3 Ocak 2024 Çarşamba

2002-2010 BASIN DESTEKLİ YALANCI CENNET



 İktidarın 2002'den önce Türkiye'de ayakkabu bile yoktu gibi yalanlarının arkasında ilk yıllarında yaşattığı basın destekli yalancı cennet gelir. Bu dönem o kadar da aman aman bir refah dönemi değildi. Öyle hatırlanmasının bir sebebi doksanlardaki ekonomik krizden sonra gelmesi ve basının da bolca pembe haberler yaymasıydı. Bu dönemde iktidar partisi, Aydın Doğan hariç, basını ele geçirmek ve Cem Uzan'ı ve Uzan ailesini yok etmek için uğraştı. (https://onbinkitap.blogspot.com/2023/08/uzan-ailesinin-ve-genc-partinin-siyasi.html)  (https://onbinkitap.blogspot.com/2017/10/doksanli-yillar-6-uzan-ailesi-ve-yesim.html) Cem Uzan ise dolar milyarderi olmasına güvenip, TMSF'ye borcunu ödemeyince tüm servetinden (yada göz önünde olan tüm servetinden) oldu. (https://onbinkitap.blogspot.com/2023/10/cem-uzanin-tmsfye-borcu.html) O yıllarda iktidarın elindeki para bolluğunun sebebi, TMSF'nin tahsilatları, özellikle de Uzan ailesinin Rumeli holdinginin müsedderesiydi. Onlarca tekevizyon ve elliden fazla tadyo kanalı vardı Uzan ailesinnin. Üzerine on dört çimento fabrikası, Berke barajı ve daha neler neler... Cem Uzan, yakın tarihlerde verdiği bir röportajda Telsim (şimdilerde Türkiye'de Vodaphone) ile Berke barajının, Koç ve Sabancı holdinglerin toplamından fazla olduğunu söylemişti. Bana buiddianın doğruluk ihtimali çok da düşük gelmemektedir (yemin edemem), genelde sadece Türkiye ve KKTC'de (Orada halen Telsim adı ile iş yapıyor) olduğu zannedilir. Oysa ona yakın yada fazla ülkede de GSM Operatörlüğü yapıyordu Telsim. Uzan ailesinin en kıymetli varlığı ise medya gücüydü. Bu medya gücü sayesinde, Uzan ailesi ülkemizde ve dünyada onlarca kişi ve kurumu dolandırmışken, kendine ait olanlardan gayrı medya kendsine düşmanken, yüzde yedi üzerinde oy almıştı. Cem Uzan'ın ülkeyi terk etmesinin ardından da aleyhine kampanyalar artarak devam etti. İktidar yanlısı gazeteler ve haber sitelerinde o kadar çok Cem Uzan'a Hapis Şoku manşeti atıldı ki, bir ara espirileri yapıldı. Bütün bunlara rağmen Cem Uzan'ın, şaka amaçlı da olsa, ciddi bir fan kitlesi var.

Bu dönemde AKP iktidar olmuştur ama reisin deyimiyle muktedir değildir. Bu yüzden 2002'deki harekatın yeni bir safhaya geçmesi gerekmetedir. (https://onbinkitap.blogspot.com/2023/11/turk-medyasinin-2002-harekati-akp-nasil.html) Seçimi kazanması, Atatürk kazanımlarını geriletmesi için yeterli değildi. İnsanları özelleştirme, neoliberal politikalr ve tarikatlar üzerine sakinleştirmek gerekiyordu. Tam da o zamanlar, sihirli bir kelime keşfedildi yada icat edildi: Sivil Toplum Örgütü. Hatta o yıllarda, halen okumadığımı itiraf edeceğim bir kitap çıktı, Sivil Örümceğin Ağında. 2010 referandumu yaklaşırken Yetmez Amacı olacak Aydınlar vesair, bu yıllarda Sivil Toplum diye tarikatları övdüler. Aslında bu işi doksanlı yıllardan beri yapıyorlardı. (https://onbinkitap.blogspot.com/2017/10/doksanli-yillar-7-yetmez-ama-evetcilik.html) Bu dönemde de bol bol tarikat övgüsü, özellikle de Fetöcülük övgüsü vardı. Genelde tarikat yeriğne cemaat, tarikatların yan kuruluşlarına da sivil toplm örgütü deniliyordu. Bu dönem, 2006 seçimleri öncesi ve sonrası diye ayrılabilir. 2006 seçimlerine  kadar Siyasal İsşam, Atatürkçülüğe zarar vermez söylemi, 2006'dan sonra yavaş yavaş Atatürkçülüğü faşizm olarak gösterme çabasına döndü. Bu dönemde de ana operasyon gazetlerei Radikal ve Yeni Yüzyıl (Yeni Binyıl-Taraf )'dı. (https://onbinkitap.blogspot.com/2023/09/nilufer-golenin-korosuradikal-yeni.html) Bu dönemde Aydın Doğan, medya gücüyle iktidara hem destek verdi, hem de satışa hazırladı. Aydın Doğan yayın grubunun pek çok yayını, özellikle Hürriyet gazetesi,  2002'deki hali ilde Demirören grubuna satılamazdı. Hürriyet gazetesi başta olmak üzere gazetesinin önce ekonomi, sonra haber servisini değiştirdi. Sonr da başyazarı Oktay Ekşi'den başlayarak yazarlarını. Haberleri giderek daha fazla iktidarı över, umut dağıtır hale geldi. 15 Temmuz'dan sonra da ilk fırsatta devretti. (https://onbinkitap.blogspot.com/2023/11/aydin-dogan-kimdir.html) Bu dönemin en başında itibaren basının muhalefete muhalefeti o kadar yoğundu ki, CHP'nin o dönemin CHP genel başkanı Deniz Baykal'ın girişimi ile 2005'de Halk TV kuruldu. Yerel solcu radyolar, birer ikişer lisasnlarını kaybedip, tarikat ve dini radyolar olmaya başladılar. Halk TV ise, gerçek anlamda reytingler alması için 2013 Gezi isyanının başlaması gerekti.

Bu dönemde medya kuruluşlarının tek tek hikayesi uzun sürer. Hemen hepsi yavaş yavaş iktidar yanlılarının eline geçti.

Basını ele geçirme çabaları, siyasal İslam'ı (ne demekse) hoşgörülü gösterme çabaları ile beraber gidiyordu. İktidarın ilk yılları pek çok açıdan çok özgürlükçüydü. Rock festivallerinin alası bu dönemde yapıldı. Hatta Münih Ekim şenliklerinin bir taklidi olan bira festivalleri bile yapıldı. LGBT dernekleri bile ilk defa o zaman açıldı. Doksanlar boyunca süren Kürtçe üzerindeki baskı yavaş yavaş kalktı. TRT  ilk defa Kürtçe klip yayımladı. Servet Kocakaya'nın Şilele türküsüydü. Ardından da yerel televizyonlar Kürkçe müzik yayınlarına başladılar. 

Bütün bu özgürlük havasına rağmen iktidar, gelecekteki baskı rejiminin de işaretlerini veriyordu. Daha ilk günlerden, kamu misafirhane, otel ve restoranlarında alkol satışları birer-ikişer kapandı. TÜBİTAK'ın Bilim ve Reknik dergisi Charles Darwin'in iki yüzüncü doğum günü konulu bir sayı yapmaya kalkınca, iktidar da ilk defa cidden kendisini gösterdi. Kapağında Darwin'in resimleri olan dergi toplatıldı. Kurumun başkanı alel acele görevden alınarak, şimdilerde olmayan Atatürk Orman Çiftliği Hayvanat bahçesinin (orası 2013'de kapatıldı) müdürü yapıldı. Gene de iktidar asıl darbeleri için 2010 Yetmez ama evet referandumunu bekleyecekti.

Dönem, özellike paradan altı sıfır atılmasından sonra (o sıfırlardan biri geri geldi, ikincisi de gelmek üzere) kısmen refah dönemiydi. Maaşlı insanlar doksanlardan daha müreffehtiler ama seksenlerin seviyesine ulaşmadılar. Özellikle memur ve emeklilerin refahı, seyyanen zamlar ve torba yasalarla ince ince tırpanlandı. Aydın Doğan medyası başta olmak üzere holding medyaları, sihirli yüz bin ve on bin rakamları ile halka umutverdi. Bunlar manşetten yada ilk haberden umutlar değildi. Genelde gazetelerin ve internet sitelerinin  köşelerinde yayınlanıyordu. Norveç, İsviçre yada Kanada yüz bin Türk işçi alıyordu. (Kanada genelde Türkiye'den göçmen alıyordu.) Bir de yavaş yavaş atanamayan öğretmen sayısı artmaya başlamıştı. Basında da sık sık Güne Kore'nin (Dünyada öğretmenlerin en çok kazandığı ülke) yüz bin Türk işçisi alacağı haberleri çıkıyordu sık sık. Bu sihirli yüz bin rakamı arada bir turist olarak da görülüyordu medyada. Norveç,  Brezilya, Katar yada benzeri Arap ülkelerinden yüz bin turist gelecek haberleri yapılırdı. Aslında bu yalanlar, şu anki iktidardan önce de vardı. 2001'de Çin, Ukrayna'dan biraz hurda, biraz yarım kalmış, Varyag uçak gemisini satın almıştı. Devasa ve motoru olmayan uçak gemisi, römorkörler ve çelik halatlarla çekiliyordu. Boğazlardan geçişi ve Çin'e kadar gidişi riskliydi. Nitekim, Bozcaada açıklarında zincirinden kopup, Ege denizinde sürüklenmişti de zor bela yakalayıp, tekrar çekmeye başlamışlardı. Geçiş iznine karşılık yüz bir Çinli turist vaat edilmişti diye hatırlıyorum. Bunun bir de sihirli on bin işçi versiyoru vardı. Kömür çıkan her yer ile ilgili olarak termik santral kurulacağı ve en az on bin işçinin çalıştırılacağı haberleri yayılırdı. Bir de Yozgat , Konya, Kırşehir veya her hangi bir İç Anadolu ilinde, uranyum, lityum veya beneri değerli maden bulunduğu ve ve en az on bin işçi işe alınacağı haberleri çıkardı. Bir de yeni petrol rafinerileri kurulur, rafinerilere on biner işçi alınırdı. Bunlar damlatma cinsinden küçük haberlerdi ama okuyanların içine hep bir iyimserlik yayardı ve aslında bakılırsa yalan olduğu kabak gibi belli haberlerdi.  Burada Goebbels ilkeleri devreye girer. Sürekli yalan söyle, ısrarla ve yüksek sesle yalan söyle, yalanın açığa çıkarsa, daha büyük yalan söyle. (https://onbinkitap.blogspot.com/2021/09/duygu-egitimi-nasil-olur-1goebbels.html) Bu dönemin en büyük yalanı, İstanbul Maslak'da büyük bir finans merkezi kurulacağı, hatta buranın Londra finans merkezine rakip olacağı, bunun için Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankasının merkezinin Ankara'dan İstanbul'a taşınacağı haberleriydi. Bu hayale göre İstanbul'da, bankacıların LİBOR dediği bankalar arası para değişim piyasası gibi bir piyasa kurulacaktı. (Dünyada, bankalar arası borç verme işleminin üçte biri Londra'da yapılır) Aslında iki binli yıllarda iktidarın nice nice planları vardı. En başta Avrupa Birliğine girecektik, hatta girmiştik de, muamele işlemleri gecikmişti. Gündüz vakti havai fişekler patlatarak kutlama bile yapmıştık. Şimdiki Z kuşağı o günleri bilmiyor tabili.

Bütün bunlar, Aydın Doğan'ın da dahil olduğu medya desteği ile oldu. Bu destek, hem demin bahsettiğim uydurma haberler ve penbe tablolarla çizilen mutlu gelecek resmi, hem de sahte anketlerle ilgiliydi. Özellikle 2006 seçimlerinden az önce, Hürriyet gaztesinin, her iki kişiden biri diye manşetten verdiği anketin sahte olduğu, Reis ile Fetö'nün arasının açıldığı 17-25 Aralık 2013'den sonrasında ortaya çıkmış, hem Fatih Altaylı, hem de Ertuprul Özkök bunu itiraf etmişti. (https://onbinkitap.blogspot.com/2022/05/ertugrul-ozkokun-hurriyeti.html) Aslında anketlerin halkı yönetmenin bir yolu olduğu çok belliydi. Alo Fatih olayında olduğu gibi (olayı Google'a bir sorun) bir iki puan oynama hep olmaktadyı. Ancak 2006 seçimleri öncesi halkı özellikle bir yönlendirme çabası oldu. Zira muktedir olmaları için 2006 seçimlerini büyük bir farkla kazanmalıydılar. 2006 seçimlerinden sonra Avrupa Birliği üyesi olma iddiaları azaldı, 2010'dan sonra da bitmeye başladı. 2006'dan sonra da Ergenekon kumpasına hazırlık çalışmaları başlandı. Yetmez amacı güruh, Atatürkçülükle faşizmi özdeşleştirme çabalarına girdi. Aynı zamanda tarikaları da övme yarışına girdiler. Bunu yaparken, tarikatların iç yüzünü bilen ve gösteren aydınların suikastle öldürülmesinin de rahatlığındaydılar. (https://onbinkitap.blogspot.com/2023/08/2002-secimlerinde-medya-manipulasyonu_28.html) Bu suikastleri anlatırken, Necip Hablemitoğlu suikastini unutmuşum. Kendisinden, ailesinden ve sevenlerinden özür dilerim. İnternetten baktığım kaynak onun suikastını atlatmıştı. Kendisi, siyasal İslamı iktidara getirme yolunda son suikast oldu ve yanılmıyorsam 2002 seçimlerinden sonra katledildi. Özellikle Hablemitoğlu cinayetinden sonra yetmez amacı liberal güruh, tarikaltlaeı ve dinci-sağcı partileri daha coşkulu desteklemeye başladı. Bunu da bedava yapmadılar, hatta ucuza da yapmadıları. Uğur Mumcu'un, UM-AG (Uğur Mumcu, Araştırmacı Gazetecilik Vakfı) tarafından gazete yazılarının bir kısmının derlendiği Paşaların Tasarrufları adlı bir kitap okudum geçenlerde. Kitapta, Ahmet  Altan'ın daha yetmişlerde devletten büyük ihaleler alan müteahit olduğunu yazmış. Marksist-Leninist Çetin Altan'ın, seksenlerin sonunda aniden liberal ekonomi yanlısı çok da şaşırtıcı değilmiş meğer. Kendisi mecliste Nazım Hikmet'i savunduğu için Adalet Partililer tarafından dayak yerken, Marksist-Leninist olduğu için hapislerde çürürken, çocukları da tarikatlarla iş yapıp, byük paralar kazanmış. Tarikatların, liberal oğulların ve Marksist-Leninist babanın da ortak düşmanı Kemalizm. Kendisi de Atatürk'e küçük burjuva devrimcisi deyip, duranlardandı.

Yakınlardal, Son Akşam Yemeği adlı filmi izlediğimde, yetmez ama evet edebiyatı olduğunu anladım. Bu edebiyatı doksanların başlarında şeriatçılığın yükselişini Gelenedeğin Direnişi diye sevimlileştirmeye başlayan Nihat Genç başlatmıştı. (https://onbinkitap.blogspot.com/2022/03/nihat-gencin-delirerek-bitmesi.html) Doksanların ortalarında Nilüfer Göle, Mahalle Baskısı kavramı ile dedikoduyu yüceltti. (https://onbinkitap.blogspot.com/2023/09/nilufer-golenin-korosuradikal-yeni.html) Edebiyat dediğime bakmayın, sina filmi ve tv dizilerini de içeren bir propaganda oluşumu bu. Mesela 2009 yapımı Güz Sancısı filmi, 6-7 Eylül 1955 progromunu konu alır. Bu progrom, dönemin Demokrat Parti iktidarı tarafından planlanmış ve uygulanmıştır. Peki filmde ne yoktur? Tabi ki Demokrat Parti ve Adnan Menderes iktidarı yoktur. Filmin amacı, Demokrat Partinin suçlarını da CHP'ye ve Kemalizme yıkmaktır. Filmde, Hristiyan ve Yahudilere saldıran, Anadolu'dan yeni göç etmiş, kıyafetini ve aksanını değiştirmemiş Demokrat parti seçmenleri yerine; beyaz yakalı, Avrupa-i kıyafetli CHP seçmeni tipler vardır. Sağın tüm cinayetlerinin suçunu Ergenekon denen hayali örgüte yükleme çabasıydı asıl olan. Burada muhafazakar insanların saflığına ve masumluğuna vurgu yapılır. Seksenler sonu, doksanlar başında, Minyeli Abdullah ile başlayan İslami filmlerin seküler onayı gibidir. (Bu konular daha sonra STV-Kanal 7 dizileri oldu) 

Yetmez amacıların bu davranışları da yalancı cenneti yaratmaya bir katkıydı. Hatta pek çok insanın bu yılları daha müreffeh hatırlamasına sebep oldu. Mehmet Şimşek'in yeni maliye bakanı günlerde otobüste iki gencin konuşmasını dinlemiştim. Mehmet Şimşek'in ilk maliye bakanlığı döneminin, Türkiye'nin ekonomik açıdan en müreffeh dönemi olduğundan, her şeyin tekrar düzeleceğinden bahsediyorlardı. Karşılıklı birbirlerini onaylıyorlardı. Laflarına girmemem gerektiğini bilecek kadar olgunlaşmıştım. Şimdi bu konuşmalarını hatırlıyorlar mıdır acaba? Şu günlerde giderek artan yoksulluğumuz ve anayasayı tanımayan durumumuz, o günlerdeki yanlış kararların sonucudur. 

O dönemin tek faydası, 2010 için şirin görünmeye çalışan iktidarın, yeni kurulan sosyal medyaya yol vermesi oldu. Gezi dahil tüm gerçek muhalefet bu sosyal medyada oluştu. (https://onbinkitap.blogspot.com/2018/04/osyal-medyadan-donus-yok-21-nisan-2018.html)

Şimdi yapmamız gereken, bu cehennemden çıkma yolları aramaktır.

1 yorum:

  1. Geçmiş zamanda kısa ama hemen hemen tüm ayrıntıları sıkıcı olmayan bir dille yazılmış teşekkürler

    YanıtlaSil