9 Aralık 2018 Pazar

DİNİ İNANÇLARIMI KAYBETMEM 3 İMAM GAZALİ

imam gazali ile ilgili görsel sonucu
          Hayatımda din ile ilgili kavgamı garip bir şekilde, Sünni itikadınca en büyük alim denen İmam Gazali'ye karşı verdim.Onun önemini biliyordum ama kitapları bana pek çekici gelmiyordu.
     Bir gün bir yazıda onun Ulum-u Din (Din konusunda peygamberden sonra 2. en yetkin kaynak) olduğunu öğrendim. Sünni olmasam da, çevremdeki insanların ve Dünya Müslümanlarının çoğu Sünni olduğuna göre benim Gazali okumam lazım diye düşündüm.
       Normalde bir yazarı, her ne kadar sevmeseniz de, kitaplarını (mecburen de olsa) okudukça sevmeye başlarsınız. Gazali'de ise tam tersi oldu. Diyebilirim ki onun kadar boşa övülen bir yazar tanımamışım.
        Benzer bir deneyimi Aziz Aneslmus'un  itiraflarını okurken de yaşamıştım. Daha doğrusu dini bir büyük diye anlatılan kişileri okumak hep hayal kırıklığı, onu bir sonraki paragrafta anlatacağım. Kitapta sanki bir Necip Fazıl Kısakürek, İbrahim Ethem vs anılarını okuyordum. Din adamlarının yazdıkları nedense birbirinin aynısı oluyor. Burada da özelikle gençliğinde her haltı yiyor, pişman olmasına rağmen de yemeye devam ediyor. Sonra bu ziftlenmeye doyuyor, halüsülasyonlar görüyor, duyuyor, rüyalar, ani zihin sarsıntıları falan derken, birden aziz oluyor.
aziz anselmus ile ilgili görsel sonucu          Anadolu'da halen böyle evliyalar boldur. Gençliğinde her haltı yemiş, şimdi de günah işlemeye cüzdanının ve bedeninin gücü tükenince birden evliya kesilen tipler vardır. Bir de övüne övüne o günahkar geçmişlerini anarlar. (Böyle birini blogumda daha önce anlatım, torpilli, şizofren evliya diye) Onlarınki ermek değil, daha ziyade doymaktır.
         İnsanlar asıl tatmadığı, heves ettiği zevkleri ile imtihan edilmelidir. Özenmiş ama ulaşamamış insanların kendisini gemlemesi daha zordur. (Bu açıdan nefsin imtihanı imkansıza yakındır. Kimin, hangi zevki arzuladığını bilemeyiz.)
           Gazali'de ise, sürekli birilerini suçlama ve aşağılama var. Kendi gençliğini ise şüphe dönemi diye aşağılayıp, bunun için İbni Sina'yı suçluyor. Zaten kendisinin yazıları sürekli  birilerini suçlama üzerine.
       Meşai (Müslüman Aristoculuk) filozoflarına filozof diyor ve filozof sözünü bir hakaret olarak kullanıyor. Günümüzde ise, onu övmek  için kendisine büyük filozof deniliyor. Bu hakaret ettiği filozofların mantık, müzik, siyaset gibi alanlarındaki fikirlerini de kendi fikirleri gibi sahipleniyor. Bu yüzüne vurulduğunda da, okuduklarım aklımda kalmış diye savunma yapıyor.
        Bu garip tavrı günümüz dincilerin de de görebilmekteyiz. Meydanlarda islam alemi Farabileri, İbni Sinaları yetiştirmiş diye öğünürlerken, tekkelerinde; bazen de televizyon kanallarında bu bilim adamlarını ateist, putperest diye tanıtmakta hiç bir beis görmezler.
abdul salam nobel ile ilgili görsel sonucu         Din, her zaman bir iki yüzlülük taşır. Mesela pek çoğuna göre Şiiler, Aleviler, solcular falan hep Müslüman falan değil, düpedüz kafirdirler, münafıktırlar. Dünya Müslümanlarının en az yarım milyarı Şii'dir. Buna rağmen her söze şöyle başlarlar.
      -Bir buçuk milyarlık İslam alemi.....
      Bu tür iki yüzlülüğe günümüzde de devam edilmekte. Mesela ilk Nobel Fizik ödüllü bilim adamı  Abdus Salam'ın mezarındaki Müslüman ibaresi boya ile kapanmıştır. Sebebi Abdul Salam'ın mezhebidir.
        Mezhep demişken, okuduğum son Gazali kitabı, Şiiliğin gerçek yüzü diye bir kitapçık oldu. Kitapçıkta Aleviliğe  yıllardır söylenen mum söndü hakaretinin kökeninin Gazali, belki de ondan da çok öncesi olduğunu anladım. Hatta Hristiyanların, putperest (Olimpist) Yunanlıların Baküs (şarap ve bağ bozumu tanrısı) şenliklerinde Orgi (Grup seks) rivayetleri de benzer bir dedikodudan ibaret.
        Galiba ki Gazali bu iftirayı ilk olarak Karmatilere yapıyorlar. Karmatilik, kölelerin kurduğu eşitlikçi bir örgütlenme ve mezhep. Hatta Afrika kökenli kölelerin öncülük ettiği bu topluluk, bir ara Kabe'den Hacer-ül Esved taşını çalıyor ve Basra körfezindeki bir adaya getiriyor. Abbasi saltanatının aldığı ilk büyük darbe bunlar.
gazali ÅŸiilik ile ilgili görsel sonucu        Enver Berhan Şapolyo'da (Blogumu okuyanlar, bu kitaptan, Kavgam'ın eleştirisinde bu kitaptan uzun uzun bahsettiğimi hatırlar), Gazali'nin Abbasi halifeliğine muhalefet eden herkese grup seks, eş değiştirme suçunu atıyor.
            Ben buradan Gazzali'ye Ulum-u Din, Peygamberden sonra ikinci kaynak gibi abartılı unvanlar verilmesindeki maksadın Abbasi halifesine muhalefete kara çalacak eli kuvvetlendirme olduğunu düşünüyorum.
         Diğer taraftan Gazali, kendisini baş müderris yapan döneminin meşhur sadrazamı Nizamülmük'ü ve Selçuklu sultanlarını kaile almıyor ve Abbasi halifeleri ile muhatap olmayı tercih ediyor. Abbasiler ve dolayısı ile Gazali'nin gözünde Selçuklular (ve dolayısı ile Türkler) paralı askerden başka bir şey değil. Anladığım kadarı ile Abbasiler ve Arapların çoğu için de durum farklı değil.
          Kendisi peygamberim amca oğlu ve damadının ve torunlarının halife olmasına, Ali'niin özellikle Bedir'de pek çok Kureyşli öldürmesi ve Kureyşlilerin ona düşman olması sebebi ile karşıdır. Ona göre Müslümanları sadece Kureyşliler yönetmelidir.
12 imam ile ilgili görsel sonucu             Bu zihniyet o dönemde o kadar yaygındır ki, Abbasi hanedanına karşı herkese Şii denmiştir. Çünkü o dönemin propagandası, Kureyş ailesinden birilerinin halife olması gerekliliği üzerinedir. Bu  sebeple de Emevi-Abbasi iktidarlarına karşı tüm muhalefet, Ali'nin soyundan gelen ve İmam denen kişilerin etrafında toplanıyor.
        Bu arada, Gazali okurken kafamı karıştıran Peygamberin, Mekke'nin fethinden sonra, bir kaç yıl, hatta bir kaç ay önce karşısında kılıç sallayanları, devlet yönetimine getirme hatası oldu. Akrabaları diye ve peygamber diye arkasından kin tutmaz zannetti.
       Oysa Kerbela katliamından sonra Yezit,  torunu Hüseyin'in kellesine bakıp, Bedir'in intikamı alındı demişti. Koskoca, alemlere rahmet olarak gönderilen peygamberin, bit taşralı gibi akrabalarını kollaması da kafa karıştırıcı. Oysa kendisine sadık Medineli Ensarlar ile  bir devlet kursaydı, İslam tarihi farklı olabilirdi.

5 Aralık 2018 Çarşamba

Zor Günlerin Düşkünleri
Zor Günlerin Düşkünleri
When you walk through a storm.
Hold your head up high.
And don’t be afraid of the dark.
At the end of the storm.
Is a golden sky.
And the sweet silver song of a lark.
Walk on through the wind.
Walk on through the rain.
Tho’ your dreams be tossed and blown.
Walk on, walk on.
With hope in your heart.
And you’ll never walk alone.
You’ll never walk alone.
Fırtınaya karşı yürürken.
Başını dik tut.
Ve karanlıktan korkma.
Fırtına sona erdiğinde.
Altından gökyüzü.
Ve tarlakuşunun tatlı gümüş şarkısı.
salih memecan son karikatür ile ilgili görsel sonucuFırtınaya karşı yürü.
Yağmura karşı yürü.
Hayallerin sarsılsa ve yıkılsa da.
Yürümeye devam et, yürümeye devam et.
Kalbinde umutla.
Ve asla yalnız yürümeyeceksin.
Asla yalnız yürümeyeceksin.
Oscar Hammerstein II’nin sözlerini yazdığı ve Richard Rodgers’ın müziğini bestelediği şarkı,  Liverpool futbol takımı taraftarları ile özdeşleşmiştir. Şarkının sözleri anlamlıdır.
Keşke herkes fırtınada başı dik yürüyebilse, bu kadar dayanıklı olabilse. Bu biraz da fırtınanın büyüklüğüne ve süresine göre değişir. Herkes fırtınaya karşı yürüyemez, bazıları diz çöker, bazıları düşer.

2002’den beri yaşadığımız fırtınada çok kişi diz çöktü.

İlk diz çökenler, yetmez ama evetçilerdi. Sonra demokrat olduğunu düşündüğümüz pek çok ünlü-ünsüz kimseler geldi.
yaÄŸmur atsız ile ilgili görsel sonucuPek çoğu bu diz çökmesinin ödülünü aldı. Bazıları da ödülünü alamadığı gibi, edindiği ödülleri fazlası ile geri verdi. Mesela Salih Memecan, bir süre eşi Nursuna Memecan, iktidar partisinden milletvekili oldu. Kendisi de hem Sabah gazetesinde köşesinde çiziyor, hem ATV’de Bizim City, hem de TRT Çocuk’da Bizimkiler dediği civcivli çizgi filmini yapıyordu. Bir gün hepsi bitti, o da son bir muhaliflik karikatürü yaptı ve kayboldu gitti.

Bu şekilde düşenlerden, en kötü düşen kişi, fikrimce Yağmur Atsız’dır.

Kendisini ırkçı yazar Hüseyin Nihal Atsız’ın solcu ve demokrat oğlu olarak sevmiştik. Zülfü Livaneli’nin bestesi ile dilimize dolanan Günlerimiz ve Gece Gelen Yolcu şiirlerinin şairiydi. Peki, kendisine yetmişinden sonrasında böylesine dönmek, kendisine sevenlerle böyle kavga etmek yakıştı mı?
Önce şiirlerini besteleyen eski dostu Zülfü Livaneli ile şiirlerinin telifi üzerine kavga etmekle başladı. Sonra yıllarca yazdığı Cumhuriyet gazetesi ve tün solcu arkadaşları ile kavga etti. Son vukuatı da, Kobane’de İşid’e direnen ve düpedüz katliamı bekleyen halka hakaret etmesi oldu. Oysa daha az önce, yıllarda geçse az önce, Hırant Dink’in ardından ben de Ermeni’yim dememiş miydin?
Biz seni ırkçı babanın demokrat oğlu olarak sevmiştik. Peki ölümü beklerken, son umutsuzlukla direnen halka,tam da babanın tarzında saldırman nedendi Yağmur bey? Oysa babanıza en azından ideolojinize sadakatiniz açısından sadık olabilirdiniz? Kendisi 1944 Nisanından, 1949 Eylülüne kadar beş yıldan fazla işsiz kaldığı halde yolundan dönmedi. Son dergisi Orkun’da bile Nazi dostlarından aldığı resim, karikatür ve fotoğrafları kullandı. Sonuçta ideolojisi için adından oluşan bir şan bıraktı.
Oysa oğlu olarak Yağmur, Star gazetesinden de kovulunca, ardından kullanılıp, atılmış bir yandaş bıraktı.

Yağmur Atsız gibiler pirinçteki siyah taşlardır.

git dergi ile ilgili görsel sonucuAsıl pirincin içindeki beyaz taşlardan korkmalı. Bu beyaz taşlardan biri de Cezmi Ersöz’dür. Kendisi 1990’lı yılların çok satan dergisi Leman’ın, çok okunan yazarıydı. Dergi kaç satıyordu bilmiyorum ama Isparta’ya Perşembe ya da Cuma günleri gelir, Pazartesi, Salı gibi biterdi. Kendisi de derginin tam ortasında yazı yazardı. Sigaralı meşhur bir pozu vardı.
O yıllara Leman’daki hava,  hiçbir basın organında yoktu. En çok satan haftalık yayındı, reklam almıyordu, neredeyse sıfır iade alıyordu, en radikal görüşleri savunuyordu. Hem dergicilik, hem de kafe işletme Leman’la başladı. İstiklal LemanKafe’nin ardından diğer büyük şehirlerde arka arkaya Leman kafeler açılmaya başlandı. Sonra bu günkü Bayan Yanı’nın ananesi olacak Pazartesi ve şu yıllarda altın çağını yaşayan aylık edebiyat dergilerinin (Ot, Kafa, Bavul, Kafka Okur vs) atası olan Öküz, aylık çizgi roman dergisi Lemanyak ve gezi dergisi Git’i çıkardı. (Bunlardan bir tek Git tutmadı. Zira Leman grubu hep en ucuz kâğıda basıldı ve gezi dergileri için gerekli fotoğraf kalitesini tutturamıyordu.
Leman’ın ve uzantısı dergilerin diğer bir özelliği de marjinallikleri ve marjinal hayatı savunmalarıydı. Cinsel faşizme hayır diyerek, kadına karşı şiddete ve homoseksüel haklarına yer veren bir dergiydi.

Okur köşesi, şimdilerdeki twitter gibi etkin bir kamuoyu oluşturma aracıydı.

Susurluk kazası sonrası meşhur Bir Dakika Karanlık eylemi Beyoğlu Leman Kültür’den başlamıştı.
Leman’ın ve diğer karikatür dergilerinin (Penguen, uykusuz vs) tiraj azalması, sosyal medyadan çok öncesidir.  Doksanların sonlarında, iki binlerin başlarında Leman ve diğer karikatür dergileri, muhalifliği azalttı. 2001-2002 gibi de Lemanmobil adlı dergi-broşürü Turkcell bayilerinde gördüm.
Bu dergiden çıkan şovmen ve sinemacı Cem Yılmaz ise en baştan apolitikti ve apolitik komedyenler devri onunla başladı. Tam da AKP iktidarı öncesi ve AKP’nin ilk yıllarında (2010 yetmez ama evet referandumu öncesi) dergiler de yavaş yavaş apolitikleşti.
Bu dergilerin propagandasını yaptığı ÖDP (Özgürlük ve Dayanışma Partisi) ve bu parti sempatizanlarının kurduğu KESK (Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu), önce iç çekişmelerle zayıfladı, sonra kendisini HDP’ye hizmetçi yaptı.
Bu süreçte önce Cezmi Ersöz’ün, sonra Nihat Genç’in yolları Leman’dan ayrıdı. Nihat Genç ulusalcı oldu ve şu sıralar Odatv.com’da yazıyor. Cezmi Ersöz’se Arka diye küçük bir dergide yazmakta ve doksanlardaki şöhretinden çok uzakta.
vay ÅŸerefsiz ile ilgili görsel sonucuKendisi en son Hürriyet gazetesine verdiği röportajla gündeme geldi. Bir de epeyden beri ilk defa bir kitap, roman çıkarmıştı. Eş değiştirme ve grup seksi övmek ile nasıl bir tiraj yakalayacak merak ediyorum. Ben röportajdan önce aldım ve yarıda bıraktım. Leman yazılarını uç uca eklenmişi gibi bir şey.

Hani siz doksanlarda o zamanlar Aydın Doğan’a ait olan Hürriyete düşmandınız.

Sen o zamanlar bizzat Hürriyet’in bir kadın yazarı ile (galiba Perihan Mağden’di, hatırlamaya üşeniyorum) kavgalıydın. O kadın sana gece nöbetine kalan hemşirelerin yazarı falan diyordu.
O zamanlar Hürriyet ve merkez medya denen garabetin az da olsa bir inandırıcılığı vardı.  Ancak Ertuğrul Özkök’ün fotoşoplu, Vay Şerefsiz manşetli haberinden sonra o inandırıcılığı ve saygınlığı da tanımıyordunuz.
Şimdi iyice dibe vurmuş merkez medyaya bu nice yaltaklanmadır. Onlar en azından sizin hayal bile edemeyeceğiniz paraları kazandı. Siz ise Leman mobil ve ona benzer ucuz işlerle tüm itibarınızı çöpe attınız. Ben şimdi nasıl diyeyim bu adam benim arkadaşımdı diye.