1980-85 yılları arası çocuk hikayelerini doktora tezi yapan bir akademisyen, hikayelerin yüzde sekseninden fazlasının ana-babasının sözünü dinlemeyen çocukların canının yanması, başının belaye girmesi olduğunu tespit etmiş. Tam da benim neslime gelen kitlenin çoğunun ısrarla reisçi olmasının sebebi de budur. Ben de Alevi ve Kürt bir aileden geldiğim için solcuyum ki, ben ve benim gibi pek çok kişinin lise yada üniversite de Ülkücü takılmışlığı vardır. 12 Eylülün halkı şekillendirmesini uzun uzun yazmıştım, bu yazıda ondan bahsetmeyeceğim. Bunu günümüzde ve şu an bile nasıl yapıyorlar, onu anlatacağım.
12 Eylülün operasyonunun etkileri, bizden sonraki, özellikle doksanlar ve iki binlerin seçmen olması ile azalmıştır. Gezi isyanını yapan da, bizim nesil gibi yeterince eğitilmemiş y kuşağı yaptı. Bu nesil, özellikle internetle yeni tanışan nesil, iktidar ve merkez medya propagandalarına karşı daha dayanıklı, ama medyada halen iktidar araçları çok baskın ve herkesi bir şekilde etkileme gücü var.
Klasik medya araçlarını zaten biliyorsunuz. Dünyanın çoğu ülkesinde iki buçuk holding, klasik (internet öncesi radyo-tv-gazete vs) medya araçların kontrol eder. Güç el değiştirince, medya da el değiştirir. Medyanın gücü yoktur, gücün medyası vardır. Peki ya sosyal medya? Araştırmalar, X (Twitter) 'ın sağcı mesajları daha çok öne çıkarıyormuş. Aslında tüm sosyal medya yapay zekalarının böyle özelliği var. En çok kullanılan uygulamalar ve siteler, bir kaç büyük şirkete ait.
1999 yılında Şehriban Coşkunfrat cinayeti sonrasında kopan fırtınanın sebebi, Satanizm değildi; fanzin dergilerin kapanması ve baskılanmasıydı. Çoğu fotokopiyle üretilen bu dergilerin minik okur kitleleri de oluşmuştu. (Bu okuduğunuz blog gibi düşünün.) Çoğunlukla İstanbul, Kadıköy'de, Akmar pasajı ve civarında satılıyorlardı. Yılanın başını daha küçükken ezmek için bu olayı fırsat bildiler. Medya, kendine alternatifi istemez.
Alternatif medyayı tamamen boğmak, hele biraz serpildikten sonra çok zor, hatta imkansız hale gelir. Osmanlının yüz yıllarca matbaayı yasaklamasının sebebini, hattat odasının muhalefeti sanmak; birinci dünya savaşında, Almanlar yenildiği için yenilmiş sayılmamız kadar büyük bir yalandır. Matbaanın gecikmesi, Osmanlı'nın yıkılış nedenlerinden olduğu kadar, Osmanoğlu hanedanlığının tahtta kalış nedenidir. Türkler arasında yeni bir hanedanlık çıkmamış, çıkan isyanlar hanedanlığı değiştirmemiştir. Çünkü hanedanlığı değiştirecek yada yerine cumhuriyet veya benzeri bir rejimi getirecek ideoloji oluşmamış, isyanların pek çoğunda hanedanlığı değiştirme amacı güdülmemiştir. Böylesi isyanlar ancak Alevi dergahları merkezli ve İran destekli olarak çıkmış ama din, aynı zamanda kimlik de olduğundan, başarılı olma şansı yoktu. Buna karşın saltanat sülalesi değiştiremeyen muhalefet, padişah değiştirmiş, otuz altı Osmanlı padişahından üçte biri, yani on ikisi tahttan indirilmiştir. Yani aynı aileden, kimin padişah olacağına, çoğu kez aile karar veremiyordu. Vakayı Hayriye'ye kadar Yeniçeriler baskındı. Hatta hem devletin, hem de Yeniçeriliğin ilk kurulduğu yıllarda, 1389 Kosova savaşında, Padişah 1. Murat öldürüldükten sonra, şehzade Süleyman tuzağa çekilip, öldürülerek, Yıldırım Bayezid, padişah ilan edilmişti.
Bu padişah değişikliklerinin tamamına yakını, İstanbul merkezli ve devlete yakın güçlerce yapılıyordu. Halkın isyanları ideolojisiz, sadece yağma ve devletle pazarlık amaçlıydı. Dönemin medyası divan şairleri ve halk ozanlarıydı. Lakin tüm engellemelere rağmen teknoloji ve modernlik, Osmanlı'ya da geldi. Osmanlı'da matbaayı kontrol etmeye karar verdi, daha doğrusu çalıştı. Özellikle 2. Abdülhamit, ağır bir sansür ve yasaklama politikası uyguladı. Muhalif basın da yurt dışında, Avrupa ve Mısır'a yuvalandı. Gazeteleri de, kapitülasyonlar nedeni ile Osmanlı polisinin giremediği Avrupa devletlerinin postanelerine gönderdi. Halide Edip Adıvar, Sinekli Bakkal romanında anlatır. İtalyan postanesine gidip, gazeteyi almak, yürek istemektedir çünkü herkes mimlidir. Beden işçisi bir arkadaşlarını ikna ederler, o da kara çarşaf giyip, İtalyan postanesinde, Paris'te basılış gazeteleri alır. Ancak çıkışta, kestane aldığı seyyar satıcı, sivil polistir. Kıllı, kocaman ellerden şüphelenip, arkadaşlarına bildirir. Sivil polis ordusu, bir köşede kıstırıp, sarkıntılık etme bahanesi ile çarşafı kaldırır ve adamı yakalarlar, sonra da şebeke çöker. Muhtemelen bu olaydan sonra çarşaf giymek yasaklanır, bu yasak, 2. Meşrutiyetin ilanıyla kalkar. Şener Şen'in oynadığı ve Abdülhamit-2. Meşrutiyet devrinde geçen Değirmen filminden bir sahne vardır. Taraflardan kıdemli olan, kıdemsizi dinler ve matbuat yasağı oyun deyip, durur. Deprem haberine matbuat yasağı koyacakken, çok geçtir. Telgraflar haberi alan bir gazete, çoktan haberi basmıştır.
İşte Osmanlı'ya gazetenin, Türkiye'ye özel radyo ve televizyonların geç gelme sebebi buydu; teknoloji gelişince, sansür koymak zor, neredeyse imkansız oluyor. Fanzin dergiciklerin daha doğmadan, Satanizm suçlamasıyla linçlenmesinin sebebi de buydu.
Benzer bir durum, sosyal medya için yaşanıyor. Onu da engellemenin imkanı yok ve daha zor. Siteleri ve uygulamaları engelleseniz bile alternatifleri yada VPN gibi farklı ulaşma yolları var. Gelecekte uydudan Roj tv izleme yada Erivan radyosundan Kürtçe müzik dinleme gibi, yabancı ülkelerin uydu yada uzun dalga vericileri ile internete bağlanmak mümkün olabilir. Starlink şirketi bu işin altyapısı değilse de, öncülü olabilir. İnterneti tamamen kapatmak, tüm klasik (radyo-tv-gazete) medyayı kapatmaktan daha zor. Çünkü bu seferde her türlü haberleşme, alış-veriş, devlet ve resmi işlemleri de kesmiş oluyorsunuz.
Sansürün imkansızlığını gören egemen güçler, çoğunluk veya baskın olarak kontrol etmeye çalışır. Bunun için büyük paralar harcar. Basın kuruluşları aslında çok para kazanan kurumlar değildir, hatta pek çoğu zararına çalışır. Çoğu kez ilk hedef, kendini döndürmesidir. Zaman gazetesi, son on yılında çoğunlukla bedava dağıtılıyordu. Okullarda müdür ve müdür yardımcılarına, buna benzer kamu kuruluşlarındaki yöneticilere istemeseler de gönderiyorlardı. Avukat yazıhanelerinin, doktor muayenehanelerinin, dükkanların kapılarının altlarına mutlaka sıkıştırılıyordu. 17-25 Aralık operasyonlarından sonra esnaf, bir hafta kadar bekledi. Sonra Zaman gaztesi dağıtıcılarını kovmaya, tarikat evlerine bağışları kesmeye başladı. 2002 seçimlerinden sonra Cem Uzan, mitinginden şerefsiz başbakan diye bağırınca, haberi yayımlayan kanalları bir ay kapanma cezası aldı, başta ana kanalı olan Star olmak üzere. O zamanlar Uzan grubunun, yabancı müzik klipleri yayınlayan, İngilizce isimli bir televizyon kanalı vardı. Bu kanal bir ay boyunca Türkçe haber bülteni yaptı. Star haber bürosu olduğu gibi bu kanala taşındı bir ay boyunca. O zaman, haber bülteninin, sadece haber bülteni olmadığını anladım. Yabancı müzik klipleri yayını yapan bu kanaldaki haber bülteni, reytingleri çok düşürmüştür muhtemelen.
Medya kanalarının asıl sahibi olan reklam verenler için de durum benzer, hata aynıdır. Bir medya kanalının sadece ürünlerini tanıtmak için desteklemezler. O medyanın siyaseti ve toplumu şekillendirmesi için de desteklerler. Halk bunu istiyor sözleri tamamen palavradır. Bazı dizilerin azıcık reyting düşmesinden sonra yayından kaldırıldığında, halk bunu istemiyor deyip, dururlar. Oysa pek çok dizi, özellikle mafya dizileri, uzun süre düşük reytinge dayanmıştır. Bu tür dizilerin atası olan Deli Yürek, bir buçuk yıl kadar düşük reytigle devam etti. Kurtlar Vadisi bile, Kurtlar Vadisi Pusu'dan evvel, Kurtlar Vadisi Terör diye, dört bölüm başarısız bir seri oldu, buna rağmen yeni seri yapıldı. Çarpışma denen zırvalık bile yirmi dört bölüm sürdü.
https://onbinkitap.blogspot.com/2020/11/carpisma-ve-diger-mafya-derin-devlet.html
Toplumu şekillendirme bazen çok sinsidir. Doksanların ve iki binlerin sözde solcu Radikal gazetesi, Ramize Erer'i, bir karikatürü yüzünden o gün kovmuştu. Karikatürdeki kadın, ilk üç karede, derdini anlatmak istediği erkeklerin sarkıntılığına uğruyor, dördüncü karede bir kadına bu durumu anlatıyor, kadın da, bazı şeyleri kadınlarla dertleşmesi gerektiğini söylüyordu. İşin ilginci aynı karikatürist, otobüs firmasının seks ihtiyaç molası vermesi ile ilgili karikatür yapmış, hatta otobüs firmasının adı yüzünden Trakya halkının tepkisini çekmiş, buna rağmen yayına devam etmişti. İşin gerçeği gazetenin görünüşteki sahibi Aydın Doğan, asıl sahibi FTÖ'ydü. Amacı da siyasal İslamın ve tarikatların yükselişine, neoliberalizme ve özelleştirmelere, solcuları ikna etmek yada ikna etmiş gözükmekti. Buna rağmen Feminizm ve kadın dayanışmasına karşıydı. Gezi isyanı sırasında da açıkça iktidardan yana oldu, hatta gazetenin yayın yönetmeni İsmet Berkan, meşhur Kabataş görüntülerini gördüğüne dair yalan beyanat verdi. Mine Gökte Kırıkkanat (O zamanki soy adı Saulnier, Fransız kocası sebebi ile) ve Uğur Mumcu'nun oğlu Özgür Mumcu'yu kadrosuna katarak, kendini uzunca süre kamufule etti. 17-25 Aralıktan sonra iktidara yanladı çünkü Aydın Doğan, bu çatışmayı kimin kazanacağını biliyordu. Asıl oyun kurucu oydu. Daha doğrusu TÜSİAD. 12 Mart, 12 Eylüll, kazanan, servetini katlayan hep TÜSİAD üyeleri oldu.
https://onbinkitap.blogspot.com/2023/12/teflon-tusiad-ve-teflon-kaplamalari.html
Günümüzde sosyal medya ve trolcülüğü de benzer şekilde işliyor. Sadece siyasi kişiler değil, insanların alışkanlıkları da değiştirilmeye çalışılır. Mesela meşhur Ekşisözlük'ü ve bazı başlıklarını ele alalım. Doktorların dayağı hak ettiği yada öğretmenlere yaz tatilinde maaş verilmemesi gerekliliği üzerine başlıkların ve yazıların hepsinin sebebi psikopatşık yada çocukluk travması değildir. Devlet memurlarına düşmanlık, kamu hizmetlerine düşmanlık, yıllardır sistematik olarak devam ediyor. Hem Ekşisözlük'te, hem Uludağsözlük'te, hem de diğer sosyal medya platformlarında bu tür paylaşımlar artıyor.
Medya araçları toplumu etkilese de, bu etkinin sınırları vardır çünkü insan düşünen bir varlıktır. Düşünmekye, sorgulamaya ve keşfetmeye sebep olur. Eğer medya ile halkı sonsuza kadar kandırmak mümkün olsaydı, insanoğlunda hiç değişim olmazdı. Tarihteki her iktidar, eğitim ve medya yolu ile iktidarını sabitlemek istedi. Milat öncesi iktidarlar da buna dahildi. Yazının yaygın olmadığı ilk çağlarda, dini alanlar, ibadethaneler, en yaygın genel toplanma yeri, din adamları da propagandacılardı. Saz çalan ozanlar, şairler, eskinin ciddi propagandacılarıydı. Önemli mevkilerdeki kişiler, şair ve saz aşığı (ozan) korur, onları maaşa bağlardı. Fatimiler, Şii ilahiyatın gelişimi için El Ezher üniversitesini kurdu. Mısır'da iktidar değişince, El Ezher, Sünni ilahiyatın merkezi oldu.
Eğer bir toplumda, keşif alanları çoksa (bu toplum kavramı farklılaşabilir. Örneğin Z kuşağı, benimde mensubu olduğum Boomer kuşağına göre bambaşka bir kuşaktır) bu şekillendirme çabası ters tepebilir. Benim neslim, haftada 1 saat zorunlu din dersleri ile dindar oldu demiştim, daha önceki yazılarımda. Oysa şimdi düşününce, bizden önceki kuşağa göre daha az dindar olduğumuzu anlıyorum. Benim gibi kırkından sonra dinsiz olanlar da çok Bu nesilde adeta patlama yapıyor dinsizlik. Diğer konularda da iktidarların çabaları sık sık ters tepiyor. Sadece din değil, her konuda öğrettiğiniz bilgilerin yanlışlığı bir gün illa keşfedilir.
https://onbinkitap.blogspot.com/2024/05/serbest-kesif-yolu-ile-ogrenme-1.html