24 Mayıs 2025 Cumartesi

TÜRKİYE'DE SAĞCI YÜZSÜZLÜĞÜ



 Kötü olmanın ilk işareti, suçluluk hissetmemektir, ikincisi de çok rahat yalan söylemektir. Üçüncüsü de çabucak taraf-fikir değiştirmek, dün ne yaptığını unutarak, bu gün de sanki kırk yıllık bu yeni görüşün taraftarıymış gibi yapmak. Son zamanaların sözde barış sürecinde (bu olaydan gerçek bir barış çıkarsa, tesadüfler tesadüfüdür),  takındıkları tavır, bunun son örneği değil mi? Bu kişiler, daha demincek kadar kısa bir süre önce tüm solcuları, Millet (veya kendi deyimleriyle Zillet) ittifakını bölücü, terör başını dışarı çıkarmak için uğraşmakla suçlamamış mıydı? Şimdilerde, 2010Yetmez ama referandumuyla demokrasi geleceğini iddia eden aydınımsılar kadar iddialılar ama kamuoyu artık bu dolmayı yemiyor. Sadık seçmenleri bile her an gelebilecek ani bir iktidar atağına karşı tetikte. Sağın, hele de iktidar cenahının ilk yüzsüzlüğü olmadığı gibi, son yüzsüzlüğü de bu olmayacak, belli. Darbeci tarikat olayında da öyle olmadı mı? Yıllarca, makbule denen İran pilavına kaşık sallayanlar, söz konusu şahsın doğum gününü, kutlu doğum haftası diye okullarda kutlatanlar, şimdi nasıl bu tarikata selam bile vermeyenlere kara çalıyor. Bazı kişiler, hatıra olarak, Türkçe Olimpiyatları 10. Yıl 1 lirasını saklıyormuş. O paraların devlet darphanesindede basanlar da onlar, öyle değil mi?

Türkiye'de sağ, ezelinden beri yüzsüzdür. Necip Fazıl Kısakürek, bizzat Adnan Menderes'in emri ile, İstanbul'da illegal bir kumarhanede (bitirimhane) basılmış, gazetelere manşet olmuş, ama müritlerince kabul edilmemiştir. Necip Fazıl'ın şahsi müzesi, reis ve politikacıların her bahane ile Necip Fazıl şiiri okuduğu, okullarda, hele de imam hatiplerde, bol bol tiyatrolarının oynandığı, pek çok derginin yılda bir Necip Fazıl kapağı yaptığı bu çağda, ilgisizlikten kapandı. Buna rağmen her fırsatta yüzsüzce, ilgisiz bıraktıkları Necip Fazıl'ı överler. 1950'den beri ülkeyi yönetirler ama halen her suçu sebebi CHP'dir. 1977-78 kışındaki, TÜSİAD ve Kıbrıs harekatının tahamülü olmayanların yarattığı yapay yokluğu dillerine dolayanlar, merkez sağ iktidarın nice yokluklarını görmezden gelirler. 1946 seçimleri dillerine dolanmıştır ama 1957 seçimlerinde olanları ve 1960'da Demokrat Partinin CHP'nin mallarına el koymasını, CKMP'nin birinci olduğu Kırşehir'i ilçe yapmasını, meclis tahkikat komisyonlarını hatırlamazlar.

Sağcıların bir özelliği de sürekli dedikodu yapmalarıdır. Köy Enstitüleri ile ilgili onlarca dedikodu yapmış ama tek bir adli olay gösterememişlerdir. Kuran kurslarındakş her türlü rezaleti ve Aladağ yangını gibi olayları hiç konuşmazlar. Sağcılara göre solcuların aile düzeni bozuktur. Oysa o gündüz kuşağı (Müge Anlı vesaire) programlarına bakın. Bu programları sosyal medyadan izliyorum. Malum, absürt olaylar, içerik üreticileri için temel malzemedir. Bu programların konularına eskiden üçümncü sayfa haberi denilirdi. Gazetelerin çoğunlukla kağıt olarak tüketildiğ çağlarda, ilk sayfa, manşet yada sürmanşet denen çok önemli haberler ve siyasi gerilim ile ilgili konuları;  ikinci sayfası magazin denen, ünlülerin özel hayatlatını, üçüncü sayfa da polisiye olayları içerirdi. (Zeki Demirkubuz'un 1999 yapımı güzel bir filminin adıdıdr Üçüncü Sayfa. İzlenmesi tavsiye edilir.) TRT, üçüncü sayfa haberlerini dramatize etmez, düz haber olarak verirdi. Özel televizyon kanalları, ilk defa Sıcağı Sıcağına gibi reality shov denen programlar, üçüncü sayfa haberlerini dıramatize etti. Şimdi de gündüz saatlerini dolduruyor. Bu programlara katılanlara bir dikkatli bakın, her şeyleriyle sağcılık, muhafazakarlık akıyor. Şöyle seküler yaşayan bir tip yok. Alevilere, Kürtlere o kadar laf ettiler, Alevi yada Kürt yok, hepsi muhafazakar Anadolu insanı, hatta tarikatçı. Programlara çıkmış bazı tiplerin tarikatlı olduklarına dair yemin ederim ama ispatlayamam durumundayım. Yıllarca muhafazakar bölgelerde çalışa çalışa,  tarikatçı yada bazı tarikatçı aile yada yurtlarda yaşamış tipleri fark ediyorsun. Giyim tarzları, konuşmalkarı, telaffuzları, belli jest ve mimikleri,  yetiştikleri tarikatı belli ediyor. Tarikatçılarsa sürekli seküler kesimi suçluyor.

Ülkemide doğum oranlarındaki düşüşün, iktidarı paniğe sevk etmesinin asıl nedeni , artık muhafazakar kesimde boşanmaların daha çok olması, çocuk sayısının düşük olması.

Suçlamak demişken; muhafakar kesim, Süleymancılık denen oluş üzerinden de solu karalama derdinde ama bu oluşum, ta kuruluşundan beri so düşmanı yetiştirir. İktidara geldiğinden beri reisle arası limonidir, 2019 'dan beri bu limonun ekşiliği artmış oranda. Bu örgütlenme, 2002 seçimlerinde, barajı aşamayacağı kabak gibi belli olan ANAP'ı, son bir umut desteklemiş, partinin mitinglerine otobüs kiralayarak adam taşımıştı. 2005 gibi Esra'yla birlikteyken bana, ANAP iktidarda olsa müsteşar olacağını söylemişti. O zamanki iktidar ve FÖCÖ sempatizanı (tarikatını ilk terk edenlerden oldu) müdürümün de Süleymacılar aleyhine çok ağır konuştuğunu hatırlıyorum. 2013'de o zaman muhalefette olan MHP'yi desteklemişlerdi. O kadar büyük bir örgüt ki, iktidar toptan uğraşmayı şu ana (mayıs 2025) göze alamadı. Üyelerinin seçim tercihlerini pek etkileyemeyen tarikatta, iktidarla güç gösterisine girmedi. Bundan sonra ne olacağını kestiremiyorum.

FÖCÖ'de malum bankanın yöneticileri yada daha nicelerine bir şey olmamışken, bankaya para yatırmış yada havale yatırmış nice kişiler sürüm sürüm süründü yada sürünüyor. Şimdi de tarikatın yurt, kuran kursu ve daha nice kurumunda yöneticilik yapmışlar varken, yimi yıl önceki aşk-meşk hikayemden sonra benim başım derde girerse de şaşırmam.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder