inşaat etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
inşaat etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

14 Temmuz 2025 Pazartesi

BİNALARI YIKMADAN YANGINLARI DURDURAMAYIZ

 


Her sene ne çok ormanımız yanıyor. Yanıyor ve nedense söndürülemiyor. Sonra da binalar, madenlerle doluyor ortalık. Bu yangınların devamının gelmemesinin tek bir yolu var, eski orman-tarım arazilerindeki binaları, madenler vesair yapıları yıkmak, ormana, arazisini geri vermek. Atlıyı Üsküdar'dan geri almak. Bu deyiminin kökeni de ilginç. Anadolu, sık sık, özellikle Celali isyanları döneminde denetimden çıkıyormuş. İstanbul'un egemenliğinin doğu sınırı da Üsküdar oluyormuş. Celali lideri Karayazıcı'nın tek idolojisi, Osmanlı, Üsküdar'dan öteye vergi-asker almasın olmuş.Üsküdar'ı geçen kişinin izini aradıysan, bul! Adalet için suçluyu, Üsükadar'ın  ötesinde de kovalamalıyız. Ormanı, sahili, tarım alanlarını, bozkırları, çayırları yağmalıyor ve ardından imar affı çıkarıyorlar. Bolu'daki boş, hayalet villara bile yıkılamıyor. İklim değişikliğine ve su fakirliğine karşı çözüm, çiftçin tarlasına, bahçesine ne ekeceğine karışmak değil, orman yapmaktır. Orman, madenlerden de,  yazlık site ve otellerden de kıymetlidir.

Bolu'da terk edilmiş şatolar demişken: ülkemiz bir terk edilmiş, kullanılmayan, inşaatı bitmeyen yapılar ülkesi oldu. Topraktan al, ucuza al diye yatırımcıyı kandırıyorlar. İnşaaat bitmiyor, çünkü baştan yetersiz sermayeyle başlıyorlar. Baştan yetersiz sermayeyle başlıyorlar, çünkü kurdukları plan gereği,  bina yarım kalsa da kar ediyorlar. Satış gelirlerini tamamen inşaata yatırmıyorlar, çok az, hatta hiç yatırmıyorlar. Görünüşü kurtarmak için, bir iki işçiyi çalıştırıp duruyorlar. Sorsanız tüm inşaat, seneye bitecektir. Daire-dükkan sahipleri, beklemekten yılıp, aldıkları evleri yarı fiyatına başkalarına satmaya çalışıyorlar. Bazen de inşaat öylesine terk ediliyor. Bitmeyen inşaatın giriş katında dükkanlar açılıyor (bitmeyen cami inşaatlarının da giriş-bodrumunda namaz kılınır, bağış toplamak için.), bazı inşaatlarsa neredeyse yarım yüz yıldır yarım kalmış halde, kaderine terk edilmiş. Bu yerler aynı zamanda suç örgütlerinin, evsizlerin, uyuşturucu müptelalarının da yeri.

İnşaat süreçlerini denetlememiz çok zayıf. Bir inşaatın başlangıç ve bitiş süresi belli olmalı. Oysa Keçiören metrosu inşaatı, yirmi yıldan fazla bir zaamn sürdü, Melih Gökçek yönetimindeki belediye, inşaatı Ulaştırma, Haberleşme ve Denizcilik bakanlığına devretti ve gene de ilk iki istasyonu eksik bitti. Özel sektörün inşaatlarını ise denetleyemiyoruz.  Sadece yıllarca bitmeyen inşaatlar sorunumuz yok, terk edilmiş inşaatlar ve binalar sorunumuz da var. Şehirlerdeki bu terk edilmiş, metruk, yarım kalmış alanları yıkıp, yeşil alan yapmalıyız. bunun masrafını da sorumlulardan çıkarmalıyız. Madenleri terk edenler, maden alanlarını tekrar yeşil alan ve tarım arazisi yapmakla sorumlu olmalı. Hem söz verdiği yatırımı yapmayan,  hem de vergi  beyan etmeyen, hem de yangına sebep olan şirketlerin tüm ortaklıklarından bu para tahsil edilmeli.

Doğa, yeşil alani tarım alanları, herkesindir. Hem tüm milletin, hem de tüm insanlığındır. İnsanlığa karşı suçlarda zaman aşımı olmaz, olanlar oldu olmaz.

26 Temmuz 2024 Cuma

ORMANLARI KORUMAK İÇİN, BİNALARI YIKMALIYIZ-HUKUK FELSEFESİ DEĞİŞİMİ




 Gene ormanlar yakılıyor ve doğa katlediliyor. Çözüm daha önce yakılmış alanları, aradan kaç yıl geçmiş olsa da, üzerine ne kondurulmuş olsa da yıkmaktır. Hukukta olanlar oldu düşüncesi olmamalıdır. Ormanların, hayvanları ve bitkilerin de hakları vardır ve onlar tüm toplumdan öte, tüm insanlığa aittir. Konu sadece ormanlar değil, yaylalar, tarım arazileri, sulak alanlar ve daha niceleri... Yakılan yerlere, daha külleri soğumadan tesis dikiyorlar.

Bu, aslında uzun süredir olan bir şey. 12 Eylül rejiminin has uşağı İhsan Doğramacı, Ankara'da dönümlerce araziyi üniversite kuracağım diye bedavaya aldı. Üniversitenin civarına devasa bir semt kurdu. Bu semtteki ev, arazi ve benzeri şeyler daha çok para etsin diye sadece Bilkent'i değil, pek çok kamu kurumunu (özellikle kendi başkanlığını yaptığı Yüksek Öğretim Kurulu YÖK'ün) pek çok binasını buraya yaptırdı. En son Jandarma Akademisi de buraya taşındı. Doğramacı ailesine ait TEPE holdingin METEKSAN matbaası yıllardır ÖSYM başta olmak üzere bir sürü kamu kuruluşunun ihalelerinde tekel olmuş durumda. Herkes Meteksan'ı kamu kuruluşu sanıyor. Hatta Tepe Güvenlik şirketini de öyle zannedenler var.

12 Eylül rejimi ile beraber büyük holdingler ve vakıfları, kamu kuruluşları gibi görünür oldu. Bol Atatürklü reklam yapan holdinglerde Atatürkçü sanılır oldu. Gezi zamanında, rahmetli Mustafa Koç'un, Divan otelinde bir kaç göstericiyi saklamış olması, fazla önemsenir oldu. Koç ailesinin nice kamu tesisini özelleştirme ile aldığını ve üniversitesi için ormanı talan ettiğini unutuyorsunuz. Koç üniversitesi, İstanbul 'un kuzey ormanlarına vurulan ilk hançerdi. Daha sonraki orman işgallerinin de bahanesi oldu.

Ormanları koruyan yasaların caydırıcı olması için, zaman aşımı kavramının yürürlükten kalkması gerekiyor. (Cinayet ve insanlığa karşı suçlar için de zaman aşımı kalkmalı.) Ülkemizde  özellikle katliamlara katılanların cezasız kalmalarının en büyük bahanesi olmuştur. Devletin aradığı katliam sanığı, devlette işe girmiş, askerlik yapmış ama bulunamadığı için davası zaman aşımından düşmüştür. Zaman aşımını hukuk lügatinden silmeliyiz.

Bunun için başlangıcımız  en az 12 eylül olmalı. Bu gün itibarı ile aradan 44 yıl geçmiş olsa bile. Eski başbakanlardan Mesut Yılmaz, en fazla yolsuzluk, darbe dönemlerinde olmuştur demiştir. Darbeden sonra holdingleri ve bankaların yönetim kurulu üyesi olan o generaller ve yakınları, halktan neler çaldı veya çalınmasına yardımcı oldu-göz yumdu bilinmesi gerekir. 12 Eylül darbecileri için devri sabık yaratılmalıdır.

Ormanlar içinde, kamu faydası için zaman aşımı kabul edilinmemelidir.