Geçen gün okuduğum bir dergide, 2021 yılının Dünya nüfus artışının %1'in altında olduğunu okudum. Dünya çapında baby boomers (bebek bombardımanı ) çağı sona erdi. Artık seksenler ve doksanlarda olduğu gibi dünyada her saniye bir bebek doğmuyor. Dünyada aslında artık gizlenemez bir nüfus azalması var.
Bu nüfus azalmasının da ciddi sorunları var. Artık pek çok ülke, göçmen almaya muhtaç. Sadece işçi göçüne değil, beyin göçüne de muhtaç. Çünkü sınıf atlama derdi olmayan gençlik, zorlu üniversite eğitimine hevesli olmuyor. Modern ülkelerde eğitim daha kaliteli olduğu gibi, daha da zor. Bizdeki gibi, herkesin beden eğitimi-resim-müzik dersleri beş-yüz olsun, çocuk namazında-niyazında din dersine bol not verin, burası fen lisesi, felsefeden çok zorlamayın gibi durumlar yok. Böyle olunca da erkenden hayata atılmak yerine, üniversiteye gitmek, Avrupa gençliği için çekici olmuyor. Bu yüzden de Erasmus, Eurrail gibi projelerle üniversite eğitimi çekici hale getiriliyor.
Bir de şu var ki, bu şekil eğitim, pahalı bir eğitim oluyor ve bu şekilde yetişen eleman da pahalı oluyor. Oysa kapitalizm için her türlü elemanın, icabında üniversite profesörünün de ucuzu lazım. Ucuz mal gibi, ucuz elemanın da kullanılacağı alanlar var. AR-GE merkezinde deha fikirler üretecek mühendise de ihtiyaç var, vardiya amiri ya da şantiye şefi olarak işçi çavuşluğu yapacak mühendise de ihtiyaç var. Kolejde kaliteli ders anlatacak öğretmene de ihtiyaç var, çocuklar sokakta çetelerin eline düşmesin diye onları okullarda oyalayacak öğretmenlere de ihtiyaç var.
Bu durumda önce Türkiye gibi ülkelerde üniversite mezunu işsizleri arttırmak için, gelişmemekte inat eden ülkelerde diploma patlaması yapmak. ( https://onbinkitap.blogspot.com/2021/11/genclere-diploma-patlamasi-tuzagi.html ) Sonra da bu ülkelerde mutsuzluk üretmek, o ülkeye iktidara otokratlar, diktatörler getirmek, ülkede iç savaşlar çıkarmak olmalı.
Benim kafamda böyle garip bir komplo teorisi var. Pek çok savaşın, mülteci üretmek için çıkarıldığına dair. Zira gerçek kölelik, işsizlerin çok olduğu, işverenin seçerek eleman aldığı, parasızlığa dayalı köleliktir. İşveren için eleman sıkıntısı, abi bana iş diye ağlayanların olmamasıdır.
Şu çırak bulamayan esnafı, özellikle de geleneksel el sanatı esnafına, bir çocuğu çırak vermeye götürdüğünüzde nasıl nazlanır bilir misiniz? O çırak olacak çocuğa karşı zaten bir eğitim programı olmadığı, tüm gün iş yapacağı çıraklığa, sözde istemeye istemeye kabul edilir. Usta da zor ya, bu dükkan anca kendini çeviriyor ya falan der. Anne ya da baba, haftalığa gerek yok, iş öğret yeter falan demesini bekler.
Bir de meslek lisesi, memleket meselesi diyen sanayiciler var, onların da derdi, kalifiye elemandan çok, maaş, hatta yemek bile vermeden stajyer işçi çalıştırmaktır.
Bütün bunlar için, Marks'ın deyimi ile yedek işçi ordusu dolu olmalıdır. 1961-1972'de Almanya'nın, daha doğrusu Batı Almanya'nın yaptığı gibi, davul-zurna ile, ödül ile işçi çağırmak, tüm sanayileşmiş ülkelerin kabusudur muhtemelen.
Oysa şimdi sanayileşmiş veya petrol zengini ya da başka bir şekilde iş olan her ülkeye doğru bir mülteci var. Pek çok ülkede ya iç savaş ya da anca bağıra-çağıra konuşan zorbalar var.. Bu zorbalar başka ülkeye giden gençlerle ilgili de zerre kadar üzülmüyor ve utanmıyor. Zira ülkelerini fabrika fabrika, parsel parsel sattıkları gibi, gençlerini de satıyorlar.
Kendi ülkelerinin de nüfusu azalma yolunda, bu yüzden de kendi ülkelerini de mülteciler ile doldurma derdindeler. Almanya'daki Türk işçileri, en azından 2 nesil boyunca yüksek doğum oranına sahiptiler. 1974'den itibaren doğum oranları düzenli olarak düştü ve son yirmi yıldır da Almanlardan daha az ürüyorlar. Türkiye'deki Suriyeliler ve diğer Afganların da durumu farklı olmayacak, tabi 2. nesil Türkiye'de kalabilirse. Seksenlerde ve doksanlarda Kürtler için deniliyordu. Bir kaç yıldır da muhafazakar-dindar kesim için deniliyordu. Yıllardır onların çocuklarına öğretmenlik yapan biri olarak, o cenahta da, özellikle 15 temmuzdan beri, boşanmaların çok olduğunu söyleyebilirim.
Türkiye'deki radikal tarikatlar, Hasidi Yahudiler ve Amişler gibi dışa kapalı cemaatler de bile doğum oranları azalmakta. Diğer yandan böylesi cemaatlerin üyeleri, cemaat dışına çıkmadan ucuz iş gücü olmaz. Bu cemaatlerin, kapitalizmin ışıltılı dünyasına veya devlet baskılarına ne kadar dayanacağı da başka bir soru.
Önce bu nüfus azalmasının temel sebebini açıklayayım, tabi kendi fikrimce. Kapitalizmin insanları çok çalıştırması ve çok tükettirmesi. Dünyanın tüm tatlarını almak isteyen, her şeyi tüketmek isteyen insanlık, çocuk yapmak isteğinden vazgeçiyor. Herkes akademik kariyer, büyük ev, yaz-kış tatili veya gezmek istiyor. Hiç kimse de çocuğu ucuz işçi olsun istemiyor. Ucuz işçi olmak için sadece işsiz olmanız yetmez, öğrenilmiş çaresizliği de içselleştirip, patrona teslim olman gerekir. Küçük yaşta okuldan alınman, çıraklığa verilen, yaz tatillerinde çalışan çocuklar, büyüyünce ucuz işçi olur. Ailenin doğrudan yok diyerek büyüttüğü çocuklar ucuz işçi olur. Varsıllıkla büyüyen kişi, her seferinde bu ucuz işçilikten kurtulmak için gözünü, kulağını dört açar; ucuz işçi olmaktansa daha atılgan olur, risk alır. Oysa kavruk büyümüşseniz, öyle kolay kolay risk alamaz, ucuz işçi olmaya devam edersiniz. Bu yüzden doğum teşviki ile, aile yardımıyla doğacak çocuk, ucuz işçi olmaz kolay kolay.
Oysa göçmenler, her şeyini geride bırakmış, hayata yeniden tutunmaya çalışan insanlar, her şeye razıdır. Onlar, 1960'larda göç edenler gibi de değildir. Pek çoğu tatil için memleketine dönmeyecek ve memleketlerine yatırım yapmayacak.
Gidenlere, gitme diyemeyiz lakin bilelim ki mücadelemizi biraz da bu insanlar, özellikle gençler girmesin diyedir.