Yıllarca ahlakı, dine bağlı zannettim. Beni bu konuda ilk uyaran Alman Filozof İmanuel Kant'ın kitapları oldu. Kant, gerçek ahlakın ceza korkusu yada ödül arzusu olmadan ahlaklı davranış olduğunu söylüyordu. Kant, aydınlanmayı da kendi aklınca düşünmek, ergin olmama durumundan kurtulmak gerektiğini söylemişti. Kant, kendi aklınla düşünmeye cüret et, diyordu.
https://onbinkitap.blogspot.com/2021/07/felsefenin-almanyay-birlestirmesi-2.html
Cennet hayali ile masum insanları öldürenleri bir düşünün! Cennet vaadi insanları nasıl da vahşileştirebiliyor, inanılmaz! Ben gene de 17 Aralık 2013'e kadar dinin, toplumu bir arada tutan sıkı bir bağ olduğunu düşünüyordum.17-25 Aralık yolsuzluk operasyonları öncesinde bu ülkenin en az beşte biri, yani %20'i o malum cemaattendir. Yemin ederim ama bu vakitten sonra ispatlayamam. (Adını yazmıyorum ama arama motorları (hem Google, hem Yandex) ve Facebook, sansüz uyguluyor.) Oysa örgütleri, 25 Aralıktan sonra 1 hafta dayandılar. Sonra aynen dağıldılar. Önce esnaf terk etti. Meşhur Zaman gazetelerini gözümüze sokan esnaf, gazete dağıtıcılarını kovmaya başladı. Ardından da memurlar terk etmeye başladı. Din, insanları birbirine bağlayan sıkı bir bağ değilmiş demek ki diye düşündüm. Sonra beni dinsiz (pozitivist-agnostik) yapacak sürece girdim.
Dinler tarihinde, ilk dönemlerle ilgili masumiyet efsaneleri vardır, asrı saadet gibi. Dinlerin tarihini incelediğimizde, böyle masum bir asrı saadet çağının hiç olmadığını görürüz. Uhud dağında okçular, yağma amacı ile yerlerini terk ediyor ve yenilgiye sebep oluyorlar. Sonra onlar için hukuk değişiyor, okçulara yağmadan ciddi bir pay ayrılıyor. Bizzat peygamberden yana savaşan savaşçılara cennet vaadi yetmiyor, daha fazla yağma hasıları istiyor. Üstelik İslam dini var olmaya çalışıken oluyor bunlar. Sonra Kerbela olayı, on aylıkken okla öldürülen, peygamberin öz torunu Ali Asker'i pek çok Müslüman, özellikle Sünnilerce bilinmez. Şii-Alevi toplulukları da, İmam Hasan'ın neden babasının intikamını almadığı, savaşmaya isteksiz olduğu anlatılmaz. Kendisi bir seks bağımlısıydı. Hemen her hafta, on üç- on beş yaş arası bakire kızlarla muta nikahı yapıp, haftasında boşanıyordu. Medine'de aileler, peygamber soyundan torunumuz olsun diye buna göz yumuyor, torununun bu alışkanlığı, dedesi olan peygamberce yüceltiliyordu. Yani dinler, kuruluş çağlarında da çok masum değillerdi. Masum olsalardı, bu masumiyet, şu anki din adamları ve dini topluluklara da yansır, din adamları bu kadar kötü olmazdı.
Bu blogda din aleyhine bir sürü yazı yazdım. Link verip durmaktan da sıkıldım. Bu konuya tekrar dönmemin iki sebebi var. Biri İsrail-Filistin savaşı ama İsrail dolayısı ile değil. İsrail aslında çok da dinsel bir devlet değil. Her yıl Tel Aviv'de LGBT Onur Yürüyüşünün sorunsuzca yapıldığını düşünürsek, öyle din saplantılı bir ülke değil. Oysa İran, adı üstünde İran İslam devleti ve her şeyin başı dini lider. İran anayasasına göre tüm meclis yada referandumla halkın yüzde yüzü onaylasa da dini lider yada dini konsey veto ederse, o yasa çıkmaz. Her şey dine bağlı. Hizbullah desen, adı zaten Allah'ın partisi demek. İsrail, İran'ın devlet konuğunu, devlete ait misafirhanede öldürebiliyor. Lübnan Hizbullah'ının mesaj aletlerini bir bomba gibi patlatabiliyor. Demek ki İsrail, pek çok Lübnanlıyı ve İranlı'yı satın almış. İçeride pek çok ajanı-iş birlikçisi var. Ben, hem İrab'a, hem de Lübnan Hizbullah'ına, iktidarları süresince zengin ettiklerine bakmasını önereceğim. Onlarla da şimdiye kadar çoktan dünür olmuşlardır. İkinci Dünya savaşının sonuna doğru Hitler, kayınçosunu (Eva Braun'un erkek kardeşini, evlenmeden bir kaç gün önce öldürtmüştü.), Mussolini'de damadını idam ettirmişti.
Gazze işgali konusunda İslam ve Arap dünyasının duyarsızlığı ve iki yüzlülüğünden de bahsetmeliyiz. Ben 1967'de Arap ordularının, küçücük İsrail karşısında altı(6) günde yenilmesine şaşırmıştım, meğer altı saatte yenilmemiş olmasına şaşırmalıymışım. Gazze'ye Arap dünyası düpedüz sırt çevirdi. Pek çok Arap-İslam ülkesinde Filistin lehinde gösteri yapmak, hatta Filistin bayrağı açmak bile yasak. Filistin'e, sayısı bir milyon kadar olan İsrail vatandaşı Araplardan ve hatta Batı Şeria halkından bile doğru dürüst bir destek yok. Görünüşte Gazze destekçisi olup, kafe basan, kola döken ama İsrail'e ürünün hasını satan bir kesim var ki, onlar bambaşka bir yazı konusu.
Sonra sekiz yaşında öldürülen kız, Narin Güran olayından bahsedeyim. Cinayetten daha korkunç olan delil saklama çabaları. Yalan ihbarlar için tek kullanımlık sim kart kullanmalar, cesedi profesyonelce dereye gömüp, DSİ (Devlet Su İşleri) çalışanı akraba sayesinde baraj kapaklarını açıp, suyu yükseltmeler, ceset iyice çürüyüp, deliller kararınca itirafçının ortaya çıkması; daha neler neler? Sanki Jean Christophe Grange yada Chck Palahniuk romanlarının fantastik evrenlerindeyiz gibi hissettim. Böyle fantastik ve vahşice ceset yok etme şekilleri, benim bildiğim MOSAD, KGB,CIA, MI6 gibi istihbarat örgütleri, Cosa Nostra, Ndrangetha, Medelin arteli, Tijuana Karteli gibi suç örgüleri veya terör örgütleri yapar. Orada da cezalandırılan muhbir, köstebek, iki taraflı ajan veya rakip çete üyesi falandır. Burada ise söz konusu olan şahıs, sekiz yaşında bir çocuk. Sekiz yaşında bir çocuğun katilini bu kadar koruma çabası neden, üstelik tüm köy halkınca? İşin içine iktidar partisinden birilerinin sözlerinin de karışması da işi daha tiksindirici yapıyor. Bu olayda tarikat parmağını da kimse inkar edemiyor.
Dindarlık suça engel değildir. Görünmeyen bir tanrının, ölümden sonrası vereceği cezadan korkacak çok az kimse vardır. Genel anlamda suçlular, dinsiz de değildir. İstediğiniz polis, savcı, hakim yada gazeteciye sorabilirsiniz. Hatta şeyhleri ölünce üçe bölünen tarikatı düşünün yada araştırın. ( Sosyal medya siteleri ve arama motorları, bu isimlere bir çeşit sansür uyguluyor. Bu yüzden artık doğrudan adlarını anmamaya özen gösteriyorum.) Bu tarikatın Adıyaman'daki dergahına, tövbe ipini tutmaya ne kadar çok giden var, görüyor musunuz? Sadece Adıyaman'a tövbeye gidenler suçu bıraksa, ülkede suç oranları sıfıra yaklaşırdı. Hemen her tarikat, bir şekilde tövbe etme töreni yapıp, sabıkalıları kabul ediyor. O kadar çok tövbeye rağmen ülkede suç oranları düşmüyor. Çünkü onlar tövbe falan etmiyorlar, sadece ara veriyorlar. Ömür boyu suç dünyasında yaşarsanız, çoğu kez uzun ömürlü olmazsınız. 27'ler kulübü üyesi müzisyenler gibi bir köşede ölü bulunursunuz. Son yıllarda en canice suçluların bile doğru-dürüst tutuklu yargılanmaması yada ağır hapis yatmamasının sebebi bunda aranmalı.
Mantık ve akıl dışı bir durum olan metafizik ceza, hele de ölümden sonra verilecek bir ceza, kimseyi suçundan vazgeçirmez. Dini inancını, işleyeceği suçu affedecek, hatta yüceltecek hale getirir. Dini, suçun acısını alacak morfin gibi kullanır. Bir de dini, sanki her an suçtan vaz geçeceği imajını vermek için kullanır. Son bir kaç yıldır moda olan gündüz programlarına yada suçlularla röportajlara falan bakın. Hepsinin de dilinden Allah kelimesi düşmüyor.
Ahlakı objektif ve nesnel kriterlere dayandırıp, ahlaklı davranmayı ödül arzusu yada ceza korkusu yerine, kendimize ahlaklı yaşamayı görev edinmemiz gerekir. Metafizik sübjektiftir ve herkesin bizim metafiziğimize uymasını veya inanmasını bekleyemeyiz.(Kant'ın dediği gibi) Dinin somut iktidarını yaşayan toplumlarda ahlakın ilerlediği ve böyle toplumların daha güvenli olduğunu tarih yazmaz, kimse de bunu gözlemlememiştir. Hele de baskı toplumları, iki yüzlü ve kaypak toplumlar yetiştirir. Stefan Zweig'in, Vicdan Zorbalığa Karşı kitabında okudum bu önermeyi. Kitap, Calvin'in Cenevre'de nasıl bir din diktatörlüğü kurduğunu anlatıyor. Protestanlık, iddiasına göre dünyanın en özgürlükçü mezhebidir. Hatta Max Weber'in meşhur tezi buna dayanır. Ona göre Kapitalizm, özgürlükçü ve ahlakı bireye dayandıran yapısıyla kapitalizme temel olmuştur. Oysa Protestan din adamları da eline güç geçince, şeriat gereği zorbalık yapabiliyor hatta diri diri adam yakıp, bu idama muhalif sesi ülkesini terk etmeye zorlayabiliyor.
Ahlakı dine ve matafizik ve çoğunlukla ölümden sonraki ceza-ödül sistemine bağlamak, ahlakı çöketir, Son 22 tıl bir yana son 44 yıldır (12 Eylül'den beri) yapılan budur.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder