26 Mart 2025 Çarşamba

İKTİDARLARIN RUBİCON'U GEÇMESİ



 Jül Sezar'ın Rubicon'u geçişi, Lejyon XIII Gemina'nın başında bulunan Jül Sezar'ın MÖ 10 Ocak 49'da,[1] o sırada generallerin orduları ile birlikte geçmelerinin yasak olduğu Rubicon nehrini geçmesi ve iç savaşı başlatması olayını ifade eder. Bazı kaynaklarda ordusu ile beraber nehirden geçişi sırasında Sezar'ın "Alea iacta est" (Zarlar atıldı artık) sözünü söylediği geçmektedir.

Günümüzüde "Rubicon'u geçmek" deyimi geri dönüşü olmayan kararları ifade etmek için kullanılmaktadır. Sezar,  Kuzey İtalya valisiyken, beş yıl içinde,   koca Galya'yı, yani bu günkü Fransa ve biraz daha fazla toprağı işgal etmiş, İngiltere'ye ayak basmış ve yüz sene sonraki fetih için bir köprü başı tutmuş, tahminen beş milyon insanı öldürmüş, bir milyon kadarını da köle yapmıştı. Rubicon'u daha geçmeden, çoktan geçmişti. Kartacalı Hanibal'i yenen ama Roma cumhuriyeti içindeki politik oyunlar yüzünden emeki edilen Sicipio Africanus gibi olmak istemiyordu kuşkusuz. Sezar, Rubicon'u, Galya seferien çıktığı gün aşmıştı. 

Bu durum için tek metaforumuz Rubicon'u geçmek değildir; zarlar atıldı artık, ok yaydan çıktı falan da diyebilirsiniz. Ben en fazla, leoparın kuyruğunu tutma, tuttuysan da bırakma sözünü seviyorum. Bazı kararlar hatadır ancak bu hatadan vazgeçmeye kalkmak, daha büyük hatadır anlamında. Diğer yandan bir kişi koltuğu terk etmiyorsa, koltuğa kaka yapmıştır sözünü de inceleyelim. Buna örnek, hiç izin almayan, hasta bile olmayan bürokratlardır. Çünkü bir günlüğüne bile yetkilerini birilerine devretseler, tüm foyaları açığa çıkacaktır. Bu sebeple büyük şirketler ve kamuda çalışanların az da olsa yıllık izin kullanımları zorunlu. Koltuğa pislemişlerse, görünsün diyerek.

İktidarların diktatörleşmesinin tek sebebi, iktidarın baldan tatlı olması değildir, yağmanın da pek tatlı olmasıdır. Bu yağmayı da sadece diktatör yapmaz, etrafındaki aristokrasi ve oligarşi de yapar. İyi bilmelisiniz ki zorbalar en fazla yalnız kalmaktan korkar. Her krallığın etrafında bir aristokrasi,  her diktatörlüğün etrafında bir oligarşi vardır. Bunlar tiranların suç ortağıdır ve onların pek çoğu için liderlerini terk etmek için çok geçtir.

Dünya'da tek parti iktidarı iken, çok partili hayata geçen, hatta geçmeye teşebbüs eden tek parti CHP'dir.  Kağıt üzerinde çok partili pek çok rejim vardır, mesela şu anki Rusya. Ülkede ana muhalefet partisi ile üçüncü parti, başkan adayı çıkarmıyor. Sadece bazı önemsiz belediyeleri alıyor. Çin'de, iktidardaki komünist parti ile beraber, beş parti daha var. 1989 Tianenmen meydanı protestolarından bu yana toplumsal protestoları bastırmış. Şu an yükselen bir imparatorluk ancak her an umulmadık isyanlarla karşılaşabilir.

1950'de CHP, çok partili hayata geçerken, Rubicon'u geçmiş miydi? İktidarı devretmeye cesaret ettiği ve ülkeyi çok partili hayata geçirdiği için, demek ki daha geçmemiş. Seksen yıldır tek başına iktidar olamadığına göre, biraz geç kalmış. 1946'da geçecekti. Gerçi seçimler çok adil olsa bile, halkın henüz tanımadığı Adnan Menderes ve partisi, muhtemelen iktidar olamaz ama daha güçlü muhalefet olurdu. Dİğer yandan demokrasiye geçmenin de bir bedeli vardır. İktidarı devrettiği Demokrat Parti, CHP'nin mallarına el koydu, pek çok CHP'liyi hapse attırdı.  Gene de Yugostlavya, Sovyetler Birliği ve diğer tek parti iktidarlarının nasıl devrildiğine, bu partilerin ve halkların nasıl bedeller ödediğine bakarak, ucuz atlattığını söyleyebilirim.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder