Anlatıma radikalleri adam sanmamız problemi ile başlayacağım. Bunu daha sonra da ayrıntılı yazmayı düşünüyorum. Entellektüel olarak gelişmemiş toplumlarda, radikallik, saygınlık kazanmanın bir yoludur. Bunun kökeni bence ilkel çağlarda akıl hastalarının ya da homoseksüellerin, metafizik güçlerle bağlamaya kadar gider. Bu yanılgı, aynı zamanda tarikat üyelerini daha dindar sayma yanılgısı ve ırkçıları daha milliyetçi, Marksit-Leninist ve Stalinistleri daha solda sanma problemine dönüşür. Bir insanın fikrini yazdıklarından çok, yaşamından anlamalıyız.
Doksanlı yıllarda radikal sol yayım denilince akla gelen ilk yayın Leman dergisiydi. Perşembe günleri öıkar, pazartesi günleri bayilerde kalmazdı. Kesin satış rakamlarının açıklandığını hatırlamıyorum. İki yüz binin üzerinde olduğu söylenirdi ki, bence üç yüz bin de olabilir. Bassalar daha çok satabilirlerdi. LGBT ve erkek şiddetine karı yayın yapan ilk dergiydi. Şimdi aleyhine yazıyorum ama itiraf edeyim doksanlı yıllarda candı, cansuyuydu. Hele Ülkücü çetelerin baskısının yoğun olduğu, o yıllarda yeni açılmış taşra üniversitelerinde, haftanın Leman dergisini almak çok önemliydi. Sosyal medyanın olmadığı zamanlar, okur mektupları köşesi, sesimizi duyuracağımız tek yerdi. Faili meçhullerin sıradan olay (vakayı adiye) olduğu o yıllarda, sesimizi duyuracağımız bir tek Leman vardı. Bir zaman sonra Leman değil, Leman grubu dergileri oldu. Bunlardan Öküz, bugünlerin moda olan Ot, Kafa, Kafka Okur, Bavul gibi edebiyat dergilerinin atasıydı. Ayrıca bugünkü Bayan Yanı dergisinin ninsei çıkacak Pazartesi dergisi başta olmak üzere, başarılı-başarısız pek çok dergi çıkardı. Sonra Beyoğlu Leman kültür vardı, başka şehirlerde de şubeler açtı.
Leman dergisinin okur mektupları köşesi, bir ara hapishanelerdeki sol örgütlerin (O zamanlar sadece DHKP-C yoktu, pek çok örgüt vardı. Yıllar içinde sadece DHKP-C kaldı.) propaganda alanıydı. Hapishaneden buraya mektuplar gönderilir, adres vererek, mektup arkadaşı ararladı. Ben de bir kaç tanesi ile mektuplaşmıştım, biri hariç, diğerleri ile uzun süre devam ettirmemiştim. Uzun süre devam ettirdiğim şahısa da direk yazmamıştım. O zamanda kamuoyunda çok konuşulan, Manisa'da işkence gören öğrencilere yazmıştım. Sonra başka biri çıktı. Adını unuttum, kendisi DHKP-C'nin Ege kır gerillası sorumlusuymuş. O zamamlar derginin yazarı olan Cezmi Ersöz'le o zamanlar arkadaştım, mektup arkadaşı. Bu mektup arkadaşlığı kurumunu son yaşatanlardan biri de bendim. Mektuplaşmanın başlarında ne olacakmyav, derken, iş ciddileşince, dikkatli olmalısın demişti.
Cezmi Ersöz ile ilgili şahsi bir şey anlatacağım. Onunla arkadaşlığımı bitirmemle ilgili. Uzun yıllar arkadaşlığımıza karşılık, ondan yazdıklarımı yayınlatmasını ya da yayımlamasına yardımcı olmasını istemiştim.O ise beni uzun süre oyalayıp, en sonunda beni bu işe karıştırma demişti. Ina kırılmadım dedim ama kırılmıştım. Cezmi, o yılların çok satan ve en keskin yazanlarındandı. Dayak yiyen, öldürülen, hapse atılan solcuların en gür sesiydi. 12 Eylül öncesini ve sonrasını en zor haliyle yaşamışlardandı. Ancak yıllar sonra fark ettim ki, Cezmi Ersöz devrimci değil, burjuvaydı. Devrimci olsaydı o kadar uzun süreli arkadaşlığın ve yazdığım sayfalarca mektubun hatırına, en azından beni yayımcılarla görüştürür, yazdıklarımı da dergilerde yayımlattırırdı. Oysa artık kendis çok satan, burjuva bir yazar olarak, şöhretini tehlikeye atmak istemiyordu.
Tam o yıllarda Leman başta olmak üzere mizah dergileri de zayıflıyor, Gırgır'dan beri süregelen reklam almama geleneği de kırılıyor, Leman çizerleri, GSM operatörü için Leman Mobil dergisini çıkarıyordu. Leman'dan ayrılanlar yeni dergiler kuruyor, onlar da ciddi oranlarda satıyor ama genel anlamda mizah dergilerinin satışları düşüyordu. Penguen ve Uykusuz'un kuruluşuylar mizah dergileri, yalancı bir bahar, yalancı bir ikinci altın çağ yaşadılar. Bu da 2010'a kadar falan sürdü. İki binlerin ortalarında, Ankara, Atatürk Kültür Merkezinde, kitap fuarı yapılmıştı. (Ataon Congresium daha inşa edilmemişti). Penguen dergisinin imza standındaki kuyruk, binanın dışına taşıyordu. Tam da bu yazıyı yazdığım gün, Uykusuz dergisinin kapandığını, daha doğrusu yarın son sayısını çıkaracağını öğrendim.
