1 Haziran 2023 Perşembe

İBNİ SİNA'NIN MÜSLÜMANDIR



 İslam felsefesinde kabaca iki ekol vardır, Meşailer (Aristocular) ve Tasavvufçular. İslamın ilk yüz yıllarında yapılan büyük bilim atılımlarının büyük çoğunluğu Meşai filozoflarına aittir. Tasavvufçular güzel şiir okur ve tarikat kurarlar. Sözde terki terk etmişlerdir ama bu vakıfları aracılığı ile büyük paralar kazanırlar. Pozitif bilimleri medreselerden atanlar onlardır. Siyasete en çok karışanlar onlardır. (Evet, tasavvufu sevmiyorum) Aslında kendilerini peygamber gibi görüp, evliyalıklarını ima ederler. İlahi bir ilhamla yazmışlardır kitaplarını.

İslamda Meşailik, daha en başıncan baskı ve hakaretlere uğramıştır. Çünkü din adına otorite kuranlar, aklıcılığı istemez. Meşailik, köy enstitüleri gibi doğar doğmaz saldırıya uğradı. Gene de bir üç yüz yıl kadar önemli işler yaptı. Matematiğe sıfırı getirdi, kimyada 4 element (ateş-hava-toprak-su) mitosunu yıkıp, ateş'in, ısının ışık olarak yansıması olduğunu, toprağın pek çok elementten oluştuğunu ispat etti. Çarklarla güç iletimini geliştirip,modern değişmenleri ve makinelerin temel çark sistemlerini icat ettiler. Daha pek çok şey, onların icadıydı. Bu yüzden haklarındaki saldırılara rağmen, Moğol istilasına kadar Orta Doğu ve Orta Asya'da ayakta kaldılar. Moğol istilasında, kütüphane katliamları sonucu kaybolan kitaplar, hep Meşailerin eserleri oldu. Mevlana'nın babası Bahaeddin Velet,  daha Moğol ordusu savaş hazırlığında iken, Harzemşahlar sultanına filozfları kolladığı için yenileceğini, Allah'ın kahrına uğrayacağını söylemiştir. Moğol propagandası yapa yapa Anadoluya gelmiştir. Mevlana ve Mevleviler de hem Moğollar, hem de daha sonraki iktidar odakları ile içli dışlı oldu. Mevlana ve Mevleviler, Bacu Noyanîn gizli Müslüman olduğunu söyledi. Ben Mevleviliği şu yazılarımda anlatmıştım.

https://onbinkitap.blogspot.com/2022/05/tamami-okunmayan-bazi-dogu-klasiklerin.html

https://onbinkitap.blogspot.com/2021/08/ariflerin-menkibeleri-ve-mevleviligin.html

https://onbinkitap.blogspot.com/2017/12/mesnevidenhatirlananlar-mevlana.html

Asıl konu edinmemiz gereken Gazali. İbni Sina başta olmak üzere Meşailere en başta o saldırmıştır. Ben bu blogda Gazali üzerine de bir kaç yazı yazmıştım

https://onbinkitap.blogspot.com/2020/08/gazalinin-omuzundan-atilan-tufekler.html

https://onbinkitap.blogspot.com/2018/12/dini-inanclarimi-kaybetmem-3-imam-gazali.html

Gazali, İbni Sina başta olmak üzere Meşai filozofları dinsizlikle, dini tahrip etmekle suçladı. Bu suçlamalar, matematik ve doğa bilimlerinden anlamayan, halkın din dugularını öfkeye çevirerek, kendine rant sağlamaya çalışan tarikatlar  tarafından desteklendi. Meşailik son olarak Endülüs'te yaşadı. İbni Rüşt, son önemli Meşai filozoftu. Gazali'nin eleştirisini yazan tek kişiydi. Endülüs'te başkadılığa, yani adalet bakanlığına kadar yükselmişti. Ancak Hristiyan ilerlemesine yardım için Fas'tan gelen Muhavvitler'in baskısı ile gözden düştü ve Fas'ın Marakeş şehrien sürüldü. Orada oğlu ile camiden kovulacak kadar dışlandı. Onun eserleri Avrupa'yı daha çok aydınlattı. Öyle ki uzun süre Müslümanlar onu Avveroes adı ile Hristiyan sandı.

Şu günlerde Meşailerin ve onların en büyüğü olan İbni Sina'nın Müslüman değil de, deist-panteist olduğu iddiaları tekrar gündeme gelince, ben de bu yazıyı yazmaya karar verdim. Bu dedikoduları tekrar yayan da, Youtube ünivetsitesi, Felsefe bölüm başkanı, ordinalyüs youtuber Pelin Dilara Çolak, namı diğer Dilozof. İbni Sina ile ilgili videosunda bu iddiayı seslendirdi. Kendisini ben de takip ederim, modern batı felsefesi konusunda gerçek bir uzman. Kendisi İbni Sina ve Müslüman filozflar üzerine başkalarının dediğini aktarıyor. Felsefede bu soruna Sokrates sorunu deniliyormuş. Sokrates hiç kitap yazmadığı için onunla ilgili söylenenleri derleyen Platon, Ksephanes ve her biri ayrı telden çalan dört ayrı Sokratesçi okullardan alınmıştır ve gerçek Sokrates'in kişiliği bu yüzden belirsizdir. İslamiyette de benzer bir durum vardır.

Sevgili okurlar, siz iyi misiniz? 8-11 yüz yıllardan bahsediyoruz. Orta çağ insanın dindarlığı, bu çağın dindarlığına benzemez. Bu insanlar, devlet adamlarına hizmet etmişler. Bu insanların deist-ateist olması mümkün mü? Bir de bu insanların hiç mi hayat hikayesini okumuyorsunuz? Farabi, Allah'ın ayetlerini parça parça para ile satanlara lanet olsun hadisinden etkilenmiş, ününün doruğunda olduüu halde derslerinden para almamıştır. Üstelik kendisi felsefe aşkına kadılık makamındab vaz geçmişti. İbni Sina, yaşadığı yıllarda Kelam ilminde şöhret olmuştu. Bu gün bile Kelam ilminde Farabi ve İbni Sina'nın temelleri vardır. Farabi, Allah'a Vacib-ul vücut, yani olması zorunlu varlık, diğer varlıklara mümkün-ül vücut, yani mümkün varlıklar der. İbni Sina buna bir de Mümten-il vücut, imkansız varlığı ekler ki, bu Allah'ın olmadığı bir dünyanın tasarımıdır.Ölümüne yakın mallarını yoksullara bağışlamış, üç günde bir Kuran okumuştur.

Pelin Dilara hanımın ortaya attığı, evreni yarattığının farkında bile olmayan tanrı tasarımına gelince; Meşailerin doğa kanunlarını Allah'ın emirlerine bağlama çabalarının, tasavvufçularca alay edilmesidir. Aradan geçen yüz yıllar boyunca Meşailiğin yok olması, medreselerde matematik ve fen bilimlerinin yok edilmesi sonucunu doğurdu. Yavuz Sultan Selim'in Mısır'dan getirdiği din adamları, Fatih medreselerinden, din derleri dışındaki tüm dersleri kaldırdı. 17. yüz yılda, Osmanlı ordusuna hizmet eden Fransız kökenli Humbaracı Ahmet Paşa ( Claude Alexandre Comte de Bonneval ),  dönemin medreselerinde ulemanın bilgisini ölçmeye çalışır ve onlara üçgenin iç açılarının toplamını sorar. Birisi çıkar ve

-Üçgenine göre değişir der. 

İbni Sina'nın ve diğer Meşai filozoflarını  Müslümanlığını savunmanın bir zorluğu da, günümüz dinsiz (deis-ateist-panteist vesair) kişilerin de, bu büyük bilim adamlarını sahiplenmesidir.

31 Mayıs 2023 Çarşamba

YENİ MÜLTEZİMLER-DAĞITIM ŞİRKETLERİ

 


Mültezimlik denen kurum, 1925 yılında aşar vergisinin kaldırılması ile ortadan kalkmıştı. Aşar ya da öşür denen vergi, 1925'de kaldırılınca, mültezimlik denen meslek tarihe gömülmüş, vergi toplama işi, devletin vergi memurlarına kalmıştı. Bu meslek özelleştirmelerle tekrar hortladı. 12 Eylülden beri basında belli kalemler ve belli basın organları sürekli bir özelleştirme destanı yazıyordu. O kadar çok özelleştirme yapıldı ki, özelleştirme idaresi bile kapandı. Özelleştirilen pek çok fabrika da kapandı. Özelleştirme öyle anlatıldığı gibi ucuzluk getirmedi. Özellikle  de elektirik ve doğal gaz dağıtımı özelleşince, ucuzluk yerine pahallılık geldi.

Bu dağıtım şirketleri ne üretmekte? Görünüşte üretilen elektiriği dağıtmaktalar. Elektirik dağıtımının aksamamasından da sorumlular. Oysa elektirk eskisinden daha çok oluyor ve elektirik kesildiğinde geri gelmesi daha uzun sürüyor. Sokak aydınlatmaları da eskisinden daha az. Sözleşmelerine dayalı yatırımlardan bir milim daha fazla hat döşemiyorlar.

Dağıtım işi devlete yük müydü? Neden devlet elektirik ve doğalgaz dağıtımı işinden çekildi? İşin gerçeği şu ki,  elektirik ve doğalgaz gibi ihtiyaç maddelerinden fahiş vergi alınıyor.  Buna Rus doğalgazını, Mesut Yılmaz'ın ailesinin aldığı rüşvetler yüzünden fahiş fiyata almamızı da ekleyin. Sorunun büyüklüğünü anlarsınız.

İşin doğrusu bu şirketlerin teeml işi tahsilat. Bu yüzden sayaç okumaları için zam gelmesini bekliyorlar. Rakamları hep yukarı doğru yuvarlıyorlar. Zira yaptıkları iş tahsilattan pay almak. Aldıkları ihaleler de, vergi toplama, yani mültezimlik ihalesi.

26 Mayıs 2023 Cuma

YAPAY ZEKA SİYASETİN HİZMETİNDE -1 İKTİDARI KORUMA



 Cambiridge Analitica, büyük sıkandallar sonucunda 1 mayıs 2018'de kendisini feshetti ama Vikipedia'ya göre (O da Associted Press'den almış) gene mayıs 2018'de kurulan Data Propia, Cambirdege Analitica'nın eski yöneticilerince yönetiliyor. İşin doğrusu Data Propia, alanında tek değil, muhtemenel en büyük de değil. Bu işler eskiden de vardı, şimdi de var ve muhtemelen daha fazla yapılmaktadır.

Şimdi pek çoğunuz, Watsapp başta olmak üzere bedava uygulamaların, hakkınızda veri topladığını ve bunu şirketlere sattığını biliyorsunuzdur zira bu konuda bir şeyler duymuş ya da okumuşsunuzdur. Sadece mesajlarınız değil, fotlarınız, videolarınız, paylaştığınız dosyalarınız da analiz ediliyor. Watsap gruplarını 250 ile sınırlandırılmasının temel nedeni de, grup ilişkilerinin yeterince analiz edilememesi. Sorun siz telefonda köpek maması dediğinizde, tüm gün köpek maması reklamı görmenizle sınırlı değil. Sorun, sizin hakkında toplanan bilgiler sayesinde, toplumun deney fareleri gibi yönetilmesi, sizi yönlendirmesidir. Bunu da sizin kişilik profilinizi yaparak yapmasıdır. Eğer iktidar yanlısıysanız, bunun devamı için, kişiliğinize göre propaganda yapılıyor. Bunun parası büyük ve bu yüzden de parasını ancak iktidar sahipleri ve kendine göre iktidarı değiştirmek isteyen büyük kapitalist tröstleri verebiliyor. İktidar değişmemesi için, iktidar yanlıları, iktidar değiştirmek isteyen dev şirketler ödeyebiliyor. Bu şirketler geleneksel medya kanallarının (gazete-tv-radyo) da çoğuna sahiptir. Pek çok ülkede geleneksel medya kanallarının büyük çoğunluğu 2-3, en fazla 5 şirketin elindedir.



Profiliniz, ikitdar yanlısıysanız, durumunuzu değiştirmemek için, size özel propaganda yapılıyor. İktidar değişirse, siz neyin kaybedilmesinden korkuyorsanız, onun değişmesi ile nelerin kayıp gideceği, gözünüze sokulur. Mesele iktidara muhalif olmanızdır. Eğer iktidara muhalif olmakta kararlıysanız, asıl zor iş, o zaman başlıyor. Sizi iktidar yanlısı olarak döndüremeyeceklerini anladıklarında, bu seferde önce sizi oy vermemeye, seçimleri boykot etmeye yönlendiriyor. Cambiridge'ın en çok öğündüğü iş, Trinidad-Tobago'da gençleri seçimi boykot etmesini sağlayarak, Hintli göçmenlerin partisinin kazanmasını, Siyahilerin partisinin kaybetmesini sağlamak olmasıdır. Mesaj, sözde tüm Trinidad-Tabago halkınadır ama siyahiler, köle geçmişleri sebebiyle aile bağları daha zayıftır ve boykota en çok onlar katılır. Bazı sözde muhaliflerin, 2.tur için boykot çağrıları bilmem dikkatinizi geçti mi?İktidarlar için en sevilen muhalif, oy vermeyen muhaliftir. Eğer muhalifseniz, en büyük muhalefet partisi ya da muhalefet bloğuna oy vermemelisiniz. Olası en küçük muhalif partiye oy verip, iktidara daha çok milletvekili kazandırmalısınız. En soldaki parti olan Türkiye İşçi Partisinin 4 milletvekili kazanıp, MHP'ye 12 milletvekili kazandırdığını unutmayın. Bu haberleşme ve sosyal medya şirketleri o kadar yaygın ki, hangi partinin, hangi sandıkta ne kadar oy alacağını, az bir farkla tahmin edebiliyor. Birebir o sandığın ya da hangi sandığın seçmeni, nasıl yönlendirilir, onun taktiğini de belirleyebiliyor. Yapay zeka, isterse on milyar kişiyi tek tek profilleyecek güce sahip. Öyle komedyenlerin espirindeki gibi her kullanıcıya bir CIA ya da FBI personeli yok, ciddi bir program yada bot (robot) var.

 Bu botlar sadece oy verme tercihiniz değil, olası bir seçmen bastırma harekatında ne yapacağınız üzerine de analiz yapıyor. Seçmen bastırmanın ne olduğunu da bir hatırlayalaım: 

https://onbinkitap.blogspot.com/2019/01/adam-kazand-m-acaba.html


Ek; 2018'de yerel seçimlerde, şimdiki Hüda-Par'cıların bir kısmı, Hilafet Yanlıları adı altında spsyal medyada oy verme çağrıları yapıp, videoları yayınlamış ve bu sebeple de alaya alınmışlardı.Bunu yapmalarını sebebi çılgınlıkları değildi. Cumhurbaşkanlığı seçiminden altı ay sonra ekonomi hızla çökmüş, pek çok muhafazakr seçmen, AKP'den uzaklaşmıştı. Tepki için Saadet ya da başka partiye oy verme ihtimalleri vardı. Onları geri Akp'ye kazanmayacakları anlaşılınca, oy vermemeleri için bu kampanya yapıldı. Şimdilerde bu oylar, Yeniden Refah'a yönelince bu kampanya unutuldu.
 


BANKACILIK KRİZİ Mİ GELİYOR?

 


Uzun zamandır sulandırılan ve bence bilinçli olarak sulandırılan bir haber var. Beşli çeteye, beşli çete demek yasakmış gibisinden bolca espri yapılıyor. Beşli çeteye, beşli çete yasaklanmış, beşli çiçek diyecekmişiz gibisinden şakalar havada uçuşuyor. Yasadaki üç yıl hapis cezası kaldırıldı ama yasa çıkacak gibi.

Oysa yasa ilgili kimsenin fark etmediği bir ayrıntı var. Yasa müteahhitler ya da sanayici-tüccar kesimi için değil. Cumhuriyet gazetesi ekonomi yazarı Çiğden Toker, bu yasanın finans kurumları ile ilgili olduğunu söyledi. Yani yasa büyük ölçüde bankalar ve yalancı bankalar diyebileceğimiz faizsiz finans kurumlarını kapsıyor ve onlar aleyhine yayın yapılmasını ağır cezalarla yasaklıyor. Yasadan hapis cezası kaldırılma sebebi de hapsin, para cezası ya da engellemeden daha ses getirici olması ve paniği arttırma ihtimali.

Eskiden sık kullandığımız bir deyim vardı. Bayram değil, seyran değil, eniştem beni niye öptü? Sahi niye öptü? Durduk yerde finans kuruluşlarının çok mu itibara ihtiyacı vardı? Ya da birileri finans kuruluşlarının itibarını linç etmek için pusuda mı bekliyor? Finans kuruluşlarına bir şey diyen mi oldu?

Yoksa bu yasa, 1993 5 nisanı ya da 1999 anayasa kitapçığı krizi gibi büyük bir bankacılık krizine karşı halkın uyanmaması ve daha fazla para kaybetmesi için bir tuzak mı? Şimdi buna önermenin karşı argümanı var. Bankacılıkla ilgi sıkı düzenlemeler var, neredeyse hepsinin de Borsa İstanbul'da hissesi olduğundan, kamuoyuna bilançolarını açıklama zorunlulukları var.

Birincisi bu yasaların pek çoğu Kemal Derviş'ten önce de vardı ve ikincisi, asıl can yakacak husus, pıtırak mantarlarının bahar yağmurları ile her yerde bitmesi gibi biten faizsiz finans kurumları ile nasıl işledikleri belirsiz sözde emlak kurumları ile elimizde ne gibi veriler var?

İşin doğrusu bu kriz çıkmak için 2023 seçimleri sonrasını mı bekliyor?




23 Mayıs 2023 Salı

14 MAYIS SEÇİMLERİ NDE MUHALEFET NEDEN BAŞARILI SAYILMALIDIR.



 İlk olarak durum gerçek anlamda beraberlik ama muhalefet daha iyi durumda: Muhalif kanatta moral bozukluğunun sebebi, beklentinin büyük olması ve devlet ile burjuvaların gücünü tahmin edememesi.  Bunu her seçimde yapıyor. İktidarın ve iktidar sayesinde zengin olan burjuvanın elinde devasa bir medya ve istihbarat ağı, üzerine bir sürü tarikatı, camisi, devlet kurumu falan var. Muhalefet bunu halen küçümsüyor. Devasa bir trol ordusu besliyor. Sadece twitter aleminde değil, en bilinmedik sosyal mecralarda bile varlar. 2013 de Gezi ile başladılar ve artık çok tecrübeliler. Gazete, televizyonları, internet siteleri, kendi sosyal medya ve haberleşme grupları var. AKP'yi yüzde kırklardan, otuzbeşlere düşürmek bile başarı. Cumhurbaşkanlığını ikinci tura düşürmek, en büyük başarı.

İkinci olarak, seçimin ikinci tura kalması bile iktidar için yenilgi dir.: İkinci tura kalma bile, ikridarın karizmasının çizilmesidir. İktidar, bu seçimi %50, 00000000000000000000001 ,le de olsa kazanma üzerine kurmuştu. Hatırlar mısınınz seçimden bir hafta evvel, bazı iktidar yanlıları, eğer siz kazanırsanız, küçük farkları kabul etmeyiz demişti. Muhalefet yanlılarından da ses gelmişti, bir oy farkı bile kabul edeceksiniz diye. Yani oy oranının sınırda olduğunu biliyorlardı ve muhalefeti kabul etmeye zorlamak için hazırlık yapıyorardi. 15 Mayısta Merkez bankası, kredi karından nnakit çekişini yasakladı. Bu emri 12 Mayısta, 15 mayısta uygulansın diye emretmiş. Yani 14  Mayısta kazanmayı kesin görmüşler.

Üçüncü olarak, iktidar da artık tek parti değil, bir sürü partinin koalisyonudur ve bu koalisyon zannetiğimiz kadar sağlam değildir.: İktidarın yeni yeni ortakları var ve onlar da devlet pastasından pay istiyor, isteyecek. Bu da ülkeyi yönetmeyi zorlaştıracak. Halkı koalisyonlarla tehdit eden bir iktidarı, böylesi çoklu bir koalisyona zorlamak da başarıdır. Reis dedikleri liderlerini pazarlığa zorlanmıştır. Bu da karizmasını çizmiştir..

Dördüncü olarak iktidar kolay devrilen bir şey değildir: Kaddafi 42 yıl, Saddam 23 yıl iktidarda kaldı. Suriye'de on yıllık depreme rağmen Beşar Esat halen iktidarda. Bu işler, gerçekten zor iştir çünkü iktidar makamı çok tatlıdır. İktidar sahipleri, makamlarını kaybetmemek için herşeyi yapabilir, hatta herşeyi değiştirebilirler.( https://onbinkitap.blogspot.com/2022/08/duzenen-cekiduzen-hic-bir-sey.html) Che Guevera'nın dediği gibi, iktidar her şeyini kaybeder, muhalefet yeniden başlar.

Beşinci olarak iktidar bu oy oranına ulaşmak için çok şey vaat etmiştir. Bu vaatlerin bedeli vardır. 15 mayısta kredi kartına nakit avansın yasaklanması da, hazinenin bu bedeli ödemekte zorlandığının göstergesidir. Sonra bunu fark edip, yasağı kaldırdı ama kazanırsa,  şüphesiz seçimin ertesi günü bu yasak geri gelecektir. Oysa oy verenler, bu vaatleri ve refahını isteyecektir. Pek çok AKP seçmeni, hanelerdeki doğal gazı tamamen bedava sanıyor ve kışın gazın ayarını en yükseğe getirecektir. Ayrıca Altındağ olayları ucuz atlatılmıştır ama Turkish Gril kelimesini google'dan aratıp, düşler kuran Afgan ve Pakistanlılara karşı çok da müsamahakar olmayacaktır. Cehennem kapısını açmak kolaydır, kapatmak zordur. Maraş-Çorum, 6-7 Eylül gibi progromlarla, bu kapıyı açan ve Maraş katliamı sonrası, bana sağcılar cinayet işletiyoruz gibi laflar ederek, bu kapıyı açan sağdır ve 28 mayıs gecesini atlatarak, bu kapıyı kapatamayacaktır. Sonuçta bu kadar vaat varken, kontorlsüz göçmen varken, iktidarın asıl derdi, seçim gecesinden sonra ortaya çıkacaktır.

Altıncı olarak da aşiret kültürü kırılmamışsa da,  çatlamıştır: Pek çok kişi, deprem bölgesinde seçim sonuçlarına şaşırdı. Ben oy oranının düşmesine şaşırdım, aslında deprem bölgesinde iktidarın oy oranının artması beklenmeliydi. 1995 Dinar depreminden sonra öyle olmuştu.  Felaketler sonrasında ilk şok tepkisi budur aslında. Deprem bölgesi, ülkemizde sağın kaleleri olmuştur. Depremin merkezi olan Kahramanmaraş'ın, 1978 aralığında yaptıklarını unuttunuz mu? Ya Malatya'da olanlar, yıkılan-yakılan evler, dükkanlar? Ben çok az  Maraşlının yapılanlardan dolayı üzgün olduğunu gördüm.Bu sağcı halk, aynı zamanda sağın suçlarının ortağıdır. Bu kadarlık oy düşüşü bile ciddi bir başarıdır.

Suç örgütleri, aşiret (klan) mantığı ile hareket eder. Sanayileşmemiş, millet olamamış toplumlarda insanlar yeteneklerinden çok tanıdıkları ya da akrabalıkları ile bir yerlere gelir. Aşiret-klan bağında, kan bağı esassa da, tek başına değildir. Alevilerde mushaiplik, Kürtlerde kirvelik, Katoliklerde vaftiz ana-babalığı gibi yapay kurumlarla da akrabalık bağı oluşup, aşiret genişletilebilir. Bu çok karmaşık bir durumdur ve bugün pek çok kişi kendisini, ülkenin büyük çoğunluğunu oluşturan Sünni Türklük aşiretinin bir parçası olarak görüyor. Muhalif bloka katılan Deva, Saadet gibi partiler, bu aşiret balkış açısını yıkmak için varlar.

22 Mayıs 2023 Pazartesi

MEĞER BUNLAR KURTULUŞ SAVAŞINA DA DÜŞMANMIŞ

 


İktidarın seçim stratejisinin sonradan vatandaşlık verilenler üzerine olduğu kesinleşmiş gibi. Bu da muhalefet için yeni bir mücadele alanı açıldı demektir. İşimiz zor ve acil. Elde olan muhalefete destek fazlası ile acil.

Karşımızda nasıl bir canavar olduğunu yeni yeni anlıyoruz. En basitinden keşke Yunan kazansaydı dedikten sonra geberen eski fesle gezen sözde tarihçinin komik bir iddiası vardı. Ünlü İngiliz şair ve yazarının aslında Arap olduğu ve adının Şeyh Pir olduğunu söylemişti. Pek çok kişi onun bu deli saçması sözlerinin sebebinin bunaması ya da delirmesi olduğunu düşünülmüştü. Oysa bu iddiayı ortaya atan, Atatürk ve kurtuluş Savaşına düşman, Mısırlı bir şeyh ve onun Kurtuluş Savaşı zaferinden sonra İstanbul'da şeyhinin yanına kaçan müridine aitmiş. Yani feslinin keşke Yunan kazansaydı lafı boşuna değilmiş, sahiden de Yunan kazansın istemiş. Feslimiz de harbiden bu Mısırlının müridiymiş. 

Yani Fesli ve çevresindekiler, sahiden İngiltere Kraliyet ailesinin gizli Müslüman olduğuna inanıyor ve Kurtuluş savaşının kazanılmasına üzülüyormuş.

Yani Atatürk'e sadece batılılaşma yüzünden düşman değillermiş. Tıpkı sarayında bir ambulansın içinden kaçıp, İngiliz gemisine sığınan son padişahları ile aynı zihniyetteymişler.

Bir de bu Fesli tarihçi ve yazarın, Hataylı filozof ahbabı, eski solcu, kırkından  sonra sağcı ahbabı Cemil Meriç var. İkisi birde malum Sait'in müridi olurlar. Bu şahıs meğerse Hatay'da, Türkiye'ye katılmaya çalışan Hatay devletine darbe yapmaya kalkmış. Hayatı boyunca da bir Fransız ajanı olarak kalmış, sosyalist olarak bir şey yapamayınca, dinci olmasıymış. Zira kitaplarında Fransız aydınlanma filozoflarına hakaret eder, onlarla ilgili yalanlar söylerken, Hatay'ı yöneten Fransız devleti aleyhine pek bir şey yazmaz.

Ateist Fetöcü Orhan Pamuk'un icadı Türkiyeli olma lafı da aslında ülkemizi işgal ile ilgili. Hadi Suriye ile Afganistan'dan geliyorlar; Pakistan'dan niye geliyorlar? 

Son olarak, o Tiktok videolarından da para kazanıyorlar. Çünkü Türkiye'de kadınların sokakta giydi elbiseli fotoğrafların olduğu basılı kağıtlar, Pakistan'da porno dergi sayılıyor.



20 Mayıs 2023 Cumartesi

UNUTTUĞUNUZ TEHLİKE-SURİYELİLER VE DİĞER MÜLTECİLER



Tüsiad ve süper zenginler, resmen altın çağını yaşıyor. Salgında bile umarsızca yağmalarına devam ediyorlar. İnsanları evden çıkamamasını, eylem yapamayan insanların elinden toprağını ve suyunu çalmak için bir fırsat olarak görüyorlar. Sayacını okumadıkları doğal gazın, elektriğin faturasını fazlası ile alıyorlar. Tarımı öldürdüler ve ithal gıdalarla servetlerine servet katıyorlar. İhaleye bile gitmeden, geçiş-kullanım garantili  ya da fahiş ücretli ihaleler alıyorlar. Dünyanın en iyi 3. hava alanının pistini bozdular.
İktidarı destekleyenler arasında tek memnun olanlar onlar kaldı. Hemen herkesin dilinde elim kırılaydı da oy vermeseydim diyor.
Halit Narin'in dediği gibi halk halen ağlıyor, Narin gibiler halen gülüyor
İktidarsa kulladıklarını tuvalet kağıdı misali çöpe ata ata gidiyor. Bir zamanlar muhtarlar sarayda toplanmaktan, iş yapamıyordu. Şimdilerde dertlerini anlatacak mecra bulamıyorlar. Zamanında saraylarda ağırlanan akil  adamlar ve yetmez ama evetçiler gibi oldular, az kaldı hain ve terörist olacaklar.
Diğer bir kenara atılanlar ise Suriyeli mülteciler. Kalbinden vurulan ama katili olan polis oruçlu olduğu için kaza raporu verilen cinayet bile onların varlığının tekrar hatırlanmasına neden olmadı.
Bir ara kameralar sürekli Suriyelilerin üzerindeydi. Holivud yıldızı Ancelina Joli, o pahalı çantasını sallaya sallaya mülteci kampına gelmiş, ilk defa bir mülteci kampında gülen çocuklar görüyorum demişti.
Şimdi tüm dünya onların haline karşı ilgisiz. Bir ara Türk faşizminin gözde hedefiydiler. Açtıkları küçük işletmelerde vergi vermiyorlar,  hastanelerde  ücretsiz muayene oluyorlardı.
Batıya koz gibi kullanılan bu zavallılar, önce sınıra sürüldü, sonra sessizce geri çekildi. Şimdi salgından dolayı bir yere de kımlıdayamıyorlar.
Sokağa çıkma yasağı nedeniyle para da kazanamıyorlar.
Bu arada salgın ile ilgili her gün düşen rakamlara kimse inanmıyor. Bu sürekli düşen rakamların amacı avm ve diğer alış veriş ibadethanelerini icraata açmak.
Bu rakamlarda Suriyelier, Afganlar ve diğer göçmen-mülteci güruhu dahil değil. Salgın nedeni ile hastanelere doğru dürüst alınmıyorlar. O küçük dükkanlarına zaten kendileri haricinde giden yok.
Bu insanları unutması, yok oldukları anlamına gelmiyor.
Kendi kendinize darbe dedikodusu çıkarıp, milleti tehdit ediyorsunuz ama asıl tehlikenin farkında bile değilsiniz.
En tehlikeli insanlar,  kimsenin umursamadığı insanlardır. Bu sessizlikleri asıl endişelenmeniz gerekendir.