(Ecevit, Latin Amerika, Halkevleri, Sol sosyete)
Geçen yazımda bazı şeyleri eksik bıraktığımı fark ettim. Geri her yazı eksik kalıyor ama bu sefer bir yeni yazı çıkacak kadar çoğalmıştı. Bu yüzden de ikincisini yazmaya karar verdim.
1)Bülent Ecevit ve DSP (Demokratik Sol Parti): DSP var mıydı diye sormak gerekir. DSP, Engin Ardıç'ın bir kere televizyonda söylediği gibi, Ecevitsevenler partisiydi. İktidarda olduğu zamanlar, DSP'li bakanların da danışmanlığını yapan Ahmet Abakay bunu doğruluyor. Dediğine göre DSP'de parti teşkilatı diye bir şey yokmuş. Genel merkezin emri ile il başkanları ya da MKYK (Merkez Karar Yürütme Kurulu) üyeleri, haberleri bile olmadan göreve getirilir veya görevden alınırmış. Sosyal medyada, özellikle ara ara Ecevit övgüsü hortlasa da, Ecevit'in karanlık bir yanı vardı. Bülent Ecevit ve eşi Rahşan Ecevit ile beraber, DSP'de öldü. Şimdilerde DSP, belediyelerde CHP'nin oyunu bölüp, AKP ve Cumhur ittifakına hizmet eden bir örgüt görünümü veriyor. Özellikle son Ankara Büyükşehir belediye başkan adayı, AKP'nin baskı ve afiş işlerini yapan büyük bir matbaacıydı ve ürünlerini AKP teşkilatlarına DSP'nin araçları ile dağıtıyordu. Sloganı Ankara'ya solcu aday lazım olmasıydı ama kendisinin Alevi bir ailede büyümekten başka bir solcu özelliği yoktu. Bense şu an, Tunceli'nin komünist başkanı da dahil olmak üzere, ondan daha solcu belediye başkanı göremiyorum.
2)Latin Amerika solunun yarattığı heyecan: Latin Amerika siyaseti, Avrupa siyaseti gibi sola çekmeye, sol partiler sürpriz zaferler elde etmeye başladı. En son (2022 Temmuz) Kolombiya'da sol blok, ordunun darbe tehditlerine rağmen, seçimlerden büyük bir zaferle çıktı. Kolombiya her ne kadar Marksist-Leninist, hatta Stalinist örgütlerin gerillalarının, elli seneye yakın bir süre, (FARC ve FNL) , ülkenin beşte biri (%20) ve daha fazlasını fiilen işgal ettiği ve hatta başkent Bogota'yı da uzun yıllar, efsanevi icraatları ile bilinen solcu bir belediye başkanı tarafından yönetilse de; Kolombiya, Latin Amerika sağının kalelerinden biridir. Üstelik seçimler, ordunun darbe tehditleri altında yapılmıştı.
Şimdilerde ise, özellikle Venezüella'nın vahim hali konuşuluyor. Bir ara Küba ve Venezüella'nın diplomatları, Ankara ve İstanbul başta olmak üzere, Türkiye'nin pek çok yerinde, küçük Marksist partilerin himayesinde konferanslar veriyordu. Hatta ben bir keresinde, bir Arjantinlinin katıldığı, konferans değil de, seminere katılmıştım. Geziden sonra bu seminerlerin sebebi ortaya çıktı. Meğer Küba'nın, sağlık turizminin reklamıymış. Almanya'da on binlerce Euro tutan aynı tedavi, binlerce kilometrelik uçuşa rağmen daha ucuza mal oluyor, üstelik aynı kalitede. Özellikle kanser hastaları için, ucuz Küba sağlık turizmi vazgeçilmez. Yapılan da bunun reklamıymış.
Peki ne oldu da Türkiye'de Latin Amerika solu rüzgarı kesildi? Sebep Venezüella ya da Küba halkının yoksulluğu değil. Bu ülkelerin hükumetlerin, AKP, İran başta olmak üzere çeşitli iktidarlarla işbirliğinim artık gizlenemez oluşu.
3)Halkevleri: Halkevleri bitmedi ama eski Halkevleri değil. Artık şenliklerini CHP örgütleri ile beraber yapıyorlar. Eskisi kadar Marksist, en solda takılmıyorlar. Bitmediler ama bitme yolundalar. Bunun bir sebebi de, özgün müziğin tükenişi.
4)Sol sosyete: Bu deyim ilk defa, Leman kafeler yaygınlaştığı doksanlı yıllarda Leman kafelerin franchising (frençayzing )ile genişlemeye başlaması ile ortaya çıktı. O yıllarda Ülkü ocaklıların, özellikle yeni kurulan taşra üniversitelerinde terör estiriyordu. Kendisine reis diyen bazı tipler, kız peşinde koşarken, başkaları da kız arkadaşı yan yana geldiği ya da biraz eğlendiği için ortalıkta terör estiriyorlardı. Doksanların başında tek ya da çok az olan özel (yersen vakıf) üniversiteleri, Bilkent ve Koç olduğu ve üniversite mezunu işsizliği bu kadar yaygınken, sorun değildi. Ancak bir süre sonra bu üniversitelerin puanları düşmeye, pek çok öğrenci, okulu bırakıp, tekrar sınavlara hazırlanmaya başladı. Bu dönemde, hayat tarzına karışılmasını istemeyen gençler, Leman kafe ve solcu barlarına sığındı. Sonra bu sol sosyete, liberal solcu oldu.