MARAŞ KATLİAMI
19 ARALIK 1978UNUTMA
(unutursan katiller sana hatırlatır)
"Kınadan kararmış ellerini
Yorgun bir gevşeklikle kucağında unutmuş düğün günü Elif’in
Uyumsuz boyalı pencerenin önünde
Bir heykel gibi katı
Yürek ne hale gelmiş ki
Ne sevinç belli
Ne de sıkıntı yüzünde
Bekliyor nişanlıyı Mehmet Ali’yi
Düğün beklemez diyorlar
Konuklar var diyorlar
Güveyisiz gelin verilmez diyor kızın anası.
Gelin dalgın uzaklarda
Ağıtları türküleri gökyüzünün sıcağında eritiyor.
Öylece oturuyor dimdik.
Uçsuz bucaksız bir beyazlığın ortasında
Bir Eylül güneşi düşleyerek
Kafasındaki tek açık kapı Mehmet Ali.
Davullar öğleden beri vuruyor
Gün Cumartesi
Tam da gününü buldu yolları kesmenin Jandarma
Ama umut bu tükenmiyor,
Bu düğün yarım kalmayacak
Gelecek Mehmet Ali.
Öğleden sonra gün ikindiye doğru uzanıyor
Elif’i kuşatıp çevreleyen beyazlık koyuluyor karanlığa doğru
Sabırla gözlüyor çevresini
Hak etmediği bir umutsuzluğun başlangıcı mı yoksa
En oynak düğün havalarında bile
Bekleyiş kuşkuya
Korku umutsuzluğa ve acı keskinliğe vardığında
Acıklı zurna sesi kulağına geliyor.
Gün yavaşça akşama dönüyor
Havanın kararmasını seçemiyor artık.
Koca Haydar çıktı geldi
Evin önündeki düğün kalabalığı iki yana açıldı
Küçülmüş ve kısalmış gibiydi Koca Haydar
Korku, sıkıntı, üzüntü değil
Bir şey
Başka bir şey vardı duruşunda
Bir teslim olmuşluk, bir umut, bir direnme bir karşı koyuş vardı.
Herkes sustu, davullar hariç
Ve bağırdı susturun artık şu davulları-kesin.
Oğlumuz nerededir bilmiyorum dedi
Kentte kavga kıran varmış, her yer yakılıp yıkılmış.
İnsan insanı, Müslüman Müslüman ı, komşu komşuyu kesermiş
Sofular temelli delirmiş kan isterlermiş dedi ve sesi yavaşladı Koca Haydar’ın.
İşlemeli bir beyazlığın ortasında
Kırmızı bir kuşak durmadan kanıyor, durmadan kanıyor ve beyazı kırmızıya boyuyor
Ellerini yitirmiş, duvağı nereye fırlatmış haberi yok.
Toplanıldı düğün evinde
Her soru çabucak suskunluğa dönüşüyor.
Ne toprak kavgasıdır bu, ne din ne de iman
Ne alınacak ne de verilecek.
Nasıl bir çılgınlıktır bu hiç mi sevmemişlerdir insanı
Kuşu böceği, uçanı koşanı, suyu toprağı, yağmuru güneşi, otu çiçeği
Sevmemişler midir ki, el vurup ateş salarlar
Kimdir bunlar… kim.
Zaman duruyor açlık susuzluk kalakalıyor
Sevgiler sevinçler donmuş
Bütün gece yağan yağmur
Kentin sokaklarından akan kanı yıykıyor sanki
Beyaz olan ne varsa, kirlenip kırmızıya boyandı sanki.
Sabah olduğunda iplere serili çeyizler toplandı çoktan
Sararıp kalacak sandıklarda belki de
Bir daha göremedi Mehmet Ali’yi Elif
Koca Haydar göstermedi ona ölüsünü
Bildiğin gibi kalsın, tanıyamazsın dedi.
Anılar kalacak, acılar dibe çökecek
Bir düğünden, bir seviden bir türküden, bir yaz gecesinden
Kalan anılara dayanmak uzun sürecekti
Ama
Sonunda bahar gelecekti ya…"
(Kıran Resimleri- İnci Aral)

Hiç yorum yok:
Yorum Gönder