21 Aralık 2018 Cuma

Sineklerin İsyanı

Sineklerin İsyanı  Sineklerin Ä°syanı
Geçenlerde birkaç kere sinemaya gittim. Malum bir sürü özel film arka arkaya geldi; Müslüm, Bohemyan Rapsody ve Çağan Irmak’ın son filmi vardı.
                Epeydir televizyon izlemediğim için, reklam da pek izlemiyordum. Daha doğrusu televizyon tipi uzun reklam izlemiyordum.
Bazı firmalar, kendi reklamları yerine hükümet reklamı yapmaya başlamış.
İnşaatlarda ya da biten büyük yapılarda uçangöz gezdirmeler, birlikte büyüyoruz, birlikte güçlüyüz diye diye havada uçuşan sloganlar, bir de bir mobilya markası var ki, tam şenlik.

         Bir tane marka, model tanıtımı yok.

Şu kadar işçimiz var, şu kadar ülkeye ihraç ediyoruz vs vs. Gemilere yüklenen konteynerler, sendikasız, düşük maaşlı ve mutlu mutlu gülümseyen insanlar da cabası.
                Son seçim ve ardından gelen devalüasyondan sonra iktidar yandaşlarının sosyal medyadaki fatura sallamalı videoların kaynağını o zaman anladı.
İktidar partisi taraftarları, bu pembe tabloya daha çok inanıyor ve derin hayal kırıklığı yaşıyor. Muhalif insanlar ise en kötüsüne karşı hazırlıklı oluyor.
                Mesela diyelim ki bir kamu kuruluşuna yüz kişi alınacak ve bin kişi başvuruyor.
Başvuranların hepsinin de AKP’den tanıdıkları vardır, yedi yüzünün birkaç tanıdığı, beş yüzünün akrabası vardır ve en az üç yüz tanesinin işi garantidir.
bizi hatırla ile ilgili görsel sonucuMuhalif biri en baştan başvurmaz, başvurursa işe alınması hoş bir sürprizdir, o kadar.

                Biz sinemaya dönelim. Çağan Irmak’ın filmini beğenmedim.

Filmin adından bile (Bizi Hatırla) Altan Erkekli’nin öleceğini biliyoruz. Ayrıca iş yaşamı, ameliyat olacak babayı tınmayıp, Amerika’ya gitmeye zorluyorsa, istifa et gitsin.
                Müslüm, Bohemyan Rapsody’den daha güzeldi.
Müslüm için ayrıca bir yazı yazmak gerekir.
Bohemyan Rapsody’de ise Fredy Mercury’in söylediği bir söz, bu yazım için ilham kaynağı oldu.
                -Çürüdüğünü nasıl anlarsın, biliyor musun? Etrafında sinekler çoğalır.
                Bunu duyunca, William Golding’in meşhur romanı Sineklerin Tanrısı’nı hatırladım.
Romanın adı İncil’in bir ayetinde geçiyor ve romanda da çocukların taptığı,  kazık üstüne oturtulmuş domuz kafasının adı.
bohemian rhapsody ile ilgili görsel sonucuİki Yıl Okul Tatili adlı popüler çocuk klasiğine nazire olarak yazılmış. 
İki Yıl Okul Tatilinde, ıssız adaya düşen çocuklar ütopya kuruyordu, Sineklerin Tanrısına tapan çocuklarsa disütopya kuruyorlar.

Roman, insanın özü kötüdür önermesi üzerine kurulu.

Sinekler, açıklamaya gerek yok ama yozlaşmış ve yağcı kişiler. Sadece iktidar değil, muhalefet cephesinde de çoklar.
Bunu Bartu Soral’ın Cumhuriyet’de çıkardığı Osman Kavala tartışmasında da gördük.
Kavala, Soral’ın iddialarına tuhaf cevaplar verdi.
iki yıl okul tatili ile ilgili görsel sonucuErgenekon soruşturması genişletilsin isteği, subayların daha titiz soruşturulması ve haksızlığa uğramalarına engelolmak içinmiş. ( O günleri hatırlayanlar, buna gülmeyeceklerdir bile) Her ülkedeki Açık Toplum vakfı, merkezden bağımsızmış (he he).
Bazı sineklere yer yok artık. Bunlardan yetmez ama evetçilerin bir kısmı (mesela kumpasauğrayan subaylara, başka kapıya diyen Can Dündar) gibi bazıları muhalif kanatageçti.
Çözümün doruğunda iken Gezi başlayınca, Gezi’de darbeyi gördük diyen Selahattin Demirtaş gibi, Osman Kavala’da hapiste.
Bazıları da elinde fatura, sosyal medyaya öfkeli konuşma videoları gönderiyor.
osman kavala ile ilgili görsel sonucu
Muhalifler olarak bunları görünce heyecanlanmıyoruz bile. 
Sisteme değil, kendi hallerine isyan ediyorlar.
Sık sık akepeli olmalarına vurgu yapıyorlar.
Ben buna sineklerin isyanı diyorum.
Çürümeyi ve yıkımı onlar da istiyor, ama istediğini bulamayan bir sinek olarak isyan ediyor, bana da yer açın diyor.
Uzun zamandır iyi bir projede rol almayan müzisyen ve oyuncularında birden bire depreşen iktidar sevgileri de buna örnek.
Bazıları açıkça TRT’de program yapmak istediklerini söylüyorlar.
Bir leşin yada çöpün başında kedi veya köpekler gibi, sinekler de kavga eder yer yer.
Sineklerden müttefik olmaz. Yetmez ama evetçilerden, yetmez ama evetçi eskilerinden, açık toplumculardan, gezi de darbeyi görenlerden, 2010 referandumunun sözde boykotçularından, fatura sallayıp, sayın cumhurbaşkanım diye feryat edenlerden müttefik olmaz.
Bir avuç Atatürkçü, kendimizle baş başayız.
Önce buradan başlayacağız, önce sinekleri kovacağız.

