kemalizm etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
kemalizm etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

9 Aralık 2024 Pazartesi

HALKÇILIK İÇİN DEVLETÇİLİK

 




Liberaller ve kendini Atatürkçü olarak tanıtanların çoğu bile Devletçilik ilkesini, cumhuriyetin ilk yıllarına ait bir zaruretten başka bir şey olmadığını söylüyor uzun zamandır. Özellikle faşizan Atatürkçü dediğim kesim,  sosyal demokrattan Atatürkçü olmaz deyip, duruyor. Bir tanesi tıpkı dinciler gibi saçmalamış, Atatürk sosyal demokrasiyi yasaklamıştı demiş. (Böyleleri ile tartışmıyorum, engelliyorum.) Dincileri, Kuran yasaktı, namaz yasaktı demeleri gibi bir durum. Doğu Perinçek, Atatürk'e, küçük burjuva devrimcisi derken, Nihal Atsız, Dalkavuklar Gecesi romancığını yazarken, Atatürkçülüğü, sosyal demokrartlar savunuyordu. Devletçilik ilkesini, aynı zamanda halkçılık ilkesine dayanır.

Halkçılık, devletin çok yüce bir kurum olmayı bırakıp, halka hizmet eden bir kuruluş olması ilkesidir. Halkı aç ve çıplak bırakmamak, yoksulukla kandırılmasına engel olmaktır, halkçılığın amacı. Halkın ucuz gıda, kamu sağlığı ve kamu eğitimine ulaşmak amaç edinilmiştir. Osmanı övücülerinin en çok zorlandığı yerdir. Anadoılu'da Selçuklular, Osmanlı'dan çok daha az Anadolu'da egemen olmuştur.  Buna rağmen Anadolu'da, Osmanlı'dan kat ve kat fazla Selçuklu-Beylikler eseri vardır. Üstelik Selçuklu dönemine ait pek çok eser, Haçlılar ve Moğollar tarafından yakılıp-yıkılmıştır. Osmanlı'nın çok övündüü cami yapımında bile bu böyledir.  Osmanlıcıların çok övündüğü vakıf medeniyetinin asıl amacı,  rüşvetçi memurların mülklerini müsadereden kaçırmaktır. Tanzimat fermanı ile müsadere uygulaması kalkınca, Osmanlı'da vakıf sayısı azalmıştır. Cumhuriyet rejimi ise, bu ütr ihtiyaçları, hayır severlerin insafına değil, devletin politikasına emanet edilmesi gerekliliğini kavramıştı. Bunun için sadece bayındırlık, eğitim, sağlık değil, sanayi, sanat gibi alanlara da yatırım yapması gerekiyordu genç cumhuriyetin. Devlet tiyatroları, devlet opera ve balesi, şeker fabrikaları, toprak mahsüleri ofisi gibi kurumlar hep halkın  ihtiyaçları içindir. Ülke üretim açısından o kadar fakirdi ki, ilk modern tuğla fabrikası, Kastamonu'da, Gölköy köy enstitüsü, ülkenin ilk tuğla (güneşte kurutma değil, ateşte pişirme) fabrikasını kurmuştur.

Seksenli ve doksanlı yıllarda, zarar ediyor diye aşağıladığınız, özelleştirdiğiniz  fabrikalar sayesinde unu, şekeri ve pek çok ürünü, bu sayede ucuza tüketebiliyorduk. Özelleştirmeler sonucu pek çok fabrika kapandığı gibi, pek çoğu da eskisi gibi üretim yapmıyor, halka ürün satmıyor. Halkın yoksullaşması zarar sayılmıyor. Ancak büyük firmalar azıcık zarar etse, ekonomistler ortalığı birbirine katıyor. Bu ekonomistler, halkı fakirliğe ikna etmek için. Devletçiliğin bir amacı da, kalıcı halk refahıdır. Halkın refahı yoksa kalkınma veya sürdürülebilirlik yoktur. 

Burjuvalar nasıl ki zarar etmeye ve servetlerinin küçülmesinde alışmıyorsa, halk da yoksullaşmaya alışmamalıdır. Halk, ülkenin halinden suçlu değildir, olsa bile bu suçun cezası, daha da yoksullaşmak değildir. Halkların yoksullaşma sebebi, bir avuç soyguncu politikacı ve onların destekçisi tüccarlardır, burjuvalardır. Cezalandırılması gerekenler onlardır. Kamu işletmelerini, bedava fiyata satmak gibi ödülendirmelerin, halkı daha fazla fakirleştirdiği en az kırk yıldır bellidir. Olay sadece tesislerin satılması değil, aynı zamanda kapatılmasıdır. Refik Saydam Hıfzısıha enstitüsü kapatılmasaydı, korona salgınında aşısız kalmazdık. Sadece Hıfzısıha değil, Tuzla cip fabrikası gibi pek çok tesis, üretim merkezi sessizce. Kamu üretim tesislerine düşmanlık, daha ilk kurulduğunda vardı. Adnan Menderes'in sadece uçak fabrikasını kapattığını biliyoruz. Uçak fabrikasına gelene kadar, kimbilir ne fabrikalar, çiftlikler kapandı.

Şimdi de halkın ucuz yemek (lokanta), kreş gibi hizmetlerin, belediyecelerce bile verilmesine karşı rezil bir siyasetle karşı karşıyayız. Devlet sadece bir avuç süper zengine ve o zenginlerin bir şekilde yönetiminde etkili olduğu tarikatlara hizmet etsin; halkta hem ucuza çalışsın, hem de her şeyi pahalıya tüketsin istiyor.

Halk olarak, halkçılığa, sosyal devleter ve bunu sağlayacak kamu işletmelerine sahip çıkmamız, satılanları geri almak yada yeniden kurmak zorundayız. Ekonominin başarı ölçütü halkın refahı ve mutluluğudur. İktisadi kalkınma olurken bu olmak zorundadır, olduktan sonra değil. Aksi halde ekonomi (iktisat) bir bilim değil, bir çeşit din olur. Keynes'in dediği gibi, uzun vadede hepimiz ölmüş olacağız. Öyleyse refah, hemen, şimdi demeliyiz.

30 Ekim 2024 Çarşamba

ROMANTİK ATATÜRKÇÜLÜK VE FAŞİZAN ATATÜRKÇÜLÜK

 


Her felsefe, ideoloji yada akım gibi, Atatürkçülüğün, daha doğrusu Atatürkçülerin kendi aralarında farkları var, kendileri çok farkında olmasa da. İkisinin de kaynağı 12 Eylül rejimi. Romantik Atatürkçülük, 12 Eylülün gardırop Atatürkçülüğünün yeni hali. En tipik örneği, Yılmaz Özdil. Kendisi zor bela kurulan muhalefet bloğunun kısa süreli de olsa dağılmasına sebep olarak, mevcut iktidarın son cumhurbaşkanlığı seçimlerini kazanmasının en büyük sebebi oldu. Sonra gazetesinden istifa edip, işsiz kalmak zorunda kaldı. Ondaki Atatürkçülük, Atatürk'ün özel hayatıyla ilgili biraz. Tüm gömleklerinin beyaz olması, giyimine büyük özen göstetmesi, rakıya düşkünlüğü, en çok zeybek dansını sevmesi falan filan. Buna bir Nasrettin Hoca fıkrasıyla örnek vereyim. Adamın biri bir gün hocaya demiş ki: Peygamber efendimiz gibi kefiye (Arap başlığı) takıp, onun gibi elbiseler ve takunya giyiyorum. Her yere onun gibi develerle gidiyorum.  Hoca da cevap olarak: Bu halinle benzesen benzesen Ebu Cehil'e benzersin, demiştir. Ona kalırsa Atatürk, çokca sigara içer ve poker oyununu çok severdi. Oyundan sonra da herkesin paralarını geri almalarını isterdi. Atatürk rakıyı çok severdi ama etrafındaki diğer kişiler, özellikle generaller, hemen hemen hiç içmezdi. Fevzi Çakmak ve Kazım Karabekir, ağzına sürmezdi. İsmet İnönü, bu konuda Atatürkle sık sık tartışırdı. İsmet İnönü, biriçe düşkündü. Herkesin özel hayatı ve bazı ilginç alışkanlıkları vardır. Newton ciddi ciddi büyüyle ilgileniyordu. Üzerindeki politik baskılardan kurtulması için kral onu darphanenin  başına getirdi, o da bazı kalpazanları idam ettirdi. Albert Einstein, el sabunu ile traş da olurdu, çok iyi keman çalardı ve Hint edebiyatına meraklıydı. İyi bir fizikçi olmak için büyüye, idama, Hint edebiyatına yada el sabunuyla traş olmanıza ihtiyaç yok. İyi bir Müslüman olmak için Arap olmanıza yada 1400 sene önceki Arap  toplumu gibi yaşamanıza gerek olmadığı gibi. Ben de rakıyı sevemiyorum, o ne pis koku öyle? En son 5 kasım dünya öğretmenler günü yemeğinde bir arkadaş ikram etti, bir kadehi zor içtim. Ataürk gibi siyah-beyaz giyinmem. Türk ve Alman erkeklerin, kırk yaş sonrası rengarenk giyinme alışkanlığındayım (muhtemelen Almancılar'dan Türkiye'ye bulaştı.) Takım elbise giymeyi de sevmiyorum. Romantik Atatürkçülerin Atatürkçülüğü, Can Dündar'ın Atatürkçlüğü gibidir. Kendisi sekiz tane Atatürk belgeseli yapıp, Atatürk'ün hiç bir başarısını anlatmamayı başarmış biridir.

https://onbinkitap.blogspot.com/2021/02/sahtecilik-ve-can-dundarin-sahte.html

Romantik Atatürkçülerin iyi yanı muhafazakarlara, tarikatlara güzel laf sokar. Zaten Romantizm en çok sanatta geçerlidir. Bütün ideolojiler propaganda için Romantizmi kullanır. Fedakarlık yapmasalar bile, başkalarının fedakarlıkları ve kahramanlıkları üzerinden paye alırlar. Onları anlatarak para kazanırlar. Konuşurken de anırsınız ki tek başlarına ordu olmuşlardır. Oysa genelde evlerinden, köşelerinden dışarı çıkamazlar. Romantik Atatürkçülerle, faşist Atatürkçülerin ortak noktası CHP düşmanlığıdır. Önce Romantiklerin CHP düşmanlığına bakalım. Genelde bir önceki CHP başkanının kıymetinin bilmemekten muzdariptirler. Son dönemde İmamoğlu ve Mansur Yavaş hayranlıkları da sallantıdadır zira son anda oy vermekten vaz geçerler.  En ufak krizde benim için CHP bitmiştir diye feryat-figan ederler.Genelde de oy vermezler, yazlıklarına tatile giderler. (Üstelik seçimler genelde martta yapılırken.)

Sosyal medyada, özellikle X.com'da görülen ve Atatürkçü kılığında CHP düşmanlığı yapanların tamamına yakını iktidar trolleridir. Hadi takipleşelim gönderilerine cevap verirseniz, hemen sizi ekliyorlar, siz onları ekleyince, sizi siliyorlar. Bunlar Facebook'da ara ara din-iman paylaşımı da yapıyorlar. Bunlardan biri din paylaşmı diye Sai-i Kürdi paylaşımı yapınca engellemiştim. 

Romantizim, sözlüklerde Türkçeye coşumculuk diye çevriliyor. Coşkunlukla iş yapmaya kalkmak. Ben duygusallıkta diyorum. İyi bir romantik, ya sanatçıdır, ya iki yüzlüdür, ya da ölüdür. İnsan, akılcı canlıdır ve sonuca ulaşmak için akıllla hareket etmelidir.

Faşizan Atatürkçüler ile  faşizan Atatürkçüler birbirlerine çok benzerler ve aslında pek çok faşist, hayalci ve her hayalci gibi romantiktir. Haritaları boyar, devasa imparatorlukların hayalini kurar. Türkiye'de faşizmin Atatürk ile ilgili ikilemi vardır. Atatürkçülüğün rasyonalist, yani akılcı yanı, onların romatik hayallerine dar gelmekten öte, onların ideolojisine terstir. Bunlardan bazıları Atsızcıdır ki, Nihal Atsız, Atatürk'ü aşağılamak için Dalkavuklar Gecesi diye bir romancık (novalla) yazmıştır ve bu romandaki bazı temaları Orhan Pamuk, Veba Geceleri romanında birebir kullanmıştır. Pamuk okurları Atsız okumadığı, Atsız okurları ise Pamuk okumadığı için farkedilmemektir. Atsız ve Pamuk'un diğer bir ortak özelliği ise, bu kadar açık (hele ki Dalkavukalr Gecesi'ndeki isimleri tersten okuduğunuzda bunu en aptal biri bile anlar) bir nefret ifadelerine rağmen her iki yazar ve her iki yazarın hayranları ve fanatikleri, bu düşmanlığı kabullenmezler.

https://onbinkitap.blogspot.com/2022/09/veba-geceleri-ve-dalkavuklar-gecesi.html

Buna rağme Atatürk'ten, tarihteki yeri yüzünden vazgeçemezler. Fazisanlar CHP'yi doğrudan red edip, MHP'den kopan  İyi-Zafer gibi partilerin etrafında toplanırlar. Sosyal medya profilini Atatürk yapma, Atatürk resimli-imzalı tişört, eşya (telefo kılıfı, kalem, çakmak falan) taşıma, bunlarda da vardır. Üzerine Kürt ve Arap nefreti vardır. Aleviler konusunda Kürt Alevi-Türk Alevi ayrımı yapar yada tüm Alevilerin Türk asıllı olduğunu savunurar bazen.  Şu anki iktidar düşsün ama sol da iktidara gelmesin isterler. Bu yüzden son cumhurbaşkanlığı seçiminde 2. turda reislerine oy vermişlerdir. Yani ayranım dökülmesin derdindedirler. 

Romantikler ve faşistler için Atatürk sadece bir idol ve slogandırve ideolojileri zayıftır.


19 Temmuz 2024 Cuma

KOMPRADOR BURJUVAYA KARŞI DEVLETÇİ İKTİSAT FELSEFESİ

 


Başlığında ve içinde komprador geçen bir yazı yazsam, bu açıklamayı da yazıyorum. Bu kelime çok kullanılır ve gerçek anlamı pek az bilinir. İspanyolca ve Portekizce de tam anlamı satın alıcı yada mümessil demek.  İşbirlikçi anlamına da geliyor. Sömürgeciliğin önderi bu ülkeler, yerli halklarla doğrudan ilişkiye girmek yerine, onlar arasından bazı temsilciler ile ilişkiye girip, bu temsilciler ile işgal ettikleri ülkeleri yönetmişler. Bunlara da komprador demişler. Zira ilk başlarda bu kişilerin asıl işleri, yerel ürünleri, İspanyollar ve Portekizliler için satın almakmış. Sonra Avrupalı efendiler, pek çok işi onlara yaptırmış. Diğer sömürgeciler de onların izinden gitmiş. İngilizler, koca Hindistan'ı  (o zamanki Hindistan kavramına bu günkü Pakistan, Bangladeş, Seyşel Adaları, Bhutan, Nepal, Myanmar falan da dahilmiş) yüz milyon kadarken, yüz bin kadar subayla yönetmiş. Şevket Süreyya Aydemir, Hindistan'dan bahsederken, son Babür (Mughal) imparatorunun, İngiliz Hindistan şirketinin yerel memuru haline geldiğini yazar. Bu sözü Pehlevi hanedanlığı için de söyleyebiliriz. Hanedan sadece iki Şah görmüş, babayı İngilizler tahta çıkarmış, Oğlu tam anlamı ile İngiliz BP ve Amerikan Exon şirketlerinin elemanı olarak çalışmış, onların çıkarına zarar verenlere hiç acımamıştır.

Ben kompradorları, doğrudan devlet yöneticileri-tarikat, aşiret gibi topluluklar ve yöneticileri ve  şirketler-ticaret erbapları olarak üçe ayırıyorum. Üçü de ayrı ayrı yazı konusu, ben üçüncüsü ile ilgili olarak yazacağım. Gerçi bu üçü birbirinden ancak kavramsal olarak ayrılabilir. Komprador burjuvalar, komprador politikacılar olmadan, komprador politikacılar da, komprador tarikatlar-aşiretler olmadan yaşayamaz. Komprador politikacıları da seçilmesi için komprador aşiretler-tarikatlar ile, komprador burjuvalar besler.

Dünyayı işgal etmiş olan Avrupalı beyaz adam,  geride bir sürü kompradorunu bırakmış, eski sömürgelerinin en büyük ticari ortağı olmuştur. Bu komprador burjuvalar,  birikimlerinin önemli bir kısmını efendilerinin memleketine aktarırlar ve bir ayakları hep oradadır. Bir şekilde efendilerinin ülkesine çalışırlar.

Devletçilik ilkesinin bir sebebi de bu komprador burjuvanın ekonomideki egemenliğini kırmaktır. Komprador burjuva, ürün ithalatı , ham madde ihracatı ve efendileri ile bağı yüzünden sanayileşmenin önünde engeldir. Sadece kendisi sanayi yatırımı yapmakta isteksiz olmakla kalmaz, sanayi yatırımı heveslisi müteşebbislere de saldırırlar. Bu saldırılar genelde dedikodu, meedya gücü ile karalama ve finansal dışlama şeklinde olur.

Ülkemizde kompradorluğa alışmış burjuvaazi, devletçi ekonomiye hep düşman oldu ve özelleştirme talep etti. Dileğini de aldı. Seksenli ve doksanlı yıllarda özelleştirme propagandası, özel sektörün bu işletleri daha verimli işletip, büyüteceğiydi.Oysa özelleştirme ile satılan kurumların tamamı ya yok edilip, arazisine bina yapıldı, yada küçüldü. Şöyle ciddi bir araştırma yapılmıyor, özelleştirilen tesislere ne oldu diye.

Son olarak, Temmuz 2024'de, İzmir'de, elektirik kaçağı ile ölüm olayında bir kısım medya,  muhalefetteki belediyeyi suçladı. Oysa elektirik dağıtımı özelleştirilirken, hem hizmet kalitesi özelleşecekti, hem de  kaçak eletirik parası ortadan kalkacaktı.

Özelleştirme sevdalılarından hesap soramıyoruz ya, o yüzden.