ZİYA GÖKALP ÜZERİNE
Ziya Gökalp,
tarihimize damga vurmuş biridir. Türk milliyetçiliğinin kurucu teorisyenidir.
Yazdığı kitapların çoğunu okumuşumdur. Neredeyse hepsini diyeyim. Malta
mektupları ve Felsefe dersleri hariç. Mesela 9 ciltte toplanmış makalelerini,
Türkçülüğün Esasları ve Türkçülükle ilgili diğer kitaplarını, şiir ve
destanlarını. Kendisi son derece verimli ve üretken bir yazar olmuş, hayatı boyunca.
Sosyolog
olarak yaptıkları, Durkheim’ı Türkçeye çevirmekten ibaret olmuş. Durheim’ı ve
onun sosyoloji dergisinden makaleleri bir bir çevirmiş, kendi kitaplarında
Durheim’dan örnekler vermiştir. Onun uzak Okyanusya adalarındaki halkla ilgili
yazılarını bile Gökalp’in makalelerine bulabilirsiniz. Durheim’ın Solidarite,
yani dayanışmacılık ideolojisini bile bire bir benimsemiştir. Orijinal fikri
yoktur, Durkheim’ı, Türk milliyetçiliğine uyarlamıştır.
Yazdığı
destanlar muhtemelen tamamen ya da yüzde doksa- doksan beş oranında uydurmadır.
Ona göre Kazak, kaçmaktan, Kırgız, kır gezmekten gelmiştir. Kazak hanı
haremindeki kırk kızı pikniğe götürmüştür. Göle parmağını değdiren kırık kızı
tanrı hamile bırakmıştır. Böyle bir sürü tuhaf hikayeyi destan diye anlatır ve
bu hikayeler, ondan, daha doğrusu Selanik Genç Kalemler dergisindeki köşesinden
başka yerden yayımlanmamıştır. Aklıma gelmişken, Gökalp’in muhtemelen
Durkheim’ın dergisinden aldığı bazı okyanus adası yerlilerinin adetleri
hakkında da, başka kaynak yoktur. Bazı yerlerde şamanların kadın gibi giyinip,
kadın gibi cinsel ilişki kurduklarından bahseder ki, ben bu bahsi de başka
kaynaklarda bulamadım.
Bir de Ziya
Gökalp’in milliyetçilik düşüncesi vardır. Aslında Türk milliyetçiliği onun
çizdiği rotada ilerlemiş olsa, belli bir mesafe kat edebilirdi.
Milliyetçiliğinde sorun, çok fazla din ağırlıklı olmasıdır. O kadar ki, gayrı
Müslümlerin seçme seçilme hakkı olmasını istemez. Buna rağmen ölümünden doksan sene
sonra sağcı gençler, ona ateist diyebilmekte. Kitap okumayan sağcıların, Tevfik
Fikret ile karıştırma ihtimalleri yüksektir. Millet kelimesinin Arapça kökünde
din demek olması da olayın başka bir yönü. Millet kelimesini Türkçeye sokan
Namık Kemal ve arkadaşları da, ırk değil, din kardeşliğini kast ediyorlardı. Bu
olay, toplumumuzdaki din olgusunun, kimlik belirlemedeki ağrılığını
göstermektedir. Turancı olmasına rağmen, tehlikeli askeri maceralara karşıdır.
Muhtemelen 1. Dünya savaşındaki maceralardan ders çıkarmıştır. 1. Dünya savaşı
süresince, görünüşte sıradan bir milletvekili ve İstanbul üniversitesi (Darül
Fünun) Sosyolji profesörüdür. Hatta Dünyanın 3. Sosyoloji bölümüdür. Gerçekte
sosyolojisi, Durheim çevirilerinden ibarettir ve özellikle 1912-13 Balkan
bozgunundan sonra İttihan ve Terakki’nin bir numaralı teorisyenidir. Balkan
savaşında parti, giderek İslamcılık ve Osmanlıcılıktan uzaklaşıp, Türkçülük
teorilerine yaklaşmıştır. Enver paşanın Irak ordusunu yalnız bırakarak Bakü’ye
yönelmesi ve 1.Dünya savaşı yenilgisi sonrasında Orta Asya’ya Turan’ı kurmaya
gitmesi ve Tacikistan’da ölmesi de Ziya Gökalp’in etkisidir. Savaştan sonra
Malta sürgünlüğünün de etkisi ile siyasi maceralardan uzak kalmış, CHP ve
Atatürk’ü fikirleri ile etkilemek yerine, Atatürk’e göre fikirlerini
yenilemiştir.
Yeni nesil,
daha doğrusu nesillerdir okumadığımız pek çok yazar gibi, Ziya Gökalp’i de
yeniden keşfetmeliyiz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder