Osmanlıca üzerine görüşlerimi daha önce de yazmıştım. Doğrusu öyle pek fazla okunan bir yazar değilim ve ben yazdım diye de bir şeyler değişsin diye bekleyecek değilim. Gene de bu sefer özellikle mezar taşı okuması meselesinden bu Osmanlıca sorununa değineceğim. Bence bu sorunun iki cephesi var:
1)Osmanlının çok da ecdat mezarı okutma ya da ecdat tanıtma düşkünü olmaması: Osmanlıda okuma-yazma oranları hep düşüktü ve Osmanlı devleti genelde okuma-yazmayı arttırmaya düşkün olmadı. Eğitimde bir birlik olmadığı gibi, özellikle rika denen günlük ve el yazısı ile yazılan yazıların bir kuralı-kaidesi olmadı. Çünkü bir eğitim bakanlığı olmadığı gibi, müftülük de uzun yıllar okuma-yazma eğitimi konusunda örgütlenmedi.
Osmanlıda bir harf-yazı devrimi olmadı ama zamanla yazı o kadar değişiyordu ki, ecdadın yazısını okumak, Osmanlı için de zor olmuştu. Rika denen el yazısı yaklaşık elli yılda bir, yani 2-3 nesilde tanınmayacak kadar değişiyordu. Bu gün Osmanlı belgelerini okumak bu yüzden zor.
Osmanlı belgeleri ya da arşivi demişken. Burası düzgün ve kataloglanmış bir arşiv değil, devasa bir kağıt çöplüğüdür. Cumhuriyetin ilk yıllarında pek çok belgenin hurda kağıt diye yurt dışına satılması da bu yüzdendir. Osmanlı her belgeyi saklamış ama ne olduğunu bilmeden saklamış, seli, baskın ve benzeri felaketlere rağmen sağlam kalmış belgeler halen okunmaya devam ediyor.
Diğer bir konu da Osmanlının o kadar mükemmel bir nüfus kütüğü tutmamış olması. Soyadı kanunun 1934'e kadar ortaya çıkmaması bir yana, Osmanlı nüfus kayıtları en fazla 1820'ler kadar gitmektedir. Nüfus işleri müdürlüğünün altsoy uygulamasını açtıktan sonra da görüldü ki çoğu insanın soy kaydı en fazla 1870'lere kadar gidiyor. Osmanlı hanedanının kendisinin bile soy kütüğü şaibeli zira İlber Ortaylı'nın bir röportajında da anlattığı üzere Kayı boyu efsanesinin çıkışı Ankara savaşının hemen öncesi. Timur, soyunu Cengiz Han'a dayandırınca, Osmanlı'da Oğuz Han'a dayandırma ihtiyacı duyuyor.
Bu gün sağcıların, ırkçılığa temel gördüğü soyadı kanunu, 1924'de kabul edildi ve o dönemin pek çok Osmanlı sevdalısı bu kanunu benimsemeyip, putperestlik olarak gördü. Bunların başında da Kurtuluş Savaşına karşı yazılar yazıp, afla geri dönen Halit Refik Karay'dır. (Soyadı tersten okuyun)
2)Mezar taşı okumanın çok matah bir şey olmaması: Merak ediyorum, dedemin mezar taşında ne yazıyor diye merak edip, birilerine soran var mıdır? Bir Müslümanın mezar taşında ne yazabilir? Babamız falancanın, annemiz filancanın ruhuna Fatiha, bir dua okumadan geçme falan. Bazen, binde bir o ölü ardından bir ağıt yazılır ki, bu da özellikle eski dönemde bunu yapanın biraz varlıklı olması gereğini ortaya çıkarır. Benim bildiğim en ilginç yazı , karı dırdırıından ölen mütevefa Ahmet beyin ruhuna Fatiha'dır. İslam'da sultanların bile mezarında öyle destanlar yazılmaz.
Öte yandan onlarda İmam hatip lisesi, Türk dili ve edebiyatı lisansı, yükseklisansı ve hatta çoğu tarih bölümlerinin eğitimleri ne işe yaramaktadır? Arapça öğretmeni arkadaşım, öğretmen olmadan önce ( o zamanlar kurumlar arası geçiş daha kolaydı), tapu ve kadastro genel müdürlüğünde, eski tapular üzerinde çalışıyordu. (Osmanlıda Tanzimat Fermanı (Gülhane Hattı Hümayunu)'na kadar mülk devlete ait olduğundan, en eski Osmanlıca tapu senedi de 1870'li yıllara ait olduğundan, Osmanlıca üzerinde çok zorlanmıyordu. Osmanlıcaya noktalama işaretleri Tanzimat'la geldi. Osmanlıda Müslümanların matbaa ile gerçek anlamda tanışması da Tanzimat'la oldu. Lale devri ile Tanzimat arasında Osmanlıda Türkçe basılan kitap sayısı doksandır, yüz değilidir, o da ayrı konu.
Peki Osmanlı mezar taşları çevirisi yapan ya da bu konuda kitap hazırlayan var mı? Benim bildiğim yok ama muhtemelen vardır. B
Cumhuriyet döneminde, en azından şu yaşadığım 2021 yılı itibarı ile diyebilirim ki, en azından son dönem Osmanlıcayı okuyabilecek kişi sayısı, hatta nüfusa oranlasak bile, o dönemden daha fazladır. Çok istiyorlarsa cep telefonları için uygulama bile geliştirebilirler. (Belki de geliştirmişlerdir)