28 Ağustos 2018 Salı

AZINLIK SUÇLARI-SİYASİ

                

Azınlık Suçları 4: Siyasi suçlar: Hitler Yahudileri önce kapitalizmi, sonra da sosyalizmi kurmakla suçlar. Sonra da Almanya'daki sosyalist  akımları ve sosyal demokrasiyi Yahudilikle suçlar. Almanların her kötülüğü Yahudiliğe yüklemeleri tarihidir. O kadar ki Varşova önlerine kadar gelmiş, büyük katliamlar yapmış, Moğollara bile Yahudi demişlerdir. Moğollara karşı hınçlarını bile Yahudilerden almışlardır.
            Faşizm için azınlıkların siyasi tercihleri hep bir sorun olmuştur. Bazıları sırf bu azınlıklar oy verdiği için diğer partileri destekler. Çoğu kez verdikleri oy, faşizmin verdiği heyecanla gelen oyun yanında önemsizdir. Bölgesel azınlıklarda durum, bazen biraz değişebilir. Çıkacak tüm milletvekilleri o yöre halkından olacağından, orayı kazanmak için o azınlık topluluğundan birileri olmalıdır.                    Türkiye'nin doğu ve güneydoğusu buna örnektir. Pek çok ilde en sağcı da, en solcu da Kürt olmalıdır. Hele köylerde, özellikle kadınlar arasında halen Türkçe bilmeyen pek çok kişi vardır. 2018'in şu günlerinde, AKP ile HDP 'nin 6-7 millet vekilinin ana-baba bir öz kardeş olması da bunun ispatıdır. (Akraba ilişkilerini biraz araştırsak, daha neler ortaya çıkacak acaba?)
      Pek çok azınlık, bu bölge avantajından mahrumdur. Özellikle dini azınlıklar ve göçmenler bu statüdedir. Gene de bazı durumlarda partiler, oy alabilmek için o azınlık toplumundan kişileri aday gösterir ve milletvekili seçtirirler. Yakın zamana kadar Yunanistan'da, Batı  Trakya, özellikle Gümülcine bölgesinden her partinin bir Türk adayı ve milletvekili olurdu. Bölgenin demografisinin, Kafkasya ve Gürcistan'dan gelen göçmenlerle değiştirilmesi ve pek çok Türk'ün Avrupa Birliği üyeliğinden sonra diğer Avrupa ülkelerine göçünden sonra bu durum değişti. O zamanlar Yunan sağı bile bir tane Türk, Gümülcine milletvekili çıkarırdı, şimdi bağımsız Türk milletvekili de yok.
         Öteki ilan edilmiş azınlık olmak, ne kadar zengin olursan ol, bir şekilde en alt sınıf olmandır. Daha önceki zengin olmak suçundan hatırlarsanız, ulaştığınız makama sizi hiç kimse layık görmez. Doğal olarak alt sınıf üyesidir.
           Bunun en iyi örneği Avrupa'da, özellikle Almanya'da yaşayan Türklerdir. Türkiye'de hep sağa oy vermişlerdir, şimdilerde de koyu AKP'lidirler. Buna karşına Avrupa'da, hele Almanya'da kazara bile olsa sağa oy vermezler.
          Oysa Türkiye'de pek çok Kürt ve Alevi, birer ahmak gibi sağa oy verir, sağcı olurlar (bu satırların yazarı da o ahmaklardan biridir, bu da ayrı konu).
            Türkiye'deki Sünni Kürtlerin de, Avrupa'daki Türklere benzer bir siyasi tavrı vardır.  Doğu ve Güney doğunun çok yerinde HDP hariç sol partilere, özellikle de CHP, hiç oy alamazken, batıda, özellikle Ege'deki Kürtler neredeyse toptan CHP'ye oy verir.
          Lenin, son tahlilde siyasi tavrınız, sınıfsal konumunuza bağlıdır der. Lenin, abisi idam edilmiş bir anarşist kardeşi olarak mecburen devrimciydi. Pek çok burjuva, Ekim devrim sonrasında 5 sene süren iç savaşta Beyazların safına geçmişti.
        Peki o  zaman neden halkın çoğu fakirken sağ iktidarda ve pek çok varlıklı solcu ya da sosyalist, komünist falan var?
       Önce neden halkın çoğu fakirken sağcı? Çünkü halkın çoğunun bir şekilde sınıf atlama umudu varsa, sağcı olmaya meyillidir. Tarihte devrimler, sınıf atlama imkanlarının olmadığı, alt sınıflara cennetin dahi verilmediği toplumlarda olmuştur. Rusya, orta çağ feodal köleliğinin en son terk edildiği ülkeydi. 1917 itibarı ile de çok da kalkmış gibi değildi. Aristokrat sınıftan değilseniz, yüksek bürokrat, vali, diplomat, akademisyen falan olamazdınız. Yahudilerin aristokratları yoktu, onlar doğrudan alt sınıftı. Tüccar veya tefeci olarak zengin olabilirdiniz ama asla duma denen halk meclisi üyesi olamazdınız. Ne kadar zengin olursanız olun progrom denen katliamlardan kurtulamaya bilirdiniz.
          Çin, Küba ve geri kalan Latin Amerika'ya (Nikaragua, Venezuela ve Bolivya)  baktığımızda, sosyalist devrim ya da seçimlerden önce ciddi bir aristokrasi görüyoruz. Latin Amerika İspanya ve Portekiz egemenliğinden erken kurtulsa da, İspanyol ve Pertekiz kökenli ailelerden aristokrasilerden  kolay kolay kurtulamadı.
          Dünyanın en aristokrasi ülkesi İngiltere'de neden devrim olmadığı da başka bir soru. Burada da verilecek iki cevap var. Birincisi İngiliz aristokrasi sınıfı ne kadar köklü olursa olsun, geçişsiz değildi. Başarılı kimseler kolayca kraliçe tarafından şövalye, kont falan ilan edile biliyordu. İngiltere'nin diğer bir özelliği de, yönetiminin hızlı reform yapma özelliğidir. Ekim devriminden sonra İngiliz hükumeti, yüksek veraset intikal vergileri ile aristokrasinin birer parazit olma özelliğini kaldırıp, aristokrasiyi zayıflattı. Kadınlara ve diğer alt sınıflara oy verme hakkı, grev, işçi haklarını genişletti.
              Konunun azınlıklar kısmına gelirsek, 1. Dünya savaşının bitiminin ardından İngiltere'de bir sınıf kavgası ya da ihtilali tehlikesini atlattı. Sonrasında ise önce İrlanda bağımsızlığını kazandı, sonra diğer sömürgelerinde halkın bağımsızlık mücadelesi başladı. 2.Dünya savaşından sonrada sırayla sömürgelerini kaybetti. Çünkü  sömürgelerindeki insanlar hep 2. sınıftı.
         Azınlıklar sağa oy verirse durum düzelir mi? Oysa Hitler, merkez sağ partileri de Yahudicilikle suçluyor. Peki faşist partiye oy vermek bir azınlığı kurtarır mı, bir de bu soruyu soralım.
         Gayet sağlam MHP'li iki Alevi tanıdım ve daha sonra aslında pek çok sağcı Alevi ve Kürt olduğunu öğrendim. Biri üniversitede arkadaşımdı. Alevi olduğunu Gazi olayları sonrasında öğrendim. Sonrasında sevgilisinden dolayı da ona saldırdılar. Zira cumaları kaçırmaması ve Ramazan orucunu tam tutmasına rağmen, öylesine güzel bir Sünni kızı kendisine layık görmüyorlardı. Sağcılıktan vazgeçemedi ama sonrasında Ülkücülerden kovulma ile ayrılma arası bir durum yaşadı. Yıllar sonra da okul müdürüm beni evlenmem için bir hemşire ile tanıştırdı. Kız Aleviymiş ve bana ilk sorduğu siyasi görüşüm oldu. Güzel bir siyasi tartışma yapıp, dönüş yolunda da cep telefonundan bir daha görüşmeyelim diye mesaj attım. Kendi yandaşları tarafından ezilen tipler, sonra da güçsüz bulduklarını ezerler.
            Faşistle faşist olmanın sizi kurtaramayacağının en güzel örneği, 2010 Selendi ve 2015 Beypazarı olaylarıdır. Selendi'deki Romanlar, bizzat MHP'ye oy verdiği halde, MHP'lilerce evlerinden edildi. Benzer bir şekilde, özellikle belediye seçimlerinde AKP'ye oy veren (ve yıllar önce DYP'li bir belediye başkanı tarafından Mardin ve Diyarbakır'dan Beypazarı'na hasatta çalışsın diye özellikle davet edilip, yerleştirilmiş) Kürtler de aynı akıbete uğradı.
        İnsanlar genelde akılcı tercihler yapmazlar. Hele de az eğitimli ve kindarlığın yüceltildiği toplumlar.  Faşistle faşist olmanın kendinizi kurtaracağınızı sanmak en büyük akılsızlıktır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder