4 Ocak 2025 Cumartesi

ROMANTİK FAŞİZMİN SEFALETİ 3-KAPİTALİST MAŞALIĞI



Jack London, 1907 basımı Demir Ökçe romanında faşizmi en az 15 yıl öncesinden görmüştü. Romanda sosyalist devrimin geldiğini gören oligarşi, milliyetçiliğe dayali diktatörlük kuracağını yazar. Burada London'ın fütüristlik zekasını görürüz. Daha faşizme adını veren rejimin İtalya'da iktidara gelişine on beş yıl vardır. Gerçekten de Mussolini, bizzat burjuvanın ataması ile iktidara gelir, İtalya'da bir Bolşevik devrimine engel olmak için. Faşist birliklerin dört koldan Roma'ya yürüyüşü sadece iktidarı meşrulaştırma aracıdır. Portekiz'de iktisat profesörü Salazar,  yavaş yavaş yetkilerini arttırıp, en nihayet ülkenin diktatörü olur. Her ülkede faşizm, burjuvazinin hizmetindedir, işgal ve fetihleri, onun karı içindir. Hitler, daha birahane darbesi sonrası hapisteyken, Kavgam kitabını yazdığında, imparatorluğumuz doğuya doğru, kara imparatorluğu olacak demiştir. Alman burjuvaizisi ise, 1941'de Dünya petrolünün dörtte birinden fazlasını üreten Bakü'yü fethetmesi için onu Sovyetler Birliği ile savaşa yönlendirir. Yapması gereken, Kırım'ı almakla bile uğraşman, Bakü'ye gitmektir. Oysa Hitler, her diktatöt gibi kibirden aptallaşmış, Lenin'in adını taşıyan Leningrad'ı, başkent Moskova'yı, her ikisi de olmayınca Stalin'in adını taşıyan Stalingrad'ın fethine kafayı taktı. Sonrası malum, büyük yıkım.

1943'de, Amerikalılar, Sicilya adasının fethinde bazı mafya babalarını kullanınca, faşizmin ikinci dönemi başladı. Faşizmin, sosyalizmi engel olma görevi gene değişmemişti ama bu sefer mümkün olduğunca iktidardan uzak duracaktı.  Ülkücülerin meşhur türkücüsünün deyimiyle artık 'Yardımcı Güç Devlete' 'ydi. (Doksanlarda bu sözleri dinlediğimi hatırlıyorum ama interneti o kadar karıştırmama rağmen bu türküyü bulamıyorum) Zaten iktidarda olan faşist liderlere de (Franco ve Salazar) dokunulmadı. Onlar zaten burjuvaya hizmet ediyordu. Onların kendi kendine yıkılmasını bekledi. Mevcut faşsit oluşumlarsa, hem komünist militanlara karşı savaşmak, hem de demokrasiden pek hazzetmeyen burjuvalar için darbelere uygun zaman yaratacaklardı.  Darbeciler, iç savaşı  engelleyen kahramanlar olacaktır. Burada amaç sadece komünist  yada sol iktidarları engellemek değil,  aynı zamanda büyük şirketlerin ve uluslar arası şirketlerin karların artmasını sağlayacaklardı. Son yetmiş yılın askeri darbelere bakın. 27 Mayıs darbesinden sonra, Yassıada mahkemelerinde yolsuzluk diye sadece örtülü ödenekler yargılandı, ihaleler hiç incelenmedi. Demokrat  parti döneminde  kimler zenginleşti hiç incelenmedi. 12 Eylül DİSK'i (Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu) ve MİSK'i (Milliyetçi İşçi Sendikaları Konfederasyonu ) ve dahi bilumum işçi sendikalarını kapattı, tüm mallarına da el koydu. Kenan Evren, bir konuşmasında, DİSK'in matbaasından nefretle bahseder. (İnternetin bilim kurgu olduğu, radyo ve televizyonun da devletin olduğu çağda,  matbaa çok önemliydi.) MESS (Metal iş verenleri sendikası) ve diğer işveren sendikaları kapanmıyor. İşçi dernekleri ardı ardına kapanırken, TÜSİAD ve diğer işveren derneklerini kapatmak bir yana,  daha da büyütür. Halit Narin, o meşhur lafını etti:

-Bu güne kadar hep işçiler gülmüş, biz ağlamıştık; bundan sonra işçiler ağlayacak, biz güleceğiz.

Bu gülme bedava değildi elbet. 12 Eylül generallerinin hepsi bir şekilde TÜSİAD holdinglerinin, bankalarının, şirketlerinin yönetim kurulu üyesi, başkanı falan olur.    27 Mayıstan itibaren zaten, pek çoğu Özal ve sonrasında özelleştirilen kamu iktisadi teşebbüslerinde, özellikle bu gün son kuşağın adını bilmediği kamu bankalarının (Pamukbank, Tönbank, Türkbank vs) yönetim kurumlarında yada gümrük kapısı müdürü falan oluyordu. 12 Eylülle de TÜSİAD üyeleri arasına emekli general ve albay istihdamı, zorunlu gibi bir şey oldu. 12 Eylül'ün baş planlayıcısı Haydar Saltık, Koç Holdinge yanaştı. Sabancı ondan fazla general istihdam etmiş. Tahsin Şahinkaya, Kale holdingle hem ortak, hem dünürdü. Tüm Petrol Ofisi istasyonlarını, Kale Bodur seramikleriyle döşetti. Seksenlerin sonuna kadar, Özal'ın o meşhur generalleri emekli etme operasyonundan çok sonra bile askerlerin bürokrasi ve özel sektör yönetimindeki egemenliği devam etti. Hem de ne ediş. Mesut Yılmaz'ın Maliye ve Gümrük bakanı olduğu zamanda, Kapıkule gümrüğünde ülkeye sokulmaya çalışılan bol miktarda Amerikan dövizi ele geçirildi. Sonra dövizim sahibi ele geçirilen paranın çok daha fazla olduğunu ve yağmalandığını söyledi.Mesut Yılmaz soruşturma açacakken, diğer generaller araya girdi, soruşturma kapatıldı. Çünkü Kapıkule'nin o dönemki müdürü, emekli bir albaydı. (12 Eylül öncesi, Ecevit'in, Adalet Partisinden CHP'ye bakanlık vaadi ile trasnfer ettiği Maliye ve Gümrük Bakanı Tuncay Mataracı'nın görevden alınmasına sebep olan İpsala Gümrük Kapısının müdürü de emekli astsubaydı) Bu generallerin özel sektöre sadece emeklerini mi verdiklerini, çalışanların bile lastik damga dedikleri şahısların şahane özel sektör yöneticileri olduğunu mu sanıyorsunuz?

12 Eylül boyunca binlerce Ülkücünün tutuklanması, Ülkücülere şok oldu. Her şeyi devlet için yapmışlardı, öyleyse neden ceza alıyorlardı? Oysa darbe rejiminin, ülkeyi iç savaştan kurtardı görünümü vermesi gerekiyordu. Diğer yandan Ülkücüler, 12 Eylülün hemen sonrası devletteki görevlerine geri döndü. Doksanların sonlarından, 2015'lere kadar devletteki pek çok mevziyi tarikatlara kaptırdılar. Şimdilerde bir kısmını aldılarda da, pek çoğu da artık gelmez.

Bu son açılım sürecine getireyim konuyu. Devlet bey neden birden bire açılım sevdalısı oldu? Biraz geriye gidelim. Fenerbahçe başkanı ve ülkeminin en büyük sanayi burjuvası ailesinin üyesi Ali Koç'un ani ve nedeni belirsiz olarak  Bahçeli'yi ziyaretini ne çabuk unuttuk? Koç holdingin veya diğer holdinglerin belirli günlerdeki Atatürkçüyüz şovları, 8 Mart'ta kadınlardan yanayız şovu kadar sahtedir. (Hamile çalışanları hemen işten çıkarırlar yada kıdemini düşürürler.) Koç holding, dünya kadar kamu iktisadi teşebbüsünü özelleştirmelerle aldı. 12 Eylülün en büyük destekçilerindendi. Ragmetli Mustafa Koç'un Gezi zamanında göstericileri Divan oteline alması da sizi kandırmasın. Son açılımda sizi kandırmasın, umutlandırmasın. Örgüt bitse bile başımıza daha büyük bela gelecektir. Şu anda en az beş AKP, beş de DEM mebusu, ana-baba bir, öz kardeştirler. Her seçim sonrasında bu gerçeklik değişmez. Güney Doğuda seçimler büyük ölçüde feodal bağlarla ilgilidir. 

Diğer yandan siz hiç şehit TÜSİAD'lının, MÜSİAD'lın çocuğunun şehit olduğunu gördünüz mü sorusunu çok duymuşsunuzdur. Dağda ölen DEM-HDP-HADEP mebusunu yakınını da duymazsınız. Örgütün bir zamanlar iki numarası olan Şemdin Sakık'ta tutuklandığında, bir sürü kişiyi suçladı ve yargılanmasına sebep oldu. Bu sözde suçlamalar, Türk basının amiral linç edicisi, Ertuğrul Özkök Hürriyetinde manşetten verildi, sonra da yalan olduğu ortaya çıktı. Şimdi de pek çok yalan söyleniyor ve söylenecek. Şüpheci olmak en iyisidir. Savaştan incinmemiş olanların, savaşı bitireceklerine inanmayın. 


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder