesine ait bir mekanda, ücretsiz Venezuela filmleri göstermesi  sayesinde izledim.
Bu filmlerden üçünü izleyebildim. Üç hafta sonu bu filmler yayımlandı ve aksi gibi üç cumartesi nöbetim oldu. Bence filmlerden biri anlatmama değerdi.
azu venezuela ile ilgili görsel sonucuO da 2013 yapımı Azu filmiydi. Film, köleliğe, kölelikten kaçanlar açısından bakan  bir film. Yıllar önce Amazonlar ile ilgili bir belgeselde, böyle bir köyden bahsediyordu. Siyahi köleler, sahiplerinin ellerinden kaçıp, Amazon ormanlarının  ve And dağlarının, Kızılderili denen Amerika yerlilerinin bile yaşamadığı köşelerine köylerini kurmuş.
Yani bu oldu, tüm kıta boyunca yaygın bir olgu. Pek çok yerde köleler,  ıssız yerlere kaçıp, bir şekilde kendi köylerini kurmuş, film de onun hikayesini anlatmakta.
Filme beş dakika kadar geç geldim. Bu yüzden başını net göremedim. Kaçtıktan sonra yakalanan, işkence gören ve işkenceden ölen bir köle vardı. Kaçan köleleri kovalayan ve yakalayan da başka bir siyahi.
azu venezuela ile ilgili görsel sonucuBu karakter tanıtımında, siyahilerin kendi aralarında efsanevi bir sığınma köyüne inandıklarını öğreniyoruz. Hepsinin hayalinde bu köye ulaşmak var ve yaşlı bir siyahi de, buna inanların lideri konumunda. 
Hikayede çiftlik sahibinin bolca kölesi, şeker kamışı tarlaları, küçük bir evi, frijit, cinsellikten nefret eden şişko bir karısı var. Adam da cinsel arzularını, eli yüzü düzgün, köle kızlardan çıkarıyor. Bu amaçla kullandığı bazı kızları şımartıyor, kızlar birbirini kullanıyor vs.
Hikayenin dönüm noktası, Afrika'dan yeni ve güzelce bir köle kızın gelişi ile değişiyor. İhtiyar, bu kızın bekledikleri ilahi işaret olduğunu söylüyor.
Böylesi film eleştirilerinde, filmi anlatırken, izlenme arzusunu kıracak kadar öyküsünü anlatma ve ne olduğunu tam anlatmayacak kadar az anlatma tehlikesi hep vardır. Filmin köleliğe, Amerikan filmlerinden bambaşka bir açıdan bakmış. Olayın merkezinde siyahiler var, beyazlar tamamen kölelik yanlısı ve öyle yardımcı olan kahraman ve iyiliksever beyaz karakterler yok. (Amerikan filmlerinde hep olur)
Beyazlar olması gerektiği gibi, kölelik yanlısı ve kölelerine karşı gaddar. Köleleri Hristiyan yapmakla uğraşan kardinal de böyle. Kardinal de, köleliğe değil, çiftlik sahibinin köle kızlarla oynaşmasına kızıyor.
Luís Alberto Lamata ile ilgili görsel sonucuNot, Amerikan filmlerinde papazları pek nadiren kötü rolde görürüz. En azından ben hatırlamıyorum. Bir de Amerikan filmlerinin final sahneleri genelde bir kilise ya da Las Vegas'da kumarhanede olur.
Burada ise, tahtırevan ile, dört kölenin omuzları üzerinde gezinen kardinalin, kölelerin yaşam koşulları ile ilgili her hangi bir derdi yok.
Ben filmin yönetmeni(Luís Alberto Lamata) zenci sandım. İnternetten baktım, beyazmış. Olayda beyazlar sadece kötü  efendiler olarak var.
Kaçış öyküleri ise gizem, metafizik ve efendiye karşı aşk-nefret  ilişkileriyle karışık olarak, gayet heyecan verici şekilde  sürüyor.
Filmin finalinin çok iyi bağlandığını söyleyemem. Başkaları beğenebilir ya da sonu o kadar çok mükemmel bağlanmamış olsa bile, beyaz adam düşüncesini ve Naom Chomsky'in deyimiyle İnsan Yerine Konmayan' lara bakışını görmemizi sağlayacaktır.

29 Nisan 2019 Pazartesi

31 MART SEÇİMİ VE SOSYAL MEDYA DÖNEMİ

31 Mart Seçimi ve Sosyal Medya Dönemi
İktidar partisi ve bloku bu seçimde yenilmek bir yana, hezimet almıştır. Zira iktidar partisi ve blogu, on sıfır önde olduğu maçı, bir sıfır yenik bitirmiştir.
Hiç öyle uzun uzun iktidar şu hatayı yaptı, muhalefet bu doğruyu yaptı yorumları kasmayacağım. Önce bu seçimin neden yenilgiden öte hezimet olduğunu anlatacağım, sonra sosyal medyanın seçimlere etkisini anlatacağım.
Bir kere yerel yönetim seçimlerine iktidar partileri, özellikle taşrada beş sıfır, tek başına iktidar partisi on sıfır önde başlar. Taşralılar, belediyemiz iktidar partisinden olsun da, hem belediyeye Kalkınma bakanlığından (eskiden İller Bankası) çok gelsin, hem de iktidar partisine yüksek oy çıkmış ildeniz diye torpilimiz sağlam olsun düşüncesi vardır.
CHP'nin Zonguldak ve Giresun'u kaybetmesinin en başta açıklaması budur. Gene bu açıdan baktığımızda Bolu, Artvin, Kırşehir ve Ardahan gibi küçük yerleri kaybetmiş olması, İstanbul, Ankara, Antalya ve Mersin gibi yerleri kaybetmesinden daha büyük bir sorundur.
İstanbul'u kaybetmek, hele ki Beyoğlu'nu kaybetmek ise, tehlike çanlarının çaldığının göstergesidir. Yıllar önce, 1995 seçimlerinde annem, (Refah partisi) Beyoğlu'nda kazanmışsa, Türkiye'nin her yerinde kazanmıştır demişti. Sonrası malum sonuçlar ve günümüz durumu.
Türkiye'de siyasette değişim daima İstanbul'dan başlamıştır.
Kaybın büyük olmasının diğer sebebi de iktidar medyasının olanca gücüyle muhalefete saldırıya geçmesidir. 
Aslında tek parti iktidarı olarak ve bu kadar medya gücü ile AKP, Çankaya ve İzmir'i bile almalıydı.
Buradan da asıl konumuza geliyoruz.
Türkiye'de klasik medya, zaten azalan gücünü, tek yanlı yayımları ile azaltmış, bu tavrını devam ettirerek daha da azaltmaktadır.
Sosyal medya ve intetnet ortamları ise artık kişiyi ve toplumu o kadar kolay yönlendiremiyorsunuz. En azından televizyona göre. Herkes kendi siyasi görüşünün gruplarında takılıyor. En azından Türkiye'de şu an böyle. Televizyonda kitleler, aynı şeyi, aynı anda izliyor, özellikle tek kanal dönemi TRT'sinde durum buydu.
Modern medya kurumlarının hemen her ülkede iki buçuk patronu vardır. İki nesil üst üste medya patronluğu yapanlar ise çok azdır. Güç dengeleri değişince, yayımcılar da değişir. Yeni gazete ve televizyon kanallarının büyümemesi için de her türlü kumpas kurulur.
şehriban coşkunfırat ile ilgili görsel sonucu
Bunu 1999 Şehriban Coşkunfırat cinayeti ve sonrasında olanlardan anlayabiliriz. Bu cinayet bahan edilerek önce rock ve metal müzik, sonra da o dönemde henüz yeni doğmuş olan fotokopi dergiciliğine saldırıldı. Özellikle İstanbul'a Akma pasajı ve civarında gelişen, fotokopi ile çoğalan dergiler, pasajın basılması ve sonrasında yoğun medya propagandası ile silindi, gitti.
Aslında orada hedef satanizm ya da rock-metal müzik falan değil. Daha çekirdek halinde olan bu fotokopi medyasıydı.
Daha emeklemeden öldürülen bu medya, zamanla gelişerek önemli bir muhalefet olabilirdi ama merkez medya ve iktidar erkenden fark edip, doğmadan öldürdü.
Şu anda da sosyal medya, geleneksel medyayı, merkez medyadan başlayarak öldürmeye başlıyor.  Aslında geleneksel merkez medyanın intiharına yardım ediyor.
telegram ile ilgili görsel sonucu
Bu seçimde iktidar partisi yanlıları da televizyondan kopmaya başlamıştı. Bunu iktidar partisi son günlerinde anladı. Neredeyse son anda youtube ve benzeri bir kaç  ortama reklam verdi. Facebook ve twitter, muhtemelen Cambirdge Analiz skandalının  izlerinin korkusundan olacak, reklamları yayınlamak istemedi.
Seçimden sonra ise İstanbul büyükşehir belediyesinde mazbatayı vermek istemedi ve klasik medyayı kullanıp, seçimi kazanan partiye saldırmak istedi.
Saldırdı da,  ama başarılı olamadı. Olsaydı, mazbatayı vermek zorunda kalmazdı.
Seçim, tek başına (olamayan, zira ortağı MHP var) iktidar için hezimet gibi hezimettir. Bunu yorumu bambaşka bir yazının konusudur. İktidar yanlısı medyanın hezimeti ise, bundan çok daha büyüktür. Onlar artık iktidarın propaganda silahı değil,  iktidar sermayesine yüktür.
Şu anda halen herkes, özellikle de iktidar yanlıları, büyük ölçüde seçimlerin şoku içindedir. Bir kaç hafta sonra şok atlatıldıktan sonra, iktidar cephesinden ilk kavgalar, kovmalar ve kopuşlar olacaktır.
Önümüzdeki yıl bu günlerde, pek çok gazete, dergi, televizyon ve radyo kanalının kapandığını duyacağız veya sonradan birdenbire tesadüfen kapandığını öğreneceğiz.
Çağımız, sosyal medya çağıdır. Nasıl ki, radyo, basının, televizyon da radyonun önüne geçtiyse, sosyal medya da artık diğer tüm sosyal medya araçlarının önüne geçmiştir. Teknolojinin önünde durulmaz.
Bundan sonra reklamcıların ve politikacıların birinci ilgi alanı sosyal medyadır. Bunun için sosyal medya araçları çoğalmalı ve çeşitlendirilmelidir. Rusların vk.com, ok.ru veya Çin'in weibo'su gibi ulusal sosyal medya siteleri de geliştirilmelidir.