8 Mart 2017 Çarşamba

SABİLER VE TURAN DURSUN

         Bu kitap, başka bir kitabın yazdıkları ışığında bir kitabın incelenmesi olacak. Turan Dursun’un Aydınlık ve İki bine doğru başta olmak üzere çeşitli dergi ve gazetelerdeki yazıları ile, yayımlanmamış yazılarının derlemesinden oluşan Din Bu kitabı ışığında, Şinasi Gündüz’ün Sabiıler kitabını inceleyeceğiz.  Bu topluluk, Kur’an da üç yerde adı geçen (Bakara 62;Maide 69;Hacc 17) ve Yahudiler ve Hristiyanlarla beraber Ehli Kitap olarak görülen bir topluluk.  Nedense bu toplulukla ilgili olarak Müslümanlar pek araştırma yapmamış, Avrupalılar yapmış. Çok karmaşık din örüntüleri olmasına rağmen bu topluluğa, yıldızlara tapıyorlar deyip, çıkmışlar.
           Turan Dursun 1990’da öldürüldüğünde, Din Bu adlı kitabının ciltlerini neredeyse bir solukta okumuştum. Kitabında pek çok İslam adetini Sabii adeti olarak gösteriyordu. Bu kitapta Sabiı’ler, kendilerine verdikleri adla Mandenler ile ilgili.  Elimdeki kitap, ilk baskısını 1994’de yapmış, Turan Dursun’dan çok sonra yani. Gerçi bu okuduğum kitap da çok ayrıntı vermiyor. Dursun’un Mandenleri hangi kaynaklardan öğrendiğini bilmiyorum. Hatırladığım kadarı ile bu iki kaynaktaki bilgileri karşılaştıracağım.
            Dursun,  Mandenlerin Mezopotamyanın yerli halkı diyor. Oysa bu halk buraya, ms 38-42 yıllarında, Harran dedikleri Ürdün nehri havzasından göç etmişler, daha doğrusu ettirilmişler. Roma kaynaklarına göre bölgedeki Yahudilerin baskısından dolayı doğuya göç etmişler,  dönemin Part (İran- Arkşaklı) kralı 3. Artaban’ın himayesinde önce kuzey Irak’ta bir yerlere, sonra da Mezopotamya’nın güneyine yerleştirilmişler. Dursun’un öyle zannetmesinin nedeni, inançlarının halen eski Sümer-Babil dininin izlerini taşıması hatta büyük ölçüde bu olmasıdır.
          Görünüşte dinleri, tek tanrı dini, bir de şeytan benzeri karanlık melek var. Tek ve en büyük tanrı yerine, aydınlığın elçileri olan gezegenlere, aya ve güneşe dua ediyorlar. Bu gök cisimlerinin metafizik şahıslar olduğunu söyleyip,  bu varlıklara dua ediyorlar. Bu açıdan tipik Babil dini üyeleri.  İslam’a bu açıdan benzemiyorlar. Tek tanrı inancı, zannettiğimizden daha eskidir. Sümer-Babil’de Ea, Mısır’da Ra (Amon-Ra), Yunan Zeus vb bir tanrılar tanrısı ya da süper tanrı vardır. Hatta eski Mısır metinlerinde sadece Amon-Ra’ya dua edilir, ona kurban-adak sunulurdu. Kuran’da geçen Rab kelimesinin kökeni bu tanrıdır. Bence Aman kelimesi de bu tanrı ile ilintili olabilir.
       Benzer olarak tanrılarına, tıpkı İslamiyet’teki gibi üçü gündüz, ikisi de gece olmak üzere beş kere devamlı olarak dua etme zorunluluğu.  Namaz ve oruç kelimelerinin kökeni Farsça ve aslında Zerdüştlerin ibadetlerine verdikleri addır. Kuran’da salat ve savm (sıvam) kelimeleri vardır. Araplar da bu kelimeleri kullanır. Benzer şekilde peygamber kelimesi de Farsçadır. Kuran’da resul (elçi) ve nebi kelimeleri geçer.  Gene İslam’a benzer şekilde bu duaların vakitleri güneşe göre ayarlanıyor. Dua sırasında rükû ve secde, ellerin bağlanması gibi ayrıntılardan bahsetmiyor kitap. Turan Dursun, rüu ve secde olduğunu iddia ediyor. Muazzez İlmiye Çığ, Sümerlerin dua dörtlüklerini okurken, rükû ve secde yaptıklarını yazar.  Kitap, Mandenlerin oruç tuttuklarını da yazmıyor.
          Kurban da yok, belli törenlerinde kesilmesi gereken adakları var. Adaklar da İslam’a pek benzemiyor. Mesela öküz, sığır gibi hayvanları, bunların tarla sürmek için yaratıldığı gerekçesi ile yasak. Mandenler traktör hakkında ne düşünüyordur acaba? Adak-kurban koyunları erkek olmak zorunda, güvercinler için böyle bir şart yok. Zekât gibi bir ödemeleri de yok.  Din adamlarına bolca verdikleri haraçları var.  Tahminen 20-50 bin civarı nüfusu olan bu halkın,  dört ayrı kademede hiyerarşisi olan din adamları sınıfı var.  Bolca törenleri var ve törenlerde din adamı olması zorunlu. Din adamları, kutsal kitaplarından ayetler içeren,  bakır ve demir başta olmak üzere metallerden ve topraktan da yapılabilen, testi misali kullanılabilen, kullanıldığında da içindeki suyu kutsallaştıran şeyler yaparak da para kazanıyorlar.
         Kitapları demişken, pek çok kitapları var, bazılarının yabancılara gösterilmesi yasaktır, bazıları ise belli kademelerindeki din adamlarına özeldir. Lakin İngilizler başta olmak üzere batılı antropologlar para verip almış ya da kopyalarını çıkarmış. Müslümanlar ise adları Kuran’da geçen bu toplumu merak etmemiş. Görüleceği üzere dualarının vakitleri haricinde bu topluluğun İslam’a benzer bir yanı yok.  Biraz da Mandenlerin inançlarını inceleyelim.
             Sürekli aydınlığın elçileri olan yıldızlara dua ettiklerinden tek tanrılı sayılmazlar.  Gök cisimlerini birer metafiziksel kişi olarak gören Babil dininin biraz değişmişi.  Bu kişiler aydınlığın elçileri, Ay, Güneş ve Babillilerin çıplak gözle gözlemleyebildikleri beş gezegenden ibaret. Evreni yaratan tek tanrıya inanıyorlarsa da, ona dua etmiyorlar. Diğer tek tanrılı dinlerin peygamberlerini de pek sevmiyorlar. Vaftizci Yahya hariç, İsa peygamberi vaftiz eden vaftizci Yahya, onları da vaftiz etmiştir. Diğer türlü tüm İbrahimi dinlerden, hatta İbrahim peygamberden bile nefret ediyorlar. En büyük öfkeleri de, Harran dedikleri Ürdün nehri bölgesinden kovulmalarına neden olan, daha doğrusu onları oradan kovan, Kuzey Irak’tan bile eden Yahudilere karşı. Yahudilerin M.S 70 yılında Romalılar tarafından yenilmeleri, yağmalanmaları ve sürülmelerini de, kendilerine yapılanların karşılığı olarak görüyorlar.  Hristiyanlık ve İslam, onlara göre Yahudiliğin bir türünden başka bir şey değildir. Hazreti Muhammed için de kan dökücü Arap diyorlar. Kendileri dışında yücelttikleri iki kişi var, biri Vaftizci Yahya, diğeri de kendilerine sığınma hakkı veren Arkşaklı (Part)  kralı 3. Artaban. Sasani devletinden, kurucusu 1. Ardeşir ve onu iktidara getiren Zerdüşt din adamlarından da nefret ediyorlar. Gariptir ki sonraları tıpkı daha önceki İran devletleri (Medler, Akhamenidler ve Arkşaklı) gibi hoş görüleri ile şöhret bulacak Sasanilerin ilk yıllarında bu görüntülerinden çok uzakmış. 224 yılında ilk iktidara gelişlerinde, birkaç  şehirde özerk olarak yaşayan ve Büyük İskender devrinden kalma Yunanlılar, gene muhtemelen İskender sonrası bölgeye egemen olan Yunan krallıklarından kalma Hindular ve Budistler, Hristiyan ve Yahudiler, ülkeden kovulmuş ya da öldürülmüş. Sonrasında Sasani krallığı hoş görü timsali bir yer olmuş. Romalılardan kaçan Hristiyan ve Yahudilerin, yurtlarından kovulanların sığınağı olmuş.  İyi bir hafızası olan Mandenler, Sasanileri de sevmiyor. Sasanileri dört yüz yıl kadar sonra İslam ordularınca yıkıldığında da öyle dostça karşılaşmamışlar. Düşmanlık yapacak güçleri de hiç olmamış. Gene de kendileri dışında bir topluluğa sevgi göstermemişler.  İsyan da etmemişler, tarihler isyanlarını yazmıyor.
         İnançlarına göre Ademden bu yanan gelen bir din bunlarınki. Adem’den Nuh’a, kadarki mitolojileri İslam’a kısmen benziyor. Şimdi benim aklımda bazı sorular oluştu:
1)İlk akla gelen Turan Dursun’un neden bu eksik bilgilerle yazı yazdığı ve İslam’a saldırdığı. Bu en basit sorun. Dursun bu kitaptan önce yazmıştı yazılarını. Kaynak olarak da daha ziyade hadisleri göstermişti. Muhtemelen Sümeroloji profesörü Muazzez İlmiye Çığ’dan etkilenmiştir. Çığ, kitaplarında semavi dinlerin Sümer kökenli olduğunu yazar.
2)İslam’a bu kadar uzak bir halkın kitap ehli olarak geçmesi de çok ilginç Turan Dursun’a kalırsa hadis kitaplarında da geçiyor. Fırat, Dicle ve Şattül Arap kıyılarında çiftçilik yapan bu halk, 7. Yüz yıl Arapları arasında ne gibi ilişki olduğu da şüpheli. Peygamber ve Hicazlılar, nasıl ve ne şekilde bu toplulukla ilişki halindeydi acaba?
3) Tek tanrıya tanıdığını söyleseler de,  gök cisimlerine tapan bu halk, neden Kuran’da kitap ehli olarak, Hristiyanlar ve Musevilerle beraber anılıyor?
4)Müslümanların, adları Kuran’da geçen bu topluma karşı ilgisizlikleri neden? Kuranla ilgili her ayrıntıya dikkat etmeleri gerekmez mi?


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder