Tarihsel olarak iki millet, biz zamanlar devken, şimdi minicik olmuştur. Biri Moğolistan'dır, diğeri de Yunanistan'dır. Avrasya'nın çoğunu işgal eden devasa Moğol imparatorluğundan geriye, denize çıkışı olmayan, üç milyonluk nüfusunun yarısı başkentte, dier yarısı da göçebe yaşayan, Türkiye'nin dört katı bir devlet kaldı. Çin'in İç Moğolistan bölgesinde, Moğolistan'dan daha çok Moğol var. Yunanlılar ise, tarihte uzun süre deniz kenarında yaşayan şehir devletleri olarak yaşadılar. Bu şehir devletleri, Atina önderliğinde Persleri Ege kıyılarından kovdu ama Atina, Pelepones savaşlarında Sparta'ya yenilince, bu birlik dağıldı. Yunanlıları birleştiren, Yunanlılaşmış bir Balkan halkı olan Makedonlar oldu. Büyük İskender, emsali görülmemiş ve daha sonra da görülmeyecek bir şekilde, dünyanın en büyük devleti olan Pers imparatorluğunu üç meydan savaşı ve bir kaç şehir kuşatmasıyla altı yılda yıktı; İskender'in erken ölümü de bu imparatorluğun İskender'in generalleri arasında önce paylaşılmasınaa, sonra da yüz yıllar süren savaşlarla yıkılmasına sebep oldu. Yunanlıların ikinci defa dev olması, Doğu Roma imparatorluğunun Yunanlılaşması ile oldu. Yunanların bu altın çağı da, önce Arap, ardından Türk fetihleri ile azalarak, 1453'de bitti.
Hani Türklerin bir yazıklanması vardır ya; İkinci Dünya Savaşında Almanya ve Japonya ne biçim yıkılmıştı, şimdi onlar ne halde, biz ne haldeyiz, diye. Türkiye nüfusu, 1927 nüfus sayımında 13 milyon 648 bin olduğuna göre, 1922'de 10 milyon bile değildi, 1924 mübadelesi ile iyice azalacak, üç milyondan fazla Rum, Yunanistan'a göç edecek, Karadeniz ve Ege'de, özellikle kıyı kesimleri iyice tenhalaşacaktı. Buna karşılık Yunanistan'dan sekiz yüz binden fazla Türk ve Müslüman, Türkiye'ye göç edecekti. Türkiye daha sonra Balkanlar, Sovyetler Birliği ve çevresindeki pek çok ülkeden gizli yada açık göç alacaktı. Gene de Yunanistan gibi bir anda nüfusunun yüzde yetmişi kadar bir göç almayacaktı. Bu göçü kaldıramayacak, üzerine bir de kaybedilen savaşın borçları da eklenince, derin bir bunalıma girecekti. Bunun sonucunda bek çok Mübadil, Yunanistan'a yerleşemeyecek, Yunanistan'dan, Avusturalya başta olmak üzere başka ülkelere göç edecekti. Ardından demokrasinin ilk kurulduğu ülke, demokrasiyi bir türlü yerleştiremeyecek, darbeler, Meteksaz diktatörlüğü, iç savaş, albaylar cuntası derken, tipik bir Balkan ülkesi olacaktı.
Oysa 1923 yada 1924'de, hatta çok sonralarında bile Yunanistan, pek çok açıdan Türkiye'den daha avantajlıydı. Nüfüsu Türkiye'ye yakındı; 13'e 8. Türkiye'de okuma-yazma ve eğitim oranları, acınacak düzeydeydi, kadınlarda binde dört. Koca ülkede elli tane traktör ya vardı, ya yoktu. Nüfusun yüzde doksanı köylü olan ülkede, çoğu yerde sulama bile yapılmıyordu. Ülkede nüfusun ciddi bir oranı Türkçe bilmiyordu; cumhuriyetten yetmiş yıl sonra 1990'lar başında bile, çoğunluğu kadın, iki milyon kadar insanın, Kürtçe'den başka bir dil bilmediği varsayılıyordu. Halkın önemli bir kısmı, Kurtuluş Savaşı sırasında isyan etmişti ve sonraki yıllarda isyan edecekti. Genç devlet, Şeyh Sait, Dersim, Ağrı gibi geniş alana yayılan, uzun yıllar süren isyanlarla mücadele edecek; Ağrı isyanını bastırmka için İran'la toprak takasına girecekti. Alfabe, giyim-kuşam bir yana, ölçü ve terazilerde birlik kurmak için bile devrim yapmak gerekecekti. Cumhuriyetin ilanından 27 yıl sonra, 1950'de, dünyada ilk defa kurucu tek parti, iktidarı başka bir partiye, seçim sonucunda terk edecekti. Türkiye'nin gelişmesi de düz ve yükselen bir çizgide gitmeyecek, isyanlar, terör olayları, askeri darbeler ve pek çok olumsuz olay yaşayacak, istediği gibi kalkınıp, gelişemeyecekti. Gene de Türkiye, nüfus artışı ve ekonomik büyüme açısından Yunanistan'ı çok geride bırakacaktı. Yunanistan, tüm avantajlarına rağmen toplumsal bütünleşmesini sağlayamayacak, iç savaşlar ve çatışmalarla, doğum oranları çok düşük olmamasına rağmen, nüfusu uzun yıllar 8-9 milyon civarında sabitlenecek, bu nüfusun da yarıdan fazlası ülkenin yüzde birinden daha küçük bir bölümünde, Atina ile Pire civarında olacaktı. Ekonomisi de güdük kalacak, pek çok üründe Türkiye'den ithale mecbur kalacak, 1974 Kıbrıs Barış Harekatına karşı çaresizce seyredecekti.
Oysa Yunanistan'ın Güney Kore'den daha fazla toprağı var ve iklim açısından, konum açısından Güney Kore'den daha iyi durumda. 1923'de, dönemin süpre gücü Büyük Britanya İmparatorluğu'nun Balkan yarım adasındaki tek müttefikiydi Balkanlardaki diğer devletlerde o zamanlar Alman yada Rus hayranlığı vardı. 1945'de Balkanların tek Komünist olmayan ülkesiydi. Osmanlı'da tüccarlar Yunan, zanaatkarlar ve doktorlar Ermeni, bankerler Yahudi olurdu. Uzun yıllarda Yunanistan, armatörleri ile ünlü oldu. 1990'da Sovyetler Birliği dağıldığında Yunanistan, eski Sovyet ülkelerinden, özellikle de Gürcistan'dan, neredeyse tamamı Yunanca bilmeyen pek çok insanı, Rum Ortodoks kilisesine bağlı oldukları bahanesiyle Yunanistan'da göç ettirdi ve nüfüsunun on milyon olmasını sağladı. Avrupa Birliği olunca, birlik yasaları ile armatörlük ve pek çok iş kolu çöktü. Yunan gençleri de çalışmak için Avrupa ülkelerine göç etmeye başladı. Yunanistan halen göç aldığı halde, Avrupa'ya verdiği göç daha fazla. Ülkede tek ciddi sektör turizm olmuş. Ülke gayrı safi milli hasılasının beşte biri, 1945'de İtalya'dan alınan Rodos ve 12 adalardan geliyor.
Bu haliyle bile Yınanistan, Balkan yarım adasındaki en büyük ekonomi. Kendisine çok yakın yüz ölçümü ve nüfusu olan Macaristan ile hemen hemen aynı gayrı safi milli hasılaya sahip. Macaristan'ın hem denize kıyısı yok, hem de kırk beş sene doğu bloku ülkesi oldu.
Belki iktisat, siyaset ve diğer alanların bilim insanları ve bu durum üzerine daha ayrıntılı incelemeler ve tezler yazar. Bence Yunanistan'ın kaybedişi, pek çok imkana rağmen bir kaybediştir.

Hiç yorum yok:
Yorum Gönder