Hem nalına, hem mıhına derken, Muazzez İlmiye Çığ'ın başkanı olduğu HZİ (Hamide Zekeriya İtil) vakfı ve nöroloji profesörü kardeşini Turan İtil'den bahsetmeyeceğim yada uzun uzun anlatmayacağım. Hem bu konulara hakim değilim, hem de bu vakfın Doktor Menegene veya Unit731 vari deneylerine muhattap olanlar, her şeyi ayrıntısı ile anlatmıştır. Onun altı- yedi kitabını okumuş biri olarak, onun popülist tarihçiliğini eleştireceğim. En başta kamu oyunun pek az bildiği bazı şeyleri maddeler halinde sıralayayım.
1)Sümerler, Anadolu'da yada Türkiye Cumhuriyeti, hatta Misak-ı Milli sınırları içerisinde yaşamadı. Yaşadıkları coğrafya Irak'ta, Bağdat'ın güneyindeydi. Hitit kralı 1. Murşili, Babil'i yağmalarken, yüz binlerce tableti de başkenti Hattuşa'ya taşımıştı. O zamanlar da Sümer devletleri yıkılalı bin yılda yakın bir zaman olmuştu. Babil'i yöneten Akadlar ise bir Sami yani Arap-Yahudi toplumuydu. Türkiye'de bu kadar çok Sümer tableti olması, British Museum yada her hangi bir Avrupa müzesinin, dünyanın dört bir yanından eserlerle dolu olmasıdır. Dünyadaki Sümer tabletlerinin üçte biri de, Murşili'nin bu yağması sonucu Türkiye'dedir. Hititler tüm bu Sümer-Akad tabetlerini sadece almakl kalmayıp, sınıflandırıp, tercüme etmişler ve hatta yorumlamışlardır.
2)Sümerler, bölgenin ilk sahibi olmadıkları gibi, ilk şehir kurucuları da değillerdi. Sümerler bölgeye ne zaman geldikleri ile ilgili tahminlerde iki bin yılık bir tahmin var. Daha önce bölgede, Tel el Ubeyd köyünde ilk defa Sümerlerden ayırt edildikleri için Obeyd kültürü denen (Batı dillerinde U sesi kolay telaffuz edilmediğinden böyle denilmiş) halk vardı. Bu halk insanlığa biriket tuğlanın icadını armağn etmiş, tuğla sayesinde insanlık hemen hemen her yere ev yapabilir olmuştur. Obeydler aynı zamanda kabristan denen toplu mezarlık alanlarının da mucidiydiler. Daha önce insanlar ölülerini ya doğaya terk ediyor, ya dolmen denen bireysel mezarlık yapılıp, öldükleri yer yada yakınına gömülüyor, ya da Çatalhöyü'deki gibi, evlerinin altına gömüyorladı. Obeydiler köyleri ve kasabaları için toplu mezar alanları, yani kabristanlar kurmuşlardı. Sümerler bin yıl önce yada sonrası yanılma ile M.Ö .5000'lerde arkeologlara göre Kafkasya'dan, Çığ'a göre Orta Asya'dan, bölgeye gelip, bölge halkına egemen olmuşlardı.
3)Babilliler ve Asurlular, Sümer değildi. Buna ilk maddede değinmiştik. Asurlular, farklı bir dil ve milet olmalarına rağmen (hatta Hitit kültürünü de yok etmelerine rağmen), Babil imparatorluğunda ara dönem yada sülale değişimidir. Akadlar, göçebe çöl kütürü olarak önce kendi şehirlerini kurmuş, sonra da Sümerler ve diğer miletlere (Sümer, Elba, İsrail vesaire) egemen olmuşlar fakat önce İran (Pers) sonra Makedon krallıklarının egemnliği ile tarihten silinmişlerdir. Hattaherkesin tablet çözümü sandığı ama büyük ölçüde Çığ'ın kurgularının da eklendiği meşhur şair Loudungirra, Akad egemenliğinde yaşamaktadır ve Sümer kültürünün kalıcı olması için
4)Sümerler, Türk olamayacak kadar eskidirler. Sümerler şehir devletleri kurduğunda dünyanın %90'ı halen avcı ve toplayıcıydı. Hani deniliyor ya, Giza piramidi yapıldığında halen Mamutlar yaşıyordu. Sümerler, Giza yapıldığında çoktan Akad egemenliğine girmişti. Türklere yada Türk diyebileceğimiz insanlara ait en eski kalıntı, Rusya'nın Altay bölgesindeki Arjaan 2 höyğündeki alıntılardır ki, buranın Mezopotamya'ya uzaklığı, on binlerce kilometredir. Kazakistan'daki Altın Adam bile Sümerlere binlerce kilometre uzaktır. Sümer yazısı ile Göktürk yazısı arasında bir ilgi yoktur. Orta Asya yada Türkistan denilen bölgenin kesin bir sınırı yoktur. Sümer dini ile Türkistan-Sibirya inançları arasında bir ilgi de yoktur. Nodurgan bayramı denen şeyde, Çığ'ın uydurmasıdır ki bu söz, Sibirya-Göktürk tarihi üzerine uzman Profesör Ahmet Taşağıl'ın fikrdir. (Ben de bu fikirdeyim.)
5)HZİ vakfı ve 12 Eylül ile ilgili çok az bilgimiz var ve 12 Eylül asla yeterince araştırılmadı ve yargılanmadı. 12 Eylül ile ilgili bek çok kişi ve kurum korunuyor. 2010 12 Eylülündeki meşhur yetmez ama referandumu kocaman bir fasaryaydı. Bunamış emekli generalle Hüseyin Kıvrıkoğlu ve Kenan Evren, sembolik bile denmeyecek uyduruk bir şekilde yargılandı. Askeri mezarlığa gömüldüler, ünvanları bile ellerinden alınmadı. İleri derecede bunamış iki emekli orgeneal, idam edilse ne olacaktı? Bu darbede sadece beş kuvvet komutanı yoktu. Tüm holdinglerin, bankaların yönetim kurularında, çeşitli yöneticiliklerinde emekli general ve albaylar vardı. Astsubaylar bile bu darbenin nimetlerinden faydalandı. En basitinden uzun yıllar süren Bizimkiler dizisindeki Sabri bey, emekli bando astsubaydır ve apartman yöneticisi olarak agresifliği de 12 Eylülün topluma verdiği asker korkusundandır. Tüm olumsuzluklarına rağmen, uzun süre apartman yöneticiliğinden alınamaz. Sık sık şimdi zaptı tutuyorum diye etrafındakileri tehdit eder. Bu tehditler, 2024 yılları için aptalca ve komik gelebilir ama darbenin psikolojik etkisinin güçlü olduğu yıllarda, bir askerden böyle bir tehdit, insanı korkutabilirdi. Aradan bir kaç yıl geçip, insanlar 12 Eylül psikolojisinden urtulmaya başlayınca, Sabri bey, yöneticilik makamından indirilir. Makamını terk ederken de karısına, yazık, faizlerden olduk, akmasa da, damlıyordu, der. Yani bu apartman yöneticiliğini de bedava yapmıyordur. Yöneticiliği bırakınca, özel müzik dersi vermeye başlar.
Sorun sadece askerler değil, baştan bir toplumsal çürüme ve belli bir kesimn zenginleşmesidir. Devlet Güzel Sanatlar müzesinden, bazıları fotoğrafları bile kaybolan resimlerdir. On bin kadar bürokrata (Albay'dan yukarı suba, vali, kaymakam, bilumum genel müdür ve benzeri makamdaki bürokratlar, üst düzey bürokratlar vesaire) ve belk dahafazlasına her yılbaşı gönderilen hediye setidir aynı zamanda sorun. (Bu muhteşem sette, puro, kanyak, köpüklü şarap gibi o yıllarda Tekel idaresinin ürettiği bir sürü üründen numuneler vardır). Tüsiad üyeleri bu dönemde servetlerini kat ve kat arttırmışlardır. Tüsiad üyesi olmayıp, o yıllarda ticarete atılmış ve servet yapmış çok kişi vardır. Bunlardan hiç birine hesap sorulmamıştır. Ankara Emniyet Müdürlüğünün meşhur DAL (Derin Araştırmalar Labavatuarı) grubuna ait kısımları yıkılmış ama işkenceci DAL polislerinin hiç biri yargılanmamıştır. 12 Eylülün asl zengini Doğramacı ailesidir. Ailenin sahibi olduğu Tepe holding, halen ülkeyi sömürüyor. ÖSYM'nin tüm basım ve optik okumasını yapan Tepe matbaasını, devlete ait olduğu zannediliyor. Kopya sıkandalında Tepe matbaasının rolü hiç sorgulanmadı. Sorgulanmayan diğer bir önemli ve unutulan konu, dönemim hava kuvvetleri komutanı Tahsin Şahinkaya'nın şaibeli serveti, sık sık kaza yapan CASA uçakları ve hem dünürü, hem ortağı Toprak Seramik para kazansın diye, o zamanlar devlet iştiraki olan Petrol Ofisi istasyonarının Kale Bodur ile döşenmesidir. Daha nice nice konudur. Eski başbakanlardan Mesut Yılmaz, asıl yolsuzluklar, darbe dönemlerinde olmuştur, demişti bir röportajda. Bunlar hiç araştırılması, araştırılamadı çünkü 12 Eylül vesayeti devam ediyor.
HZİ varkfı, sadece Türkiye'de HZİ vakfı değil, pek çok NATO ülkesinde, aynı gayrı insani yapan kurumların adı da HZİ ve bu ismin, Muazzez hanımın anasının, babasının adı ile alakası yok. HZİ Vakfı, bir NATO kurumu. 12 Eylül darbesi de Türk ordusunun iktidara el koyması değil, NATO'nun iktidara el koymasıdır. Bu dernek hakkında bu kadar az şey bilinmesinin sebebi, iktidarlara bağlı medyanın, bu ve benzeri dernekleri görmezden gelerek korumasıdır.
6)Muazzez İlmiye Çığ'ın ideolojisi de aslında faşizmdir ve Atsız ırkçılığının bir yansımasıdır. Atsız'ın güneş dil teorisine ve Batı Asya'nın kadim halklarının Türk ilan edilme ideoojisine karşı olduğu, Atsız'ı bilen herkesçe malumdur. Sırf bunun için Atsız, Dalkavuklar Gecesi diye bir roman yazmıştır ki bu roman aynı zamanda Atatürk'e doğrudan saldırıdır. Çığ ise karşı kamptadır ama batı Asya- orta doğu denen ülkelerin, ilk çağ medenyetlerinde, biinenler arasında, Ural-Altay dilini konuşan toplum yoktur. O da Sümer dilindeki bazı benzerlikleri baz aldı. Dilde bazı benzerlikler yakalasa da, inaçta ve geleneklerde Sibirya-Orta Asya inançlarıyla bir benzerlik yoktu. O da Sümer inançları ile İslam ve diğer İbrahimi dinler arasındaki ilişki üzerinde durdu.
Oysa bu, Mısır'da, Rosetta taşının okunmasından beri sır değildi. Her yeni tablette, bu sır daha daaçığa çıktı. Antik Mısırlılara göre Yahudiler, istilacı Hiksoslarla beraber ülkeye gelmiş olan Mezopotamyalı bir kavimdi ve Hiksoslarla beraber Mısır'dan gitmemişlerdi. Bir süre Mısır devletine hizmet etmiş, sonra da kovulmuşlardı. Geri kalanı mitolojdi. ( Bu konu ile ilgili Türkçe'de, Dinler Tarihinde İlkler diye bir kitap var) İnsanlığı İbrahimi dinlerle ilgili olarak asıl heyecanlandıran Ebla tabletleriydi. Gudea Silindirlerinde ise, Aleviliğin cem ibadetinin 12 hizmeti anlatılıyor. Muazzez hanımsa Sümerlerde kalmış. Oysa kendisi Dil Tarih ve Coğrafya'nın Hititoloji bölümü mezunudur. Hitit inançları ile İslam, Alevilik, Anadolu köylülerinin batıl itikatları arasında da bolca uygunluk vardır.
Muazzez hanım bir TV yayınında, Kürtleri bir millet olarak kabul etmemiştir. Genel anlamda Faşizmin azınlıkları tanımama, küçümseme tavrını devam ettirir. Oysa Çığ'ı bugünkü şöhretini birKürt olan Turan Dursun'a borçludur.
7)Muazzez İlmiye Çığ, bir pop-bilim ikonudur, bilim insanı değildir. Ben nasıl felsefe öğretmeni olarak okullarda çalıştıysam, o da müzede çalışmıştır. Benim de, onun da mastır tezi bile yoktur. Çalıştığı yıllarda bir kaç kongreye dinleyici olarak gitmiştir. Sümerlerle ilgili bir kaç kitapta (en ünlüsü Tarih Sümerle Başlar) kitabında kataloglama uzmanı olarak adı geçer. Katıldığı bilimsel kongrelerde de izleyicidir. Durumu benden bir yada iki gömlek üstündür. Kendisi 1972'den beri emeklidir ve bu süre içinde arkeoloji çok gelişmiştir ve pek çok sır öğrenildiği gibi, pek çok da yeni sır ortaya çıkmıştır. Dünyanın gözü Göbekli Tepe'de olsa da, sadece Türkiye Cumhuriyeti topraklarında bile tarihi değiştirecek çok yeni bulguya ulaşıldı. Bir kaç gün (yada hafta) önce Afyonkarahisar'da, Aslankaya anıtında bir kelime okundu. Bu kelime Materan kelimesiydi ve bu kelime, tanrıca Kibele ile ilgiliydi. Bu bir kelime, bir kaç yıl sonra önce bu anıtın, sonra da Frig yazısının çözülmesini sağlayabilir. Yazıyı okuyabilmek için yazıtın hem eski fotolarına, hem de anıtın gün batımındaki görünümüne bakmışlar. On küsur yıl önce, bazı Hitit kabartmalarındaki yazıların, gün ışığında başka, karanlıkta başka anlama geldiği, kabartmalarda aslında iki ayrı yazı olduğu keşfedilmişti. Muhtemelen araştırmacılar da bu yüzden bu yazıt ve diğer yazıtlar üzerinde araştırmalarını bu yönde yoğunlaştırdılar. Bu durumda Muazzez İlmiye Çığ'ın tezleri de çöp olacaktır ve muhtemelen oldu bile. İnsanlık ekmeği Sümer yada Mısır toplumunun icat ettiğini sanıyordu. Çatalhöyük'te, bir kaç yıl önce bulunan ekmek kalıntısı, ekmeğin icadını en az beş bin yıl geriye atıyor. Bu astronominin güneş sisteminde beş yeni Jüpiter büyüklğünde gezegen keşfetmesi gibi bir şey.
Bütün bunların ışığında, Muazzez hanım gibi pop bilim ikonları, bilim heveslileri için meze, yani iştah açıcıdır. Bilim açlığınızı doyuracaksanız, ciddi bilimsel kitaplar okunmalıdır.