İdris Küçükömer'in Düzenin Yabancılaşması adlı eseri az okunmuştur ama çok bilinir. Az okunma sebebi, uzun yıllar, 1969'dan, 2021'e kadar, bizzat yazarının isteği ile ikinci baskı yapmamasıymış. Ben 2021 baskısındaki editör notundan böyle öğrendim. Çok bilinme sebebi de, çok kişiyi etkilemesi, sağcılığın ana kitaplarından biri olmasıdır. Kütüphanede görünce hemen aldım, iki günde okuyup, bir eleştiri yazısı yazmaya karar verdim. Çok bilinme sebebi, pek çok yazar onun fikirlerinden etkilenmiş ve bu fikirleri kullanmıştır. Pek çok kişi, Küçükömer'in tezini bilir. Sağ aslında sol, sol aslında sağdır. Dinciler, tarikatlar falan, soldan, sosyal demokratlardan daha özgürlükçüdür. Dinin yirmi iki yıllık iktidarından sonra bu iddiaya pek çok kişi gülecektir. Şimdilerde kimseler Küçükömer'in adını bile anmıyor. Yemez amacılar, özelleştirmeciler hep Küçükömer'in bu küçük kitabından geçinmiştir; bir de merkez-çevre çatışması kuramından. Merkez-Çevre çatışması kuramı da doksanlar ve ikibinler boyunca modaydı, şimdi kimse bilmiyor. Küçükömer aynı zamanda gene doksanlarda ve ikibinlerde moda olup, şimdilerde unutulan sivil toplum kavramının da mucidiymiş, kitabı okuyunca onu da öğrendim.
Kitap, ortanın solu diye Osmanlı'da, Lale devrinden itibaren tüm yeniik taraftarı ve paişah olmayan kimseleri, Cumhuriyet döneminde de CHP iktidarları ve bürokratları, isim vermeden de Atatürk'ü hedef alıyor. Bunu yaparken de son derece dikkatli. Mesela Nevşehirli İbrahim Paşa diyor, Nevşehirli Damat İbrahim Paşa demiyor. Kaleminde bir bürokrat lafıdır gidiyor. Bürokrat, devlet memuru demektir, bilmeyen arkadaşlar için. Yani teknik anlamda bir öğretmen olarak ben de bir bürokrat oluyorum, devlet memuru olduğum için. Günlük yaşamda üst rütbeli devlet memurlarına deniliyor, yazar da bu anlamda kullanıyor. Bürokratları atayan padişahlar yada sağcı iktidarlara toz kondurmadığı gibi, bu bürokratların daha sonra sağ partilerden siyasete atılmasını veya iş adamı olmasını pas geçiyor. Adnan Menderes'in iki metresi de bürokrat karısıydı ve Menderes ikisiyle de kocalarının bilgisi dahilinde birlikte oluyordu. Süleyman Demirel, Turgut Özal ve Alparslan Türkeş, uzun yıllar bürokratlık yaptıktan sonra siyasete atıldı. Türkeş'te bir kurmay albay olarak, askeri bürokrasidendi, hatta 27 Mayıs darbesinin kadrosundandı. Hatta akademisyen olduğunu düşünürsek, Erbakan'da bürokrat kökenlidir.
Osmanlı tarihinin incelenmesinde en komik bölümler, padişahları ve Osmanlı ailesini masum gösterme çabalarıdır. Küçükömer'de, Lale devrinin tüm gösteriş ve sefilliğini, damat olduğunu belirtmeden Nevşehirli DAMAT İbrahim paşaya atarak yapıyor, ortanın solunun başlangını da buna bağlıyor. Pei padişah 3. Ahmet, helvacı çıraklığı boyunca koruduğu ve yükselmesini sağladığı, üzerine de kızını verdiği paşanın yaptığından sorumu değil midir? Lale devri, gösteriş ve savurganlık dönemi de olsa, en azından ilk defa matbanın geldiği dönemdir. Matbaaya karşı çıkan o muafazakar kalabalık ve padişahlara bir eleştiri yok. Yeniçeriler'in Lale devrini sonlandırır, tüm yeniliklere karşı çıkınca iyi de, padişah 2. Selim'i yada Genç Osman'ı katlettiklerinde mi kötü? 2. Abdülhamit'in ustaca uyguladığı denge siyaseti diyor ama tezinin ispatlarını ortaya koymuyor. Mesela neden Abdülhamit, kapütülasyonları kaldırmadı, hatta kaldırmaya teşebbüs bile etmedi? 1897 savaşında Osmanlı ordusu ir kaç haftada Atina önlerine gelmişken, neden Yunan kralının oğlu, Girit valisi yapılıp, Müslümanların önemli bir miktarının göçüne sebep oldu ve az da olsa Taselya'da toprak kaybedildi?
Bir de masum eşraf var, bütün geri kalmışlıktan sorumlu olmayan, ortanın solu bürokratlar taraından hor görülen masumlar. Onlara da Sivil toplum diyor. İki binli yıların moda kelimesi olan Sivil Toplum'u cümle içinde ilk kullanan da ogaliba. Onların 1923-33 arasında CHP iktidarının tüm teşviklerine rağmen neden sanayileşme yatırımları yapmadıklarını açıklamıyor ama devletçilik politikasını da başarısız buluyor. CHP, 27 yıllık iktidarında, Abdülhamit'in 33, Osmanlı'nın altı yüzyılık iktidarından daha fazla sanayileşme yapmıştır ve bunların çoğu da devlet yatırımıdır. Devlet yatırımlarını faydalı olmadığını söyleyip, zarar ettiğini ima ediyor. Özeleştirme demiyor ama özelleştirmeciler pek çok tezini buradan alıyor. Kitabın bende bu kadar hayal kırıklığı yaratmasının sebebi, Küçükömer ve onun gibilerin hayalindeki iktidarda yirmi ikinci yılı yaşıyor olmamız da olabilir.
Konu Demokrat partiye gelince, batıyla anlaşmaya mecbur kalmıştı ve Sovyetlerle ticarete mecbur kalmıştı diyor. 1945'de Nazileri ezmiş, kaybettiği pek çok toprağı geri almış ve klanı da almak isteyen Sovyetlere karşı, CHP iktidarı ne durumdaydı? Elinde ulaşım için halen deve taburları vardır ve eski düşmanı, yeni dost olacak gibi de değildi.27 Mayıs darbesi için, ordu ülkenin bölünmesini engellemek zorundaydı diyor. Peki bölünmenin eşiğine getiren kimdi? Devlet radyosunda saatlerce iktidar partisinin gençlik koları olan Vatan Cephesine katılanları açıklayan, ana muhalefet partisi CHP'nin malarına el koyup, diğer muhalefet partisi CKMP'ye oy veren Kırşehir'i ilçe yapıp, elektirikleri kesen Demokrat parti değil miydi? 6-7 Eylül olaylarında, Fener Patrikhanesini basan da, Demokrat Partinin Eyüp ilçe başkanı değil miydi? 1961 anayasası için en geri anayasa diyor ama bu önermeyi kanıtlamak için tek bir temellendirme cümlesi kurmuyor. Bazı bilgileri ise yanlış. Mesela Süleymancıık ve Nurculuğun doğuda çıkıp, batıda yaygınlaştığını söylüyor. Süleyman Hilmi Tunahan, adından da belli, bu gün Bulgaristan toprağı olan Silistire'de doğdu ve hayatı boyunca genelde İstanbul'da yaşadı. Sait-i Nursi, Bitlis'li olduğu, hatta ilk önceleri Said-iKürdi diye anılmasına rağmen, ilk çıkışın meşhur 31 Mart vakasında olmuştur. Meşhur risalelerini de Isparta'nın Eğirdir ilçesinin Barla kasabasındaki sözüm ona sürgününde yazmaya başlamıştır. Sözüm ona diyorum çünkü Isparta merkezdeki evi müze halindeydi (ben 1998'de oradayken, öyleydi, şimdi nasıl bilmiyorum). Isparta'da Sav, Yalvaç, nerdeyse tüm ilde onu evinde misafir ettiğini söyleyen insanlarla konuştum. Kendisinin ben madden Bitlis'iyim, manen (manevi olarak) Ispartalı'yım dediği söylenir.
Kitap genel anlamda Doğan Avcıoğlu'nun Türkiye'nin Düzeni adlı kitabına alel acele yazılmış bir cevap gibi. 2002 öncesi için bir değeri vardı belki ama şimdilerde pek de hatırlanacak bir eser değil. Yeni nesil de bilmiyor zaten.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder