Muhalefeti başarısızlıkla suçlarken atladığımız nokta, iktidarın elindeki korkunç propaganda gücüdür. Üstelik bu güç sadece medya (televizyon, radyo, internte ve hatta troller) da değildir. Buna insanların aidiyet duygusu yaşadığı tarikatları, eğitim sistemini ve muhalefete muhalefet gruplarını da içeriyor. Muhalefetin mesajları, halkın belli bir kesimine hiç ulaşamıyor. Devletin atadığı kayyumla yönetilen şirket, ana muhalefet liderinin propaganda mesajını sebepsiz engelliyor. Buna karşı çıkacak bir kurum da yok.
Muhalefetin elindeki en büyük medya aracı Halktv (Fox tv, Halktv kadar etkili değil.). Onunda dizisi yada sinema filmleri yok. Tarikatlar evlere kadar gidip, siyaset yapıyor. Bundan daha vahimi, tarikatlar yaptıkları sözde yardımı ve aidiyet duygusunu da siyasete bulaştırıyor. Buna muhalefete muhalefet unsurlarını da eklersek, muhalefetin işi daha da zorlaşıyor. Türkiye'de hiç bir şey olamadıysan radikal ol zihniyeti ile radikallliğini göstermek için kolayca muahlefete muhalif olma tuzağına düşüyor. Daha propaganda sürecinin başında başlayan Kılıçdaroğlu aday olmasın kampanyası, böyle bir tuzaktı. Muhalefeti bir araya getiren liderin, aday olmaması gibi bir durum olabilir miydi? Propaganda dönemine ayak bağı olduğu gibi, sonrası içinde iktidara koz verildi.
İktidarın devasa trol birlikleri, Gezi'den bu yana iyice profesyönelleşti. Kitleler halinde muhalif taklidi yapabiliyorlar. Pek çok kişi de bu tuzağa çabucak düşüyor. Muhalefet sloganlarında, iddalarında, tekrarlarında sağlam olmalı.Kitleleri etkilemek için, propagandanın söylemlerinde sağlam olmalı. İktidarda bu var, ama muhalefette bu yok. ( https://onbinkitap.blogspot.com/2021/09/duygu-egitimi-nasil-olur-1goebbels.html )
Bir de şu varki iktidar, 12 eylül ve çok öncesi bir terbiyeye almış halkın üzerinde çalışıyor. ( https://onbinkitap.blogspot.com/2021/06/12-eylulun-sucluluk-duygusu-egitimi-2.html ) (https://onbinkitap.blogspot.com/2021/06/12-eylul-un-sucluluk-duygusu-egitimi-12.html) (https://onbinkitap.blogspot.com/2021/07/12-eylulun-sucluluk-duygusu-3-kardes.html) ( https://onbinkitap.blogspot.com/2021/07/12-eylulun-sucluluk-duygusu-5-secim-ve.html)
12 Eylül gardrop Atatürkçüsü bir siyasal İslamcı rejimdi. Alevi köylerine zorla cami yaptırma, iama hatip okullarını çoğaltma, zorunlu din dersleri, televizyonda dimn programı gibi şeyler, 12 Eylül icadıydı. Siz bakmayın o dönemde her odaya Atatürk resmi, her bahçeye Atatürk büstü politikası, her meydana Atatürk heykeli ve bol bol milli bayramlar edebiyatına. Sinsice bir Sünni İslam dayatması vardı. Türk-İslam senteciliği dönemin zorunlu dersiydi . Bu sentezden Türkçülük çıkalı çok oldu. (https://onbinkitap.blogspot.com/2019/10/sentezden-turkluk-cikarken-tengricilik.html) Ders kitaplarının arkasındaki rengaren Türk devletleri haritası o zaman eklendi. O yılların din kültürü öğretmenleri sık sık Aleviler aleyhine sözleri ile gündeme gelirlerdi. (1993 Sivas katliamına kadar bu tür olaylar sık oluyordu.) Öğretmen olunca, bu tür olayların münferit olmadığını öğrendim. Din öğretmenleri sık sık seminerlere gider ve eğitim alırlar. Seksenli yılların sonlarından itibaren milli eğitimde yöneticilerin ve müfettişlerin çoğunluğunun din öğretmeni yapılması, kasıtlı olarak yapıldı. 2002'den itibaren de, İmam Hatip olmayan okullara, seçmeli altında değişik din dersleri (siyer, hadis vs) eklendi.
Aslında bu düzen, 12 Eylülün çok öncelerine ve bence 27 Mayıs'a kadar gidiyor. ( https://onbinkitap.blogspot.com/2020/07/27-mayisi-solcu-sanmak.html ) 27 Mayıs, ilginç bir şekilde öğretmen okullarını tekrar karma yapmış (bunların bir kısmı uzun süre yatakhanesi tek başına kız yada erkek olmuştur. 2013'den itibaren de çoğu Fen-Sosyal bilimler lisesi olmuşlardır.) , buna karşın Harp okullarını kızlara kapatmış, seksenlere kadar Türk ordusunda kadın subay ve astsubay olmamıştır. Doğu ve güney doğuda 55 (elli beş) büyük toprak sahibi, aşiret ldedi, yazar vs, Sivas'ta bir kampta aylarca zorunlu ikamet edip, bir süre batıdaki bazı illere sürgün edilmişlerdir (55'ler olayı). İçlerinde Alparslan Türkeş'de vardır ki kendisi 1944'de Irkçılık-Turancılık davasında yargılanmıştır. Herkes Ülkücülerin yetmişli yıllardan itibaren, o da solcu oldukları için Alevilere saldırmaya başladığını zanneder. Oysa ilk saldırılar 1957'de Aydın'da beş Alevi'nin öldürülmesi ile başlamış, 1961'den itibaren de sistematize edilmiştir. O yıllarda Aleviler, büyük ölçüde sağ partilere oy vermektedir Ortanın solu olduğunu iddia eden CHP bile sağ parti sayılmaktadır. O dönemde Komünizm daha ziyade teorik bir entel etkinliği, biraz da zavallıca propaganda çabasıdır. Oysa daha 1961'de o zamanlar CKMP (Cumhuriyetçi Köylü Millet Partsi, başında Osman Bölükbaşı vardır.) komando kamplarında bin kadar paramiliter (resmi olmayan silahlı birlik askeri) yetiştirmektedir ve 1965'de b u kamplarda yetişenlerin sayısı beş bini bulmuştur. (https://onbinkitap.blogspot.com/2023/07/turk-milliyetciliginin-acinasi-hali.html) Türkiye'de Marksistlerin (yada solcuların) silahlanması 1970-71 yıllarında oldu. Sol terörü tehdit olarak algılasak bile, devletin askeri-polisi varken, paramiliter birlikler niye? Süleyman Demirel, seksen öncesi dediğimiz 27 Mayıs-12 Eylül döneminde solu öcüleştirdi. Sonra bu öcüleştirme, 12 Eylül rejimi ile devam etti. Üstelik 12 Eylül rejimi, bunu solcu olduğu belli sipikerle ve TRT, üzerine dönemin medyası ile yaptı. (https://onbinkitap.blogspot.com/2021/06/12-eylul-un-sucluluk-duygusu-egitimi-12.html)
2002'de iktidara gelen AKP, önce TMSF (Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu) aracılığı ile medyayı, kendi yandaşı şirketlerin eline geçmesini sağladı. 1994 yılı 5 Nisan krizinden sonra Tansu Çiller, tüm banka mevduatlarına devlet güvencesi vermişti. (https://onbinkitap.blogspot.com/2022/04/tansu-cillerin-siyasi-tarihi.html) 1999 ve 2001 krizilerinde bir sürü banka arka arakya batınca, hazineye büyük bir maddi yük binmiş, bu da krizi arttırmıştı. AKP'de iktidara gelir gelmez TMSF'nin yetkilerini arttırıp, sadece o bankaların mal varlıklarını değil, o bankanın iştiraklerinin ve o bankadan kredi alan iştiraklerin mal varlıklarına da el koyma yetkisini almıştı. Fonun yöneticileri de bu yetkilerini sonuna kadar kullandı. Hatta bir geneleve bile el koydu ve sattı. (Metin Akpınar'da burdan yola çıkarak Döngel Kerhanesi diye film yaptı) Özellikle Adabank ve Türkiye İmar Bankası'na sahip olan Uzan ailesine ait bir sütü televizyon-radyo kanalı, gezete ve dergi de bu sürede el değiştirdi. Uzan ailesi, ülkenin ilk özel televizyon ve radyo kanallarını kurmakla kalmamış, 1999'da Star adı altında gazete de yayımlamaya başlamıştı. Sadece Uzan ailesi değil, diğer pek çok holding malvarlıklarına ve medya kanallarına el konuldu. Uzan ailesi ile özellikle uğraştı. Uzan ailesi medya kanalları ve para dağıtarak %7,25 oy almıştı. (Bunu yaparak ANAP, DYP ve MHP'yi baraj altı bırakarak, AKP'nin %34,3 ile tek başına iktidar olmasını sağlamıştı.)
Buraya kadar iktidarın büyük propaganda gücünü anlamış olmalıyız. Propaganda savaşın çok önemli yönüdür. (https://onbinkitap.blogspot.com/2017/01/propaganda-devri-zafer-tweetin.html) Mao, zafer namlunun ucundadır demiş. Propaganda da savaşın önemli bir cephesidir ve zafer tweet yada mesajı ne ile gönderiyorsak, onun ucundadır. Tarihte büyük komutanlar, propaganda cephesini hiç ihmal etmemişlerdir. Atatürk, Sivas kongresi hazırlıklarından itibaren düzenli olarak gazete yayımlamış yada yayımlatmış, Falih Rıfkı Atay gibi pek çok gazetecinin İstanbul'da kalmasında ısrarcı olmuştur. (https://onbinkitap.blogspot.com/2022/02/linc-edilen-durust-gazeteci-falih-rifki.html) Moğollar, batıya doğru ilerlerken en büyük destekçileri, onların propagandalarını yapa yapa ilerleyen Mevlana gibi işbirlikçiler sayesinde olmuştur. (https://onbinkitap.blogspot.com/2021/08/ariflerin-menkibeleri-ve-mevleviligin.html)
Böylesi güçlü propaganda silahları olan bir iktidara karşı savaş, kararlı ve göğüs göğüse savaştır. Propaganda savaşında pek az taktiğe yer vardır. Çoğu kez taktik maktik yok, bam bam bam metodu geçerlidir. Amerikalılar, reklamın yarısı boşa gider ama hangi yarısı bilemezsin derler. Propaganda silahı olan medya kanalları terk edilmemelidir. Fidel Castro devrimi 83 (seksen üç) askeri ile kazanmadı, radyosu ile kazandı. Lenin, devrim yaptığında Bolşevik partisinin yüz milyonluk Çarlık Rusyasında on altı bin kadar üyesi vardı. Bu rakamı bizzat Lenin'in kendisi telaffuz etmiştir. Bolşevikleri iktidara getiren, Menşeviklerin iddiasına göre Almanların parası ile yaptırdıkları matbaalar ve ürettikleri yayımlardır (broşür, dergi, gazete vesair).
İktidarı devirmek isteyen muhalefet, propaganda silahlarına yatrımda cimri yada üşengeç olmamalıdır. Hedef kitleleri daima mesaj bombardımanına turmalıdır. Hedefine göndereceği mesajları daima güncellemeli ve geliştirmelidir. Mesajları tutarlı olmalı ve asla umutsuzluk içermemelidir.