TERKİB-İ BEND VIII-ZİYA PAŞA
Her şahsı harîm-i Hakk’a mahrem mi sanırsın?
Her tâc giyen çulsuzu Edhem mi sanırsın?
Her dokunulmazlığı olanı Allah'a yakın mı sanıyorsun?
Her taç giyen çulsuzu Edhem mi sanıyorsun?
(Edhem: Tacını tahtını bırakıp evliyadan olan Belh şehri şehzadesi)
Dehri arasan binde bir âdem bulamazsın,
Âdem görünen harları âdem mi sanırsın?
Dünyayı arasan binde bir insan bulamazsın,
İnsan görünümündeki eşekleri insan mı sanıyorsun?
Çok mukbili gördüm ki güler, içi kan ağlar,
Handân görünen herkesi hurrem mi sanırsın?
Çok mübârek insan gördüm ki güler, içi kan ağlar,
Güler görünen herkesi mutlu mu sanıyorsun?
Bil illeti, kıl sonra müdâvâta tasaddî,
Her merhemi her yâreye merhem mi sanırsın?
Önce hastalığın ne olduğunu bil, sonra tedaviye başla,
Her merhemi her yaraya merhem olur mu sanıyorsun?
Kibre ne sebeb? Yoksa vezîrim diye gerçek,
Sen kendini düstûr-ı mükerrem mi sanırsın?
Kibire ne gerek var? Yoksa vezirim diye gerçekten
Sen kendini nizamın sahibi mi sanıyorsun?
Ey müftehir-i devlet-i yek-rûze-i dünyâ,
Dünyâ sana mahsûs u müsellem mi sanırsın?
Ey dünyanın geçici nimet ve devletiyle iftihâr eden,
Dünyanın sana ayrılmış olduğunu ve teslim edildiğini mi sanıyorsun?
Hâlî ne zaman kaldı cihân ehl-i tama’dan,
Sen zâtını bu âleme elzem mi sanırsın?
Bu dünya ne zaman açgözlülerden yoksun kaldı,
Sen kendini bu dünyaya çok gerekl mi sanıyorsun?
En ummadığın keşf eder esrâr-ı derûnun,
Sen herkesi kör, âlemi sersem mi sanırsın?
En ummadığın senin içyüzünü keşfeder,
Sen herkesi kör, halkı sersem mi sanıyorsun?
Bir gün gelecek sen de perîşân olacaksın,
Ey gonca bu cem’iyyeti her-dem mi sanırsın?
Bir gün gelecek sen de perişan olacaksın,
Ey gonca bu topluluk hep böyle [yanında] olacak mı sanıyorsun?
Nâ-merd olayım çarha eğer minnet edersem,
Cevrinle senin ben keder etsem mi sanırsın?
Korkak olayım eğer bu çarka (döngüye) minnet edersem,
Senin zulmünden kederlendiğimi mi sanıyorsun?
Allah’a tevekkül edenin yâveri Hak’dır,
Nâ-şâd gönül bir gün olur şâd olacakdır.
Allah'a güvenenin yardımcısı Allah'tır,
Hüzünlü olan gönül bir gün gelecek bahtiyâr (mutlu) olacaktır.
Ziya Paşa
( 1825 - 1880 )
20 Mayıs 2025 Salı
TERKİB-İ BEND VIII-ZİYA PAŞA (İMAMOĞLU'NUN PAYLAŞTIĞI ŞİİR)
18 Mayıs 2025 Pazar
PARASINI ÖDE ÇEVRECİLİĞİNE HAYIR
Son bir kaç yıldır arka arkaya, sözüm ona çevreci kanunlar çıkıyor; hepsi de küçük üretici ve küçük esnaf aleyhine. Büyük firmalar, devlete para ödeyip, kurtuluyor. Ben de çok değişken olan siyasi gündeme aa verip, bu konuyu yazmaya karar verdim. Bu tür yasaların kökeni çok eski. Yaşar Kemal'in, ilk defa 1955 yılında yayımlanan Teneke romanında, o dönemde çok para eden pirinç için, her yeri çeltik tarlası yapmak isteyen toprak ağaları, para cezasıyla kurtulmak ister. Gerçeği ona söylemek isteyen bir kişiyi de, kaçırıp, uzun süre alıkoyuyor. Köylere, evlere yakın çeltik tarlaları, Çukurova'yı sıtmaya boğuyor. Romanın geri kalanını da siz okuyun.
Hayrettin Karaca ve TEMA vakfının çıkardığı otlak yasası da benzer yasadır. Bu yasa, Türkiye'yi, dünyanın en büyük saman ithal eden ülkesi haline getirdi. Yasayla otlağı-merayı işgal eden, devlete otuz, elli, her ne kadarsa ot-saman parası verecekti. Sonuç, otlakların çeşit çeşit binalarla işgali ve Türkiye'nin dünyanın en büyük saman ithal eden ülke olması oldu. TEMA vakfı ve Hayrettin Karaca'nın sahtekarlığı, Koç üniversitesinin orman istilasısını desteklemelerinden belliydi. TEMA'ya dikkat ederseniz, tam burjuva destekçisi bir çevreci. Otlaklardaki aşırı otlatma üzerine onlarca yayını var ama otlakları işgal eden; villa, hobi bahçesi, tiny hause, bungalov ve onlarca yapı üzerine bir sözleri yok. Koç üniversitesi ile İstanbul'un kuzey ormanlarına ilk hançer vuruldu ve gerisi de geldi.,
Koç holding, burjuva iki yüzlülüğünün gerçek resmidir.1961'den beri otomobil üretir, A.B.D.' nin Miami şehrinde, koca bir marinanın tamamını alacak parası vardır (Cem Yılmaz denen saray soytarısı, bir gösterisinde ağzı kulaklarında anlatmıştır. Leman dergisinin Nihat Genç, Vedat Özdemiroğlu gibi pek çok ucuz kahraman yetiştirmiştir.) ama uluslar arası sahada bir tane bile otomobil veya başka bir motorlu taşıt markası yoktur. Her resmi bayram ve 10 Kasımlarda Atatürklü reklam yaparken, Türkçe olimpiyatları ve diğer her türlü tarikat etkinliklerine de sponsor olmaktadır.Koç ve diğer TÜSİAD üyeleri, her alanda olduğu gibi, çevre alanında da iki yüzlüdürler.
Bu şirketlerin para cezası vermesi yetmez, yıktıkları doğa alanın tazmin etmesi gerekir. Doğa talanı, Koç Üniversitesi gibi masum isteklerle başlıyor, sonra o arazinin her türlü işgali ile devam ediyor. Akbelen ormanını hatırladınız mi? Orada kömür çıkmadı ve şirker, araziyi terk etti, ormanı mahvettiğiyle kaldı. Oysa yapılması gereken, ormanı tekrar eski haline gelmesi için çalışmalar yapmasıydı. Ege ve Akdeniz'de, böylesi terk edilmiş pek çok maden, daha doğrusu maden araması var, çoğu da mermer üzerine. Mermer, doğada çok bulunan bir maden de olsa, çıkarılması iki şeye bağlı; kesim için dayanıklı olmasına ve deseninin moda olmasına. Modayı da çoğu kez Fransa-İtalya-İspanya şeytan üçgeni belirliyor (Giyim, mobilya, dekorasyon ve benzeri pek çok alanda durum budur) Mermer denen maden, öyle dinamitlenerek, kuyu kazılarak çıkarılamıyor, parçaları tekrar birleştirip, dekoratif yapılamadığı için. Ben bu arazilere gizlice tehlikeli çöp gömüldüğünü düşünüyorum.
Doğayı tahrip edip, tarlasına gübre döken küçük çiftçilere sorun olmak, çevrecilik değildir. Doğayı tahrip eden unsurlar yıkılıp, eski haline getirilmeli, bunu da tahrip eden lere yaptırmalı.
Ek olarak: Sineksiz şehirler güzel ama arı ve diğer böcekleri de yok ediyoruz. Devler ve belediyeler, şehir ormanlarına ve büyük parklara, yeşil alanı desteklemesi için arı kovanı yerleştirmeli. Ankara'da eylül-ekim aylarında sokaklarda çok fazla meşe palamutu ve at kestanesi oluyor. Zamanında caddelere dikilmiş. Bunları ıssız alanlara dronlarla serpilebilinir.
https://onbinkitap.blogspot.com/2024/03/siyanurde-amac-zehirleyip-ac-birakmak-mi.html
https://onbinkitap.blogspot.com/2019/08/maden-mi-copluk-mu.html
https://onbinkitap.blogspot.com/2024/01/o-otelleri-ve-evleri-de-orman-yapacagiz.html
https://onbinkitap.blogspot.com/2019/04/tema-ihaneti.html
14 Mayıs 2025 Çarşamba
TAHRİK İNDİRİMİ İKNANIN REDDİDİR
Mahkemeler sadece adalet yada karar üretmez, ikna da üretmelidir demiştim. Kimi zaman mahkeme, bu konuda kendisini de inkar eder. Suçluya bir yandan ceza verir, diğer yandan da suça teşvik eder. Bazı kararların anlamı, seni istemeye istemeye cezalandırıyoruz'dur. Bunu söylemenin başka bir yolu, aniden ve çeşitli bahanelerle çıkan aflardır. Sık sık af çıkarmak, ülke yasalaraının adil olmadığının ve olmak istemeyeceğinin de gösterir.
Ülkemiz, kadın cinayetlerinin sık işlendiği ve bu cinayet sıklığının arttığı bir ülkedir. Pek çok kere kadınları silahla tehdit etmiş, hatta darp etmiş kişiler bile serbestçe gezmektedir. Bunu devletin bilmeden yaptığını, bilinçsizce yaptığını söyleyemeyiz. Lawrence Britt'in meşhur, bildik Faşizmin 14 temel özelliğinden biri de erkek egemenliktir. Bu erkek egemenlik, saece erkekler tarafından korunmaz, devlet tarafından da korunur. Devlet, tehdit edilen kadınları korumaya isteksizdir. Erkek egemenliğin yavaş yavaş yıkıldığının farkındadır ve amacı yıkımı daha da geciktirmektir. Amacı katilden çok, kurban olan kadınları korkutmaktır. Erkek egemen düzeni sürdürmek isteyenler sadece devlet ve erkekler değildir. Kadınların önemli bir kısmı da erkek egemenliğin, kendi işlerine gelen kısmından faydalanmaya devam etmek amacındadırlar. Her türlü harcamayı erkeğe yaptırmak, evlilik öncesinde çeşitli sebeplerle erkek ailesinden para ve hediye koparmak gibi alışkanlıklar, erkeklik üzerinden meşrulaştırılır. Erkek para ödemediğinde yada ödeyemediğinde, sen de erkek misin, diye aşağılanır. Kadsınların halen erkeklerden faydalanma adına, erkek egemenliği savunmaları; işlerine gelince de birdenbire feminist olmaya çalışmalarıdır.
Bu kışkırtılanların da sabıkası kabarıktır. Kılıçdaroğlu'na saldıran inek hırsızı, Özgür Özel'e saldıran, evlat katiliydi. Ayyüce Türkeş Taş'a saldırılma sebebi de siyasi şovmuş, kendisi neden baba ocağında değilmiş. Genel başkanlarının baba mezarına gitmeyip, her bayramın Türkeş'in mezarında geçirmesi ve Osmaniye'deki devasa konağı, tuvalet için bile halka açmadı. Nihal Atsız'ın oğlu Yağmur Atsız, meşhur 142. maddeden (Komünizm propagandası) yargılandı, ırkçı babanın, solcu oğlu olarak ünlendi. Kardeşi Buğra Atsız'da, babasının nefret ettiği Cumhuriyet gazetesinde çalıştı. Hiçkimse de onlara, ne yüzle babanızın mezarına gidiyorsunuz, demedi.
Son silah bırakmadan da bir şey çıkmayacak, bunu herkes biliyor. Eriyen sağcı tabanı, Kürtlerle destekleme çabası bu olanlar. 1908'de, Meşrutiyet'in ilanından sonra, Balkanlarda benzer bir barış havası esti. Çıkarılan afla, bir sürü asker katili, eşkiya, silahları ile düze indi. Aslında olanlar, dört sene sonra, yani 1912'de çıkacak Balkan savaşları ile o toprakların kaybedileceğinin işaretiydi. (Bu konu ile ilgili olarak, Necaati Cumalı'nın, Makedonya 1900 adlı hikaye kitabını öneririm. Cumalı, ana-babasının anlattıklarını kitaba aktarmıştır. Türkan Şoray'ın meşhur filmine konu olan Dila Hanım hikayesi de bu kitaptadır.)
12 Mayıs 2025 Pazartesi
SUSKUNLUK FAŞİZMİ 3-YALANCI CAHİLLİK VE YALANCI AHMAKLIK
Üniversite de sadece bir dönem aldığım Hukuğa Giriş dersinde aklımda en çok kalan kelime hüsnüniyet, yani iyi niyetti. Hüsnüniyet, bir olayda, hukuki engel olan olguyu bilmemektir, yasayı bilmemek hüsnüniyet değildir. Daha asistan olan hocamız, şöyle örnek vermişti. Türk medeni kanunu gereği bir kişi, birden fazla kişiyle evlenemez. Evlenen kişi, evlendiği kişinin, başkası ile evli olduğunu bilmediğini ispat ederse, tazminat ve nafaka alabilir. Bu durum en fazla hırsızlık mal satışı konusunda olurmuş. Çalıntı mal almak, hırsızlık kadar ağır bir suç, eğer malın çalıntı olduğunu biliyorsanız.
Benim hukuk bilgim burada bitiyor. Bu yazının undan sonrası, biraz sosyoloji, biraz felsefe olacak. Hüsnüniyet, yani iyi niyet, hayatın kuralıdır. İnsanlarla ilişkilerimizde her şeyi kontrol etme ihtiyacında olmayabiliriz. Her gün mal aldığımız satıcının, hırsızlık mal sattığını bilmeyebiliriz. Hüsnü niyet, bizi cezadan kurtarsa da, sorumluluktan kurtarmaz. Sonuçta malın asıl sahibi, malını geri isteyecektir yada evlendiğinizi sandığınız kişiden hamile kalmanız yada eşinize güvenerek yaptığınız yatırımların batması, halen sizin probleminizdir.
Saflığınız kabullenilebilirliği, bulunduğunuz konumla, daha doğrusu sosyal mevkinizle de ilişkilidir. Çocuk yada öğrenciyseniz, hatalarınız daha da hoş görülebilir. Çalışmaya başladığınızda hatalarınıza karşı hoşgörü azalacaktır. (Bill Gates'in dediği gibi, öğretmenleri gadddar mı buluyorsunuz? Bir patronla tanışın.) Eğitiminiz ne kadar düşükse, hatalarınız o kadar affedilmeyecek belki ama o kadar olağan karşılanacaktır. Orta iki terk babam ve ilkokul mezunu annem, üniversite mezunu bize, bu kadar okumuşsunuz, bunu akletmiyor musunuz, derdi hep. Babam, lisede Ülkü Ocağına gitmemi kabul etmedi, benimle yıllarca konuşmadı. Lise mezunu adamsın, o kadar okumuşsun, ben o dağdaki çoban halimle devrimciydim, sense köpekçilere karıştun, dedi. (Şimdilerde demanslı ve hastalığı ilerliyor.)
Bir yöneticinin cahilliği ve ahmaklığı, hele de o yönetici politikacıysa, hiç affedilmez olmalıdır. Yanılmışız, kandırılmışız denilen politikacalara oy verilmemelidir. (Ama nerde?) Aklı başında milletler böyle yapar. Bir ülkede yöneticiler ve politikacılardan daha önemli kişilerde aydınlar, yazarlar, çizerler ve akademisyenlerdir. Yetmez ama evet diyerek, tarikatların, bir zamanlar komünizmle mücadele derneklerinin, devlet için kurşun sıktıran da namusludur diyenlerin (Tansu Çiller'i kastediyorum) ve daha niceleri ile aynı kampta olduktan sonra kandırılıdım, en büyük enayiliğimdi diyemezsiniz. Siz bu ülkenin en iyi okullarında okudunuz, dünyayı gezdiniz, pek çoğunuzun lise diploması, ülkemin taşra şehirlerine açılan üniversitelerin diplomalarından daha kıymetli, Sizinda artık okunmamanız ve dinlenmemeniz gerekli.