Bibliyofil de denecek kadar bir kitap kurdu birisi olarak bu seferde okumama tavsiyesi yazmaya karar verdim. Bunun içinde hedef olarak birileri tarafından çok övülen ve hatta bazıları okullara adı verilen yazarları hedef aldım. Sıradan, tanınmamış yazarları okuma demek kolaydır ve bence bir yerde de gereksizdir. Üstelik de böylesi yazar ve kitapların dikkat çekmesine sebep olursunuz. Ünlü yazarları ise neden okunmamasını istediğinizi açıkça yazmanız gerekir. Ben de belli başlılarını, sebepleri ile sınıflandırıp, yazdım.
1)Yalan Dolan olanlar. Ünlü yazarlarca yazılmış da olsa, yalan içeriklerle dolu olanlar. Bunların da ciddi bilimsel kaynak diye gösterilenleri.
Cemil Meriç: Kendisi, Japonların her okuduğunuza inanacaksanız, hiç okumayın daha iyi atasözüne örnektir. Zamanında solcu olmuştur ama solculuğunda yazdığı tek yazı yoktur. Üniversitede hocalardan birisi, kendisinin beni sol okudu sağ anlamadı dediğini veya yazdığını söylemişti. Ben beş ya da altı kitabını okudum, böyle bir sözüne rastlamadım. Kitaplarını sağcı gençlik için yazmış. Fransız olanlar başta olmak üzere, Rönesans ve Aydınlanma dönemi Avrupalı filozofları karalamakla uğraşıyor. Doğrusu hiç birinin aslı-astarı yoktur.
Sosyoloji notları, açık ara en kötü kitabıdır. Kendisinin sosyolog olma ya da bu alanda eğitim alma gibi bir özelliği yok. İstanbul üniversitesine Fransızca öğretmeni olarak çalışıyor o zamanlar. Fransızca bilme sebebi de, Fransız mandasındaki Hatay'da doğup, büyümüş olması. Profesörün biri gitmek istemediği Fransızca sosyoloji dersini buna veriyor. Ders dediğim de, lise kafasında verilen bir ders. Kendisi de, kitabı bir kenara bırakıp, kafasına göre bir şeyler anlatıyor.
Profesör Bahaeddin Ögel (Türk Kültür Tarihine Giriş): Ben Profesörümüzün sadece bu kitabını okudum ama her biri yaklaşık beş yüz sayfalık on cildini (gençtim ve aptaldım) okudum. Kitabın önemli bir kısmını resimler oluşturuyor. Özellikle orta Asya-Sibirya ile ilgili bir sürü fantezisini de kitabına (kitaplarına) aktarmış. En akılda kalanı kımız ile ilgili. Kımızın içine şarap katarak alkollendiğini (süt, mayalanma sonucu alkoleniyor), kımızın ciddi ciddi ilaç olduğunu, Rusya'da kımız tedavisi yapan bir sürü sağlık kurumu olduğunu söylemiş. Bu dedikodusunun sebebi de tahminim Cengiz Aytmatov'un Gün Uzar Yüzyıl Olur romanındaki karakterin kendisini kımızla tedavi etmesi.
Ziya Gökalp (Türk Kültürü) : Kendisi de Bahaeddin Ögel gibi Orta Asya-Sibirya kültürü ile ilgili olarak atıp-tutmuş. Rus antropologların eserlerini, ya Fransızca üzerince çevirerek, ya da çevirterek edindiği bilgilere, pek çok kendinden şey katmış Orta Asya- Sibirya Türkleri ile ilgili pek çok şeyi de kendisi uydurmuştur.
Cahit Zarifoğlu (Düzyazıları): Böyle anlı-şanlı ve hatta efsanevi bir şair ile ilgili, böyle şeyler duymak, biraz garip gelebilir. Düzyazıları ise, Avrupa hakkında bir sürü yalan yanlış bilgi içeriyor ki, bu gün kamuoyunca çok popüler. Avrupalılarda cinsel ahlakının düşük olduğu ya da İsveç başta olmak üzere kuzey ülkelerinde intihar oranlarının yüksek olduğu gibi ülkemizde çok popüler yanlış bilgilerin kaynağı da Zarifoğlu. İsveç ya da her hangi bir zengin Avrupa ülkesi, intihar oranlarında ilk ellide bile değil. Sadece İsveç ve İskandinav ülkeleri, uzun kış gecelerinde intihar oranları yüksek olunca, ışık ile depresyon arasında ilişki kurmuş ve ışık tedavisini icat etmişler.
Benim asıl kızdığım, Avrupa'nın aile yapısını kötülemesi ve buna ispat olarak uzun süre Avrupalıların evinde misafirliğini anlatması. Benim bildiğim misafir ağırlamanın adabı kadar, misafir olmanın da adabı vardır. Misafirlik, beleş otel değildir, arada eve ufak-tefek bir şeyler getirirsin ki, hediye olsun. Girerken, çıkarken, uyurken vesaire işlerinde ev halkını rahatsız etmezsin. En önemlisi de, ev sahipleri hakkında ileri-geri konuşmaz, dedikodusu yapılmaz. Kendisi İslam-Doğu ülkelerini, Avrupa'da olduğu gibi oto stop ile gezebilmiş, ailelerin evinde kalabilmiş mi de, Avrupa medeniyetine laf atıyor.