26 Ağustos 2018 Pazar

AZINLIK SUÇLARINA DEVAM -ZENGİNLEŞMEK

       
3)Zengin olmak ve kadrolaşmak: İşte asıl mesele, işte azınlıkların asıl suçu. Faşizm için öteki ta köle-hizmetçi, ya da hiçtir. Ötekileşmiş azınlıklar,orta çağ alışkanlıkları ile bazı devlet işlerine alınmaz. Bunların başında askerlik ve polislik gibi güvenlik alanları ile, hakimlik, savcılık, valilik, kaymakamlık ve benzeri yüksek devlet memurlukları gelir. Pek çok faşiste bu kişileri işe almaz, işe alsa da yükseltmez.
          Sonuçta size kalan bazı alanlar vardır ve oralarda yoğunlaşırsınız. Bunlar genelde yetenek  ve çalışma olmadan yapılamayan ve bağımsız çaba gerektiren şeylerdir. Bu yüzden en yaygını esnaflıktır. Bu başka alanlar da olabilir. Örneğin Amerikalı siyahiler için spor, iyi bir çıkış noktasıdır. Osmanlı devletinde Türkler, asker deposu olarak görüldüğünden genelde tarıma yönlendirilmişlerdir. Türkler sadece deri işinde tekel olmuştur.
          Osmanlı'da  Türkler ve Müslümanlar, tarımdan ve askerlikten soğutmak istemediğinden, ticaretten uzak tutulmuştur. Osmanlı, orta çağ zihniyetinde bir devletti ve kendisine göre asıl yapılması gereken iş yeni topraklar fethetmek,  bunun için de kalabalık bir orduya sahip olmaktı. Gerileme ve yıkılma döneminde de bu bakışı değişmedi. Daha modern silahlanmış bir ordu ile kaybedilen yerleri yeniden fethetme düşleri gördü. Silahlanma yetmeyince, batı orduları gibi örgütlenmeye, giyinmeye ve bando-mızıka çalmaya başladı.
          Osmanlı ve Türkler, devrin ticaret, sanayi, bilim ve teknoloji devri olduğunu anladıklarında iş işten bayağı geçmişti. Dönüm noktası 6/7 eylül olaylarıydı. Azınlıklara saldırılarda mal yağması hedef alındı. 1978 Kahramanmaraş katliamında ise camilerden, kafir Aleviler zengin, siz Müslümanlar fakirsiniz, onların malları size helaldir anonsları yapıldı.
       Orta Çağda devlet sisteminde Osmanlıda müsadere denen ve aslında her devlette olan bir sistem sayesinde devlet bir zenginin tüm mallarına el koyabiliyordu. Zengin olan Yahudilere de benzer uygulamalar kitlesel olarak yapılabiliyordu. Meşhur Engizisyon mahkemelerinin temel işlevlerinden biri de  buydu. Engizisyonun can çalma özelliği çok konuşuldu ama mal çalma özelliği hiç tartışılmamıştır.
        Engizisyonun mal ve para çalmak için çeşitli yöntemleri vardı. Progrom çıkarıp, Yahudilerin kovulduğu ya da gettolara kapatıldığı ülkelerde, Yahudilerden kalan her şeye sahip olurdu, şimdiki gençlerin deyimi ile çökerdi. Aynı şeyi dinsizlik, iki dinlilik (gizli Yahudi, Müslüman,dinsiz vb olmak), cadılık ve benzeri suçlarla öldürdüğü, diri diri yaktığı insanlara da yapardı. Diğer bir yöntemi ise suçladığı insanlardan şantajla para almak, bunun karşılığında ya bir endülüjans ile affetmek ya da kişi yerine kuklasını yakmaktı.
           Ernest Hemingway, İşgal İstanbul'u ve İki Dünya Savaşı adlı kitabının bir yerinde, Almanya'da Hitler öncesi enflasyon dönemini anlatıyor. Anladığım kadarı ile Almanya'nın yaşadığı süper enflasyonun kökeni 1921'de başlıyor, 1929 'da doruğa ulaşıyor, 1932 para reformu ile birden bitiyor ve bu enflasyon bilinçli. Çünkü Versay antlaşmasında Almanların ödeyeceği tazminat, Alman markı olarak istenmiş. Almanlarda kurnazlık yapıp, bolca para basmış.
           Hemingway'in bu kitabı, ünlü romanları arasında kaybolmuş. Özellikle ilk bölümleri Toronto Star diye bir Kanada gazetesi ve diğer bazı muhabirlik notlarından ibaret. Muhbirliğe tam Yunan ordusu dağıldıktan sonra gelmiş. Resmen Yunan ordusunun yenilgisinin yasını tutuyor. Trakya'nın boşaltılmasına karşı ve Yunan ordusunun Trakya'da, Fransızların 1. Dünya savaşında Marne hattındaki gibi direnmesini falan bekliyor.
         Kitap, muhabirlik notlarından seçmelerden oluşuyor. Tamamı yayınlanmamış, mesela İsmet İnönü ile Lozan'da röportaj yapmış, bu röportaj kitapta yok. Hemingway'in bir çok kitabını okudum, sayısını bilmiyorum. İlk defa ünlü yazarda faşistlik gördüm. Açıkça Türk düşmanlığı yapıyordu.
             Almanya ile ilgili olarak da bir yerde,  ülkedeki yoksulluğu anlatırken, lobide zengin Yahudiler purolarını tüttürüyordu diye yazıyordu.peki iş hayatına NAZİ üniformaları yaparak  başlayan Hügo Boss, bizzat Hitler'in emri ile Vosvosu tasarlayıp, sonra kendi şirketini kuran Porshe ne oluyor. Ya da ta 1921-23 yıllarında grevleri kırsın diye Hitler'e pirim veren Alman çelik şirketleri? (Ek olarak Hemingway'in bu kitabında ara ara alıntılar ekleyeceğim)
        Başka bir konu da, belli mesleklerde Yahudi yoğunlaşması. O yıllarda Almanya'nın sadece %0.75'ini, yani %1 'in dörtte üçü Yahudidir. Buna karşın doktorların onda biri, akademisyenlerin %17'i Yahudidir. İşin gerçeği şudur ki Almanlar Yahudileri, 1918'de kendi egemenliklerinde olan Polonya'nın güneyinde stel denen ve Yahudi olmayanların yaşamadığı kasaba ve köyler ile, gene Polonya'da Napolyon döneminde yıkılacak olan getto denen Yahudi mahallelerine yerleştirmişlerdi. Fakat Polonya'ya yerleştirilen Yahudilerin işleri Almanya'da kalmıştı ve pek çoğu da Naziler iktidara gelene kadar mevsimsel olarak Almanya ile Polonya arasında mekik dokudu. Almanya'da kalanlar, işleri orada olanlardı.
          Diğer bir olay da doktorluk ve akademisyenlik gibi işlerin uzun eğitim süreleri sebebi ile 19. yüz yılda çok da popüler olmamasıdır. Bu akademisyen ve doktorların Almanya'ya katkıları unutulmakta.
            Bu kadrolaşma suçu, öyle doktorlukla sınırlı değildir. İlk atandığım yerde müdürüm bana askerde çok Alevi olduğunu söyledi ve kendi birliğinden bir kaç kişinin adını verdi. Bahsettiği kişilerin hepsi astsubay ya da uzman çavuştu ona göre bu bile yeterliydi.
        Faşizme göre dışlanan azınlık sadece ucuz işçilik, hizmetçilik, kölelik falandır.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder