SABİLER VE TURAN
DURSUN
Bu kitap, başka bir kitabın yazdıkları
ışığında bir kitabın incelenmesi olacak. Turan Dursun’un Aydınlık ve İki bine
doğru başta olmak üzere çeşitli dergi ve gazetelerdeki yazıları ile, yayımlanmamış
yazılarının derlemesinden oluşan Din Bu kitabı ışığında, Şinasi Gündüz’ün
Sabiıler kitabını inceleyeceğiz. Bu
topluluk, Kur’an da üç yerde adı geçen (Bakara 62;Maide 69;Hacc 17) ve
Yahudiler ve Hristiyanlarla beraber Ehli Kitap olarak görülen bir topluluk. Nedense bu toplulukla ilgili olarak
Müslümanlar pek araştırma yapmamış, Avrupalılar yapmış. Çok karmaşık din
örüntüleri olmasına rağmen bu topluluğa, yıldızlara tapıyorlar deyip,
çıkmışlar.
Turan Dursun 1990’da öldürüldüğünde,
Din Bu adlı kitabının ciltlerini neredeyse bir solukta okumuştum. Kitabında pek
çok İslam adetini Sabii adeti olarak gösteriyordu. Bu kitapta Sabiı’ler,
kendilerine verdikleri adla Mandenler ile ilgili. Elimdeki kitap, ilk baskısını 1994’de yapmış,
Turan Dursun’dan çok sonra yani. Gerçi bu okuduğum kitap da çok ayrıntı
vermiyor. Dursun’un Mandenleri hangi kaynaklardan öğrendiğini bilmiyorum.
Hatırladığım kadarı ile bu iki kaynaktaki bilgileri karşılaştıracağım.
Dursun, Mandenlerin Mezopotamyanın yerli halkı diyor.
Oysa bu halk buraya, ms 38-42 yıllarında, Harran dedikleri Ürdün nehri
havzasından göç etmişler, daha doğrusu ettirilmişler. Roma kaynaklarına göre
bölgedeki Yahudilerin baskısından dolayı doğuya göç etmişler, dönemin Part (İran- Arkşaklı) kralı 3.
Artaban’ın himayesinde önce kuzey Irak’ta bir yerlere, sonra da Mezopotamya’nın
güneyine yerleştirilmişler. Dursun’un öyle zannetmesinin nedeni, inançlarının
halen eski Sümer-Babil dininin izlerini taşıması hatta büyük ölçüde bu
olmasıdır.
Görünüşte dinleri, tek tanrı dini, bir de
şeytan benzeri karanlık melek var. Tek ve en büyük tanrı yerine, aydınlığın
elçileri olan gezegenlere, aya ve güneşe dua ediyorlar. Bu gök cisimlerinin
metafizik şahıslar olduğunu söyleyip, bu
varlıklara dua ediyorlar. Bu açıdan tipik Babil dini üyeleri. İslam’a bu açıdan benzemiyorlar. Tek tanrı
inancı, zannettiğimizden daha eskidir. Sümer-Babil’de Ea, Mısır’da Ra
(Amon-Ra), Yunan Zeus vb bir tanrılar tanrısı ya da süper tanrı vardır. Hatta
eski Mısır metinlerinde sadece Amon-Ra’ya dua edilir, ona kurban-adak
sunulurdu. Kuran’da geçen Rab kelimesinin kökeni bu tanrıdır. Bence Aman
kelimesi de bu tanrı ile ilintili olabilir.
Benzer olarak tanrılarına, tıpkı
İslamiyet’teki gibi üçü gündüz, ikisi de gece olmak üzere beş kere devamlı
olarak dua etme zorunluluğu. Namaz ve
oruç kelimelerinin kökeni Farsça ve aslında Zerdüştlerin ibadetlerine
verdikleri addır. Kuran’da salat ve savm (sıvam) kelimeleri vardır. Araplar da
bu kelimeleri kullanır. Benzer şekilde peygamber kelimesi de Farsçadır.
Kuran’da resul (elçi) ve nebi kelimeleri geçer. Gene İslam’a benzer şekilde bu duaların
vakitleri güneşe göre ayarlanıyor. Dua sırasında rükû ve secde, ellerin
bağlanması gibi ayrıntılardan bahsetmiyor kitap. Turan Dursun, rüu ve secde
olduğunu iddia ediyor. Muazzez İlmiye Çığ, Sümerlerin dua dörtlüklerini
okurken, rükû ve secde yaptıklarını yazar. Kitap, Mandenlerin oruç tuttuklarını da
yazmıyor.
Kurban da yok, belli törenlerinde
kesilmesi gereken adakları var. Adaklar da İslam’a pek benzemiyor. Mesela öküz,
sığır gibi hayvanları, bunların tarla sürmek için yaratıldığı gerekçesi ile
yasak. Mandenler traktör hakkında ne düşünüyordur acaba? Adak-kurban koyunları
erkek olmak zorunda, güvercinler için böyle bir şart yok. Zekât gibi bir
ödemeleri de yok. Din adamlarına bolca
verdikleri haraçları var. Tahminen 20-50
bin civarı nüfusu olan bu halkın, dört
ayrı kademede hiyerarşisi olan din adamları sınıfı var. Bolca törenleri var ve törenlerde din adamı
olması zorunlu. Din adamları, kutsal kitaplarından ayetler içeren, bakır ve demir başta olmak üzere metallerden
ve topraktan da yapılabilen, testi misali kullanılabilen, kullanıldığında da içindeki
suyu kutsallaştıran şeyler yaparak da para kazanıyorlar.
Kitapları demişken, pek çok kitapları
var, bazılarının yabancılara gösterilmesi yasaktır, bazıları ise belli
kademelerindeki din adamlarına özeldir. Lakin İngilizler başta olmak üzere
batılı antropologlar para verip almış ya da kopyalarını çıkarmış. Müslümanlar
ise adları Kuran’da geçen bu toplumu merak etmemiş. Görüleceği üzere dualarının
vakitleri haricinde bu topluluğun İslam’a benzer bir yanı yok. Biraz da Mandenlerin inançlarını inceleyelim.
Sürekli aydınlığın elçileri olan
yıldızlara dua ettiklerinden tek tanrılı sayılmazlar. Gök cisimlerini birer metafiziksel kişi olarak
gören Babil dininin biraz değişmişi. Bu kişiler
aydınlığın elçileri, Ay, Güneş ve Babillilerin çıplak gözle gözlemleyebildikleri
beş gezegenden ibaret. Evreni yaratan tek tanrıya inanıyorlarsa da, ona dua
etmiyorlar. Diğer tek tanrılı dinlerin peygamberlerini de pek sevmiyorlar.
Vaftizci Yahya hariç, İsa peygamberi vaftiz eden vaftizci Yahya, onları da
vaftiz etmiştir. Diğer türlü tüm İbrahimi dinlerden, hatta İbrahim peygamberden
bile nefret ediyorlar. En büyük öfkeleri de, Harran dedikleri Ürdün nehri
bölgesinden kovulmalarına neden olan, daha doğrusu onları oradan kovan, Kuzey
Irak’tan bile eden Yahudilere karşı. Yahudilerin M.S 70 yılında Romalılar
tarafından yenilmeleri, yağmalanmaları ve sürülmelerini de, kendilerine
yapılanların karşılığı olarak görüyorlar. Hristiyanlık ve İslam, onlara göre Yahudiliğin
bir türünden başka bir şey değildir. Hazreti Muhammed için de kan dökücü Arap
diyorlar. Kendileri dışında yücelttikleri iki kişi var, biri Vaftizci Yahya,
diğeri de kendilerine sığınma hakkı veren Arkşaklı (Part) kralı 3. Artaban. Sasani devletinden,
kurucusu 1. Ardeşir ve onu iktidara getiren Zerdüşt din adamlarından da nefret
ediyorlar. Gariptir ki sonraları tıpkı daha önceki İran devletleri (Medler,
Akhamenidler ve Arkşaklı) gibi hoş görüleri ile şöhret bulacak Sasanilerin ilk
yıllarında bu görüntülerinden çok uzakmış. 224 yılında ilk iktidara
gelişlerinde, birkaç şehirde özerk
olarak yaşayan ve Büyük İskender devrinden kalma Yunanlılar, gene muhtemelen
İskender sonrası bölgeye egemen olan Yunan krallıklarından kalma Hindular ve
Budistler, Hristiyan ve Yahudiler, ülkeden kovulmuş ya da öldürülmüş.
Sonrasında Sasani krallığı hoş görü timsali bir yer olmuş. Romalılardan kaçan
Hristiyan ve Yahudilerin, yurtlarından kovulanların sığınağı olmuş. İyi bir hafızası olan Mandenler, Sasanileri de
sevmiyor. Sasanileri dört yüz yıl kadar sonra İslam ordularınca yıkıldığında da
öyle dostça karşılaşmamışlar. Düşmanlık yapacak güçleri de hiç olmamış. Gene de
kendileri dışında bir topluluğa sevgi göstermemişler. İsyan da etmemişler, tarihler isyanlarını
yazmıyor.
İnançlarına göre Ademden bu yanan
gelen bir din bunlarınki. Adem’den Nuh’a, kadarki mitolojileri İslam’a kısmen
benziyor. Şimdi benim aklımda bazı sorular oluştu:
1)İlk akla gelen Turan Dursun’un
neden bu eksik bilgilerle yazı yazdığı ve İslam’a saldırdığı. Bu en basit
sorun. Dursun bu kitaptan önce yazmıştı yazılarını. Kaynak olarak da daha
ziyade hadisleri göstermişti. Muhtemelen Sümeroloji profesörü Muazzez İlmiye
Çığ’dan etkilenmiştir. Çığ, kitaplarında semavi dinlerin Sümer kökenli olduğunu
yazar.
2)İslam’a bu kadar uzak bir halkın
kitap ehli olarak geçmesi de çok ilginç Turan Dursun’a kalırsa hadis
kitaplarında da geçiyor. Fırat, Dicle ve Şattül Arap kıyılarında çiftçilik
yapan bu halk, 7. Yüz yıl Arapları arasında ne gibi ilişki olduğu da şüpheli.
Peygamber ve Hicazlılar, nasıl ve ne şekilde bu toplulukla ilişki halindeydi
acaba?
3) Tek tanrıya tanıdığını
söyleseler de, gök cisimlerine tapan bu
halk, neden Kuran’da kitap ehli olarak, Hristiyanlar ve Musevilerle beraber
anılıyor?
4)Müslümanların, adları Kuran’da
geçen bu topluma karşı ilgisizlikleri neden? Kuranla ilgili her ayrıntıya
dikkat etmeleri gerekmez mi?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder