Hayatımda din ile ilgili kavgamı garip bir şekilde, Sünni itikadınca en büyük alim denen İmam Gazali'ye karşı verdim.Onun önemini biliyordum ama kitapları bana pek çekici gelmiyordu.
Bir gün bir yazıda onun Ulum-u Din (Din konusunda peygamberden sonra 2. en yetkin kaynak) olduğunu öğrendim. Sünni olmasam da, çevremdeki insanların ve Dünya Müslümanlarının çoğu Sünni olduğuna göre benim Gazali okumam lazım diye düşündüm.
Normalde bir yazarı, her ne kadar sevmeseniz de, kitaplarını (mecburen de olsa) okudukça sevmeye başlarsınız. Gazali'de ise tam tersi oldu. Diyebilirim ki onun kadar boşa övülen bir yazar tanımamışım.
Benzer bir deneyimi Aziz Aneslmus'un itiraflarını okurken de yaşamıştım. Daha doğrusu dini bir büyük diye anlatılan kişileri okumak hep hayal kırıklığı, onu bir sonraki paragrafta anlatacağım. Kitapta sanki bir Necip Fazıl Kısakürek, İbrahim Ethem vs anılarını okuyordum. Din adamlarının yazdıkları nedense birbirinin aynısı oluyor. Burada da özelikle gençliğinde her haltı yiyor, pişman olmasına rağmen de yemeye devam ediyor. Sonra bu ziftlenmeye doyuyor, halüsülasyonlar görüyor, duyuyor, rüyalar, ani zihin sarsıntıları falan derken, birden aziz oluyor.
Anadolu'da halen böyle evliyalar boldur. Gençliğinde her haltı yemiş, şimdi de günah işlemeye cüzdanının ve bedeninin gücü tükenince birden evliya kesilen tipler vardır. Bir de övüne övüne o günahkar geçmişlerini anarlar. (Böyle birini blogumda daha önce anlatım, torpilli, şizofren evliya diye) Onlarınki ermek değil, daha ziyade doymaktır.
İnsanlar asıl tatmadığı, heves ettiği zevkleri ile imtihan edilmelidir. Özenmiş ama ulaşamamış insanların kendisini gemlemesi daha zordur. (Bu açıdan nefsin imtihanı imkansıza yakındır. Kimin, hangi zevki arzuladığını bilemeyiz.)
Gazali'de ise, sürekli birilerini suçlama ve aşağılama var. Kendi gençliğini ise şüphe dönemi diye aşağılayıp, bunun için İbni Sina'yı suçluyor. Zaten kendisinin yazıları sürekli birilerini suçlama üzerine.
Meşai (Müslüman Aristoculuk) filozoflarına filozof diyor ve filozof sözünü bir hakaret olarak kullanıyor. Günümüzde ise, onu övmek için kendisine büyük filozof deniliyor. Bu hakaret ettiği filozofların mantık, müzik, siyaset gibi alanlarındaki fikirlerini de kendi fikirleri gibi sahipleniyor. Bu yüzüne vurulduğunda da, okuduklarım aklımda kalmış diye savunma yapıyor.
Bu garip tavrı günümüz dincilerin de de görebilmekteyiz. Meydanlarda islam alemi Farabileri, İbni Sinaları yetiştirmiş diye öğünürlerken, tekkelerinde; bazen de televizyon kanallarında bu bilim adamlarını ateist, putperest diye tanıtmakta hiç bir beis görmezler.
Din, her zaman bir iki yüzlülük taşır. Mesela pek çoğuna göre Şiiler, Aleviler, solcular falan hep Müslüman falan değil, düpedüz kafirdirler, münafıktırlar. Dünya Müslümanlarının en az yarım milyarı Şii'dir. Buna rağmen her söze şöyle başlarlar.
-Bir buçuk milyarlık İslam alemi.....
Bu tür iki yüzlülüğe günümüzde de devam edilmekte. Mesela ilk Nobel Fizik ödüllü bilim adamı Abdus Salam'ın mezarındaki Müslüman ibaresi boya ile kapanmıştır. Sebebi Abdul Salam'ın mezhebidir.
Mezhep demişken, okuduğum son Gazali kitabı, Şiiliğin gerçek yüzü diye bir kitapçık oldu. Kitapçıkta Aleviliğe yıllardır söylenen mum söndü hakaretinin kökeninin Gazali, belki de ondan da çok öncesi olduğunu anladım. Hatta Hristiyanların, putperest (Olimpist) Yunanlıların Baküs (şarap ve bağ bozumu tanrısı) şenliklerinde Orgi (Grup seks) rivayetleri de benzer bir dedikodudan ibaret.
Galiba ki Gazali bu iftirayı ilk olarak Karmatilere yapıyorlar. Karmatilik, kölelerin kurduğu eşitlikçi bir örgütlenme ve mezhep. Hatta Afrika kökenli kölelerin öncülük ettiği bu topluluk, bir ara Kabe'den Hacer-ül Esved taşını çalıyor ve Basra körfezindeki bir adaya getiriyor. Abbasi saltanatının aldığı ilk büyük darbe bunlar.
Enver Berhan Şapolyo'da (Blogumu okuyanlar, bu kitaptan, Kavgam'ın eleştirisinde bu kitaptan uzun uzun bahsettiğimi hatırlar), Gazali'nin Abbasi halifeliğine muhalefet eden herkese grup seks, eş değiştirme suçunu atıyor.
Ben buradan Gazzali'ye Ulum-u Din, Peygamberden sonra ikinci kaynak gibi abartılı unvanlar verilmesindeki maksadın Abbasi halifesine muhalefete kara çalacak eli kuvvetlendirme olduğunu düşünüyorum.
Diğer taraftan Gazali, kendisini baş müderris yapan döneminin meşhur sadrazamı Nizamülmük'ü ve Selçuklu sultanlarını kaile almıyor ve Abbasi halifeleri ile muhatap olmayı tercih ediyor. Abbasiler ve dolayısı ile Gazali'nin gözünde Selçuklular (ve dolayısı ile Türkler) paralı askerden başka bir şey değil. Anladığım kadarı ile Abbasiler ve Arapların çoğu için de durum farklı değil.
Kendisi peygamberim amca oğlu ve damadının ve torunlarının halife olmasına, Ali'niin özellikle Bedir'de pek çok Kureyşli öldürmesi ve Kureyşlilerin ona düşman olması sebebi ile karşıdır. Ona göre Müslümanları sadece Kureyşliler yönetmelidir.
Bu zihniyet o dönemde o kadar yaygındır ki, Abbasi hanedanına karşı herkese Şii denmiştir. Çünkü o dönemin propagandası, Kureyş ailesinden birilerinin halife olması gerekliliği üzerinedir. Bu sebeple de Emevi-Abbasi iktidarlarına karşı tüm muhalefet, Ali'nin soyundan gelen ve İmam denen kişilerin etrafında toplanıyor.
Bu arada, Gazali okurken kafamı karıştıran Peygamberin, Mekke'nin fethinden sonra, bir kaç yıl, hatta bir kaç ay önce karşısında kılıç sallayanları, devlet yönetimine getirme hatası oldu. Akrabaları diye ve peygamber diye arkasından kin tutmaz zannetti.
Oysa Kerbela katliamından sonra Yezit, torunu Hüseyin'in kellesine bakıp, Bedir'in intikamı alındı demişti. Koskoca, alemlere rahmet olarak gönderilen peygamberin, bit taşralı gibi akrabalarını kollaması da kafa karıştırıcı. Oysa kendisine sadık Medineli Ensarlar ile bir devlet kursaydı, İslam tarihi farklı olabilirdi.
Bir gün bir yazıda onun Ulum-u Din (Din konusunda peygamberden sonra 2. en yetkin kaynak) olduğunu öğrendim. Sünni olmasam da, çevremdeki insanların ve Dünya Müslümanlarının çoğu Sünni olduğuna göre benim Gazali okumam lazım diye düşündüm.
Normalde bir yazarı, her ne kadar sevmeseniz de, kitaplarını (mecburen de olsa) okudukça sevmeye başlarsınız. Gazali'de ise tam tersi oldu. Diyebilirim ki onun kadar boşa övülen bir yazar tanımamışım.
Benzer bir deneyimi Aziz Aneslmus'un itiraflarını okurken de yaşamıştım. Daha doğrusu dini bir büyük diye anlatılan kişileri okumak hep hayal kırıklığı, onu bir sonraki paragrafta anlatacağım. Kitapta sanki bir Necip Fazıl Kısakürek, İbrahim Ethem vs anılarını okuyordum. Din adamlarının yazdıkları nedense birbirinin aynısı oluyor. Burada da özelikle gençliğinde her haltı yiyor, pişman olmasına rağmen de yemeye devam ediyor. Sonra bu ziftlenmeye doyuyor, halüsülasyonlar görüyor, duyuyor, rüyalar, ani zihin sarsıntıları falan derken, birden aziz oluyor.
Anadolu'da halen böyle evliyalar boldur. Gençliğinde her haltı yemiş, şimdi de günah işlemeye cüzdanının ve bedeninin gücü tükenince birden evliya kesilen tipler vardır. Bir de övüne övüne o günahkar geçmişlerini anarlar. (Böyle birini blogumda daha önce anlatım, torpilli, şizofren evliya diye) Onlarınki ermek değil, daha ziyade doymaktır.
İnsanlar asıl tatmadığı, heves ettiği zevkleri ile imtihan edilmelidir. Özenmiş ama ulaşamamış insanların kendisini gemlemesi daha zordur. (Bu açıdan nefsin imtihanı imkansıza yakındır. Kimin, hangi zevki arzuladığını bilemeyiz.)
Gazali'de ise, sürekli birilerini suçlama ve aşağılama var. Kendi gençliğini ise şüphe dönemi diye aşağılayıp, bunun için İbni Sina'yı suçluyor. Zaten kendisinin yazıları sürekli birilerini suçlama üzerine.
Meşai (Müslüman Aristoculuk) filozoflarına filozof diyor ve filozof sözünü bir hakaret olarak kullanıyor. Günümüzde ise, onu övmek için kendisine büyük filozof deniliyor. Bu hakaret ettiği filozofların mantık, müzik, siyaset gibi alanlarındaki fikirlerini de kendi fikirleri gibi sahipleniyor. Bu yüzüne vurulduğunda da, okuduklarım aklımda kalmış diye savunma yapıyor.
Bu garip tavrı günümüz dincilerin de de görebilmekteyiz. Meydanlarda islam alemi Farabileri, İbni Sinaları yetiştirmiş diye öğünürlerken, tekkelerinde; bazen de televizyon kanallarında bu bilim adamlarını ateist, putperest diye tanıtmakta hiç bir beis görmezler.
Din, her zaman bir iki yüzlülük taşır. Mesela pek çoğuna göre Şiiler, Aleviler, solcular falan hep Müslüman falan değil, düpedüz kafirdirler, münafıktırlar. Dünya Müslümanlarının en az yarım milyarı Şii'dir. Buna rağmen her söze şöyle başlarlar.
-Bir buçuk milyarlık İslam alemi.....
Bu tür iki yüzlülüğe günümüzde de devam edilmekte. Mesela ilk Nobel Fizik ödüllü bilim adamı Abdus Salam'ın mezarındaki Müslüman ibaresi boya ile kapanmıştır. Sebebi Abdul Salam'ın mezhebidir.
Mezhep demişken, okuduğum son Gazali kitabı, Şiiliğin gerçek yüzü diye bir kitapçık oldu. Kitapçıkta Aleviliğe yıllardır söylenen mum söndü hakaretinin kökeninin Gazali, belki de ondan da çok öncesi olduğunu anladım. Hatta Hristiyanların, putperest (Olimpist) Yunanlıların Baküs (şarap ve bağ bozumu tanrısı) şenliklerinde Orgi (Grup seks) rivayetleri de benzer bir dedikodudan ibaret.
Galiba ki Gazali bu iftirayı ilk olarak Karmatilere yapıyorlar. Karmatilik, kölelerin kurduğu eşitlikçi bir örgütlenme ve mezhep. Hatta Afrika kökenli kölelerin öncülük ettiği bu topluluk, bir ara Kabe'den Hacer-ül Esved taşını çalıyor ve Basra körfezindeki bir adaya getiriyor. Abbasi saltanatının aldığı ilk büyük darbe bunlar.
Enver Berhan Şapolyo'da (Blogumu okuyanlar, bu kitaptan, Kavgam'ın eleştirisinde bu kitaptan uzun uzun bahsettiğimi hatırlar), Gazali'nin Abbasi halifeliğine muhalefet eden herkese grup seks, eş değiştirme suçunu atıyor.
Ben buradan Gazzali'ye Ulum-u Din, Peygamberden sonra ikinci kaynak gibi abartılı unvanlar verilmesindeki maksadın Abbasi halifesine muhalefete kara çalacak eli kuvvetlendirme olduğunu düşünüyorum.
Diğer taraftan Gazali, kendisini baş müderris yapan döneminin meşhur sadrazamı Nizamülmük'ü ve Selçuklu sultanlarını kaile almıyor ve Abbasi halifeleri ile muhatap olmayı tercih ediyor. Abbasiler ve dolayısı ile Gazali'nin gözünde Selçuklular (ve dolayısı ile Türkler) paralı askerden başka bir şey değil. Anladığım kadarı ile Abbasiler ve Arapların çoğu için de durum farklı değil.
Kendisi peygamberim amca oğlu ve damadının ve torunlarının halife olmasına, Ali'niin özellikle Bedir'de pek çok Kureyşli öldürmesi ve Kureyşlilerin ona düşman olması sebebi ile karşıdır. Ona göre Müslümanları sadece Kureyşliler yönetmelidir.
Bu zihniyet o dönemde o kadar yaygındır ki, Abbasi hanedanına karşı herkese Şii denmiştir. Çünkü o dönemin propagandası, Kureyş ailesinden birilerinin halife olması gerekliliği üzerinedir. Bu sebeple de Emevi-Abbasi iktidarlarına karşı tüm muhalefet, Ali'nin soyundan gelen ve İmam denen kişilerin etrafında toplanıyor.
Bu arada, Gazali okurken kafamı karıştıran Peygamberin, Mekke'nin fethinden sonra, bir kaç yıl, hatta bir kaç ay önce karşısında kılıç sallayanları, devlet yönetimine getirme hatası oldu. Akrabaları diye ve peygamber diye arkasından kin tutmaz zannetti.
Oysa Kerbela katliamından sonra Yezit, torunu Hüseyin'in kellesine bakıp, Bedir'in intikamı alındı demişti. Koskoca, alemlere rahmet olarak gönderilen peygamberin, bit taşralı gibi akrabalarını kollaması da kafa karıştırıcı. Oysa kendisine sadık Medineli Ensarlar ile bir devlet kursaydı, İslam tarihi farklı olabilirdi.