İnsanlığın o kadar büyük bir bilgi birikimine sahip ki, her şeyi bilmek bir yana, bildiğinizi sandığınız halde, hiç bilmediğimiz bir şeyi, daha önce neden haberim bile yok diyebiliyorsunuz. Hele felsefe olduğunda bu çok mümkün. Ben de yirmi beş yıllık bir felsefe öğretmeni olarak, Sokrates ile ilgili bilinebilecek şeylerin çoğunu bildiğimi sanıyordum. Felsefe 101 adlı bir kitabı, ders anlatırken bahsedecek yeni bilgiler öğrenirim diye okudum ve iyi ki okudum. Sokrates ile ilgili iki yeni şey öğrendim. Biri Sokrates öncesi, yani Presıkratik deyimini 19.yy sonlarında ve 20. yy başlarında yaşayan bir Alman felsefe profesörü uydurmuş. Presokratik denen filozofların çoğu Sokrates'in arkadaşı, yaşıtı ve çağdaşı. Hatta pek çoğu Sokrates'ten sonra yaşamış, okulu devam etmiş. Mesela Sokrates'in en meşhur öğrencisi Platon, Pisagor'dan ders almak için Sicilya'ya, Siracusa'ya gitmiştir. Pisagor, arkhe'nin sayılar olduğuna inanırdı. Arkheci filozof olduğundan Presokratik sayılır.
Diğer yandan felsefede, bilimlerde ve tarihte bir Sokrates meselesi var ki, o da Sokrates'in hiç kitap yazmaması ve onu tanıyan herkesin başka bir Sokrates'ten bahsetmesi durumudur. Platon'un haricinde dört Sokratesçi okul vardır (Megara, Knikler, Kirene ve Ellis-Eteria okulları) ve hepsi ayrı telden çalar. Ksenephon'da Sokrates'ten anılarda başka bir Sokrates anlatır. Hatta 20. yy fiolozu Karl Popper, Açık Toplum ve Düşmanları kitabında ( https://onbinkitap.blogspot.com/2016/09/okunmas-gereken-on-bin-kitap-1-karl.html )Sokrates'i bir demokrasi aşığı, Platon'u da bir demokrasi düşmanı gibi gösterir. Oysa çağdaşları Sokrates'in de demokrasiyi sevmediği konusunda hemfikirdir. Gerçi Popper, iki ciltlik kitabı sırf Karl Marks'ı eleştirmek için yazmıştır. Oysa kendisi soyundaki az bir parça Yahudilik yüzünden Yeni Zelanda'ya kaçtığı halde faşizm hakkına hiç bir şey yazmamıştır. ( https://onbinkitap.blogspot.com/2017/03/karl-popper-hakkindadegisen-goruslerim.html )
Sokrates meselesi de, bir kişiyi hiç tanımayıp ya da yazdıklarını hiç okumayıp, onun hakkında bilgi ve fikir üretme işi oluyor. Sokrates kitap yazmamıştı ama ciltler dolusu kitap yazan pek çok kişinin de başına benzer şeyler gelebiliyor. Bir kişi, onlarca kitap yazsa da, insanlar o kişiyi okumuyor, o kişi hakkında yazılanları okumayan ama o kişi hakkında yapılan dedikodularla o kişiyi yorumlayan kitleler var. Yıllar önce bazı öğrencilerim, Ziya Gökalp'in Ateist olduğunu iddia etmişlerdi. Tarikat büyükleri öyle anlatmıştı çünkü. Oysa Ziya Gökalp'i bir parça okumuş olsalar, öyle olmadığını bilirlerdi. ( https://onbinkitap.blogspot.com/2017/04/ziya-gokalp-uzerine-ziya.html) Bir de Mevlana gibi gereksizce ve fütursuzca övülenler var. Mesnevi'yi okuyanların Mevlana'dan nefret etmesi normaldir. ( https://onbinkitap.blogspot.com/2017/12/mesnevidenhatirlananlar-mevlana.html ) Bir bütün olarak Mevleviliğin de karanlık bir yüzü vardır. ( https://onbinkitap.blogspot.com/2021/08/ariflerin-menkibeleri-ve-mevleviligin.html ) Oysa çok övülen bazı klasikleri baştan sona okursanız, rezilliğini görürsünüz. ( https://onbinkitap.blogspot.com/2022/05/tamami-okunmayan-bazi-dogu-klasiklerin.html)
Bence dünyada en fazla övülen hain, Mevlana Celalettin-i Rumi ya da Belhi'dir. Mesnevisi Türklere hakaretle doludur. Bir hikayede Çinliler ve Türkler resim yarışması yapar.Bir mağaranın ortasına perde kurarlar. Perdenin bir Çinliler kutu kutu boya tüketir, Türkler zımpara ve cila. Sonra aradaki perde açılır ve Çinliler, kendi resimlerinin yansımasına hayran olur. Sonra Mevlana uzun uzun açıklama yapar. Türklerin ne kadar taklitçi olduğunu yazar. Başka bir hikayede de Türk'ün biri, elbise diktirmeye, elinde kumaşı ile bir terziye girer. Türk'ü, kıpkırmızı kalkan yüzlü, çekik, küçük gözlü diye tarif eder. Terzi, Türk'ü güldürüp, kumaştan parça çalar. Mevlana'da hikayeden Türk'ün ve Türklerin aptal olduğu sonucunu çıkarır. Bunlar aklıma gelenler. Bir başka hikayede de tecavüze uğrayan bir erkek çocuğu vardır. Mevlana olaydan dolayı çocukla alay eder. Buradan da Afganlı olan (Afganistan Belh doğumludur ve tüm eserlerini Farsça yazmıştır. Afganca diye bilfiğimiz Peştunca, Farsça'nın lehçelerinden biridir.) Mevlana'dan Afganistan'da Bacha Bazi benzeri geleneklerin ve oğlancılığın çok eskiden de yaygın olduğunu anlıyoruz. ( https://onbinkitap.blogspot.com/2018/10/diktatorlerin-marifetleri-histonun.html ) Mevlana'nın babası Bahaddin Velet, kendisini Kürt yatıp, Arap uyanan şeyh olarak tanıtmıştır. Yani Kürtlerden de nefret eder. Genelde Araplar ve Farisiler dışındaki tüm milletlerle alay eder. Ha bire çoğunluğu Beydeba'dan alınan fabl masallar, Mevlana'dan hikayeler diye çocuklara okutuluyor.
Özellikle dini kitaplarda bu Sokrates problemi çok yoğun. Bir kere Kuran'ın Türkçesini okuyan çok az. Onlarda genelde deist-ateist falan oluyor. Tarikatlar genelde Kuran çevirilerine karşı (ya da kendi çevirilerini dayatıyor.). Diğer yandan Kuran dışındaki tefsir, siyer ya da kelam gibi kitaplar da çok satılıyor, az okunuyor. O kadar ki bir kere Gazali'nin Kimyayı Saadet diye aldığım kitaptan, başka bir kitap çıkmıştı. ( https://onbinkitap.blogspot.com/2020/08/gazalinin-omuzundan-atilan-tufekler.html ) Işıkçılar denen tarikatın kurucusu Hüseyin Fehmi Işık, nasıl olsa öğretmen okumaz diye ödeve maç özeti anlatan öğrenciler gibi, Gazali'nin kitabına kendi kafasınca başka şeyler yazmış. Muhtemelen pek çok din kitabı böyledir.
Sokrates problemi, bazı dinlerin doğasında vardır, özellikle en fazla inananı olan Hristiyanlık dinindedir çünkü Hristiyanlar'a göre İncil, Allah tarafından İsa peygambere vahiy etmemiştir. İsaya vahiy geldiğine sadece Müslümanlar inanır. Bu bilgi bir tek Kuran'da yazar. Sovyet yazar Mihail Bulgakov, Usta ile Margarita romanında İsa'yı yarı deli, Knik bir Yunan filozofu yapar. İncil yazarları Matta ve Luca, onu yakip eden ve kafasına göre bir şeyler yazmışlarıdır.
