CHP Genel Başkanı Özgür Özel, 30 Ekim’de tutuklandıktan
sonra yerine kayyım atanan Esenyurt Belediye Başkanı Ahmet Özer‘i cezaevinde
ziyaret etti.
CHP lideri Özel, “Ahmet Özer’in tutukluluğunun birinci
ayında düzenlenen duruşmada hakim, Özer’in 4 sayfalık savunmasını dinlemeden
tutukluluğa devam kararı verdi” dedİ
Özel'in bahsettiği ve mahkeme heyeti tarafından okunmasına
izin verilmeyen Ahmet Özer’in 4 sayfalık savunması şöyle:
SEÇİLMİŞ BİR SİYASİYİM: Sayın Hakim, Huzurunuzda, oldukça
haksız ve dayanaksız bir şekilde, güya bir terör örgütüne üye olma isnadı
dolayısıyla tutuklu olarak bulunmaktayım. Ben, Avukatlarımın size sunduğu
dilekçe ekindeki belgelerden de göreceğiniz üzere; “GAP’ın Sosyoekonomik ve
Politik Boyutları” tezi ile Sosyoloji Doktoru unvanı alan, DPT (Devlet Planlama
Teşkilatı) bünyesinde sürdürülen GAP Projesi’nde uzman sosyolog olarak çalışan,
GAP Belediyeler Birliği’nin kuruluşunu gerçekleştirerek yedi yıl Genel
Sekreterliğini ve Yönetim Kurulu üyeliğini yürüten ve Birleşmiş Milletler (BM)
Habitat II Zirvesi’ne Türkiye delegesi olarak katılan bir bilim insanıyım.
Türkiye’nin en büyük ve hatta 7 büyükşehirden bile daha kalabalık bir ilçesinin
belediye başkanlığına, ülkenin kurucu partisi olan ve benim de çok uzun
yıllardır üyesi olduğum CHP’den, rekor sayılabilecek bir oyla belediye başkanı
seçilmiş bir siyasiyim.,
İÇİME SİNDİREMİYORUM: Bu sıfatları haiz, hayatı boyunca
barış ve demokrasiden yana olan, tüm akademik yaşamını “müreffeh, barış içinde
ve huzurlu bir Türkiye'nin nasıl inşa edilebileceğine vakfetmiş bir bilim
insanı ve halkı tarafından teveccüh gösterilmiş bir belediye başkanı olarak,
ismimin terör ile birlikte anılmasından çok büyük bir ızdırap duymaktayım.
Hayatım boyunca hiçbir terör örgütüne üye olmadım, fikir ve yöntemlerini asla
benimsemedim, barış ve insan haklarından yana biri olarak, terör dahil her
türlü şiddetin,fikren her zaman karşısında oldum. Bugün de bu fikirlerimden
vazgeçmiş değilim, hayatım boyunca da her koşulda barış ve kardeşliği savunmaya
devam edeceğim. Tüm bu hususlara rağmen, sabaha karşı daha güneş bile doğmadan,
evime, sanki eli silahlı bir teröristmişim gibi baskın yapılmasını, apar topar
adliyeye getirilmeyi ve tamamen soyut, dayanaksız ve mantıksız isnatlarla
tutuklu bulunmayı içime sindiremiyorum.
DELİLLERİN EKLE TUTULUR YANI YOK: Hakkımda ileri sürülen bu
isnatları bir kez dahi gözden geçirmeniz durumunda, sizin de asla içinize
sinmeyeceğine, müdafilerimin sunduğu dilekçeyi ve eklerini incelediğinizde
suçsuz olduğuma kanaat getireceğinize, hakkımda tamamen afaki ve zorlama
yorumlarla suçlamada bulunulduğu sonucuna kolaylıkla varacağınıza da
inanıyorum. Zaten hakkımda delil olarak ileri sürülen hususların hiçbir suretle
elle tutulur bir yanı olmadığını, sadece bana soru olarak yöneltilen hususlara
bakmanız durumunda dahi rahatça görebileceğiniz düşüncesindeyim. Örneğin
Diyarbakır D tipi yüksek güvenlikli kapalı ceza infaz kurumunda yapılan aramada
ele geçirildiği iddia edilen birtakım dijital veri içeriklerinde güya hükümlü
Abdullah Öcalan ile onu ziyarete giden heyet arasında yapılan görüşmelerde
heyetin “bazı akademisyenlerin demokratik özerkliğe katkı sağlamak
istediklerini” ilettikleri, Abdullah Öcalan’ın “bir isim söyleyebilir misiniz”
şeklindeki sorusuna da “Mersin Üniversitesinden Ahmet Özer var” şeklinde cevap
verildiği iddia edilmiş ve buna ilişkin olarak polis bana ifadem sırasında
“yukarıda size okunan Abdullah Öcalan ile yapılan görüşmede sizin demokratik
özerklik hakkında katkı sağlamak istediğiniz anlaşılmış olup…” şeklinde bir
soru yönetmiştir. Sadece bu soru içeriği bile soruşturmanın ne derece ağır bir
ön yargıyla yürütüldüğünü göstermeye yetmektedir. Zira görüleceği üzere polis,
tarafı bile olmadığım bir konuşmada, gıyabımda söylenen şeylerden yola çıkarak,
benim, güya demokratik özerklik hakkında katkı sağlamak istediğimin
“anlaşıldığını” ileri sürmektedir. Benim tarafı bile olmadığım bir konuşmada,
haberim bile olmadan ismimin zikredilmesi, nasıl aleyhime delil olarak
gösterilebilir?
TELEFON GÖRÜŞMESİNİ HATIRLAMIYORUM: Benim hayatım boyunca
demokratik özerklik ile ilgili hiçbir çalışmam olmadı, kimseye de bu yönde
çalışma isteği dile getirmedim, böyle bir arzu ve düşüncem de hiçbir zaman
mevcut olmadı. Birilerinin gıyabımda böyle bir konuşma yapması, bundan haberim
olduğuna dair en ufak bir delil dahi yokken, nasıl bana isnat edilebilir? Keza,
yaptığım iddia edilen bir telefon görüşmesi de örgüt üyeliği iddiasına dayanak
yapılmaya çalışılmaktadır. Evvela ben böyle bir telefon görülmesi yaptığımı
hatırlamıyorum. Fakat söz konusu telefon konuşmalarının tarafımca yapıldığı ve
belirtilen cümlelerin de benim tarafımdan söylendiği kabul edildiğinde dahi bu
konuşmaların bir terör örgütüne mensubiyete delalet ettiğini söylemek akla ve
mantığa tamamen aykırıdır. Bu konuşma tapeden de açıkça anlaşılacağı üzere
tamamen insani mülazahalarla yapıldığı bariz olan bir taziye görüşmesidir. Bu
konuşmada geçtiği iddia edilen tek bir cümleye, bağlamından tamamen kopuk bir
anlam yüklenerek, bana terör örgütü üyeliği isnat edilmesi asla kabul
edilebilir değildir. Bir vefat haberi üzerine, ölen kişinin sadece annelik
sıfatına atıf yapan ve insani düşüncelerle nezaketen sarf edildiği gayet açık
olan bir cümlenin, örgüt üyeliğine delil olarak değerlendirilip, bu cümle
yüzünden birinin özgürlüğünden mahrum bırakılması asla kabul edilebilir
değildir.
DAYANAK OLMAKTAN UZAK: Kaldı ki C. Savcısının tutuklama
talebinden anlaşıldığı üzere hakkımda yaklaşık 2 ay boyunca dinleme yapılmasına
rağmen sadece 2 görüşmenin şüpheli olduğu söylenmiştir ki bunların da
içeriklerinde aslında iddialara dayanak hiçbir şey barındırmadıkları, tamamen
insani mülahazalarla yapılan olağan görüşmeler oldukları gayet açıktır. Oysa,
dinlenildiğinden haberdar dahi olmayan bir kimsenin, 2 ay boyunca yaptığı
yüzlerce görüşme içinde, örgüt üyeliği iddiasına dayanak yapılabilecek hiçbir
konuşmanın bulunmaması, o kişinin örgüt üyesi olmadığının açık bir delilidir.
Sayın Savcılık, bir telefon görüşmesinden zorlama yorumlarla cımbızla bir
sözcük çekeceğine, tapelerin tamamına baksaydı, asla bir örgüt üyeliğinden söz
edilemeyeceğini kolayca anlayabilirdi. Zira 2 ay boyunca hakkımda telefon
dinelmesi yapılmasına rağmen sadece 2 tapenin şüpheli görünmesi ve bunların da
aslında iddialara dayanak olmaktan uzak olması dahi aslında asla bir terör
örgütü üyesi olarak suçlanamayacağımı açıkça göstermektedir.
TELEFON GÖRÜŞMELERİ: Değinmek istediğim bir mesele de teknik
takip sonucu elde edilen sözde delillerdir. Bu teknik takipte anladığım
kadarıyla Van iline yaptığım seçim gezim adım adım takip edilmiş ancak bu
gezide sözde örgütsel bağ iddiasına dayanak olabilecek hiçbir delil
bulunamayınca, bu sefer bir avukatla hatta kendi öz yeğenimle olan görüşmem
bile oldukça dolaylı ve afaki yorumlarla örgüt üyeliği iddiasına dayanak
yapılmaya çalışılmıştır. Örneğin C. Savcısının tutuklanmama dair talep
yazısında Şevket Tuci isimli avukat ile görüştüğüm ve bu kişinin de avukat
olması sebebiyle PKK mensubu kişilerle irtibatlı olabileceği iddia edilmiştir.
Yahut kendi öz yeğenimle olan görüşmem bu kişinin güya bir akrabası hakkında
örgüt üyeliğinden işlem yapıldığı gerekçesiyle hakkımdaki suçlamaya dayanak
yapılmaya çalışılmıştır. Oysa sorarım size; bir insanın avukatı veya öz yeğeni
ile olağan bir şekilde görüşmesi nasıl olurda örgütsel bağ olarak yorumlanarak
tutuklamaya gerekçe kabul edilir? Bu kişiler hakkındaki varsayımlar nasıl olur
da şahsıma isnat olarak yöneltilir? Seçim gezisi sırasında görüştüğüm binlerce
kişi içinden cımbızla birkaç kişi çekilip o kişilerin akrabaları gerekçe
gösterilerek bana örgüt üyeliği isnadında bulunulması ciddiye alınmaktan dahi
uzaktır. Bu durum bile aslında soruşturmanın zaten en baştan şahsımı suçlu
göstermek üzere tasarlandığını, peşinen mahkum edilmeye çalışıldığımı, buna
delil bulunmaya gayret edildiğini, böyle bir delil bulunamayınca bu sefer de
zorlama yorumlarla delil icat edilmeye çalışıldığını açıkça göstermektedir.
ORDU İLE GÖRÜŞTÜM: Az evvel bahsettiğim gibi içeriği bile
belli olmayan hatta gerçekleştiği hususunda da yoğun şüpheler bulunan çeşitli
konuşma ve görüşmeler güya terör örgütüne mensup olduğum şeklinde lanse
edilmiştir. Fakat atlanan husus şudur ki; bu varlığı şüpheli görüşmelerin
dışında, şahsımın, döneminin Cumhurbaşkanı, bakanları, valileri, belediye
başkanları, yazar ile sanatçıları ve hatta ordu mensupları ile gerek varlığı
gerekse de içeriği belirlenebilir çok sayıda görüşmem de vardır. Bu husus neden
nazara alınmamaktadır? Örneğin sonradan Mehmetçik Vakfı Genel Başkanlığı
görevini de yürüten Tümgeneral Yaşar Bal tarafından adıma gönderilen yeni yıl
tebriği dosyaya sunulmuştur. Bu manada terör örgütü üyesi olduğu iddia edilen
bir kişinin, ordu mensubu olan ve hatta bunun da ötesinde şehit yakınlarına en
büyük destekleri sunan bir vakfın başkanlığını da yöneten biri ile yeni yıl
tebriği alacak kadar yakın temas halinde bulunması mümkün müdür? Bu durum bile
tek başına örgüt üyeliği iddiasının gerçekdışı olduğunu göstermeye yetmektedir.
Keza, her nasılsa 13 yıllık HTS kayıtlarım çıkarılmış ve şahsıma yapılan
suçlamalara dayanak gösterilmeye çalışılmıştır. Güya HTS kayıtlarında hakkında
örgüt üyeliğinden işlem yapıldığı iddia edilen kişilerle görüşmelerim olduğu
ileri sürülmüştür. Oysa bu konuda hiçbir detay verilmemiştir. Bu kişiler
kimlerdir? Ne zaman görüşmüşüm? Onlar mı beni, ben mi onları aramışım? Bu
kişilerle ne konuşmuşum? Bunların hiçbiri belli değildir. Ancak takdir
edersiniz ki ben güneydoğu üzerine çalışan bir akademisyenim, Vanlıyım ve
siyasetçiyim. Beni her gün tanımadığım onlarca kişi arar. Ben bu kişilerin çoğu
kimdir, necidir bilmem. Arayan kişi tanıdığım bir kişi bile olsa örgüt üyesi
midir, değil midir bunu bilemem. Her telefon görüşmesi öncesinde arayan kişi
hakkında GBT incelemesi yaptırmam da takdir edersiniz ki olanaksızdır; hem
böyle bir yetkim yoktur hem de bu zaten teknik olarak da mümkün değildir. Bu
koşullarda, içeriği belirsiz HTS kayıtları nedeniyle nasıl olur da hakkımda
suçlamada bulunulabilir? Bugün sokaktan çevirdiğiniz herhangi bir kişinin 13 yıllık
HTS kayıtlarına baksanız pek çok farklı suçtan sabıkası olan yüzlerce kişi ile
görüştüğü söylenebilir. Bu hakikat bile iddiaların ne derece afaki olduğunu
ortaya koymaktadır. Böyle bir iddia ile tutuklu olmam, akla aykırı ve izahı
mümkün olmayan bir durumdur. Bir başka zorlama delil ise hesap hareketlerimdir.
Her nasılsa kira sözleşmesi ile kiraladığım evim dolayısıyla hesabıma gelen
kira ödemeleri ve seçim kampanyası sırasında gelen seçim yardımları bile
şüpheli görülmüş ve tutuklanmam için delil olarak gösterilmiştir. Kaynağı belli
olan ve açıkladığım amaçlar dışında elde edildiğine yönelik tek bir şüphe
bulunmayan bu ödemelerin bile sözde örgütsel bağlantı iddiasına dayanak
yapılması tutukluluğumun ne derece hukuka aykırı olduğunu açık bir şekilde ortaya
koymaktadır. Hatta 2016’da yayınlanmış ve halen dahi internet üzerinden satın
alınabilen bir kurmaca roman dahi örgüt üyeliği iddialarına dayanak
gösterilmeye çalışılmıştır. Oysa bu roman kan davalarını konu alan, tamamıyla
kurmaca, gerçek kişi ve kurumlarla hiçbir ilgisi olmayan bir edebi esedir.
TUTUKLANMAM YARGISIZ İNFAZDIR: İçeriğine konu olan hikayenin
geçtiği yer ya da roman kahramanlarının konuşmalarından cımbızla çekilen ve
bağlamından kopuk yorumlanan birkaç sözcük gerekçe gösterilerek, hakkımda
suçlamada bulunulmasını anlamakta dahi güçlük çekiyorum. Hakkımdaki isnatların
ne derece haksız olduğuna başkaca örnekler de verebilirim. Ama zaten
avukatlarım dilekçelerinde tüm delilleri tek tek inceleyip bunları gayet açık
bir şekilde çürütüyorlar. Bununla birlikte şunu da eklemek isterim ki ne kolluk
ne savcılık ne de tutuklama sorgusu esnasında şahsıma sorulmamasına rağmen
sonradan öğrendiğim kadarıyla hakkımda tutukluluğun itirazının reddine yönelik
kararın yegane gerekçesi olarak bir gizli tanık ifadesi dayanak gösterilmiştir.
Evimde yapılan aramadan tutuklandığım dakikaya kadar ve hatta bugün huzurunuzda
savunma yaparken bile bu tanığın hakkımda ne tür iddialarda bulunduğunu
bilmemekteyim. Haliyle bilmediğim bir iddiaya da cevap vermem mümkün değildir.
Ve gördüğünüz üzere esasen bu durum bile tek başına tutuklanmamın ne derece
hukuka aykırı ve tarafımın savunma hakkından ne derece yoksun olduğumu
göstermektedir. İçeriğine dair en ufak bir bilgim dahi olmayan ve fakat tek
başına tutuklanmama sebebiyet verebilecek kadar önemli olduğu iddia edilen bu
beyan hakkında bilgilendirilmeden tutuklanmam açıkça bir yargısız infazdır.
TUTUKLAMA KARARI KALDIRILSIN: Sözlerimi toparlamam
gerekirse, İfade ettiğim gibi hakkımda tutuklamaya gerekçe gösterilen delillerin
hiç biri herhangi bir suç isnadına dayanak yapılabilecek hususlar değildir.
Maalesef tamamen afaki ve zorlama yorumlarla hakkımda delil icat edilmeye
çalışılmıştır. Halbuki hayatım boyunca hiçbir terör örgütüne üye olmadım, fikir
ve yöntemlerini asla benimsemedim, barış ve insan haklarından yana biri olarak
terör dahil her türlü şiddetin fikren her zaman karşısında oldum. Senelerce
şiddetin bir çözüm olmadığını her yerde ve hatta TBMM komisyonlarında anlattım,
her açıklamamda dile getirdim hala da getirmeye devam ediyorum. Bitmesi için
yıllardır mücadele etmeme rağmen bugün terör ile ilişkilendirmeyi bir zül
olarak kabul ediyorum. Belirtmek isterim ki akademik camia ve üyesi olduğum CHP
dışında hiçbir aidiyetim yoktur. Hiçbir terör örgütüne üye ya da mensup veya
sempatizan değilim hiçbir zaman da olmadım. İrademi kimseye, hiçbir örgüte
teslim etmedim, asla da etmem. Açıkladığım sebeplerden hukuka aykırı bu
tutuklama kararının kaldırılmasını ve tahliyemi talep ediyorum.
KAYNAK:https://www.gazeteduvar.com.tr/ahmet-ozerin-mahkemede-okumasina-izin-verilmeyen-4-sayfalik-savunmasi-ordu-mensuplari-ile-gorustum-haber-1741128
Ferhat Yaşar'ın haberi
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder