Daha önce pek çok kere yazdığım bir durumun tam adına, geçenlerde bir sosyoloji kitabında rastladım. Aslında sosyoloji öğrencileri için bir ders kitabıydı. Öğrencilere ön çalışma olarak bazı soruları çalışması isteniliyordu. Bu sorulardan biri de diploma patlamasını araştırmalarıydı. O sırada çeşitli şekillerde anlatmaya çalıştığım şeyi fark etmiştim. Aslında fark ettiğim, diploma patlamasının aynı zamanda yaratıldığıydı.
Olay aslında Marksistlerin iki yüzyıla yakındır anlatmaya çalıştığı şeydi. Kapitalizmin işçiden çok işsize, Marks'ın deyimi ile yedek işçi ordusuna ihtiyacı vardır. Şimdi siz bunu sadece kol-beden emeği için sanıyorsunuz. Oysa emeğin her türlüsünün ucuzu makuldür; mühendisin, öğretmenin, sanatçının, doktorun ve hatta akademisyenin.
Sanayileşmenin başlangıcında çok az beyaz yakalı ve hatta teknik elemana ihtiyaç duyuluyordu. Neredeyse bin, hatta iki, üç bin işçi başına bir mühendis yetiyordu. Askeri dille söylersek, mühendis demek, general demekti. Şimdi ise yer yer yirmi-otuz işçi ya da teknisyene bir mühendis yetmiyor.
Sonuçta teknik eleman sayısını çoğaltmak gerekli. Bunun içinde sürekli yeni teknik liseler, meslek yüksek okulları ve üniversiteler kurulur.
Bu kadar çok okul, hele de üniversite elbette kaliteli olmaz. Zaten birincisi pek çok beyaz yakalının kaliteli olmasına gerek yoktur, onların temel görevi imza atmak ya da işçilerin-öğrencilerin başlarında durmaktır.
İkincisi de pek çoğunun görevi, asıl yetişmiş elemanların maaşını düşürmektir. Örnekleyecek olursam, İTÜ-ODTÜ mezununu mühendisler tercih edilecek olsa da, Isparta, Erzurum mezunlarını üretmenin temel amacı, mühendislik maaşını kıracak, yedek mühendis ordusunu kurmaktır.
Başka bir diploma patlaması üretme yolu da, ne idüğü belirsiz bölümler kurmak, geleceğin mesleği diye gençleri bu bölümlere yönlendirmek. Bu bölümler çoğu kez , genel bir mühendisliğin ya da temel bilimin yan alanıdır. Mimarlık yerine uzamsal tasarım, psikoloji yerine bilişsel bilimler bölümü açmak gibi eylemlerin amacı budur.
Bunun benzeri liselerde de yapılıyor. Örneğin özel sektörün açtığı havacılık ya da hava teknisyenliği meslek liseleri aslında bildiğiniz motor meslek liseleri. Motor mesleğin konularına, hava araçlarının motorları ile ilgili birkaç ders-atölye ekleniyor, o kadar.
Ülkemizde diploma patlaması oyunu en fazla öğretmenlikte oynandı. ( https://onbinkitap.blogspot.com/2020/12/turkiyede-ogretmenligin-meslek-olmamasi.html ) Yetmişlerin sonunda (yetmişli yıllardaki tüm olumsuzlukları 8 aylık Ecevit azınlık hükumetine mal etmek, sağcıların adetidir) iki ay bile sürmeyen kurslarla lise mezunları öğretmen atandı. 1980 sonrasına kadar ilkokul mezunlarının, iki binlere kadar da okul öncesi (anasınıfı) öğretmenleri, 2010'lara kadar da beden eğitimi öğretmenlerinin çoğu fakülte (lisans) mezunu değildi. 1995-97 arasında yüz binden fazla, çoğu ziraat mühendisi ve neredeyse hepsi başka bölümlerden sınıf öğretmeni atandı. 2005'e kadar bu atamalar devam etti. 2001-2002 yıllarında da İngilizce eğitim almış lisans mezunları (çoğu da o günlerde krizde olan bankacılık sektöründen, iktisat-işletme mezunları) İngilizce öğretmeni olarak atandı. Bu önüne geleni öğretmen yapma politikası, işsiz öğretmen sayısı iyice artana kadar devam etti. En son felsefe grubu öğretmenleri ve felsefe öğretmeni atanabilecek olanları (sosyoloji ve felsefe bölümü mezunları) da özel okullarda rehber öğretmen (okul rehberlik uzmanı: https://onbinkitap.blogspot.com/2021/01/rehber-ogretmen-degil-okul-rehberlik.html )olarak çalışma hakkı tanındı. Yetmedi, ilk öğretim matematik diye dandik bölümler açıldı.
Bir de bu bölümleri geleceğin mesleği diye pazarlıyorlar. 1994'de üniversiteye başladığımda, sosyolojiye geleceğin mesleği, kendinizi yetiştirirseniz, iş bulma olanağınız kamu yönetiminden fazla diyorlardı. Felsefe öğretmenliğinde 24. yıldayım. Kademeli geçiş üçkağıdı ile EYT'li (Emeklilikte Yaşa Takılan) olmasaydım, önümüzdeki yıl emekliyim. Geçenlerde gene bir yazıda sosyoloji geleceğin mesleği yazısını okudum. Bu gelecek de bir türlü gelmiyor. Geçen sene de kamu yönetiminden mezun bir arkadaşı, metroda güvenlikçi olarak gördüm.
Uzun zamandır da üç beş günlük kurs ve belge ile diploma yapma dönemine girdik. İş güvenliği uzmanını, çevre güvenlik uzmanını ve patlayıcı madde taşıma uzmanlığı, önce bir kaç günlük ya da haftalık kurslar, sonra da yılda bir ya da iki kere yapılan sınavlara indirgendi. (Bunu başka iş ya da meslekler için de yapıyor olabilirler, eksiğim olabilir) İş güvenliği uzmanlarını, çevre mühendislerini, kimyacıları ve kimya mühendislerini işsiz bırakma amaçlı bu eylemlerin sonuçları, kırk beş günde öğretmen yetiştirme ile aynı olaraktır.
Son olarak, bu diploma patlatma, hızlı bir beyin göçüne sebep oluyor ki, ben bunun da bilinçli olduğunu düşünmeye başladım. Zira bugün dünya nüfusu görünüşte artıyor olsa da, ciddi bir azalma sürecinde. ( https://onbinkitap.blogspot.com/2016/11/nufus-istatisliginincocuk-kaydiragi.html ) Dünyadaki ülkelerin üçte birinde nüfus azalıyor, yani bu ülkeler her ne kadar mülteci istemem deseler de, sonuçta istemem, yan cebime koy, diyorlar. Bu ülkelerde nüfus artışı ve refah ile beraber, üniversite eğitimi görmek isteyen genç sayısı da azalıyor. Çünkü refah ülkesinde bir sınıf atlama çabası olmadığı için gençler eğitime sıcak bakmıyor. Bir itfaiyeci ya da maden işçisi, ağır ve tehlikeli işçi sayıldığından, doktordan fazla maaş alıyor. Bir garson ya da temizlikçi olsalar da arabalarını alıp, yazın tatile çıkabiliyorlar. Bu yüzden de üniversiteleri, railmail, Erasmus gibi projelerle üniversiteleri cazip hale getiriyorlar. Bu sefer de mühendislik ve tıp gibi bölümlere rağbet az oluyor. Çare de beyin göçü. Siz biliyor musunuz, tıp öğrencileri, daha birinci sınıfta Almanca kursu alıyor?
Ülkemiz adına bu diploma patlamasına karşı tedbir almalıyız. İlk tedbir, dandik üniversitelerin, dandik bölümlerini tercih etmemek olabilir. Başka fikirler de var ama yazı uzadı.