YANLIŞLAMA, DİNLER VE LİBERALİZM
Poper
üzerine düşünürken, yanlışlamanınçok da orijinal ve çok de bilimsel olmadığını
fark ettim. Bu konuyu bilenler, Popper’ın evrimci olmasına rağmen felsefesinin
evrime karşı en büyük silah olduğunu hatırlayacaktır. Ekşi sözlükteki bir
yazıdan, böylesi bir saldırının çok da yeni olmadığını anladım. Biri şöyle
diyordu. Bilim adamları yüzlerce teori geliştiriyor, binlerce deney yapıyor, on
binlerce gözlem yapıyor, ama dinci tek bir yanılgı ile bilimi yok ediyor. Koca
bir bilimsel tez, tek hata ile çöpe gidiyor. Dinin ise böyle bir derdi yok.
Nasıl olsa her şeyi metafizik! İspat diye bir dertleri yok.
Liberalist-kapitalist
ekonominin ise böyle bir derdi yok.
Kapitalistler, darbecileri m desteklemiştir, Alman sanayicileri Nazileri
mi desteklemiştir, liberalizme karşıdır bu. Nasıl düzelecektir, ekonominin
gizli eli ile. Kusura bakmayın da, ekonominin gizli elinin insanlara refah
sağlama ihtimali, Türklerin Turan’ı, Sosyalistlerin evrensel devrimlerini
yapmaları kadar uzaktır. Kapitalim buna rağmen halen dünyaya egemendir. Çünkü
kim olursan ol, köşe dönebilme imkânı sunar kişiye. Zaten dünyaya egemendir ve
kendisini ispat ihtiyacı hissetmez. Dünyaya egemen olması ve buna devam etmesi,
ispatıdır. 1990 yılında Rusya merkezli sosyalist-komünist bloğun çöküşü de,
sosyalizme karşı kendilerince yeterli bir ispattır. Milyarlarca inananı
olmasının, dinlerin doğruluk ispatı olması gibidir.
Oysa saf Kapitlaizm,
İskoçya Maliye ve Gümrük Bakanlığı yapmış Adam Simith tarafından bile
uygulanmamıştır. İngiliz kumaşları, İskoç tekstil sanayini zarara sokunca,
İngiliz kumaşlarına yüksek vergi getirilmiştir. Kapitalist iktisatçıların karşı
çıktığı sosyal politikalar, kapitalizmin asıl kurtarıcısıdır. Fikrimce insanlık
tarihinin bu aşamasından sonra devleti yok etmek bir yana, küçültmek bile imkânsızıdır.
Libaralizmin arzuladığı, adliye, polis, belediye ve ordudan ibaret, geriye
kalan tüm sağlık-sosyal güvenlik-altyapı, eğitim, finanas vb işlerinin özel
sektör sektörün yapacağı kapitalist devlet de imkânsızdır. Bin dokuz yüz doksan
ve iki bin on arasındaki seri krizler, dev şirketleri zor durumda bıraktı.
Şimdilerde ceo ya da başkan denen genel müdürleri, özel uçaklarına atlayıp,
Beyaz Saray’dan destek istedi. Tabi sosyal güvenliğe devlet bütçesinden para
ayrılmayan A.B.D’de halk tepki gösterdi. Müdürlerin olaya tepkisi, bir
sonrakine tarifeli tren seferleri ile gitmek oldu. Devletin tepkisi de o
desteği, ülke içinde yatırım yapma şartı koymak oldu. Kapitalistler ise, devletin
parasının devasa holdinglerin kurtarılmasına değil de, ülkede yatırım yapma
şartına kafayı taktı. Oysa politikacılar da haklıydı. Ödediklerin vergilerin
Tayland ya da Brezilyalılara maaş olarak gideceğini bilmek, seçmenlerin çok da
hoşuna gitmeyecek gerçeklerdir.
Bir de, bir küçülme kararı ile on-yirmi bin işçiyi
çok kolay işten çıkaran dev şirketlerin genel merkezlerinde ne biçim bir safa
sürüldüğünü anlamak için, Şeytan Marka Giyer adlı romanı okumanızı tavsiye
ederim.
Kapitalist
yazarlar, Keynes’in deyimi ile kapitalizmi yaşatma derdindedirler ve ideolojik
ayrıntıları çok da önemsemezler. 20. Yy’da Avrupa’da işçilerin aldıkları haklar
ve yüksek maaşlar, Komünizm korkusundandır. 1990’da Rus rejimi yıkılınca da o
hakları geri alma çabasına girdiler.
Kapitalistlerin
halen anlamadığı şudur. Bir toplumda eşitlik değilse bile belli bir standart yoksa
o toplumda özgürlük yoktur. Diyorsunuz ki devlet, özel mülke saldıranları
korusun ama o insanların neden saldırdığını araştırmasın. Burada da ikiyüzlülük
vardır. İşçilerin hak mücadelesine ya da
yasal sosyal güvenceye karşıyken, sadakadan yanadırlar. Hatta bu sadakanın
devletin, hele ki kapitalistleri koruyan sağcı partinin yapması daha iyidir.
Böylece işçileri düşük ücretle, sendikasız, sigortasız ya da sigorta bedelini
de devlete, hatta işçinin kendisine ödetmeye devam ederek, düzeni sürdürebiliriz.
Sırf
iktidarda ve güçlü olduğu için kapitalizm kendisini o kadar kaptırmıştır ki,
Japon asıllı Amerikan yazarı Fukuyama, tarihin sonu de demektedir. Yazıldığı
dönemde meşhur olan makalesi de birinin sanını sıkılana kadar diye biter. Adını
hatırlayamadığım bir yazar da Fukuyama’yı kast ederek, Osama Bin Ladin’in canı
sıkıldı demişti. Şu an Amerika tek güç değil, Rusya, Çin, Hindistan ve onlarca
ticari rakibi var. Eskisi gibi tam serbestlik olsun diyen iktisatçı kalmadı. Yok,
Çin, çocuk işçi çalıştırıyormuş, yok Hindistan havayı kirletiyormuş diye
söylenmekteler. Sanki batıda kapitalizm böyle kurulmamış. Kapitalizm omurgasız ve omurgasızlığı ile
omurgalı ideolojilere hadi yanlışla diye saldırıyor. Bunlara Atatürkçülük de dâhil.
Bu dönemde
ise kapitalizm, herkesin kapitlaist oldu bir çağa geliyor. Poper’ın Yahudi
geninden dolayı korkudan kaçtığı NAZİ vahşetine yorum yapmayıp, Avrupa’yı
Nazilerden kurtaran Sosyalizme laf etmemesi gibi, Kapitalizm de kendisini yıkacak
bencillik ve bireysellik çağına laf etmeli. Omurgasızlığı artık dev
kapitalistleri ya da kendisini dev aynasında gören kapitalistleri de vurmakta.