Yüzlerce ayrı İncil olması bu yüzdendir. Müslümanlar, yüzlerce ayrı İncil'den dolayı Hristiyanlarla alay ederler ama sayısı belirsiz ile kaynağı belirisiz hadisleri göz ardı ederler. Geçenlerde internette iki videoya denk geldim. Arap vaizin biri, Türkiye'ye saç ektirmeye gelenlere kızıyor, saç ektirmenin haram olduğuna dair hadisler olduğunu söylüyordu. Saç ektirme, otuz yıllık bir teknoloji değil. Cübbeli Ahmet namlı kişi de, kadınların sütyensiz gezmesinin günah olduğuna dair hadislerden bahsediyordu. Oysa sütyenin genel anlamda kadın kıyafeti olması ve bu günkü halini alması, iki yüz yıllık. Bu günkü sütyene benzeyen en eski kıyafetler 15. yüz yıl Avrupasında çıkmıştır. Türkçedeki sütyen kelimesi, Fransızcadan gelmişti ve 6-7. yüz yıl Arapları muhtemelen sütyen kullanmıyordu. Din adamları, nasıl olsa kimse Kütüb-ü Sitte'yi baştan sona okumamıştır ve hadis kaynaklarının tamamı Kütüb-ü Sitte'den ibaret değildir.
Yakın dönem din ünlüleri için de benzer bir durum vardır. Said-i Nursi, Seyit Ahmet Arvasi gibi adı halen anılan, Ali Haydar Pilavoğlu gibi adı unutulanların kitapları da okunmamıştır. ( https://onbinkitap.blogspot.com/2018/12/dini-inanclarimi-kaybetmem-4-saiti.html ) Nurcular da Nur Risalelerini okuma günleri yapar. Ben bu risale okumalarına iki kere denk geldim. Biri öğrenciyken, son sınfta, hemşericilik muhabbetinden tanıdığım bir alt sınıftı, ikincisi de okulumun din kültürü öğretmeniydi. (İlkinde vde Fettuş resmi yoktu ama yüzde doksan Fetöcü bir evdi. İkincisinde özellikle sormuştum, biz başka bir Nurcu grubuyuz demişlerdi. İlkinin üzerinden otuz yıldan fazla, ikincisinin üzerinden de on küsur yıl geçmiş.) Bir kişi, risaleden bir cünle okuyor, sonra dakikalarca, bazen yarım saate yakın o cünleyi açıklıyor. Yarım sayfalık bir yazıyı okumaz, üç-dört saati alıyordu. Neden kendileri okumuyor diye merak ediyordum.
Bir bilgiyi öğrenmenin en iyi yolu kendi kaynağıdır. Bu kaynaklara ulaşmak artık o kadar zor da değil. Okuma alışkanlığımız da, son nesi için biraz daha yüksek. Bir zamanlar yüz bin satan kitaplara vay be derken kitapçılar; bugün bazı kitaplar sessizce bir milyon sınırını geçti. Romanlara ve kişisel gelişim ile ilgili kitaplara ayırdığımız vakti, din kitaplarına da ayırabiliriz. Mevlana ile ilgili onlarca popüler kitap yerine, Mesnevi, Divan-ı Kebir, Mektubat, Fih-i Mafih gibi kitaplarını bizzat okuyabiliriz. 22 (yirmi iki) ayrı dilde Kuran basan diyanet işleri başkanlığı, Türkçe Kuran'a da güvenmeli.Sadece Kuran ya da Mevlana değil, İmam Hanefi, İmam Şafi, Said-İ Nursi, Hacı Bektaş-ı Veli gibi din adamlarınının da yazdıklarını kaynağından okuyabiliriz. Onlar Sokrates değil, zaamanında kendileri de kitap yazmışlar. O ünlü din adamlarını yazdıklarınan daha iyi tanıyabiliriz.