6 Nisan 2017 Perşembe

ZİYA GÖKALP ÜZERİNE 
            Ziya Gökalp, tarihimize damga vurmuş biridir. Türk milliyetçiliğinin kurucu teorisyenidir. Yazdığı kitapların çoğunu okumuşumdur. Neredeyse hepsini diyeyim. Malta mektupları ve Felsefe dersleri hariç. Mesela 9 ciltte toplanmış makalelerini, Türkçülüğün Esasları ve Türkçülükle ilgili diğer kitaplarını, şiir ve destanlarını. Kendisi son derece verimli ve üretken bir yazar olmuş, hayatı boyunca.
            Sosyolog olarak yaptıkları, Durkheim’ı Türkçeye çevirmekten ibaret olmuş. Durheim’ı ve onun sosyoloji dergisinden makaleleri bir bir çevirmiş, kendi kitaplarında Durheim’dan örnekler vermiştir. Onun uzak Okyanusya adalarındaki halkla ilgili yazılarını bile Gökalp’in makalelerine bulabilirsiniz. Durheim’ın Solidarite, yani dayanışmacılık ideolojisini bile bire bir benimsemiştir. Orijinal fikri yoktur, Durkheim’ı, Türk milliyetçiliğine uyarlamıştır.
            Yazdığı destanlar muhtemelen tamamen ya da yüzde doksa- doksan beş oranında uydurmadır. Ona göre Kazak, kaçmaktan, Kırgız, kır gezmekten gelmiştir. Kazak hanı haremindeki kırk kızı pikniğe götürmüştür. Göle parmağını değdiren kırık kızı tanrı hamile bırakmıştır. Böyle bir sürü tuhaf hikayeyi destan diye anlatır ve bu hikayeler, ondan, daha doğrusu Selanik Genç Kalemler dergisindeki köşesinden başka yerden yayımlanmamıştır. Aklıma gelmişken, Gökalp’in muhtemelen Durkheim’ın dergisinden aldığı bazı okyanus adası yerlilerinin adetleri hakkında da, başka kaynak yoktur. Bazı yerlerde şamanların kadın gibi giyinip, kadın gibi cinsel ilişki kurduklarından bahseder ki, ben bu bahsi de başka kaynaklarda bulamadım.
            Bir de Ziya Gökalp’in milliyetçilik düşüncesi vardır. Aslında Türk milliyetçiliği onun çizdiği rotada ilerlemiş olsa, belli bir mesafe kat edebilirdi. Milliyetçiliğinde sorun, çok fazla din ağırlıklı olmasıdır. O kadar ki, gayrı Müslümlerin seçme seçilme hakkı olmasını istemez. Buna rağmen ölümünden doksan sene sonra sağcı gençler, ona ateist diyebilmekte. Kitap okumayan sağcıların, Tevfik Fikret ile karıştırma ihtimalleri yüksektir. Millet kelimesinin Arapça kökünde din demek olması da olayın başka bir yönü. Millet kelimesini Türkçeye sokan Namık Kemal ve arkadaşları da, ırk değil, din kardeşliğini kast ediyorlardı. Bu olay, toplumumuzdaki din olgusunun, kimlik belirlemedeki ağrılığını göstermektedir. Turancı olmasına rağmen, tehlikeli askeri maceralara karşıdır. Muhtemelen 1. Dünya savaşındaki maceralardan ders çıkarmıştır. 1. Dünya savaşı süresince, görünüşte sıradan bir milletvekili ve İstanbul üniversitesi (Darül Fünun) Sosyolji profesörüdür. Hatta Dünyanın 3. Sosyoloji bölümüdür. Gerçekte sosyolojisi, Durheim çevirilerinden ibarettir ve özellikle 1912-13 Balkan bozgunundan sonra İttihan ve Terakki’nin bir numaralı teorisyenidir. Balkan savaşında parti, giderek İslamcılık ve Osmanlıcılıktan uzaklaşıp, Türkçülük teorilerine yaklaşmıştır. Enver paşanın Irak ordusunu yalnız bırakarak Bakü’ye yönelmesi ve 1.Dünya savaşı yenilgisi sonrasında Orta Asya’ya Turan’ı kurmaya gitmesi ve Tacikistan’da ölmesi de Ziya Gökalp’in etkisidir. Savaştan sonra Malta sürgünlüğünün de etkisi ile siyasi maceralardan uzak kalmış, CHP ve Atatürk’ü fikirleri ile etkilemek yerine, Atatürk’e göre fikirlerini yenilemiştir.

            Yeni nesil, daha doğrusu nesillerdir okumadığımız pek çok yazar gibi, Ziya Gökalp’i de yeniden keşfetmeliyiz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder