Yazının bu 2. bölümünde listeyi dikkatli yapmaya ve tanınmış ya da klasik diye bize pazarlanan yazarları ve kitaplarını ele alıp, listeyi dar tuttum. Çünkü bloğumun çok az okuruna dahi de olsa bazı gereksiz kişileri tanıtmış olmak istemem. Burada yazacaklarım zaten satılan, okunan kitaplar. Ben sadece bu açıdan bakın istedim.
1.Alev Alatlı (Kadere Karşı Koy A.Ş.) Alev Alatlı'nın kitapları doksanlı yıllarda, en azından benim yakınımdaki arkadaşlar arasında modaydı. Aslında pek de satılmasa da, ara ara cilalanan bu yazarın kitabını, il halk kütüphanesinden aldım ve o kadar kötü bir kitaptı ki, başka bir kitabını okumamaya karar verdim. Kitapta eğitimli ve çalışan bir kadın, üstelik orta yaşı ile beraber, kariyer de kazanmış, kendisini aldatan kocasını yeniden kazanmaya çalışıyor. Bunun için de kocasının kariyer yapmış, beyaz yakalı bir genç kadın olan, metresine benzemesine çalışıyor. Bu benzeme sırasında da, doksanların gözde sosyoloğu Profesör Nilüfer Göle'yi örnek alıyor. Kitapta Nilüfer Göle'nin adı aşırı sık geçiyor. Kendisini zaten sevmezdim, doksanlarda dinci-tarikatçı milletini şirin göstermeye çalışanlardan biriydi, Göle'den iyice soğudum bu kitapla (roman demek istemiyorum). Bu nesil, kariyeri ve ekonomik özgürlüğü olan bir kadının, kendisini aldatan bir erkek için bu kadar çırpınmasını zerre kadar anlamaz.
2.Mahir Çayan (Tüm yazıları) : Böyle ünlü ve simge birisinden, Marksizm'le ilgili çok şey beklediğimden olacak, büyük hayal kırıklığına uğradım. Kitapta benim canımı en çok sıkan şey, sürekli olarak yaşadığı dönem Türkiye'sini, çarlık rejimin son dönem Rusya'sı ile kıyaslaması. Oysa her ülke ve her devrim, kendine özel değil midir? (Simge bir isim olduğundan daha fazla şey yazamıyorum.)
3.Amin Maalouf (Doğunun Limanları) :Bu yazarı da çok övüyorlar. Arap olmakla beraber Fransızca yazan ve Fransa'da yaşayan bir yazar. Roman kahramanı Lübnanlı bir asilzade ve okumak için Fransa'ya gidiyor. O sırada Alman işgali oluyor, Fransız direnişine katılıyor ve efsaneleşiyor, bir Fransız kadınına aşık oluyor. Sonra ülkesine dönüyor, Lübnan'ın Fransa'ya karşı bağımsızlık mücadelesi başlıyor o da direnişe katılmıyor. Katılan ise esrar tüccarı kardeşi. Romanın geri kalanını anlatmayayım ama romanda her şey Lübnan'da Fransız işgali bitince sarpa sarmaya başlıyor. Roman düpedüz keşfe Lübnan'ı tekrar Fransa işgal etse diyor. Zaten önsözde açıklandığına göre Romanın Fransızca orijinal adı Doğu'nun Merdivenleri. Lübnan'ın Sidon, Sayda ve Beyrut şehirlerine Fransızların verdiği ad. Lübnan kıyısının haritada merdivene benzetilmesinden bu adı almış.
4. Noam Chomsky (Anti Amerikan-siyasi kitapları) : Chomsky, fil felsefesinde bir efsane. Aynı zamanda Amerika aleyhtarı bir Amerikan vatandaşı, ciddi biri siyasi aktivist olarak da tanınıyor. Benim de sözüm bu Amerika aleyhtarlığı kitaplarının bir zaman sonra sıkıcı olması ile ilgili. Zira hep bir Amerikan emperyalizminden şikayet, Amerika'nın kötülüğü üzerine yazıyor ama çözüm yok. Bir de arka arkaya okursanız içinizi bir sıkıntı basıyor ve karamsarlığa kapılıyorsunuz.
5. Can Dünar'ın Atatürk Belgeselleri: Gazeteci Can Dündar, sekiz tane Atatürk belgeseli yapmıştır ama ilginçtir hiç birinde Atatürk'ün zaferleri ya da devrimleri anlatmaz. Bu belgeselleri izlemek, sizin Atatürk'e hayran olmanıza ya da hayranlığınızın artmasına yol açmaz. Bu belgeselle Atatürk'e acımanıza yol açar. Dündar, genizden gelen buğulu sesiyle, belgeselini yaptığı kişinin çektiği çileleri ve üzüntüleri anlatır. Bence izlenilmese, okunmasa daha iyi.