19 Aralık 2018 Çarşamba

DİNİ İNANÇLARIMI KAYBETMEM 4; SAİT'İ KÜRDİ, FETÖ ve DİĞER TARİKATLAR

said i kürdi ile ilgili görsel sonucu          Bedüüzaman diye de anılan Said-i Nursi'ye, Kürdi demekteki amacım onunla dalga geçmek değildir. Aslında kendisine ait pek çok özelliğin, Kürt olmasından dolayı olması ve taraftarlarının da bunu bilmezden gelmesidir.
         En başta 26 yaşında aldığı Bedüüzaman ünvanı, aslında bir Şafi şıhı olması dolayısı ile aldığı, biraz da kendi kendine verdiği bir unvandır. Zamanının güzeli demektir ki, bir şekilde Şafi şıhlarının birbirlerini övmek için ürettikleri unvanlardan biridir.
said i kürdi ile ilgili görsel sonucu       Aslında bu tür unvanları genelde din adamlarına ya kendileri, ya da çok yakınındakiler veriyor.  Bu unvanı taşırken de yalandan da olsa tevazu göstermiyorlar. Evet, ben Bedüüzaman'ım(zamanının güzeli), evet ben şairlerin sultanyım, molların mollasıyım, Ulum-u Din'im falan diyorlar.
      Aslında Gazali yazısına yazacaktım ama geç de olsa yazayım. Türk insanı ve muhtemelen dünya çapında dindarların pek çoğu dinlerin kutsal kitaplarını okumadıkları gibi o anlı şanlı din alimlerin kitaplarını da okumuyorlar.
said i kürdi ile ilgili görsel sonucu      Boydan boya duvara dizip, poz veriyorlar. Bir de bu kitapların, bir fetiş objesi gibi evi korumasını bekliyorlar. Kitaplar okursanız sizi korur ya da korumaz, tehlikeye atar.
     Dini kitaplardan genelde şirin mi şirin örnekler alınır. Örneğin Mevlana'nın Mesnevisinden çocuklar için fabl derlemeleri yapılıp, ucuz ucuz dağıtılır da; eşekle cinsel ilişkide ölen kadın, belinde hançer olduğu halde ırzına geçilen oğlan çocuğu gibi hikayeler pek bilinmez.
      Sait'in kitabı da okunmaz, dinlenir. Nurcu tarikatların (sevimlileştirmek adına cemaat denmesi bir çeşit sahtekarlık bence) hemen hemen hepsinde, hoca ya da abiniz gözetiminde risaleleri dinlersiniz. Bir cümleyi yarım saat açıklar ve bu topluluğa ilk defa geliyorsan, yalnız da değilsindir. Diğerleri de bu abinin açıklamalarına yardımcı olur.
said i kürdi ile ilgili görsel sonucu        Meşhur risaleleri de aslında Arapça olmakla beraber, garip bir dille tercüme edilir.  Bu dil tam olarak Türkçe olmadığı gibi, Osmanlıca falan da değildir. Pek çok kelime  de bir kereliğine bu anlamda kullanmıştır.
     Gene de birileri bu risalelerin konularının çoğunun, Bahailiğin kurucusu Bahaullah'ın kitabından araklandığını fark etmiş, Ekşisözlük ve benzeri bazı mecralarda da ifşa etmiştir.
      Ben iki kere bu risale okumaya davet edildim.Birinde üniversitede öğrenciydim. Başka bir öğrenci ile bir sebeple tanıştık. Hemşeri muhabbeti kurduk (O da Erzincanlıydı, adını unuttum ama Erzincanlı olması kalmış aklımda) ve beni öğrenci evine davet etti.
said i kürdi ile ilgili görsel sonucu      Orada da kendisi dahil üç kişi vardı. Biraz çay-börek faslından sonra, risale okumaya başladılar. Metin, yazsam bir paragrafı geçmez. Kürdi namaz kılarken, şeytanla karşılaşıyor. Şeytan ona okuyacağı dua-sure veya ona benzer bir şeyi şaşırması için uğraşıyor. O da şeytanla tartışmaya başlıyor.
         Tartışma ise kısa sürüyor. Şeytan, Kuran'ı kenara koy, tarafsız tartışalım diyor. Kürdi de, değerli mal sahipsiz kalmaz,o olmadan tartışmam diyor ve  olay kapanıyor.
           Arkadaşın bunu anlatması bir saat kadar sürdü. Sonra da sıra geldi onu övmeye. Peygamber öldükten sonra, her yüz yılda bir, dini TAZELEYEN bir alim geliyormuş. Kuranı çağın ihtiyaçlarına göre tekrar yorumluyormuş. sonra on küsur evliya adı saydı. Aralarından Mevlana Bağdadi'nin adı aklımda kaldı. Sebebi de bu Mevlana'nın bizim bildiğimiz Mevlana Rumi olmadığını özellikle belirtmesiydi.
       Zaten olsaydı şaşardım, ayrı konu. Bu o zaman da bana saçma gelmişti. Madem yenilecek, neden birileri tazeleyip, duruyor? Bu Kuranı TAZELEME alimlerinin kitapları, Kuranın, daha doğrusu müşkül, belirsiz ayetlerinin yorumuymuş. (Kuran'da ne dediği tam anlaşılamayan altı yüze yakın ayet vardır.)
           Bu olay hayatım boyunca Nurcu ve Fetullahcı (o zamanlar hoca efendi idi, Fetö değildi) topluluklardan uzak durmama sebep oldu.
        Öğretmen olduktan sonra da bunlarla sık sık karşılaştım. Öğretmenliğe başlamam 28 Şubat dönemine denk geldi. Bu dönem de anca 5 yıl sürdü. Meşhur Milli Güvenlik Kararlarının alındığı 28 şubat, 1997 yılının 28 şubatıydı. 2002'de de AKP iktidara geldi.
said i kürdi ile ilgili görsel sonucu           O yıllarda bile Nurcular (sadece fetöcüler değil) ve diğer tarikatlar (o yıllarda cemaat deniyordu ama böyle yumuşatma çabalarına ne gerek var?) bayağı güçlü ve bürokraside bayağı etkiliydi.
        Bakmayın şimdilerde 28 şubat diye ağladıklarına. Şu anki politikacılar, o zamanlar bürokrattı. Üst düzey bürokratların çoğu Ülkücü ya da tarikat üyesiydi. Hatta Milli Eğitim, DSP'nin elinde iken Fetö, diğer Nurcular ve diğer tarikatlar da güçlendi.
       Fetö, diğer tüm tarikatları yöneten bir maestro oldu, 17-25 Aralık sürecine kadar. (Bu süreci ayrıca yazacağım) Aslında diğer tarikatlar da, devleti ele geçirme hevesinde Fetö'den daha farklı düşünmüyorlar.
       AKP iktidarda olduğu zamanlarda da bir kere daha bu risale okumaya gittim. Okuldaki din kültürü öğretmeni arkadaştı. Orada da beni bekleyen iki kişiydiler.  Kürdi'nin meşhur katibi Teyfik'i ile bir konuşmasıydı. Havadaki zerrenin, Teyfik'in gözünde parça olmasıydı konu.
fetö ile ilgili görsel sonucu        Fetö, Kürdi ve benzerlerinin sohbetleri, bazen metafiziksel varlıklarla (şeytan, cin), bazen gerçek kişiler (Atatürk,İnönü, dönemin valisi vs), bazen de ölürler ( son peygamber ve diğer peygamberler, sahabeler, halifeler vs) ile olur.
      Bu sohbetlerin hangileri hepsi de hayalidir. Mesela Kürdi, Kürdi mahlasını kullanırken, 2. Abdülhamit tarafından akıl hastanesine kapatılmıştır. Atatürk'le hiç karşılaşmamış, belki de Atatürk, varlığından bile haberdar olmamıştır.
       Lakin kitabında Atatürk'ün adını vermeden, ima ederek onunla tartıştığını ima eder. Bu tür tartışmaların hepsi de hayalidir. Müritleri onu övmek için bazılarına gerçek, bazılarına hayali der.
     Mesela  sözüm ona Kürdi'nin hayatını anlatan Hür Adam filminin fragmanında Atatürk'le makam odasında tartışır, kapıyı çarpıp, çıkar. Atatürk'le hiç görüşmemiş olması bir yana, iktidarının doruğunda bir cumhurbaşkanına parmağını uzata uzata, bağıra bağıra konuşup, kapıyı çarpıp, gidebilmesi de ihtimal dışıdır.
          Tepkiler  üzerine o sahne filmden ve fragmanlardan çıktı ama iddialardan çıkmadı. Kendisini zorla yüceltme eğilimi Kürdi'de ve tüm din adamlarında görülür.
fetö ile ilgili görsel sonucu       Kürdilikten, Nursiliğe geçişinde bu çabaların da etkisi var. Önce Kürtlerin dini lideri olma çabasına giriyor. Bu olmayınca, Türkler arasındaki potansiyelini görüyor ve kendisine Nursi adını veriyor.
       Bu dönemde Türk-İslamcı  Osman Yüksel Serdengeçti gibi müritlerini buluyor ve Kürtlere karşı faşizan öfke ile savaşmak yerine, Kürtlüğünü unutturmak istiyor. Kendisini Peygamberin öz torunu, hem Hasan'ın soyu Şerif, hem de Hüseyin'in soyu olarak seyit olduğunu iddia ediyor. Gerçi bu iddiayı hemen her tarikat lideri iddia etmekte.
       Din, her zaman ırkçılıkla iç içedir. İslam da böyledir. Mesela Gazali için Kureyş kabilesi kutsaldır. Ali, Bedir savaşında bu kabilenin pek çok üyesini öldürdüğü için, o ve soyu halife olmamalıdır. Bence Gazali'nin Farabi ve İbni Sina'ya hakaret etmesinin sebebi de, ikisinin  de kelamcı olup,  hem de Türk kimliklerinin çok öne çıkması.
         Nursi (Kürdi), Fetö, diğer Nurcular, Süleymancılar ve diğer tarikatları böyle tanıyınca, içlerinin yalan ve şiirme olduğunu anlıyor ve din kavramından soğuyorsunuz.
         Nurculardan soğuma sebebiniz ise, çoğu kere, Bedüüzaman diye Kürdi'nin kitaplarını, Kuran'n önüne koymaları, pek çok kere Kuranı okumadan, onun risalelerini yazmalarını, hem de elleri ile. Nurcuları yakından tanırsanız, Kuran'ın en açık ayetlerini bile takmayıp, risaleleri ön plana koyduklarını görürsünüz.