Dergilerin güçten düşmesinin temel sebebi, sosyal medyaydı. Başka sebeplerde vardır elbette ama bunu klasik medyada çalışma tecrübesi olan biri yorumlamalı. Bütün bu süreçte, dergiler küçülürken, işlettikleri kafeler büyüdü. Sadece Lamn değil, Ot, Kafa ve Zaytun'unda kafeleri oldu. Bu kafelerin en pahalı ve lüks olanları, Leman Kültür oldu, en başından beri. Sadece ürünlerinin pahalılığı değil, emekçi sömürüsü açısından da Leman Kültürler başı çekti. Frençaysing denen bayilik yöntemi ile yayıldl. (Beyoğlu, asıl Leman Kültür hariç) Buralarda sendikalaşma sıfır, pek çoğunda işçilere doğru düzgün sigorta bile yok. Denizli Leman Kültür'ün (intertten öğrendiğim kadarı ile) sahibi Belçika'da yaşıyor ve kafesini internetten, kameralarla yönetiyor.
Diğer yandan Leman, Ot ve Kafa'nın eskisi kadar muhalif olmamasının temel sebebi artık siyasi baskılar değil, tücari baskılar. Zayfun'da, kafelerinde Zaytung Zone denen 4-8 sayfalık bülteni dağıtmayı ve büyük ekranlarda espiri yapmayı bıraktı. Leman ise iyice küçüldü, içeriklerinin çoğu da eski içerikler. Pandeminin başında birden küçülmesinin sebebi kağıt değil, bu kafelerin eskisi kadar solcu barı olmaması, müdavimlerinin önemli bir kısmının sağcı olmasıdır. Muhafazakar-sağcı cenah, kendi mahallesinde sıkıldığında, buralar geliyor. Hele Ot Kafe, neredeyse tüm ülkeye yayıldı. Leman'da, hem artık kafelerinde dağıtılmıyor, hem de iyice küçülerek, yayımcılıktan uzaklaştı.
O çılgın ve korkunç doksanlarda göremediğimiz şey, Leman'ın bir burjuva dergisi olduğuydu. O dönemlerde ÖDP (Şu günlerde SOL parti) ve HDP'yi savunan Nihat Genç, şimdilerin yeni nesil faşisti. Bir ara yazısı derginin sayfalarına sığmazdı. Kadın ve LGBT'ye yönelik şiddete karşı çıkan Leman grubunda, tek gerçek muhalif, Feminist bayan yanı kaldı. Lemancılar ise, sağın en güçlü iktidarında, küçük burjuva konforlarından feragat etmemek adına muhalifliği bıraktı.
O zamanlar kendilerinden daha sağcı gördükleri gruplar (adlarını yazmamaya karar verdim), ÖDP, Leman ve hatta illegal sol gruplardan daha devrimci çıktı. Leman hep ucuz kahramanlık yayını oldu. Hep kolay yerin solcusu oldu. Taşrada okuyanlar iyi bilir. ODTÜ, İTÜ ya da İzmir- Eskişehir gibi yerlerden daha zordur, Isparta, Yozgat ve Erzurum gibi yerlerde solcu olmak. Hele doksanlarda, bazı şehirlerde, Alevi, Kürt ya da solcu olduğunuz söylemek, elinize Leman- Cumhuriyet benzeri bir yayımı görünür şekilde göstermek bile, tek başına cesaret işiydi. Büyük şehirlerde okuyanlara, kolay yerde soculuk yapıyorsun derdik.
Leman ve yazar-çizerleri, gerçek devrimci olsaydı, çoktan kapanmış, bu kapanışta da büyük kavgalar vermiş, Leman Kültürlerde ucuz, öğrenci işi yerler olmuştu. Fakat Leman öğrenci dergisi olmasına rağmen, hele de gariban öğrenci dergisi olmasına, öğrencilerin ekmeğinden kestiği paralarla alınmasına rağmen, Leman Kültür hep sosyetenin mekanı oldu. Cem Yılmaz, Beyoğlu Leman Kültürde parladı. Meddah olmadan evvel de çizerdi. Korkuç Tilbe adında, önüne gelen erkeklerle yatıp, onlara laf sokan, burjuva yosmanı bant karakteri bile vardı.
Şimdi ise Leman, sadece kapağı ile var ve sadece Uykusuz da kapandığına göre, Teodor Kasap'ın Diyojen dergisinden beri süregelen, Oğuz Aral'ın Gırgır ve Tekin Aral'ın Fırt dergileri ile yetmişlerde ve seksenlerde şahlana Türk Mizah dergiciliği öldü diyebiliriz. Geriye halen cidden savaşan bir avuç yürekli feminist ve bir kaç lüks kafeterya kaldı.
Herkesin başı sol olsun.